@stvrlightt1271
|
Yine aynı fabrika, yine aynı çığlıklar ve yine aynı silah sesi... Gözlerimi açtığımda alnımdan türler süzülüyordu ve göz yaşları yanağımı ıslatıyordu. Nefesimi düzene sokmaya çalışarak derin bir nefes aldım, yatakta oturup saate baktım. Sabahın 4'tü.
Yataktan kalkıp mutfağa gittim. Kaynaması için su koymuştum. Arkamdan ablamın sesi duyuldu. "Yine aynı kabus mu?" Ona bakmadan sadece kafamı salladım. "3 yıl oldu. Onu tamamen unutmanı söylemiyorum ama kendini harap ediyorsun. Bazen eve çok geç saatlerde geliyorsun. Biraz toparlanman lazım." Sonunda arkamı dönüp ablamla göz göze geldim. "Deniyorum, ama olmuyor abla. Bu sandığın kadar kolay değil. O ölene kadar ona aşık olduğumu bile anlayamadım." Gözümden düşen bir yaş yanağımda süzüldü.
Kendimi ablamın kollarında hissedince ona sıkıca sarıldım ve ağladım. Ben ağlarken o bana bir şeyler fısıldıyor, saçlarımı okşuyordu. O an ona haykırmak istedim." Abla ben bir katilim demek istedim. Ellerimde bir sürü insanın kanı var, ben acımasızım" demek istedim, ancak yapamadım. Sonuçta ben doğru olanı yapıyordum. Öldürdüğüm yüze yakın insan vardı ama masum insanlara dokunmuyordum ki. Aksine onları koruyordum.
Biraz daha ağladıktan sonra gözlerimi silip ablama baktım. "Beni ne olursa olsun hiç bırakma olur mu?" Ablam bana gülümseyip cevap verdi. "bırakmam söz." Ona teşekkür ettğm ve ağlamanın yorgunluğu yüzünden tekrar yatağıma geçtim. Gözlerimi kapatmıştım ki, telefonum çaldı. "Bir suç mu işlendi?" En yakın arkadaşım Rüya'nın yanıtı gecikmedi. "Bir adam karısını bıçaklamış." Rüya bana bilgileri aktardıktan sonra üstümü giyip evsen çıktım.
Adamı bir barda içerken buldum. Sessizce onu izledim ve o çıkınca onunla beraber çıktım. Adam bir ara sokağa girdiğinde fırsat bilip ona yaklaştım. "Karın hastanede yaşam mücadelesi verirken burada olman ne kadar doğru?" Adam sitemkar sesimle irkilerek bana döndü. "Sen kimsin?" ona sırıttım. "Ecelin." Adam kahkaha attı ve bana tehditkar bir şekilde baktı. "canına mı susadın sen? " Bana çektiği çakıyı görünce sırıtıp kaşımı kaldırdım. Adam çakıyı bana saplamak için harekete geçtiği anda bileğini tuttum ve çevirerek bileğini kırdım. "Bir kadının gücünü hafife alma aşağılık herif." Adam acı ile çığlık atarken, yerdeki çakıyı aldım ve adamın şah damarına sapladım.
Kendime bu iş için aldığım daireme giderek sobayı yaktım ve kafamdaki peruğu, üzerimdeki kanlı montu ve eldivenleri yaktım. Telefonumu çıkarıp Rüya'ya mesaj attım.
- Kadının kaldığı hastane nerede?
Rüya hastane bilgilerini atınca hastaneye gittim. Kadın hala yoğun bakımdaydı ancak doktorlar durumunun iyi olduğunu söylemişlerdi. Bir süre kadını izledikten sonra çalıştığım şirkete gittim. Patronum beni çağırınca dişlerimi sıkarak odasına gittim. "Saatin kaç olduğunun farkında mısınız Derin Hanım?" Onunla kavga edecek gücüm yoktu bu yüzden sadece özür diledim. Elindeki kağıtlara baktıktan sonra tekrar bana baktı. "Felaket görünüyorsun. Hiç uyumuyor musun sen? Birkaç günlük izin veriyorum, dinlenip gel. Sen dönünce şu yazdığın oyun kurgusu hakkında da konuşalım. Hoşuma gitti. Farklı evrenler, kulağa ilginç geliyor." Onun başına meteor düştüğünü düşünerek hayretle yüzüne baktım. Bu adam bana kendi isteği ile izin mi veriyordu. Ne düşündüğümü aklından geçirmiş gibi güldü ve konuştu." Ve hayır başıma meteor düşmedi. Çalışanlarımın sağlığını düşünüyorum sadece."
Sabah uyuyamayacağımı bildiğim için eve gitmek yerine Rüya'nın yanına gittim. Rüya ikimize bir kahve yaptıktan sonra karşıma oturdu. "Görev nasıldı?" Ona gülümsedim. "O adam kendisini çok üstün görüyordu, beni öldürmeye çalıştı, ama ondan önce davranarak bileğini kırıp onun çakısı ile onu öldürdüm." Beni dikkatle dinledikten sonra konuştu. "Polis her yerde seni arıyor, biliyorsun değil mi?" Ona cevap vermedim, bunu zaten biliyordum o yüzden cinayet işlerken giyindiğim şeyleri yakıyordum zaten. "Bu işe bir son mu versek?" Ona bakıp başımı salladım. "Olmaz, bize ihtiyaçları var. Hergün masum insanlar öldürülüyor buna izin veremeyiz." Rüya bana karşı çıkmak için ağzını açtı ama onu kestim. "Biliyorum, bu insanların ölmesini önlemiyor ancak korkanlar var, cinayet sayılarındaki düşüşün farkında değil misin? Ayrıca yaralanan ya da tecavüze uğrayanlar, onlara bunu yapan kişinin acı bir şekilde öldüğünü görünce rahatlıyorlar. Onları bırakırsak hapishanede kalacakları bedava yer, bedava yemekleri olacak, en önemlisi can güvenlikleri olacak ve çıktıklarında aynılarını tekrar yapacaklar." RüYa bana hak vermiş olmalı ki bir süre hiç konuşmadı.
" Yine o kabus yüzünden uyuyamadın mı? " Sorusunu başımla onayladım. Doruk ikimizin ortak arkadaşıydı ve benim ona olan hislerimi benden önce fark etmişti. Doruk'un ölümünün beni ne kadar yaraladığını en iyi o biliyordu. "Bir randevuya çıkmayı düşünsen. Şu senin yakışıklı uzun boylu patron mesela." yüzümü buruşturup sahte kusma numarası yaptım. "Öldüreceğim tek masum o olur. Ondan daha egoist ve paragöz birini görmedim." Rüya bana şok içinde baktı. "Yüzü öyle kusursuz ki kişiliği mükemmel olur sanıyordum." Kafamı salladım. Onun düşündüğü kişi ile alakası yoktu, ama düşünce yapıları aynı olduğu için anlaşabileceklerini düşündüm. "Aslında ikiniz uyumlusunuz. Senin bana önerdiğin şu çoklu evren saçmalığını sevdi." Sesli bir şekilde iç çekti. Çoklu evrene inanmadığım için bana kızıyordu. "Bir şeyin var olup olmadığını öğrenmen için kesin kanıta ihtiyacın var ve ben çoklu evrenlere,sen bana öyle bir şey oladığına dair kesin bir kanıt ile gelene kadar inanacağım." Sadece gözlerimi devirdim.
"Biraz uyuyabilir miyim?" Rüya onayladı. Rüya'nın yatağına uzanıp gözlerimi kapattım. Birkaç saat sonra ter içinde gözlerimi açtım. Bu sefer o kabus yüzünden değildi. 3 yıl sonra ilk kez farklı bir rüya görüyordum. Doruk mezarımın başında ağlıyordu.
____________________________________________________________________________________ 3 yıl önce Fakülteden çıkıp Doruk'un yanına gittim. Uzun boylu çocuk beni görünce gülümsedi. "Ders nasıldı?" Omuz silktim. "Her zamanki gibi. Bilgisayara eğilmekten boynum ağrıdı." Şikayetime güldü. "Yazılım mühendisliği için ölüyordun hani?" Polis akademisi ve benim üniversitem yan yana olduğu için her okul çıkışında yanıma geliyordu.
İkimiz sohbet ederken bir çığlık sesi duyduk. Sesin geldiği tarafa baktık. Bir adam, bir kızı bileğinden tutmuş, çekiştiriyordu." Ne yapıyor bu? " Adam kızı zorla arabaya bindirdikten sonra Doruk'a baktım. "Peşinden gidelim." Bu çocuk aklını kaçırmıştı. İkimizi de ölüme sürüklüyordu. "Tamam." Benim de ona katılmakla pek akıllı olduğum söylenemezdi.
Terk edilmiş bir deponun önünde durduk. İçeri girmek için adım attım ancak Doruk beni bileğimden tutup arkasına çekti. "Arkamdan ayrılma ve beni takip et." Onun arkasından yürüyerek depoya girdim. Kız bir sandalyede bağlıydı. Bizi görünce ağlayarak başını iki yana sallamaya başladı. Ona yaklaşacağım esnada, kızı kaçıran adam kızın arkasında belirdi. Elinde silah görünce yutkundum. Doruk hemen önüme geçerek beni korumaya aldı. "Polisi aradım, gelmek üzeredirler." Doruk'un ifadesiz yüzü ve sert sesi beni tedirgin etmişti. Adam bir kahkaha attıktan sonra silahını Doruk'a doğrulttu. "Sence onlar geldiklerinde ben burada olacak mıyım? Burada olsam bile benim uzun süre ceza alacağımı mı sanıyorsun?" Adamın ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Şuan hepimizi öldürse bile birkaç yıl hapis yatıp çıkacaktı.
Depo birkaç dakika sessizliğe gömüldü. Sessizliği bozan ise iki el ateş sesiydi. Önümde durN Doruk'un sarıldığını görünce kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Doruk yere düştüğünde onunla beraber yere oturdum. Kurşunların göğsünde isabet ettiği yerden kan akıyordu. Başını kucağıma aldım. Dudaklarım titriyordu ve ağlama dürtüsüne engel olmaya çalışıyordum. "D-Doruk... kanıyorsun." Onun vurulduğunu kabul etmek istemiyordum. "Dayan biraz... ambulansı arıyorum." Gözlerimden yaşlar akarken konuştum. Konuşurken bir yandan da göğsüne baskı uyguluyordum. Doruk göğsündeki elimi tutup kısık bir sesle konuştu. "Bo-boşuna uğraşma. Be-benim için yapılacak bir şey yok." Kendi hıçkırıklarımda boğulduğumu hissediyordum. "Öyle konuşma. İyi olacaksın. İyi olacağız. Doruk lütfen beni korkutma." Hıçkırıklarım arasından konuştum. Doruk'un elimdeki tutuşunun gevşemesi ile gözlerim korkuyla irice açıldı. " Doruk, Doruk yapma bunu bana. Ölme. Lütfen ölme. Yaşamalısın. Ölemezsin. Duydun mu? Ölmene izin vermiyorum. " Doruk'tan cevap alamayınca daha da panikledim. "DORUK! DORUK AÇ ŞU LANET GÖZLERİNİ!" Titreyen ellerimi bir nabız hissetmek için bileğine koydum. Hiçbir şey hissedemiyordum. Polisler beni onun cesedinden çekip ayırana kadar ona sıkıca sarılıp ağladım, bağırdım, sesimi duyup, gözlerini açması için yalvardım. Hiçbiri işe yaramamıştı. Doruk ölmüştü, Doruk geri dönmeyecekti.
|
0% |