Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm : " Yok et ! " Emri

@takmakullan_

 

 

“ Kimsiniz siz ? “ lafıyla irkildi Suna. Başını adama doğru çevirdi ve gözlerinin açık bir şekilde kendisine baktığını görünce ister istemez dudaklarına bir tebessüm kondu. Rahat bir nefes vererek yavaşça ayağa kalkıp yatağın başına geldi.

 

 

 

“ Geçmiş olsun. “ dedi. Batuhan ise gördüğü yüzü tanıyınca doğrulmaya yeltendi , Suna ise kolundan tutarak durdurmaya çalıştı.

 

 

 

“ Dinlenin lütfen. “ dedi ama Batuhan önemsememişti , kimsenin yanında heleki düşmanının kardeşinin yanında zayıf durmak istemezdi. Yarasını zorlayarak kendini hafifçe yükseğe çekince Suna da yastığını düzeltti. Tekrar göz göze geldiklerinde Batuhan tanımama ayağına yatarak sordu.

 

 

 

“ Kimsiniz ? “ deyince Suna şaşırsada belli etmedi. Hafifçe gülümseyerek adını söyledi.

 

 

 

“ Ben Suna BAYSUNGUR ! “ dedi ve ekledi.

 

 

 

“ HANZADE otel zincirlerinin , BAYSUNGUR LOJİSTİK şirketinin sahibiyim. “ dedi. Batuhan kim olduğunu bildiği kadının göğsündeki kolyeyi görünce gözleri takılı kaldı. Aynı simgeler aldığı ulaktaki parşömen kağıdındaki müdürde de vardı ama tıpatıp benzeri değildi. Belli etmemeye çalışsada Suna kolyesine baktığını fark etmiş , bir şey dememişti. Batuhan bakışlarını çeker çekmez konuştu.

 

 

 

“ Buyrun lütfen , size soracaklarım var. “ diyerek yatağın uzağındaki koltuğu gösterdi . Suna ise buna başıyla onay verdi koltuğa oturduktan sonra göz göze geldiklerinde Batuhan konuşmaya başladı.

 

 

 

“ Ben Batuhan KIZILTAN. Beni buraya siz mi getirdiniz ? “

 

 

 

“ Evet. “

 

 

 

“ Nerede buldunuz beni ? “

 

 

 

“ Dağ başında. “ deyip gülümsedi Suna. Batuhan da Suna’nın gülümseyişine karşılık verip konuştu.

 

 

 

“ Arabam nerede biliyor musunuz ? İçinde telefonum ve bazı önemli şeyler vardı. “ diye sorunca kadın garipsedi ve arabanın içindeki gözüne takılan ulak aklına geldi.

 

 

 

“ Hastaneye getirttim. “ diyerek yatağın yanındaki komidinin üzerindeki Batuhan'a ait arabasının anahtarını ve telefonunu gösterdi.

 

 

 

“ Sağ olun. Peki beni nasıl buldunuz , dağ başında ? “

 

 

 

“ Adamlarınıza anlattım bayım. “ deyince Batuhan'ın aklına çatışma geldi. Onun adamları kendisinden habersiz takip etmişlerdi ve orada ölmüşlerdi.

 

 

 

“ Adamlarım ? “

 

 

 

“ Hastaneye gelen iki adamınız , korumanız olduğunu söylediler. “ deyince Batuhan sinirlendi.

 

 

 

“ Benim vurulduğumu bilen bir korumam yok. “ dedi gergince. Suna ise duyduğuyla şok olmuştu.

 

 

 

“ Size ne sordular ? “

 

 

 

“ Onu buraya siz mi getirdiniz , nasıl getirdiniz , orada ne işiniz vardı , nasıl buldunuz ? diye sordular , sizin sorduğunuz gibi. “ deyince Batuhan gözlerini yumdu. Aklına tek şey geliyordu o da vurulmadan önce , çatışma çıkmadan önce yanlarına çağrılan kişiler. Tek onlar bilebilirdi Batuhan'ın vurulduğunu.

 

 

 

“ Ben bilmiyordum , düşmanınız mıydı ? “ diye sordu Suna , bir an yanlış bir şey yaptığı için suçlu hissetmişti. Batuhan'ın gözleri yerdeki parkelere takılı kalırken sorusunu yanıtladı.

 

 

 

“ Bilmiyorum , dost mu düşman mı bilmiyorum. “ diye söylendi. Sonrasında tekrar Suna’ya döndü.

 

 

 

“ Siz beni nasıl buldunuz ? “

 

 

 

“ Aslına bakarsanız şanslıymışsınız , daha alacak nefesiniz varmış. Ben arabamla ilerlerken bir yaralı geyik gördüm. Bilir misiniz bilmiyorum yaralı geyik bir işarettir , kötü şeyler olacağına rivayet edilir. Ben de ona belki bir faydam dokunur , iyileştirebilirim belki diyerekten onun peşine düştüm ama sanki daha çok benim bir yere götürüyordu. Daha sonra işte sizi buldum. “ diye anlatınca Batuhan olayı garipsedi. Gerçekten inanılır gibi değildi ? İnanabilir miydi onda da emin değildi.

 

 

 

“ Emin misiniz ? “ diye gülümseyerek sordu. Ciddiye alamamıştı çünkü yalan olma ihtimali yüksek bu gerçekte vurulmadan önce çok gizli bir sistem ile konuşma yapıyordu. Kendisini takip etmediğini bilemezdi.

 

 

 

Suna ise karşılaştığı bu tepkiyle şaşırmıştı. Tamam bu gerçek olamayacak kadar zordu ama neden emin olmamıştı ki ? diye düşündü.

 

 

 

“ Ne demek istiyorsunuz ? “

 

 

 

“ Diyorum ki pek şans eseri gibi durmuyor ? “ deyince Suna sinirlendi.

 

 

 

“ İşim gücüm yok sizi takip mi ettireceğim ? Eğer kötü bir niyetim olsaydı bırakın sizin yaşamanız için çabalamamı yaşadığınızı anladığım an kafanıza sıkardım abimin hasımı olarak. “

 

 

 

“ Gerçekten niye öldürmediniz ? Niye kurtarmaya çalıştınız ? Madem anladınız kim olduğumu ? “ diye sordu Batuhan.

 

 

 

“ Ölmenizi istemiyorum çünkü. “ deyince Batuhan gülümsedi.

 

 

 

“ Bu sizin zararınıza olmaz mı ? “

 

 

 

“ Bırakın da ona ben karar vereyim. “ deyince Suna , Batuhan şaşırdı , kaşları havalandı ama sonrasında çok geçmeden konuşmaya devam etti.

 

 

 

“ Sağ olun , hayatımı kurtardınız , size bir can borcum var artık. “

 

 

 

“ Borç diyen sizsiniz , ben hatır diyecekken. Ne diyelim o zaman , bir gün hesaplaşırız. “ deyince Batuhan hay hay dercesine onayladı ama karşısındaki hasmının bacısının ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu ama aklı bulanıyordu. Suna kalkmak için ayağa kalktığında tekrar geçmiş olsun deyip kapıya yöneldi , aklına gelen ile çıkmak üzereyken gidişini izleyen adama döndü.

 

 

 

“ İstanbul'da bir davet düzenleyeceğim , ilk davet ettiğim kişi olarak icabet ederseniz sevinirim. “

 

 

 

“ Ölmediğim , ölümden döndüğüm sürece davetinize teşrif edeceğim. “ dedi gülümseyerek. Suna aldığı yanıtla hoşnut olurken baş selamı verip orayı terk etti.

 

 

Arkasında bıraktığı adam ise düşünmeye çoktan başlamıştı. Batuhan hemen eline telefonu alıp en güvendiği adamlardan biri olan Çebi'yi aradı.

 

 

" Alo , şef ! Şef iyi misin ! " diye telefonun arkasından hiddetli bir ses geldi.

 

 

" Bana bizim oradan Artvin Hastanesi'ne bir adam gönderin. " dedi sinirlice.

 

 

" Şef sen iyi misin ? "

 

 

" İyiyim Çebi. Ha bir de takım getirsin , kimseye de bir şey demesin. " deyip telefonu kapadı. Kendi adamlarının arkasından gizlice adam yollamasının bedelini ödetecekti onlara , kimin yaptırdığını az çok tahmin de ediyordu.

 

§

 

 

 

Doktor onay vermese de sabahın yedisinde evine doğru gidiyordu. Aylar önce uğramıştı evine , işleri yüzünden daha çok Ankara'da durmak zorunda kalıyordu. Şimdi annesini düşünüyordu , ne kadar sevineceğini biliyordu. O sırada yanına gönderilen adamın telefonu çaldı.

 

 

" Reis Sarp abi ariyor. " dedi Batuhan'a. Batuhan'a kafasıyla açması için onaylarken elleri yumruk olmuştu , beş adamı onun yüzünden hayatını kaybetmişti ve hâlâ cenazeleri alınmamıştı , haberi dahi yoktu diğerlerinin öldüklerinden.

 

 

" Alo abi. "

 

 

" Reis iyi abi. "

 

 

" Eve gidiyoruz abi. " deyip konuşmayı bitirmişlerdi. Batuhan ise gergince konuştu.

 

 

" Siz benden başkasına da mı hesap veriyorsunuz ? " diye sinirlice sordu ama ona bakmıyordu bile.

 

 

" Reis... " Karşısındaki adam ne diyeceğini bilememişti nihayetinde diğeri de yanındaki kardeşiydi.

 

 

" Tamam , tamam. Sizlik bir şey yok. " deyip camdan dışarı bakmaya devam etti.

 

 

" Bir fırına gidelim , ekmek al. " dedi dışarıya bakarken.

 

 

" Tamam reis. "

 

§

 

 

 

 

En son aylar önce evine gelmişti Batuhan. İşlerinden dolayı daha çok Ankara’da bulunuyordu , ailesinin onu ne kadar özlediğini tahmin edebiliyordu , bu herkese iyi gekecekti. Eve vardığında kapıdaki korumaları araca doğru yaklaşırken arabadan Batuhan inince hızla yanına gidip eline sarıldı , Batuhan bunu boş çevirsede kardeşi gibi gördüğü yıllardır onunla çalışan adama sarıldı.

 

 

 

“ Reis hoş celdun. “

 

 

 

“ Hoş bulduk Ayhan. “ dedi zar zor. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da yarası tazeydi daha kabuk bile bağlamamıştı.

 

 

 

“ İyi misun reis ? “

 

 

 

“ İyiyim ben Ayhan. “ dedikten sonra daha bir yaklaştı Ayhan’a ve sessizce konuştu.

 

 

 

“ Kalaçar dağının ….. yolunda ulu kayın dediğimiz yerde cenazelerimiz var. Kimseye haber uçurmadan onların naaşlarını hazır edesin. Gereken her şeyi yapasın. “ dedi yorgunca gözlerinin içine bakarak. Ayhan duyduğu şeyle üzgün bir şekilde kafa salladı. Batuhan da kafasıyla onay verdikten sonra eve doğru ilerledi. Ayhan ona kapıyı açtıktan sonra birkaç adama ıslık çalıp hızla oradan uzaklaştı.

 

 

 

Batuhan hüzünle evine bir adım atsa da ailesini çok özlemişti ve annesinin sesini duymak onu mutlu etmişti.

 

 

 

“ Elçunnn ! Hele gel daa ! Biz seni mu bekleyecaz ! “

 

 

 

“ Geliyorum ana ! Ece'yi uyandıracağım. “

 

 

 

“ Ha bırah torunumi , uyusun yavrum. “ dedi bağırarak. Batuhan'ı ilk gören merdivenlerden aşağı inen Elçin’di. Batuhan eliyle sus işareti yaptıktan sonra mutfağa daldı.

 

 

 

“ Hiç kimse de evladım sen aç mısın demez , beni sofraya çağırmaz. “ diyerek karşılarına çıktı. Yaşlı kadın oğlunun sesini duyar duymaz dondu kaldı. Batuhan'ın amcasıgil ise bu sürprizle ayağa kalkmış hoş geldin demişlerdi bile.

 

 

 

Türkay hanım arkasını döndüğünde kollarını açmış sarılmak için bekleyen evladını görünce gözleri yaşardı ve koşarak oğluna sarıldı. Batuhan'ın canı acısa da gıkını çıkarmamıştı ama acıdan beti benzi atmıştı , bunu annesi dışında da herkes fark etmişti. Türkay hanım hem oğluna sarılıyor , kokluyor hem de konuşuyordu.

 

 

 

“ Oy oğul , yüreğumu şenlenduran oğul , atanun övüncü oğul , gözümün aydınlığu oğul ! Hoş geldun oğul ! “

 

 

 

Batuhan annesiyle özlemini az da olsa giderdikten sonra ayrıldılar elini öptükten sonra ona sarılmak için sırada bekleyen Elçin yavaşça sarıldı. Kulağına fısıldayarak “ İyi misin ? “ diye sorunca Batuhan Elçin'in gözlerine mutlulukla baktı , fark edilmek hoşuna gitmişti. Sonra sırayla amcasıyla , yengesiyle ve çocuklarıyla sarıldı. Hemen ona da tabak çıkarken masanın baş köşesi ayrılmıştı bile. Masaya oturduklarında annesinin kendisine tabak hazırladığını gören Batuhan gülümseyerek onu izledi , o sırada amcası ona soru sordu.

 

 

 

“ Yeğenim , iyi misin ? “ deyince Batuhan ona döndü.

 

 

 

“ İyiyim amca. “ dedi başını sallayarak.

 

 

 

“ Ha söyle bakayum hangi rüzgar attı senu buraya. “ dedi yengesi sevecen bir tavırla ama Batuhan'ın yüzündeki değişimden herkes bir şeylerin kötü gittiğini anlamıştı.

 

 

 

“ Ha bi kahvaltı edelim , açım yav ! “ deyip anasının önüne koyduğu tabağı yemeye başladı , Türkay hanım da evladının ifadesi yüzünden düşüncelere dalarken onun sırtını sıvazladı. Batuhan yarasını çok zorlamıştı ve büyük ihtimalle pansumanı kanamaya başlamıştı. Masaya eğilemiyordu bile. O sırada beyaz gömleğine kan değmiş olacakki annesi bağırdı.

 

 

 

“ Ha bu nedur ! “ dedi kızarak ve üzülerek. Herkes şaşırmışça bu gösterdiği yere bakınca Batuhan nefesini verdi.

 

 

 

“ Nedur dedum da ! “ diye oğluna söylendi. Batuhan gömleğinin içine baktıktan sonra geri sandalyeye yaslandı.

 

 

 

“ Vuruldum. “

 

 

 

“ Ketumsun oğul , ketumsun ! Çağla ha kalk pansuman yap ağabeyune ! “ diye söylendi üzülerek. Batuhan ise Çağla’ya gözleriyle kal dedi. Türkay üzülerek yarasına bakıyordu ve içinden içinden söyleniyordu.

 

 

 

“ Ana ! “ dedi Batuhan konuşmak için.

 

 

 

“ Elçun ! Ha sen dün namazını kılmadan yattin ! Dua etmedun oğluma , göriy misun ! “

 

 

 

“ Ana ! “ dedi Batuhan sesini yükselterek. Elçin ise şaşkınca yanıt verdi.

 

 

 

“ Ana Ece'yi uyuturken uyuyakalmışım , uyandırsaydın keşke. “ dedi üzülerek.

 

 

 

“ Yeğenim anlat artık da ! “ dedi amcası. Batuhan derin bir nefes alıp konuşmasını bekleyen ailesine olayın bir kısmını anlatmaya başladı.

 

 

 

“ Tuzağa düştüm amca. “

 

 

 

“ O Sarp yüzünden cenazemiz var ! Onun iş bilmezliği beş tane insanın canını aldı. “ dedi sinirle sesi yükselerek.

 

 

 

“ Ana. “ Dedi sonra sakinleşince. Türkay oğluna bakınca konuşmaya başladı Batuhan.

 

 

 

“ Ailesi olanlara taziye verip bildiresin. Ne gerekiyorsa yapılsın hem ben buradayken ben de gideyim. “ deyince annesi kafasını salladı.

 

 

 

“ Çağla , yemekten sonra pansuman yapabilir misin ? “

 

 

 

“ Yaparım abi. “ deyince kafa salladı Batuhan. Daha sonra ayağa kalktı.

 

 

 

“ Afiyet olsun size. “ deyip uzaklaşırken Elçin koluna girdi ve onu odasına götürdü.

 

 

 

Batuhan yatağa kıyafetlerini değişip uzandı ama aklındakiler uyumasına engel oluyordu. Elçin üstünü örttükten sonra yatağın kenarına oturdu.

 

 

 

“ Nasılsın Batuhan ? “ dedi , onun nasıl yorulduğunu ve üzüldüğünü biliyordu. Batuhan ise bu soruyu karşılıksız bıraktı.

 

 

 

“ ATAMAN’lar sana bulaşmıyor değil mi ? “ diye sordu Batuhan.

 

 

 

“ Yok , Artvin’e geldiğimden beri bir şey yok. “ deyince Batuhan kafasını salladı , aklında bin tane tilki geziyordu , her bir farklı kişiyle ilgili olayları düşünüyordu. Tam Elçin konuşacakken kapı tıklatıldı ve içeriye Çağla girdi.

 

 

 

“ Müsait misin abi ? “

 

 

 

“ Gel Çağla. “ deyince Elçin yataktan kalktı ve yerini Çağla’ya verdi. Yarayı açtığında daha yeni ameliyat olduğunu anlamıştı Çağla , sıkıntıyla konuştu.

 

 

 

“ Abi daha yeni ameliyat olmuşsun , kendini zorlama da en azından yatan kapansın. Dikişlerin açılmış sonra tekrar dikiş atmak zorunda kalırız. “ diye konuşunca Batuhan gülümsedi.

 

 

 

“ Senin elin hafiftir , acıtmazsın canımı. “ deyince Çağla gülümsedi. Yaranın etrafındaki kanları temizleyip pansuman yaptı.

 

 

 

“ Geçmiş olsun abi. “

 

 

 

“ Eline sağlık . “ diyerek onu uğurladı , Elçin Batuhan'ın üstünü başını düzelttikten sonra kapı çaldı.

 

 

 

“ Gel. “ dedi Batuhan yine , bu sefer gelen kişiyle Elçin’le göz göze gelip onun gitmesini istedi. Elçin de başını iki yana sallayarak odadan ayrıldı.

 

 

 

“ Buldun mu ? “ dedi Batuhan az önce onu eve getiren adamına. Adam ceketinin içinden yine ulak gibi bir şey çıkardı.

 

 

 

“ Abi böyle bir şey buldum. “ deyip Batuhan'a uzattı. Batuhan eline alırken en son içindeki kağıdı dışarıda bıraktığını hatırladı.

 

 

 

“ Kağıt ? “ diye sordu.

 

 

 

“ Yok abi , onu bulamadım. “ deyince Batuhan kafa salladı ve adam odadan çıktı.

 

 

 

Batuhan hızla ulağın kapağını açtı. İçinin dolu olması onu şaşırtmıştı , kağıdı dışarıda bıraktığını hatırlıyordu. Kağıdı çıkarıp okumaya başlayacaktı ki değişik bir yazının olduğunu fark etti. Daha sonra aklına Göktürk alfabesi olabileceği gelip hemen telefonunu yanına aldı. Yazıyı çevirmeye çalıştı ama hiç bir anlam çıkmadı. Fark etti ki yazı dikey okunuyordu , hemen yazıyı çevirip okumaya başladı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sana verilen ilk görevi yapmadın

 

 

 

 

Elbet bedelini ödüyorsun

 

 

 

 

Bizi açığa çıkarmaya

 

 

 

 

tuzağa çekmeye çalışır isen

 

 

 

 

O mermi karnına değil alnına girer

 

 

 

 

 

 

İlk görevini tamamlamadan

 

 

 

 

Gönderdiğimiz ulakları

 

 

 

 

Aklın dışında

 

 

 

 

Her yerden yok etmeden

 

 

 

 

Bize , bizden olmaya erişemezsin

 

 

 

 

Bozguna uğrayanlardan olursun

 

 

 

 

Batuhan aldığı ulak ile ne yapacağını şaşırdı. Alenen bilmediği kişiler tarafından tehdit ediliyordu. Bu kişiler en yakınına kadar giriyorlardı. Hastaneye gelen kişiler bu kişilerdi , o sırada bu ulağı koymuş olmalıydılar. Peki diğer ulak neredeydi ? Aklına tek bir ad geliyordu.

 

 

Loading...
0%