Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Chapter 2: Otroy Gezegeni Ve Büyük Savaş

@storikay

Evren saati ile yıl 988.453 ve bu tarihte 2467.evrende Kmuh adlı gezegende yaşayan bir ırk vardı. Bu ırkın ismi Otroy'du. Otroy'lular tamamen merkezi bir sisteme bağlı olan ve kimsenin suç işlemediği bir gezegende yaşıyorlardı. Gezegenin temel geçim kaynağı başka gezegenlerden elde edilen yağmalar ile sağlanıyordu. Generalimiz Guton ise onların lideriydi.

General Guton gezegende gezerek insanları gözlemliyordu. Yanında ise Lighton ve yoldaşları vardı. Otroy halkı tamamen askeri güçten oluşuyordu bu yüzden din, ırk, cinsiyet kavramlarının olmadığı ve üremenin ise tamamen üreyiciler tarafından sağlandığı bir bölgeydi. Buranın insanları tanrı hikmeti adı verilen 4.boyut gözleri ile doğuyordu. Bu gözler onların ışık hızını dahi algılayabilmesine olanak sağlıyordu ve manayı görmelerini sağlıyordu.

Guton ise evrenlerin en güçlüsü olan bir komutana sahipti. Bu komutanın ismi Utrur'du. Utrur çok kaliteli bir vücuda, kısa saçlara, uzun kulaklara, kırmızı gözlere ve uzun bir mızrağa sahipti. Onu o yapan şey yağmalama başarısıydı. Kendisi gezegenlerle savaşmadan sadece gözükerek yağmalamış önemli bir komutandır.

Bir gün bu barış dolu gözüken güçlü gezegeni fark eden Juterg isimli birisi onların bulunduğu gezegene "Evren Görüşü" isimli büyü ile bakarak şunları söyledi.

"Ahhh, ne kadar eğlenceli bir gezegen... Kmuh... Seni ve evrenini ayaklarım altına almak istiyorum..."

"Efendi Juterg isterseniz Kobor onlar ile ilgilenebilir."

"Bak işte bu iyi bir fikir gibi gözüküyor. Kobor'a emir ver ve orayı yok etmesini söyle. İstediği kadar asker kullanabilir fakat Utrur ve Guton bu ikisine dikkat etmeli yoksa kaybeder."

"Siz nasıl isterseniz efendim. Emriniz ile beraber Kmuh yok edilecektir içiniz rahat olsun."

"HAHAHAHAH (kötü gülüşü). Aynen öyle Kmuh yok edileceksin ve evrenlerin yeşermesini sağlayacaksın!"

Kötücül aurası ve gülüşüyle bakmaya devam eden Juterg eğleniyor gibi gözüküyordu. Kobor tarafında ise emir ulaşmak için elçiyi bekliyordu.

Elçi yolda seyahat ettikten sonra 1 evren yılı içerisinde başka evrende bulunan Kobor'a ulaştırıldı.

"Sonunda beklenen emir geldi mi? Efendi Juterg acaba bana ne emretmiş olabilir?"

"Evrenin Hakimi Juterg'den, Komutan Kobor'a üstün başarınız Juterg tarafından onaylanmıştır. Size artık önemli bir görev verilecektir. Evrenleri yağmalayarak gerileten 2467.evren efendi Juterg tarafından hedef alınmıştır. Size düşen görev onların nüfusunun 2 katı asker ile oraya saldırmak ve orayı yok etmektir."

"Bu emir için yıllardır bekliyordum. Beyaz kuğu sen ne düşünüyorsun?"

"Biz silahların ne düşündüğü önemsizdir. Beni kullandığınız sürece garanti kesindir."

"Demek öyle diyorsun. O halde orayı yok ederek o alçak Guton'un kellesini ayağımızla ezeceğiz!"

Son söylediğinden sonra ayağı kalkan Kobor orduya emir vererek uzay taşıtlarını ayarlamalarını emretti. Ordu hızlı bir şekilde tüm silahlı uzay taşıtlarını askerlerle doldurdu. Yaklaşık 20 milyar büyüklüğünde olan bu ordu Kmuh gezegeni için yola çıktı. Genel rotası solucan delikleri ile gerçekleşmiş olsa bile gerçekten uzun bir yolculuktu.

"Solucan delikleri evrenleri birbirine bağlayan delikler kümesine verilen isimdir. Bu bölgeden tüm evrenlere geçiş yapılabilir, geri dönülebilir. Sayılmış ve tahmini olan veriye göre 3 milyondan fazla evren geçidi vardır ve bu geçitlerin 1 milyonunda mana sezilmemiştir. Evrenlere yolculuk yapmanın başka bir yolu ise boyut açarak yapmaktır fakat bu yöntemin kullanıldığı hiç görülmemiştir."

Kmuh gezegeninde ise olacaklardan habersiz bir şekilde gündelik işlere devam ediliyordu. Guton her zaman ki gibi halkı ile ilgileniyordu halk ise bölge bakımı, gezegeni koruma görevlerini yerine getiriyorlardı.

Kobor solucan deliğinden geçtikten sonra Kmuh ve evrenine ulaşmıştı. 100 den fazla gezegen olduğu için seçenekleri az olan Kobor ve ordusu tek tek gezegenleri araştırdı. Bölgelerinden dolayı göze çarpan Otroyluları tespit eden Kobor kılıcı beyaz kuğuyu çekerek sabırsızlıkla bekledi.

Otroylular durumdan habersiz gündelik işlerine devam ederken Guton habersiz gibi görünmüyordu...

"Efendi Guton benim Lighton, size bir haberim var hem de çok önemli bir haber."

Askerle beraber sohbet eden Guton bir anda gelen telepati mesajı ile elindeki şeyleri yere düşürdü. Yere düşeni almak için sinirle eğilirken cevap verdi.

"Önemli bir anımda bana ne demek istiyor olabilirsin Lighton? Bana mantıklı bir haber vermezsen seni ejderhalara yem ederim."

Cevap vermeden önce bir duraksayan Lighton cevap vermek için cümleleri topladı ve raporunu sundu, sunarken de sesi tizleşmişti.

"Efendim Zalim Tanrı Juterg bize bir ordu göndermiş ve sayıca bizden üstünler. Şu anda yakınımızda bulunan gezegene yerleştirdiğim alarmı tetiklediler. Eğer hızlılarsa 1 gün içinde saldırıya geçeceklerdir."

Haberi duyan Guton'un kulakları dikleşti, sesi daha enerjik gelmeye başladı. Yanında bulunan askerin sırtına eliyle vurarak cevap verdi.

"Bak işte böyle cevaplar beni tatmin ediyor Lighton. Başka bir dünyaya gitme planlarımız başarılı olma yolunda ilerliyor. Acaba gideceğimiz dünya nasıl bir yer olmalı? Bence büyü olmalı, güçlü düşmanlar olmalı, şeytanlar olmalı, kahramanlar olmalı yani kısacası fantastik bir dünya olmalı diyorum sana Lighton anla işte."

"Sanki biraz fazla şey istediniz gibi görünüyor efendim. Biraz daha az şey istemelisiniz bu tür durumlarda çünkü seçme şansımız yok."

"Doğru diyorsun dediğin her şeyde tamamen haklısın. Şimdi ki önceliğimiz savaşmak olsun her ne kadar kurtulmak istesem de Juterg'e kolay yenilgi vermeyelim."

"Bu demektir ki Otroyjin'i kullanmayı düşünüyorsunuz efendim fakat öylesine büyük bir başyapıtı kaçırmak varken neden kullanıyoruz?"

"Ah, benim küçük akıllı düşmüş tanrım hiçbir şeyi anlamamışsın, onu kullandıktan sonra yok olacağını kim söyledi? Savaşta görevini yerine getirecek sonra sen onu alıp bana getireceksin bende onun üzerinde küçültme büyüsü kullanacağım."

"Şimdi anladım efendim o halde dediğiniz gibi yapacağım."

Guton emri verdikten sonra savaş için merkeze yönelmeye başladı çünkü tüm savunma aletleri merkezdeydi ve o olmadan çalışamazlardı. Düşmansa beklemeden yollarına devam ettiği için Utrur acele ile orduyu kargaşa çıkmadan uyararak savaş pozisyonuna geçirdi.

Her şey hazırlanmış savaş pozisyonuna geçilmişti. Bariyer aktif, ölümsüz makineler savaş alanında ve Yoldaşlar ise merkezi koruyordu. İlk atışlar bariyere lazerler ile gerçekleştirildi ve böylelikle Otroy için gerçek savaş başlamıştı.

Bariyerin güvencesine güvenen askerlere ilk darbe düşmandan gelmişti. Bu darbe bariyere bir büyüyle saldırmaktı ve başarılı olmuşlardı. Bariyer yenileyici aşırı yüklendiği için kapanmak zorunda kaldı ve bariyer de aşırı yükten dolayı parçalanmaya başladı. Savaşın büyüklüğü o kadar derindi ki hemen hemen herkes çatışmada son manalarına ve enerjilerine kadar dövüşüyorlardı.

General Guton ise merkeze gitmesi ile beraber Otroyluların nihai savunması "4lü Balista" aktifleştirerek 4 büyük çoklu lazer kulelerini savaşa dahil etti. Bariyerin yeniden açılması içinse 1 güne ihtiyaç vardı.

Düşman daha fazla oyalanmamak için savaş alanına bir komutan gönderdi ve komutanın ismi Lopsi'ydi. Lopsi etrafında bulunan tüm askerlere durmadan saldırarak savaş alanını kavuruyordu. Buna dur demek için durumu fark eden yoldaşlar onun etrafını çevirdiler.

Yoldaşların lideri Hoyer lazer silahını ona doğrulttu fakat bu sadece Lopsi'yi sinirlendirdi ve etrafı daha çok yıkmasına neden oldu. Yoldaşlar yetersiz kaldığı için son koz olarak mecburi olarak Guton savaşa katıldı.

"Bu yaygara da ne böyle? Benim merkezime yaklaşan bu şahıs mı komutan yani?"

"General Guton, bu dediğin için seni savaş alanından sileceğim!"

Lopsi Guton'un üzerine koşmak yerine bir anda baltasını eline alıp sıçradı. Hedefi Guton olsa bile Guton bu yavaşlık karşısında sadece yürüyerek düştüğü alandan uzaklaştı. Baltasıyla zemine sert bir iniş yapan Lopsi baltanın enerjisi ile zemini parçaladı. Baltası zemine saplandığı için çıkaramayan Lopsi'yi Guton yerine yoldaşları parçalayarak katletti.

Düşman ordusu Lopsi'nin katledilmesiyle beraber geri çekilmeye başladı. Geri çekilmeye başladıklarında onları fark eden Guton'un ordu komutanlarına emretmesi üzerine ordu düşmanın sınır dışına kadar peşine düşüp sınırda savaşmaları için zorladı. Ordu bariyer yenileyicinin tamir edilmesi bitene kadar sınırları desteklemek için yönlendirildi. Bu durumdan fırsat yakalayan Kobor, Guton yoldaşlarını geride bırakmışken yakaladı ve hepsini teker teker katletti. 8 Yoldaşın ölümünü gören Guton hiçbir duygu hissetmemişti. Onların ölülerine tepeden bakarmış gibi baktıktan sonra solgun suratıyla beraber o sözleri söyledi.

"B-ben onların ölmesine göz mü yumdum? Onlar... Onlar benim yoldaşlarımdı aptal ruh, ağla artık çünkü böyle durumlarda ağlamak gerekmiyor mu?"

Guton'un yüzünü gördüğünde kahkahalarla dalga geçmeye başladı ve Guton belirsizken saldırma hatasına düştü. Kobor bu hareketiyle en büyük hatasını yapmıştı.

"Hiçliğin ve kuralların yöneticisinin büyük kılıcı Adaletin Yargıcı, bana kulak ver ve bana gücünü bahşet."

Hiçliğin kılıcı çağrıya yanıt vermiş, Guton'un elinde belirmişti. Beyaz kabzası artık Guton'un parmaklarıyla kavranmış, keskinliğiyle kendini göstermişti. Kabzasına zıt olarak siyaha bürünmüş keskin tarafı ile siyah ve beyaz bir olmuştu büyük bir güçle. O kadar güçlüydü ki Hiçliğin Kılıcı, bir defa dokunması dokunduğunun varlığını yok ederdi, silinirdi. Hiçliğin kılıcı hedefini hiç ederdi.

Guton kılıcı eline aldıktan sonra küçümseyici bakışlar ile Kobor'a bakmaya başladı. Kobor bu duruma sinirlenerek kılıcı Beyaz Kuğu'yu sallayarak onun etrafı parçalamasına izin veriyordu. Hızlı bir şekilde kılıcını sallayan Kobor'a karşılık veremeyen Guton'u gören Kobor kazandığını düşünmeye başladı.

Guton bu durumu fark ederek büyü kullanmaya başladı. İlk kullandığı büyü "Generalin Hükmü" ile beraber etrafındaki nesneleri kontrol etmeye başladı. Ölü askerleri kullanarak onları ölü zombi haline getirdi. Sadece kılıç tutan ve Kobor'un üstüne koşan ölü askerleri tek bir darbe ile yok eden Kobor sinirini devam ettirerek büyü kullanma kararı aldı.

"Şeytani büyü savaşçının çığlığı"

Bir anda etrafına bağırmaya başlayan Kobor, etrafından mana çekmeye başlayarak daha fazla güçlenmeye başladı. Kalın gövdesi daha da kalınlaşmaya, elleri ise daha çok büyümeye başladı. Guton bu güç karşısında şok olsa bile kılıcını savurabildiği için ona saldırmaya devam etti. Amacıysa düşmanı askerler gelene kadar oyalamak gibi görünüyordu. Bu durumu anlayan Kobor ciddileşmeye başlayarak nihai büyü kullanma kararı aldı. Manasının yarını yoğunlaştırıp kullanmaya hazır olan Kobor o sözleri söyledi.

"Nihai şeytani büyü sonik patlama."

Yoğunlaşan manasını bir anda serbest bırakan Kobor 200 metrekare çağında olan bir alanı tamamen havaya uçurdu ve böylelikle yoldaşlarda dahil bölgede bulunan tüm her şey yok olmuştu fakat bu saldırı Guton üstünde işe yaramadı çünkü bu saldırı onun yenilenmesini aşamamıştı.

Başarısız olan Kobor başarısızlığıyla hüsrana uğramış suratını gizlemeden ağlamaya başladı.

"Ben n-nasıl başarısız olabilirim, bu kadar güçsüz birine kaybetmem mümkün değil. Elde ettiğim güç için 20 bin yıldır savaşıyorum ve rütbe atlıyorum fakat büyüm karşımda duran cılız bir Otroyluya yetmiyor mu? Benimle dalga geçmeyin lannnn! Maksimum nihai şeytani büyü hipersonik patlama."

Kalan manasının %99,8 kadarını kullanan Kobor hepsini patlatmak için hazırdı ve patlama başlayacaktı. Eğer başarılı olabilirse 1500 metrekarelik alanı havaya uçuracak olan Kobor'un koluna dokunan Guton ona küçümseyici gözler ile bakarak aşağılayıcı sözler kullandı.

"Ne kadar acınası bir komutansın neyse ki seni öldürme havamda değilim. Başka bir zamanda yeniden dövüşelim savaşın başında seni öldürürsem görevin yarıda kalır. Git ve 40 fırın ekmek ye sonra savaşma isteğinde bulun."

"Beni öldürmek yerine öylece bırakacak mısın? Nihai büyüm seni yok edecek."

"Tanrısal büyü mana manipülasyonu."

Etrafında bulunan manayı manipüle eden Guton, Kobor'un birleştirdiği mananın patlasa bile zarar vermemesi için mana akışını kontrol altına aldı ve böylelikle büyük patlama gerçekleşmedi.

"B-benim en güçlü büyümdü o ve sen onu hiçe sayarak durdurdun mu? Sen nesin tam olarak ve amacın ne General Guton?!"

Guton sorudan sonra bir ağaç gibi dik bir şekilde dona kaldı ve düşünmeye başladı. Ellerini çenesinde tutarak düşündükten sonra sonunda cevap verdi.

"Bende ne olduğumu tam olarak bilmiyorum. Sanırım ben bir düşmüş tanrıyım fakat savaşamıyorum. Sanada garip geliyor değil mi bir tanrının savaşamaması?"

Kobor sorunun cevabını bilmiyordu çünkü önünde duran güç onun savaşma yetisini kaybetmesine neden oldu. Ne yapacağını bilemeyen Kobor'u kaldıran Guton ona kaçmasını ve güçlenerek gelmesini söyledi.

Fırsattan yararlanan Kobor kalan son manasıyla köpekten kaçarmış gibi kaçıyordu. Guton onun uzun süre gelemeyeceğinden emin olduktan sonra merkeze çekilip tek başına oturmaya başladı. Düşman aldıkları 3 büyük yenilgiyle kaldıklarından dolayı başka plan yapmaları gerekiyordu. Yeni plan olarak destek istemeyi düşündüler fakat Kobor bu öneriyi anında reddetti.

Son karar olarak bir üs kurmayı seçen Kobor fırsat kollamak için bariyerin etrafını kuşattı. Guton ve Otroylular ise daha çok zararları gidermekle uğraşıyorlardı. Yıkılan binalar onarılıyor, parçalanan savunma aletleri yeniden savaşa hazır hale getiriliyordu fakat askerler kendi kendilerine yenilendikleri için onlara bir şey yapılmadı.

Toparlanan Otroy şehri bir sonra ki savaş için Utrur ve ordusunu bekliyordu. Düşman ordu ise tüm uzay araçlarını gezegene indirerek yer savaşına geçmek zorunda kaldılar. Bir üs kurmak için ordusunu etrafa yayan Kobor ordusunu zayıflatmasına rağmen gezegenin her tarafına hakim gibi görünüyordu.

Üssü kurması 3 gün süren Kobor kendi malikanesine oturduktan sonra rahatlamış bir yüz ifadesiyle ejderha derisinden yapılmış görkemli tahtına oturdu. Dahiyane taktikler düşünen Kobor, Guton'u öldürmek için plan yapıyordu.

"Kesinlikle Guton çok tehlikeli bir varlık, onun seviyesine ulaşmak bile zor görünüyor. Savaş için uygun olmasa bile elinde bulunan kılıç benim her bir hücreme dokunduğunda hücrelerim varlıktan silinmiş gibi hissediyorum."

Daldığı düşüncelerde kalan Kobor askerlerini yönetmek için biraz daha sakinleşti ve lider olduğunu belli etmeye başladı. Tahtında somurtarak oturan Kobor'un bulunduğu yere turuncu saçlara, keskin dişlere, huzursuz bir surata ve keskin bir kılıca sahip bir kız gelmişti. Sinirle taht odasını basan bu kişiyi askerler arkasından giderek durdurmaya çalışsalar da işe yaramamıştı.

"Görüyorum ki kendini lider gibi görüyorsun Kobor. Hah, ne yazık ki senden lider falan olamaz. Korkak birisini lider yapmayı Juterg-sama'nın bırakması gerekiyor."

Piyu'yu gören Kobor'un yüzü bir anda sinirli ve şaşkın bir hal aldı. Gıcırdayan tahtında oturan Kobor aniden içeri giren Piyu'ya sert bir dil ile cevap verdi.

"Sen ne hakla benim atandığım bölgeye o racon keser ağzınla karşı çıkarsın! Seni Juterg-sama'nın emirlerini dinlememekten infaz ettiririm Piyu, bana bunu yaptırtma sakın!"

Piyu onun dediklerini umursamaz bir tavır sergileyerek görmezden geldi. Bu duruma daha çok sinirlenen Kobor kılıcını eline alarak Piyu'ya arkasından saldırarak yakaladı. Piyu her ne kadar karşılık vermek için çabalamış olsa da eline kelepçe takıldığı için artık o bir esir olmuştu.

"Beni bırak yoksa bunu çok fena ödersin Kobor! Arkamdan saldırmanın cezasını ölerek ödeyeceksin anladın mı beni?"

Tehditkâr kelimelerden korkmayan Kobor cesareti ile Piyu'yu başarılı bir şekilde tutukladı. Mutlu bir suratla Piyu'nun arkasından sert sözler söyledi.

"Merak etme Piyu ben ölecek kadar güçsüz değilim. Ben en güçlü komutan olmak için savaşacağım."

Piyu onun dediklerinin gerçekleşmeyeceğini bildiği için somurtarak bakıyordu. Askerler onu zindana götürdüler ve sıkı bir güvenlikle koruma altına aldılar. Piyu bunu hak etti mi hak etmedi mi? Sanırım bunun cevabını öğrenemeyeceğiz.

Otroy ülkesinde durumlar sabitleşmeye başlamıştı. Askerler sınırları koruyordu, bariyer saldırıları engelliyordu, savunma kuleleri ise düşman hareketlerini izliyordu. Otroy merkez kulesinde durumlar normal gibi görünmüyordu. İçeride yapılan gürültülerin temel nedeni şuan ki uygulanacak strateji ile alakalıydı.

"Efendi Guton bence düşmana saldırmalıyız yoksa burada kaldığımız sürece en ufak bir açık verdiğimizde bize saldıracaklardır."

Guton soylunun düşüncesini duyduktan sonra rüzgara onu kesmesini emrederek öldürttü. Ölüsünü yere atıp diğer soylulara gözdağı verdi.

"Sizde mi onunla aynı şeyi düşünüyorsunuz? Birde kendinize Şerefli Otroy mu diyorsunuz? Şeref kelimesine hakaret ettiğiniz için sizi burada onun gibi öldürmem gerekiyor. Eğer düşman bizim açıklarımızı arıyorsa tek yapmamız gereken o leşlere açık vermemek anlaşıldı mı?"

Soylulara gözdağı veren Guton başarılı olmuştu ve soyluları korkutmuştu. Guton'un dediğine katılan soylular o ne derse yapmak zorunda kaldılar. Başarılı olan Guton yeniden tahtına oturup en sevdiği şeyi yapmaya, başkalarının hayatını izlemeye başladı.

"En iyi program şimdi başlıyor Lighton, bugün programda taş kağıt makas oynayan askerleri izleyeceğiz."

Lighton efendisinin dediklerinin anlamayıp şaşkın bir ifadeyle onu izlemeye başladı. Gerçekten de taş kağıt makas oynayanları gören Lighton efendisinin bunu neden yaptığına anlam verememişti fakat yine de onu çok büyük bir heyecanla izliyordu.

"Elimi indirmeye başladığım anda başla tamam mı?"

"Ben kazanacağım izle beni, nasıl kazanılır öğrenirsin belki."

Askerler aynı anda ellerini indirerek ilk maçı bitirmişti. Birisi taş diğeri kağıt seçmişti. Kağıdı seçen asker küçümseyici bir şekilde karşısındakini kışkırttı.

"Bu kadar basit işte çünkü kazanacağımı söylemiştim."

"Bir daha dövüşelim bu sefer kaybetmeyeceğim."

"Gerçek bir savaşta ikinci hakka sahip olamayız. Bu yüzden kazanmak için her şeyi yapacağız."

Guton askerin dediğini duyduktan sonra yüzü tatmin olmuş gibi gülümsüyordu. Askerlerinin savaşı ciddiye alması ona düşmanı ezmek için cesaret vermişti.

"Oluşturduğum ordudan tamda beklenecek bir hareket işte Lighton! Bu bir taş, kağıt, makas oyunu değil askerleri ölçme oyunu olmalı."

"Bende sizin bunlarla ilgilenen bir tanrı olduğunuzu düşünecektim efendim."

Gülümsemesine devam eden Guton çevreye daha fazla göz gezdirerek gezegeniyle son anlarını geçiriyordu. Halk ve askerler ise durumdan habersiz sınır bölgelerde düşmanı bekliyordu.

3 gün devam eden savaşsız günler varken Utrur ve keşif birliğiyse keşiflerinde bir gezegen bulmuş gibi görünüyorlardı. Gezegene saldırmak için iniş yapan Utrur ve ordu düşmandan karşılık bulamayınca onları yok etmek yerine sadece gezegeni yağmalayarak ayrılma kararı aldılar. Utrur şaşkın bir biçimde komutanlarla konuşuyordu.

"Sizce de geldiğimiz gezegenler tuhaf değil mi? Hiçbirinde asker yoktu bu yüzden hızlıca yağmaladık ve görevi hızlıca bitirdik."

"Onu bende fark ettim efendim. Tüm gezegenler çok tuhaftı fakat bu bizim işimize gelir evimize erken dönme fırsatı yakalayacağız."

Bu fikir Utrur'u çok sevindirmişti öyle ki evine dönmek için canını bile verebilecek durumdaydı. Ordu toparlanırken bir anda uzayda düşman filosu görünmeye başladı. Gezegene ateş etmeye başlayan düşman filosu kalkmaya hazırlanan Utrur ve ordusunu hazırlıksız yakalamıştı.

"Askerler derhal ölümsüz makinelere doğru koşu-"

Utrur daha sözünü bitiremeden düşmanın nişancısı tarafından vurulmuştu. Daha fazla gözükmemesi için onu çevreleyen askerler Utrur'un ölmesini engelleyerek yenilenmesi için ona zaman tanıdılar.

"Herkes efendimiz Utrur'a kalkan olsun! Düşman nişancı kullanıyor konumumuz açıkta kaldı!"

"Öncü birlik konuşuyor. Düşman tarafından sıkıştırıldık efendi Utrur'dan emir bekliyoruz."

Utrur'un savaş başlamadan etkisiz hale gelmesi kendi suçu gibi görünüyordu. Düşman olmadığı için sevinen Utrur'u bu pusuyla saldırıya açık hale getirmişlerdi. Kaldığı yerde parçalanmış göğsünü, kopmuş kolunu onarmaya çalışırken düşman saldırısını daha fazla güçlendiriyordu. Ordunun diğer tecrübeli komutanları da bir taraftan düşmana karşı strateji geliştiriyordu.

Ölümsüz makineleri halihazır da sürmeye başlayan askerleri savaş alanına gönderen komutanlar böylelikle diğerlerine makineleri kullanmaları için zaman tanıyacaktı. Düşman filosu karaya yanaşarak ordusunu oraya yığmaya başladı. İleriden zincirle gelen bir askeri gören keşif birliği onun bir komutan olduğunu anladılar.

"Ben yanlış mı görüyorum yoksa karşımızdan gelen kocaman kütle bir komutan mı?"

"Yanlış görmüyorsun o kişi zalim tanrının komutanı Zincirlenmiş Hipob ve dediklerine göre zincirlediği kişiler manası bitene kadar sömürülürmüş."

Korkmaya başlayan komutanlar moral kaybetmeye düşman ise cesaret kazanmaya başlıyordu. Göğsünde bulunan açıklığını kapatmayı başaran Utrur yavaş yavaş ayaklanmaya başladı. Komutanların korku dolu suratlarını gören Utrur neden onların bu halde olduğunu anlamadı.

"Siz neden sanki freni olmayan bir tır görmüş gibi bakıyorsunuz?"

Komutanlar sesin efendilerinden geldiğini duyar duymaz ona döndüler ve önünde diz çökmeye başladılar.

"E-E-E-Efendi Utrur düşman komutanı Zincirlenmiş Hibop saldırıya geçti ve ordumuzu dağıtmaya başladı."

Utrur önünü savaş alanına döndü ve gördüğü gerçekten orduyu dağıtan dikenli zincir kuşanmış bir Troll'dü. Utrur daha fazla motive olarak savaş alanına gitmeye başladı bu esnada da sağ kolu hayla yenileniyordu.

"Ordumu dezavantajlı konumda bırakan şerefsiz sensin demek! Eh, komutanlığımızı göstererek Kayıpsızlar Ordusu'nun gücünü hapishane kaçkını tipli zincirli herife gösterelim. Tüm askerler jumert pozisyonu alın ve ilerleyin!"

Utrur'un emri bölüklerin başında bulunan kişiler tarafından yayılarak tüm orduya ulaştı ve jumert pozisyonu alınmaya başlandı. Bu pozisyonun merkezi Utrur ve komutanlarıdır. Sağ ve sol kanatta duran ordularda sanki bir topmuş gibi en dış kısımda tanklar en iç kısımlarda ise büyücü ve nişancı grup yer alıyordu.

İlerleyişine devam eden Utrur'un ordusu düşmanın elit birimlerinin savaş alanına gelişi ile durdu ve düzen değiştirilerek nihai savaş düzenine girildi. Düşman komutanı Hibop ile karşılaşan Utrur'un komutanları olay yerinde zincirlerin tek darbesi ile ortadan ikiye ayrılarak katledildi. Utrur merkez de yalnız kalınca iki savaş makinesi arasında olacak olan mükemmel savaş başladı.

"Hibop buraya kadar gelerek benim elimden ölmek istedin sanırım. Seni bekletmeyeceğim bundan emin olabilirsin. Güzel bir savaş olacak."

"Siz Otroy'lular özgüven yüzünden katledileceksiniz. Kayıpsızlar ordusu sonunda kaybedecek ve bunun nedeni sen olacaksın başıboş köpek Utrur!"

Utrur bu kelimelere çok sinirlendi ve mızrağı "Potansiyel Kral'ı " çağırdı. Altın renginde, ucu keskin ve 30 santim, kabzası 80 santim olan bu devasa silah onun nasır tutmuş elinde belirmişti. Utrur ise bu mızrağın kana bulanması için düşmanın üstüne atladı. Düşmana yaklaştığı esnada oda zincirlerini sallamaya başladı. Zincirlerin hızı öylesine hızlıydı ki onların hareketini 4.göz bile algılayamıyordu. Saldırılardan az zararla kurtulmak için mızrağının önemli olan pasif tekniğini kullanmak zorunda kaldı.

"Pasif mızrak tekniği - Mana Vampiri - "

"Pasif silah teknikleri sadece SS seviyesi ve üstü şeytana sahip silahlarda ortaya çıkar ve kullanıcıya mana harcamayan yetenek bahşeder. Uzun süre kullanılmaları zihin yorgunluğunu arttırır ve kişinin yere yığılmasını sağlar."

Zincirlerde bulunan manayı kendisine çeken Utrur kendi yenilenmesini hızlandırıyordu. Düşman hareketlerinde dikkatli olmaya başlayarak zincirleri daha hakim bir şekilde kullanmaya başladı. Mızrağı ile atılan Utrur büyülerini kullanmaya başladı ve düşmanda aynı şekilde karşılık verdi.

"Mızrak tekniği - Üç uçlu mızrak- "

Utrur'un mızrağı bir anda şekil değiştirerek üç adet silah ucuna sahip oldu. Düşman ise beklemeden yetenek kullandı.

"Zincir tekniği - Bağlayıcı infaz -"

Zincirler bir anda yerden çıkarak Utrur'u hazırlıksız yakaladılar. Zincirler Utrur'un bedenini sarmalayıp dikenlerini onun derisini parçalamak için kullandı. Bu yüzden kan kaybeden Utrur kaçmak için pasif yeteneği ile zincirleri koparmaya başladı.

"Biraz daha bunun etkisinde kalırsam kafamı koparacak ve bu benim için son olacak. Hareketlerime dikkat ederek savaşmak zorundayım. Bu savaşı kaybetme lüksümüz yok, ne olursa olsun Kmuh'a döneceğim ve efendimden övgü alacağım!"

Kmuh gezegeninde olaylar normalleşmeye başlıyordu. Saldırı için bekleyen düşman toparlanmaya ve plan yapmaya çalışıyorlardı. Guton bu bekleyişten sıkıldığı için yoldaşları ile sürekli eğleniyor, onlarla kaliteli zaman geçiriyordu.

"Hadi Hutor bakalım yenilendikten sonra ne kadar güçlenmişsin. Tüm gücünle beraber beni öldürecekmişsin gibi saldır!"

"Fakat efendim ben size saldıramam, bu bizim için ihanet etmek olur."

Guton onun dediğine saygı duydu ve elini Hutor'un omzuna koyarak onunla konuştu.

"Bak şimdi Hutor ben eğer efendinsem ve sana emir verdiysem sende bu emire uymak için emri yerine getireceksin."

Cesaretini toplayan Hutor ölümsüz makinesiyle beraber saldırmaya başladı. Lazerle Guton'un hareketlerini öngörerek saldıran Hutor aslında onun hiçbir hareketini öngöremedi. Kafasını ezmek için kocaman yumruğunu kullanan Hutor bunlarında hepsini ıskalayarak gücünü tüketmeye başlıyordu. Kendi bedeni ile ölümsüz makinenin üstüne çıkan Guton ona yaklaştı ve moral verdi.

"Savaşın sonucunun bu olacağı belliydi. Utrur olsaydı o benim hareketlerimi kısa süreli bile olsa öngörebilirdi. Hutor siz hayla yetersiz kalıyorsunuz bu halinizle mi düşman saldırsa savunacaksınız?"

Gururu kırılan Hutor daha çok moral yerine kaygı kazanmıştı. Guton hareketleriyle onlardan nefret ettiğini belli ediyordu. Makinenin üstünden inen Guton arkasından saldıran Hutor'u fark etti fakat o şey Hutor değildi. Tilki kulakları, tilki kuyruğu, küçük bedene sahip olan bu şey Piyu'nun ta kendisiydi. Makinenin üstüne çıkan Piyu'yu fark eden savunma aletleri tehlikeyi sezerek ona döndüler fakat hiçbiri ateş edemedi. Guton bu ezici baskıya sahip kız görünümlü kişiye dönerek kızgın bir bakış attı. Piyu onunla sohbet etmek istiyor gibi görünüyordu.

"Merhaba düşman Generali Guton sizi görmek bir onurdur."

"Sen nasıl bariyer ve aynı anda orduyu aştın? Bunu ben bile zor yapabilirken hem de."

Durup düşünmeye başlayan Piyu gülümsemeye başladı ve biraz eğilerek cevap verdi.

"Çokta zor olmadı, benim gibi yeteneklerin olursa neden giremeyesin? Benim büyüm -Algı Dağıtma - ve - Kışkırtma - ile basit bir olay. Tek yapmam gereken her şeyin bana olan algısını kapatmak ve onu düşmanıma kışkırtmak."

Guton karşısındakinin muhteşem gücünü fark etti ve onun önünde eğildi. Piyu neden eğildiğini anlamadı ve şaşkın bir suratla sordu.

"Neden eğiliyorsunuz Düşmüş Tanrı Guton? Sizin büyüleriniz karşısında benimki sadece oyuncak kalır. Yoksa benden sapıkça bir şey mi istediniz sizi sapık tanrı."

Guton'u yere yatırır ve ayağını onun göbeğine koyarak üzerinde bulunan yeleği açmaya başlar. Göbeği gözüktükten sonra ikisinin de yüzü kızarır fakat Guton daha fazla dayanamayıp yüzünü çevirir. Gülümsemeye başlayan Piyu cevap verir.

"Benim tatlı vücudumu gözleriniz kaldıramadı mı efendi Guton? Doğru çok tatlıyım nede olsa."

"Neden böyle bir şey yaptın? Biraz hoş bir görüntüydü... Yine de yaptığın şey hiç iyi değildi."

Piyu onu elinden tutarak kaldırdı ve Guton'un yarı zırhla kaplı, kaslı, sert vücuduna sarılmaya başladı. Guton ise tır çarpmış gibi gözüken suratıyla konuşmaya başladı.

"Neden bir anda sarılıyorsun? B-Bir dakika ağlıyor musun birde?"

"B-Ben sadece Kobor'u uyarmak istedim fakat o bir anda bana saldırdı ve hapse gönderdi. Çok korkmuştum çünkü sadece 20 yaşındayım."

"Kobor seni neden hapse gönderdi hiçbir fikrim yok fakat eğer istersen burada kalarak benimle beraber savaşabilirsin

"Kobor seni neden hapse gönderdi hiçbir fikrim yok fakat eğer istersen burada kalarak benimle beraber savaşabilirsin."

Bir anda ağlamayı bırakıp sevinmeye başlayan Piyu daha çok sevinmişti. Guton'dan ayrılıp onun önünde diz çöktü.

"Bütün bedenim sizin hizmetiniz için efendi Guton."

Guton onun sadakatini sorgulamak için tanrısal büyü olan -Anı Manipülasyonu- büyüsünü kullandı ve anılarında göz gezdirirken içinden konuşmaya başladı.

"Tilki tipli kızın hikayesine bir bakalım. Doğduktan sonra büyük bir güç ile kutsanmış ve bu gücü yüzünden kimse onu algılayamamış. Gezegeni ise zalim tanrı tarafından yok edilmiş ve onu algılayan tek kişi olduğu için ona itaat etmiş. Şimdi de bana itaat ediyor ve düşüncelere bakarsak bana gerçekten itaat ediyor. Pekala onu yanımda tutacağım ileride planlarım için gerekli olabilir."

Onu onaylayan Guton elini omzuna koyarak eline bir zincir verdi ve o silah ile Kobor'u öldürmesini söyledi. Guton'un yüzüne bakıp onun verdiği silahı aldı ve silahı kalbinin üstüne koydu.

"Bana verdiğiniz bu silah için minnettarım efendim. Merak etmeyin Kobor ve askerlerini katledeceğim bundan emin olun."

"Çok iyi Piyu senden ümitliyim bunu boşa çıkarmamak için elimizden gelenin en iyisini yapalım ve düşmanı alt edelim."

Piyu kendinden emin bir şekilde elindeki Kobor'un zincirlerinin sahtesiyle efendisinin yanında duruyordu. Lighton ise sadece destekmiş gibi bakıp duruyordu. Piyu ile sohbet eden Guton bir anda yere düştü... Ona tam olarak ne oldu?

Büyük ve hareketli savaşına devam eden Utrur düşmanın kellesi için manası bitene kadar savaşıyordu. Karşısındakinin zincirlerinin yavaşlayarak gözüne gözükmeye başladığını fark eden Utrur mızrağını eliyle daha iyi kavramaya başladı. Sürekli saldıran tarafta olan düşman yavaş yavaş savunmasına odaklanmaya başlamıştı. Utrur sinsice bir hamle denemek için yetenek kullandı.

"Mızrak tekniği - hızlı sıçrama-"

Yeteneği ile bir anda düşmanın arkasına sıçramayı başarsa da zincirler ayağına dolanarak onu sabitledi. Karada duran bir balık gibi çırpınan Utrur zincirlerin kafasına ulaşmasını yavaşlatmaya çalışıyordu. Bir anlık bile olsa mızrağını tutmayı başaran Utrur kurtulmak için büyük bir koz kullandı.

"Nihai mızrak tekniği - Azatooth- "

Bir anda oburlaşan mızrak 35 farklı yerden düşmanın etine saldırmaya başladı. Art arda yapılan saldırılar düşman zincirler tarafından engellense bile zincirler artık yeniden oluşmuyordu. Şekil değiştiren mızrak bir hayalete benzeyen ve kocaman dişleri olan ve bir canavara benzeyen şekle büründü. Hibop kaybetmemek için kendi silahının nihai tekniğini kullanmak zorunda kaldı.

"Nihai zincir tekniği - Testere -"

Kendi eksenlerinde dönerek bir testere gibi hareket etmeye başlayan zincirler adeta Utrur'un mızrağını parçalamaya çalışıyordu. Yaklaşamayan mızrağın büyüsü sona erdiği için bir anda üç uçlu haline dönerek yere düştü. Utrur kanlar içinde kalan bedeniyle yerde silahına doğru sürünmeye başladı. Kobor onun bu durumuna gülerek onu zincirlerle dövmeye devam etti.

"Hahahahah, kaybetmenin tadı nasıl oluyormuş Utrur? O can çekişen bedenini yok edeceğim!"

Utrur kan kusuyordu ve yenilenemiyordu. Mührü kırmızılaşmaya başlayan Utrur şeytana teslim oluyordu. Şeytan onunla son bir kez konuşmak için onun ruhunu kendi boyutuna çekti.

"Sana ne oldu böyle Utrur? Ben... Ben senin için yeterli olamadım mı? Daha fazla güç mü istiyorsun o halde sana bedenimi, her şeyimi vereceğim yeter ki ölme."

Utrur zayıflamış ruhu ile ayağı kalktı ve onun yüzüne baktı. Karşısında ki şeytanı dudağından öpen Utrur ona sarıldı ve konuşmaya başladı.

"B-Ben yetersizim sen değil biricik aşkım, eğer güçsüz birisi olmasaydım sen beni kaybetmezdin. Daha fazla güç istemiyorum sadece efendim ve senin işine yaramak istiyorum fakat artık bu mümkün değil onun şeytanı ruhumu kilitledi bu yüzden vücudumda bulunan manayı kullanamazsın. Silah ise uzaklara düştü bu artık benim için son gibi görünüyor."

Şeytan onun yüzüne baktı ve çok hızlı bir şekilde tokat attı. Sersemleyen Utrur neden vurduğunu anlamadı. Ağlayan yüzü ile Utrur'un suratına bakan şeytan ona kızmaya başladı.

"Bu benim tanıdığım Utrur değil, kesinlikle değil. Benim bildiğim Utrur ölmemek için elinden geleni yapardı. Merak etme ölmene izin vermeyeceğim ve seninle bir olacağım."

"N-Ne dedin? Benimle bir olmak mı... Yoksa sen benim ruhumu silahın içine yerleştirerek kendini yok etmek mi istiyorsun?"

Gülümseyen şeytan başını salladı, Utrur ise onu durdurmak için elini tutmaya çalıştı fakat şeytan ondan uzaklaştı ve silahı Utrur'un kalbine sapladı. Masmavi gökyüzüne sahip boyutunun en yukarısına bakan şeytan efendisine seslendi.

"Her şeyin en yükseği olan Şeytan Kral lütfen benim silahımın saplandığı kişiyi silahla bütünleştir."

"Bundan emin misin havarim? Eğer o ruh silaha girerse senin tüm güçlerin ona geçer ve yok olursun oda benim yeni havarim olur."

Emin bir surat ile efendisine evet diyen şeytan, efendisi tarafından azat edildi ve hiçliğe yollandı. Yeni silahın sahibi Utrur olduğu için silah bir anda yok olmaya başladı o esnada Utrur'a şeytan kral seslendi.

"Yanıma gelmek istemiyorsan kendine yeni bir efendi seçmelisin Utrur. Yeni efendinin ismini söyle bende seni ona bağlayayım."

Utrur hiç düşünmeden ağlayan yüzünü sildi ve şeytan krala yeni efendisini söyledi.

"Yeni efendimi seçmesi için birini görevlendirebilir miyim? O kişiye çok güveniyorum."

"Normalde böyle bir büyü yok fakat seni efendine gönderebilirim sende yeni efendini o bedenden seçip değiştirebilirsin."

"O halde yeni efendim Otroy ırkının efendisi Düşmüş Tanrı Guton olsun."

"Emin misin? O bir düşmüş tanrı eğer onu seçersen ve o şeytanlaşırsa benim gibi bir şeytan kral olacaktır. Bu olduğu zaman tanrılar onun düşmanı olacaktır aynı bana düşman oldukları gibi."

"Efendim tanrıyı öldürmüş birisi olarak güçlenince tüm tanrıları öldürebilir bu yüzden kararımda eminim."

Şeytan kral onun kararlılığına saygı duydu ve onun ruhunu silahın içine hapsetti. Normal dünyada bulunan bedenine basan Hibop onun bedeni ölünce sinirlendi.

"Bu kadar kolay ölemezsin Utrur! Hayır, daha yeni savaşmaya başlamıştık bitirmeden gidemezsin!"

Sinirlenen Hipop onun bedenini yok etti. Keşif birliği ise normal savaşı kazanmıştı. Tek başına kalan Hibop karşısında duran manzaraya bakarak konuşmaya başladı.

"Beni ne hale düşürdüğüne bir bak Utrur. Ölümünle beraber yalnız kaldım şimdi de ordun tarafından yok edileceğim ne kadar utanç verici."

Tanklar tarafından kuşatılan Hipop gücünü kullansa bile tanklar tarafından büyüsü emiliyordu. Zincirlerini son kez savuran Hibop Otroy'lu komutanlar tarafından kellesi alınarak yerlerde süründürüldü. Savaşı kazanan Otroy'lular efendileri Utrur'u kaybetmişti. Geriye kalan %20'lik ordu hazırlanmayı devam ettirerek gezegenlerine dönmeye başladılar.

Utrur ölmeden önce Kmuh gezegeninde ise Guton yine sinsice bir şeyler planlıyordu. Askerleri arasında çocuk bedeni ile gezen Guton çocuklarla onlar gibi oyun oynuyordu sanki bir çocukmuş gibi etrafta koşuyor askerlerin önlerinden geçiyorlardı. Bariyerin bulunduğu merkez noktaya doğru yaklaştıktan sonra bariyer yenileyicisinin büyü kablolarını eritmek için cebinde taşıdığı sıvıdan döktü.

Bariyer yenileyici bir anda çalışmayı bıraktı ve bariyer zayıflamaya başladı. Panik yapan askerler bariyer yenileyiciye döndüler ve onun duman çıkardığını fark ettiler. Tamir ekibi geldiği esnada patlayan bariyer yenileyici etrafında olan her şeyi havaya uçurdu.

"B-B-B-Bariyer yenileyici nasıl olurda havaya uçar? K-K-K-Kimse ne oldu görmedi mi? Efendimiz bunu gördüğü gibi bize ne yapacak düşündünüz mü? Siz askerleri korumanız için görevlendirdim fakat yine de bir büyü makinesini koruyamadınız."

"Efendim ben sürekli onu k-"

Soylu onun suratına sert bir tokat indirdi ve diz çökmesini emretti. Kaşları çatık, kasları gerginleşen soylu onu ensesinden tuttu ve yüzüne tükürerek konuştu.

"Kontrol ettim diyeceksin değil mi aptal asker? Bu mu kontrol dediğin şey? Senin bu yaptığın yüzünden savaş planımız olmadan savaşa gireceğiz!"

"Soylu Hujuy, düşman sınıra doğru yönelmeye başladı. Öncü tank birlikleri ile karşılaştılar. Durum belirsiz bir hal alıyor efendim."

"Lanet olsun böyle zamanda efendi Guton yokken ne yapacağız? Böyle giderse savunmasız kalan bölgeler ele geçirilecek ve savunmasız olan halk yok edilecek."

Bölüğü ile olay yerine gelen Kotuh ve askerleri bariyer yenileyicinin yarattığı kraterin çevresinde konuşlandı. Kotuh ise Hujuy'a tehditkar bakış attı ve onlara gözdağı verdi. Bembeyaz kürkü, gür saçları, siyah renkte gözleri, asil silahı ile makinesinden çıkan Kotuh konuşmaya başladı.

"Hujuy, efendimizi hayal kırıklığına uğrattın. O şuanda çok sinirli ve senin kelleni alabilir. Merkezden bir emir geldi ve emirde "Bu başarısızlığa izin verenler düşmana karşı bölgemizi savunacaklar ve ölene kadar duracaklar!" yazıyor bu yüzden gönderiliyorsun. Askerlerini hazırla ve git savun bizde efendimiz ile ön cephede savaşacağız."

Başını eğerek efendisinin emrini kabul eden Hujuy askerlerini topladı ve bölgelere doğru yola çıktı. Kotuh'un komutanlarından bir tanesi efendisinin yanına gelip soru sordu.

"Efendi Kotuh sizce onu o bölgeye göndermek sorun olur mu? O kötü bir soylu savaş becerisi yok."

"Hayır yanılıyorsun o çok iyi bir komutan o yüzden efendimiz ölüme gönderdi. Sizin de bildiğiniz üzere efendimiz bu savaş ile gezegeni yok edip amacını bir sonraki aşamaya geçirmek istiyor. Bizler onun emrinde çok güzel bir hayat yaşadık bunun için ödememiz gereken bedel ise bu savaşta onların kazanmasını sağlamak böylelikle efendimiz amacına ulaşacak." dedi göğsünü gererek mutlu bir şekilde, askerde beklemeden cevapladı.

"Sonunda o gün geldi demek efendim. Bizler şerefli Otroy'lular olarak efendimizin amacı için ölmekten zevk alırız."

"İşte görmek istediğim bir komutan. Bu olayları askerler içinde yaymayın moralleri düşebilir. Sizler normal bir şekilde savaşın efendimiz planını ne olursa olsun yapacaktır."

"Son bir soru efendim peki olurda askerlerimiz direniş gösterip savaşı bizim aleyhimize çevirirse?"

Bir anda askere dönerek suratını sinirli bir hale getirerek askere sert konuştu.

"Eğer o aptallar direnirse kendi askerimizi öldüreceğiz. Efendimizin planı için kurban edilmeleri gerekiyor ama siz yine de efendimin bize vereceği emirleri sabırla bekleyin ve savaşın."

Düşman karargahta ise bariyer yenileyici yok olacağı esnada kargaşa hakimdi. Kaçan esir Piyu'nun haberi Kobor'un kulağına ulaşmıştı. Sinirden küplere binen Kobor etrafta bulunan tüm eşyalara saldırıyordu. Burnundan duman çıkaracak kadar sinirli olan Kobor'a haber vermek için bir asker geldi.

"Efendi Kobor, Piyu kaçtı fakat sanırım bizim için bir yol oluşturdu." dedi başını eğerek.

Kobor bir anda ona döndü ve suratına sinirli yüzü ile bakmak için çenesinden tutup kafasını kaldırdı.

"Nasıl bir yoldan bahsediyorsun sen asker? O kaçak Piyu bizim iyiliğimiz için bir şey yapmaz çünkü o bir hain."

"Efendim düşmanın bariyeri zayıflamaya başladı ve bu tam Piyu'nun kaçmasının üstüne gerçekleşti. Düşman bu panik havasında toparlanamayacaktır. Şuanda saldırma zamanı." dedi morarmış yanakları ile beraber.

Kobor bu habere çok sevindi ve ordusunda bulunan komutanlara düşmana saldırmaları için emir verdi. Toparlanan ordu düşman sınırına doğru yürüyüşe geçmeye başladı. Sınırdan ateşe maruz kalan Kobor ve ordusu kalkanların yardımıyla sınıra yaklaştılar. Savaş çok yakındı fakat Otroy ve ordusunda korku hakim değildi aksine ölümüne savunma duygusu ile güçlenmişlerdi. Kobor bu orduya bakarak oturduğu tahttan şaşkınlığını gizleyemedi.

"Her ne kadar iltifat etmekten nefret etsem de Guton çok iyi bir lider ve ordusu çok sadık. Utrur'u katletme operasyonu başarılı olmasaydı Utrur bu savaşı kaybetmemizi sağlardı. Keşif birliği ise birazdan gezegene ulaşacaktır fakat çok geç olacak." dedi üzüm yerken.

Kobor ön cepheye yaklaştıkça Otroy'luların savunma aletleri daha fazla güçlenmeye başladı. Büyük dört lazer kulesinden iki tanesi Kobor ve ordusuna kitlenmişti ve onların kalkanlarını parçalıyordu. Daha sınıra geldiğinde 17 milyara gerileyen Kobor ve ordusu Otroy'un büyük ordusu ile savaşmaya başladı. Kobor tahtından inmeyi tercih ederek silahı Beyaz Kuğu ile beraber merkeze doğru düşman tanklarının üstünden sıçrayarak koşmaya başladı.

Guton ise bu olaylar olmadan önce bariyer yenileyiciyi havaya uçurduktan sonra merkeze geri dönmüş ve muhteşem savaş manzarası için önden yer almıştı. Piyu ve Lighton ise onun yanında beraber izliyorlardı. Piyu Guton'a soru yöneltti.

"Efendi Guton peki bundan sonra ne olacak? Kobor ve ordusu yok olduktan sonra ne yapacaksınız?"

Guton dik oturmaya başladı ve Piyu'nun gözlerine odaklanarak konuşmaya başladı.

"Çok mu öğrenmek istiyorsun Piyu benim canice olan planımı? Eh, o halde sana öğreteyim. Benim ve Lighton'un tek bir amacı var oda bu gezegeni yok etmek. Gezegenin içinde Otroyjin adı verilen devasa bir mana yıkım makinesi var ve onu kullanmak için seçilmiş olmak gerekiyor ki ben bile seçilmiş olamadım."

"Bu büyük devasa yıkım makinesi yok ederken sizde kaçacak mısınız efendim?"

"Ben değil biz kaçacağız Piyu. Sen, ben ve Lighton üçümüz beraber buradan kaçıp başka bir gezegen bulacağız fakat sen bu bedeninle solucan deliğinden sağ çıkamazsın. Seni dondurup bir makinenin içinde muhafaza edeceğim ve zamanı geldiğinde oradan yaşlanmış bir şekilde çıkacaksın."

"B-B-Ben böyle şerefli bir plan için yeterli değilim efendim."

"Şeref, naziklik, merhamet, mutluluk bu tür şeyler plan için oluşturulmuş kavramlardır Piyu bunu asla unutma. Ben planımda işe yaramayacak bir şeyi bulundurmam ve Otroy'lular gibi yok ederim."

"Anladım efendim merak etmeyin planınız için işe yarar olduğumu göstereceğim."

Sanırım gerçekten işe yarayacağını düşünüyor fakat o zaten benim işime yaradı sadece ona ödül olması için yanımda tutuyorum. Ne kadarda tatlı bir ırktan olduğunun kendisi bile farkında değil. Büyüdüğü zaman gözüme daha iyi gözükebilir. Neyse sanırım buna zamanım kalmadı gibi görünüyor çünkü düşman öncü birliklere yaklaşmaya başladı Kobor ise doğruca buraya ben ve Piyu'nun kellesi için gelecek ve ölecek sonra savaşı kaybedeceğiz ve kanıtları silmek için Otroyj-

Guton'un sol kolunun üstünde bir mühür belirdi bu mühür geldikten sonra elinde bir mızrak belirdi. Guton bir anda yere düştü Piyu ve Lighton ise onu kaldırmaya başladı fakat Guton ilk defa gözyaşı döküyordu. Mızrağa bakan Guton sanki nehir oluşturacakmış gibi akan gözyaşlarıyla konuşmaya başladı.

"U-U-U-Utrur... Bu olamaz hayır, hayır, hayır sen neden... Nasıl oldu sana kim bunu yapabildi? LIGHTON BANA DERHAL BUNU ONA YAPAN ŞAHSI BUL VE KELLESİNİ GETİR SANA EMREDİYORUM BENİM PLANIM İÇİN GEREKLİ OLAN BİRİNİ ÖLDÜREN O PEZEVENGİ TÜM EVRENLER YOK OLSA DAHİ BULACAĞIM VE TANRISI İLE BERABER VAROLUŞTAN SİLECEĞİM!!" dedi ve mızrağa sarılmaya başladı. Guton'un mührü bir anda kırmızı olmaya başladı ve kendisini Utrur'un bulunduğu boyutta buldu. Ona bakan Utrur'un ruhu gülümseyerek;

"Hoşgeldiniz efendim size böyle selam verdiğim için özür dilerim."

"U-Utrur sen yok olmadın mı? Nasıl silah ile bütünleştin ve bir oldun sonra benim yanıma geldin?"

"Sizin yanınızda duramadığım için üzgünüm efendim fakat beni öldüren kişi Zalim Tanrı Juterg'in bir komutanıydı. Onun ben öldükten sonra öldürülmüş olması lazım çünkü keşif birliği yine kaybetmedi ve unvanını korudu sizin için."

"Unvan mı, kazanmak mı? Bunların hiçbiri senden daha önemli değil Utrur, ben senle beraber başka gezegene gidecektim fakat sen... Şuanda karşımda bir şeytan formuyla duruyorsun."

"Eğer planınız için gerekliysem benim mızrağımı kullanın ve bana yeni bir efendi bulun sonra o efendiyi kendinize bağlayın ve sonra sizin işinize yaramama izin verin."

Guton Utrur'un kararlılığını anladı ve efendisi olmasına rağmen önünde diz çökerek ona olan saygısını belirtti. Utrur hemen efendisinin kafasını kaldırmaya çalışarak bunu yapmamasını söyledi. Anlaşma olmadığı için Utrur'da bedeni ele geçirmediği Guton boyuttan atıldı ve ruhu bedenine geri gönderildi.

Gözlerini açan Guton bir koluna sarılmış Piyu diğer koluna sarılmış olan Lighton'u gördüğünde sinirden küplere bindi ve ikisinin de kafasına yumruk attı. Lighton hissetmese bile Piyu'nun kafası acıdığı için ağlamaya başladı.

"E-E-Efendimmmm sizin öldüğünüzü sandım neredeyse sinirden kendimi kaybedecektim aynı şekilde Lighton'da büyüsü ile Kobor ve ordusunu yok edecekti bunu size yaptıkları için fakat sormam gerekiyor kafama neden vurdunuz?"

"Sadece bir anlık refleks ile vurdum koluma bir kızın ve bir tanrının dokunması hele ki bu tanrı erkek gibi görünüyorsa o daha fazla sıkıntı."

"Eğer isterseniz sizin için bir kız gibi görünebil-"

"Kalsın lütfen Lighton, erkek olarak kalman yeterli kız halinin nazını çekemem." dedi imrenerek bakarak.

Kocaman gözüken merkez camları bir anda saydamlaşmaya başlayarak tüm gezegeni göstermeye başladı. Alevlerin, lazerlerin, savaş çığlıklarının, ölüm seslerinin hakim olduğu ortamı gören Guton duygularını dışarı vurmasa da ona göre-

"Ah, ne kadarda eğlenceli gözüken bir savaş alanı... Can çekişenlerin olduğu bir ortamda bulunmak için doğmuşum. Hmmm, Kobor da savaş alanına katılmış gibi görünüyor. Ne kadarda muhteşem onun Piyu'nun elleri ile ölmesini izlemek isterdim fakat şimdilik eğlenelim."

Guton sanki azmış bir şekilde duran vücudunu normal haline getirerek yanında duran Lighton ve Piyu ile beraber Kobor'u selamlamak için dışarda beklemeye başladı. Askerleri dağıtarak ön cepheyi aşan Kobor bariyer yenileyicinin havaya uçtuğu yerdeki askerler tarafından karşılandı ve geçmesine izin verildi. Kobor bir anda duraksayıp şaşkınlığını gizleyemedi.

"Sizler ne yapıyorsunuz? Efendinize doğru ilerliyorum ve geçmeme izin mi veriyorsunuz?"

"Hoşgeldiniz sayın Kobor efendimiz sizi bekliyor. Lütfen onun yanına ulaşın biz Otroy'lularla ilgileniriz."

"Efendinizi öldürürüm bak haberin olsun. Ben öyle görünmesem de çok güçlüyümdür."

"Sizin gücünüzü herkes biliyor sayın Kobor fakat sizin gibi bir komutan hiçlik canavarına ne yapabilir ki? Hihihihihihi, eğlenmenize bakın lütfen ve kabalığımı affedin."

Kobor'un geçmesine izin veren Kotuh onun arkasından silahını tutuyordu çünkü efendisine bir şey olmasından nefret ediyordu fakat emri veren efendisi olduğu için kalbini durdurarak kendisini dizginledi.

Kobor yol boyunca koşmaya devam etti ve yolda gördüğü masum halkı katletmeye devam etti. Karşısına çıkan Hujuy devasa makinesi ile Kobor'un karşısında dikildi ve ona meydan okudu. Zincirleri ile Hujuy'un kocaman kollarını hedef alan Kobor onlara zarar veremiyordu. Hujuy onu küçümser bir şekilde baktı ve sanki bir robot gibi fakat siyah olan makinenin kafası ile eğilerek konuşmaya başladı.

"Halkımı öldüren sensin demek Kobor buraya gelerek iyi bir iş çıkardın fakat buradan ilerisine geçmene izin vermem."

"Ne kadarda baş belası bir tipsin sen öyle. Seninle dövüşerek mana harcayamam. Lolip burayı sana bırakıp gidiyorum gerisi sana emanet."

Kocaman bedeniyle sanki bir ejderhaya benzeyen Lolip alevlerini kullanarak Hujuy'u kıstırdı ve onun Kobor'u kovalamasını engelleyerek onunla bire bir dövüş yapmak istedi. Kobor daha fazla hızlı ilerleyerek merkezi ve onun önünde duran Piyu, Lighton ve General Guton'u gördü. Piyu ise onu gördüğü için sinirlendi fakat elini Guton tuttu ve sakinleşti. İki tarafta birbirine yaklaştı ve ortamda bulunan aura sanki tanrıların savaşıymış gibi duruyordu. İlk soru Kobor'dan geldi.

"Demek sen bir hainsin Piyu peki bir hainsen Otroy'luları dezavantajlı duruma getiren kimdi?"

"Efendimdi, tüm her şeyi efendim planı için yaptı bizde onu destekledik. Senin gibi bizde Otroy'luların düşmanıyız."

"Bu kadar yeterli Piyu sen onunla konuşma lütfen. Onun kokan ağzını bırak efendin çeksin. Eh, Kobor gördüğün üzere seninle dost olabiliriz ve beraber savaşabiliriz ama..."

"Ama ne Guton ağzında saklama lütfen ve öyle."

"Sen benim planım için gerekli birisine zulüm uyguladığın ve duygularını çiğnediğin için burada öleceksin ve ölümün ezdiğin kişi tarafından olacak."

Tam da istediğim gibi oltaya getirdim onu artık büyümü tamamen emdi ve ruhunu yıpratmaya başladı. Bu hali ile Piyu'ya zarar verebilmesi imkansız. Artık geriye iki tanrının bu savaşı izlemesi kalıyor.

"O halde seni ve gezegenini yok edeceğim Guton ve yanında duran Piyu'yu gözünün önünce tecavüz edeceğim."

Lighton bir anda kendisine hakim olamadı ve fiziksel hali parçalanmaya başladı. Guton koluna dokunarak onu sakinleştirdi fakat kendisi de sakin değildi. Piyu ona arkadan saldıran ve suratına karşı tehdit eden Kobor'a bir anda zinciri ile saldırdı. Kobor zayıflatılmış zihniyle bir o yana bir bu yana kaçarak saldırılardan sıyrılıyordu. Kendi silahını bir zincir haline getirip zincirini kullanan Kobor Piyu'nun hareketlerini öngörmeye çalıştı fakat zihni bunu yapamıyordu. Çaresiz kalan Kobor her yere zincirini savuruyor, tüm zemine zarar veriyordu. Algı kapatma özelliği sayesinde görünmez gibi hareket edebilen Piyu Kobor'un olduğu yerde sabit kalmasını sağladı.

Kobor hareket edemiyordu ve konuşamıyordu. Kafasında bulunan damarlar sanki patlayacakmış gibi gözüküyordu çünkü o şey Kobor değildi bir şeytandı. Piyu vücudunu daha fazla sıkarak elinde duran zinciri bıraktırdı ve Kobor'un savaşamamasını sağladı.

"B-B-Beni öldür artık Piyu... Daha fazla yaşamak istemiyorum çünkü acı veriyor seni bu halde görmek. Silahım artık senindir elinde duran silahla efendinin işine yaramazsın... Ben hep haklıydım sen bir hainsin fakat hain olma nedenin biziz..." dedi sonra hareketsiz kaldı, gözleri kapandı ve Beyaz Kuğu yeni efendisine geçmek için Kobor'un üzerinde duran mührü kaldırdı ardından Piyu'nun avucunun içine geldi. Piyu bir anlık duraksadı ve yere oturarak ağlamaya başladı.

"Ben sana bunu yapmak istememiştim hep seninle canlıları katletmek isterdim abi... Sen sadece beni değil tüm onurumuzu ayaklar altına aldın ve itaat ettin. Kendi sonunda boğul işe yaramaz abi..." dedi ve onun bedenine tükürdü.

Guton Piyu'nun Kobor'un kardeşi olmasını umursamıyordu çünkü onun asıl umursadığı elde ettiği oyuncağın daha değerli hale gelmesi. Alkışlayarak Piyu'nun yanına giden Guton onu teselli etmek için başını okşadı ve tilki kulaklarından bir tanesini ısırdı.

"Kulakların çok canlı duruyor Piyu. Aferin benim güzel kızıma nasılda katletti düşmanını. Bu arada sormak kötü olur mu bilmem ama abin aslında ne?"

"A-A-Abim aslında benim gibi bir melez. Bizler Trol ve Tilkimsi'lerin çiftleşmesi ile dünyaya geldik fakat ben annemin genlerini alarak Tilkimsi olarak kaldım abim ise Trol'lerin genini aldı ve bir Trol oldu fakat boyu küçük çünkü o bir melez."

"Hmmm, gerçekten sıkıntılı gibi duruyor o güzel hayatın. Merak etme abin artık hiçlik denilen ama her şeyin gerçek olduğu cennet gibi bir yerde seni bile aramaya ihtiyacı olmadan eğleniyordur bundan eminim."

"Efendim öyle diyorsa artık başka bir sorun kalmıyor. Bundan sonra ne yapıyoruz efendim?"

"Sen öyle söyleyince düşünmem gerekiyor. Sanırım bu savaşın güzelliğini izleyerek geçirmek çok iyi değil mi sence de? Baksana Hujuy ve bir Ejderimsi beraber savaşıyor."

Hujuy'un savaşına yönelen Piyu onların daha fazla savaştığını gördü. Etraf alevlerle kaplıydı ve sürekli Hujuy'un makinesinden parçalar, Lolip'in vücudundan kanlar etrafa saçılıyordu.

Kobor savaşa giderken Lolip alevlerle Hujuy'un etrafını sararak saldırmaya başladı. Makinenin lazerleri onun bedenini kızartsa bile o vazgeçmeden efendisini koruyordu. Makine artık hareket edemiyordu ve ateş edemiyordu fakat Lolip bunun karşılığında kanatlarını kaybetmişti ve yerde sürünüyordu. Hujuy makineden indi ve Lolip'i öldürmek istedi fakat Hujuy bir anda yere düştü.

"Daha fazlasına müsaade edemem soylu Hujuy burada infaz edileceksin."

"E-E-Efendi Guton neden onu öldürmeme izin vermiyorsunuz?"

"Bu Ejderimsi kullanılabilir gözüküyor. Sanırım yok ettiğimiz ejderlerin kalan son kızı olması gerekiyor. Gücü fazlasıyla yerinde ve vücudu diğer melezlerin aksine iki ırkı kullanarak ejder gibi uçabilen bir hal alabiliyor."

"Onlar bizim düşmanımız efendim! Bu Ejderimsi Kobor'a yemin etmiş bir alçak sadece."

"Sana ona hakaret etme hakkını kim verdi yerini bil aptal yaratık!" dedi Guton onun kafasını ezerek.

Lighton efendisinin yanına geldi ve eğilerek sordu.

"Ölmek üzere olan bu Ejderimsi ile ne yapacaksınız efendim?"

"Onu iyileştir ve daha sonra üzerindeki kontrol büyüsünü serbest bırak. Artık bu Ejderimsi benim kıymetli korumam altında."

Lighton yerde yatan Lolip'in üzerinde iyileştirme büyüsü kullandı ve ölmemesini sağladı fakat kanatları uzun süren bir iyileşme sürecine ihtiyacı vardı. Guton Lolip'i kucaklayarak hepsi merkeze girdi. Piyu soru sormak için Guton'un önünde dizlerinin üstüne oturdu.

"Efendim sorduğum için affedin ama Ejderimsi diye bir ırk ilk defa duyuyorum onlar tam olarak nedir?"

"Kim bilir... Bazıları ejderlerin son umudu diyor bazıları ejderlerin yüz karası. Bunun cevabını bir tek kendisi biliyor. Bana göre işe yarar şeylerin geçmişi umurumda değil. Hepsi geçmiş diyor fakat geçmiş sadece bir anı torbasından ibaret. Keşke Utrur'u koruyabileceğim bir gelecek için geri dönebilseydim..."

"Neden bir çocukla bilgi alışverişi yapıyorsun Guton, söyle, söyle, söyle, SÖYLE, SÖYLE! O sadece bir oyuncak ama sen ona değer veriyorsun. Bu kadar yanlıştan sonra planından cayıyor musun? Bizi terk mi ediyorsun hadi, hadi, hadi, hadi bize anlat Guton hadi, HADİ, HADİ!"

Guton duyduğu seslerin bir sese benzediğini hissetti fakat hangi ses olduğunu anlayamadı. Gelecekten gelen Guton mu yoksa geçmişten gelen Guton mu veya bu şey Guton mu? Sanırım bunun cevabını kesin olmadan bulamayacağız.

Guton kafasında sürekli yankılanan bu sesler karşısında zihnini yormaya devam ediyordu fakat hiç kimse onun içeriden çektiği acıları görmüyordu. Kafasında dönen şeyler kim bilir ona ne zamandır zarar veriyordu ve onları bastırmak isteyen Guton ne zamandır güç uyguluyordu...

Uyanmaya başlayan Ejderimsi yenilenmesi bittikten sonra kalktı ve etrafına bakmaya başladı. Kontrol etkisi bittiği için şaşkın kalan Ejderimsi kaçmak istese bile Lighton tarafından yere sabitlenmişti. Kaçamayan sarı saçlı, pembe kuyruklu, pembe kanatlı Ejderimsi ağlamaya başlamıştı. Guton onun ağlamasını susturmak için önüne oturdu ve konuşmaya başladı.

"Selam Ejderimsi neden ağlıyorsun bakalım? Biz kötü kişiler değiliz."

"Yalancısınız hepiniz! Annemi, babamı, sevdiğim yeri, sevdiklerimi ve her şeyimi benden aldınız! Şimdi benim canımı mı istiyorsunuz?"

"Senin canın benim güvencem altında Lolip bundan emin olabilirsin. Bir şeyi doğrulamama izin ver vücudun şuanda sanki bu Tilkimsi Piyu gibi fakat az önce kocaman bir pembe ejderdin."

"Evet ben annem ve babamın çocuğu olmama rağmen ejderler tarafından siz yok etmeden önce büyülendim ve bu insan formunu alabilecek şekilde evrimleşip Ejderimsi oldum."

"Hmmm, gerçekten bir şaheser gibi görünüyorsun Lolip. Ejderleri ise biz bu gezegende ev inşa ederken öldürmek istedik fakat onlarla anlaşma yaparak onları kendi hallerine bırakmıştık. Senin aileni tehdit eden gerçek kişi şuanda yerde ölüsü duran Kobor'dur."

Beni affet Kobor ama suçu birinin üstlenmesi gerekiyor. Ona yalan atmazsam manipüle edemem çünkü zihni ejderler gibi karmaşık ve güçlü bu yüzden büyülerim etki etmiyor. Merak etme işe yaradıktan sonra Piyu gibi seni özgür bırakacağım ve sizlere saygı duyacağım çünkü ben cinsiyetim olmasa bile kızları önemser ve onlara hayatlarının en iyi dünyasını sunarım. Bu çok sapıkça gelmedi mi Guton, kendine gel biraz onları sadece planın parçası olarak görüyorum.

Lolip onun dediklerine aldanmış gibi görünüyordu. Efendisi ayağı kalktıktan sonra önünde diz çöktü ve kuyruğunu yere yatırdı. Bu ejderlerde saygının ve itaatin anlamını taşıyordu. Guton içinden sinsice gülümsedi fakat dışarı sadece normal bir gülümseme yansıttı ve Lolip'e yeni bir isim bahşetti.

"Senin ismin Lolip olmasın bu ismi veren Kobor epey sapık olmalı ki küçük kız anlamına gelen loli kelimesinin sonuna sadece -p eklemiş. Senin bundan sonra yeni ismin Sakuhana olsun. Sakura yaprağı anlamına gelir ve güzel bir isim."

"Teşekkür ederim efendi Guton. Bu ismi ne olursa olsun koruyacağıma dair yemin ediyorum."

Piyu biraz kıskanç gibi duruyordu fakat onun ismi ailesi tarafından verildiği için ismini seviyordu. Artık 4 kişi oldukları için kovulması gereken tek bir kişi vardı oda Lighton'du. Lighton'a telepati ile emir veren Guton şunları söyledi;

"Bundan sonra ben başka bir gezegene gidiyorum bu ikisiyle beraber sende gittiğim gezegeni korumak için diğer evrenleri izle ve bilgi topla. Başarısız olursan benim gazabımla yüzleşirsin ve bunu kimse istemez."

"Efendim ne derse derhal yerine getireceğim bundan emin olabilirsiniz."

Lighton fiziksel halinden vazgeçerek ruhsal bir hal aldı ve uçarak evren dışına doğru hareket etmeye başladı. Guton ise savaşı izlemek istiyor gibi gözüküyordu fakat savaş Otroy'luların lehinde değildi. Katledilen Otroy'lular ona neşe ve sevinç getiriyordu. Bu savaşı bitirmek isteyen Guton merkez çağrısı özelliğiyle tüm Otroy'lulara bir duyuru yapmaya başladı.

"Değerli Otroy'Lular savaşımız n-neredeyse bitmek üzere çünkü Kobor hayatta ve beni ö-öldürmek üzere. Sizden tek ricam var oda sonuna kadar savaşmak fakat artık bunu yapsak bile tamamen öleceğiz bu yüzden Otroyjin'i kullanarak gezegeni yok edeceğiz."

Askerler normal bir asker gibi korkması yerine daha çok seviniyorlardı çünkü en azından efendileri bu savaştan kurtulacaktı. Guton yakıt deposuna Sakuhana ve Piyu'yu dondurarak koyduktan sonra kendisi de bindi ve Otroyjin'e son bir emir verdi...

"Tüm gezegenleri yutan Otroyjin sesime kulak ver ve gezegenimize saldırıp halkımızı katleden düşmanı yerle bir et."

Emir Otroyjin'in pilot odasında yankılandığı anda kullanıcının gözleri simsiyah bir hal aldı ve Otroyjin gezegeni patlatarak içinden çıktı ve gezegeni yutmaya başladı. Guton onu kaybetmemek için tüm büyüsünü kullandı ve ona "Madde Sıkıştırma" büyüsü ile küçülmesini emrederek onu yakalayıp geminin içine aldı fakat Guton yere yapıştı çünkü hiç manası kalmamıştı. Guton'un ruhu nereye gideceğini bildiği için yol gösterdi ve şuan ki evrene ulaştılar.

Guton yavaş yavaş manasını topladığı için ayağa kalktı ve gördüğü evren tamamen sönmüş gibi gözüküyordu. Geçtikleri gezegenlerin hepsi dümdüzdü ve hiçbir şey yoktu. Biraz daha o mana kaynağına yaklaştığında mananın bulunduğu gezegen yaşam var gibi görünüyordu çünkü üzerinde su vardı. Guton buraya inmek için taşıtı indirdi ve gezegene bağlandı fakat o gün geldiğinde sanırım onu bulmuşlardı.

Devamı Chapter 3'te...

 

Loading...
0%