Yeni Üyelik
15.
Bölüm

• Dağınıklık

@sukunettekelimeler

On sekiz yaşıyla ilgili çok hayalleri vardı küçükken. Beni alıp Nevşehir'e götürecekti. Çok merak ettiğimiz o şehri birlikte görecektik. Kapadokya hep ilgimizi çekmişti. Peri bacalarına özenip ne oyunlar oynamıştık birlikte. Ufacık bir çocukken bunun çok hayalini kurmuştuk. Ama çocukken kurulan hayaller büyüyünce aynı kalmıyormuş. Çünkü Sefa beni alıp tarlaya meyve toplamaya bile götüremeyecek vaziyette. Benden gayrı, kendini bile zor gezdiriyor. Bir zamanlar dört gözle beklediği on sekizi, omuzlarına tüm ağırlığı ile binmekte...

Birdaha yürüyemez mi, yürür elbet Allahın izniyle. Yalnız sağ bacağı yedi yerden kırıkmış. Bacaklarının dizlerinden üst iç kısmı, haya yerlerine dek fazla hasar almış. Ne zaman iyileşir bu yara, iyileşir mi? İyileşmesini umuyorduk. Duamız o yöndeydi.

Ramazan amcayı görünce yine aklıma Sefa gelmiş, nasıl olduğunu sormuştum. Daha iyi olduğunu söyledi. Babamla karşılıklı oturdular bahçede, benden de birer kahve istediler. Mutfağa girip kahve yapmaya koyuldum. Mevsim yaz, hava sıcak, pencere açıktı. Babam ve Ramazan amcanın sesini rahatça işitiyordum çünkü mutfak tarafındaki çardakta oturuyorlardı. Kahveyi yaparken ister istemez onların konuşmalarına kulak misafiri oluyordum.

"Hülya'yı bizim oğlanla evlendirmenin ne hayallerini kurmuştum be Rıza! Daha o küçücükken kafaya koymuştum, gelinim olacaktı, kızım olacaktı. Yan komşuya gelin gidecekti hem, ailesinden uzağa da gitmeyecekti. Düğününde kırmızı halı serip de onu buradan bizim eve üzerinde yürütecektim, söz vermiştim kendime ve sana. Yine Hülya'yı istediğim gerçeği değişmedi ama... Artık yüzüm yok istemeye."

"Niye böyle diyorsun şimdi, Ramazan? Sefa iyileşecek Allah'ın izniyle."

"İyileşecek, iyileşecek ama doktorlar çocuğu olmayabilir diyor. Bunu bile bile nasıl isteyeyim kızını senden, hiçbir şey olmamış gibi. Her kızın hayalidir anne olmak. Yalnız, Sefa'ya henüz söylemedik bunu. Ne zaman nasıl söylenir bilmiyorum. Haberin ola..."

Afallamışlığım sebebiyle kahve fincanı elimden düşmüştü. Öylece boş kalan ellerime bakakaldım.

Ramazan amcanın beni kızı olarak görmesi, gelin olarak istemesi yabancı değildi bana, biliyordum. Sefa'yla öyle bir ilişkimiz olmadığından kafama takmıyordum. Ama Sefa'nın çocuğunun olamayacağı ihtimali... Onun için kabullenmesi zor bir gerçek olacaktı bu. Gerçekten de nasıl, ne zaman söylenilirdi ki böyle bir şey? Bunca acının üzerine kaldırabilecek miydi tüm bunları? Nasıl kaldıracaktı?

"Kızım, dikkat etsene biraz. Takımı bozdun, aferin."

Annem gelip kırıkları toplamaya başladı. Başka bir fincan alıp tepsiye koydum. Kahveyi hazırlarken üzerime ağırlık çökmüştü. Tüm moralim çekilmişti. Sefa daha ne kadar üzülecekti?

Kahveleri verdim, müsaade isteyip Saniye ablalara gittim. Saniye abla benden büyüktü ama iyi anlaşıyorduk. Genç, tatlı bir kadındı. Yeni gelindi, bizim köye gelin gelmişti. Bir kaç ev ötemizde, Ramazan amcaların karşı çaprazında oturuyorlardı. Saniye abla yine güler yüzle karşıladı beni. Birer komposto koydu, serin serin içip sohbet ettik. Sohbet güzeldi ama ben dağınıktım bu kez. Bu dağınıklığımı da ancak onunla paylaşabiliyordum.

Loading...
0%