Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm - SEVGİYİ HİSSET

@tugbaaycaaltindas

Bölüm şarkısı: Mehan Babur - Güzel Adam

*** Iraz’ın Ağzından ***

Meri’nin o odayı görmesini çok istemiştim. Senelerdir her köşesine onu koyduğum, her köşesine ona olan minnetimi yerleştirdiğim o odayı görmesini çok istedim. Nitekim gördü ama ben yanında değildim. Keşke oradaki hayallerimi ona sarılarak anlatabilseydim diye düşünmeden edemiyorum. Ama böyle olması gerekmiş demek ki. Yanında olamadan göstermek zorunda kaldım. Buna çok üzülsem de bir yandan onu hisleriyle başbaşa bırakabildiğim için de mutluyum aslında. Çünkü insan bazen yalnız kalıp bulunduğu ortamı idrak etmek ister…

Kızıl Gezegenim ‘in odayı gördüğü zaman bana söylediklerini şu hayatta hiçbir şeye değişmem. Mutlu olmuştu çünkü. Dahası orada bulunduğunda benimle aynı mutlu günlerin hayalini kuruyordu sanki sesi. Bunu bana sesindeki o tatlı heyecan ile hissettirmişti. Aslında Meri ile benim kalbim bir gibiydi. Bunu birkaç kez fark etmiş, Fethiye’den aldığımız o bilekliklerle anlamıştım. Geçirdiğim kazaya kadar o bilekliği hiçbir zaman bileğimden çıkarmadım. Kaza sonrası hastaneye gittiğimde ise ne yazık ki çıkarıp dışarıda beni bekleyen Kumru teyzeye teslim etmişler. Şimdilerde düşünüyorum da iyi ki atmamışlar. Bu bileklikler sıradan birer ip parçası gibi görünse de Meri ile onlara yüklediğimiz anlam sayesinde kıymetli bir elmas gibi gözümüzde. Her ne kadar ameliyatta bileklik bileğimde olmasa da o ameliyat masasında biliçsizce yatarken dahi hissediyordum. Meri her zaman benim yanımdaydı…

Meri’nin annesi, Kumru teyze beni kızından ayırmıyordu. Babası Oray amca ise bana karşı hep anlayışlı davrandı. Kendi ailem gibi hissettim desem gözünüzde abartmış olurum, biliyorum. Ama gerçekten beni benimsediklerini, bana karşı davranışlarında ve söylemlerinde her birinin samimi olduğunu çok iyi biliyor ve hissediyorum. Hem Meri’nin anne babası hem arkadaşları bu kısacık zamanda benim ailem oldular. Zaten insanın bir ailesi olması için kan bağına ihtiyacı olmuyor ki. Aile olabilmek için gerçek duygular ve samimiyet yeterli oluyor. Kan bağı ise küçücük bir teferruatmış aslında. Anladığım bir noktadan söylüyorum bunu.

Meri’nin beni arayıp eve gelince konuşmak istemesiyle ben de anne ve babasından izin almaya karar vermiştim. Sonuçta Meri bana bir şekilde onları odadan çıkarmamı söylemişti. Bende onlara karşı dürüst olacaktım. Çünkü samimiyetlerinden şüphe etmediğim insanlara karşı samimiyetsiz davranamazdım. Anne ve babasını yanıma çağırıp Meri’nin benimle yalnız kalıp konuşmak istediği bir konu olduğunu söyledim ve onlar geldiğinde benimle konuşması için izin verebilirler mi sordum. Cevapları samimiyetime olan inançlarından ve kızlarına olan sonsuz güvenlerinden dolayı tabi ki de olumlu olmuştu. Meri ve bizimkiler eve geldiklerinde Kumru teyze aşağı ineceğini ve yanıma Meri’yi göndereceğini söyledi. Hafifçe kafamı salladım ve gülümsedim. Sonra da beklemeye başladım. Bir müddet sonra kapım adeta duyulmayacak kadar yavaş tıkladı. Fısıldayan bir sesle bana seslendi Meri;

“Iraz’ım? Müsait misin? Gelebilir miyim?”

Iraz’ım dediğini duyduğumda kalbimin hızla çarpmasına engel olmazdım. İsmimi en çok onun sesinden duymayı seviyordum. En çok bana Meri’nin seslenmesini istiyordum. Hafifçe boğazımı temizledim.

“Gel Kızıl Gezegenim. Müsaitim.”

Kapı aralandı ve önce başını içeri uzattı Kızıl Gezegenim. Sonra yavaşça içeri süzüldü. Sanki hissettirmeden esen bir bahar rüzgârı gibiydi hareketleri ve sesi. Onun o sakin ve ılımlı hareket edişini izlemek bana huzur veriyordu. Şu kısacık zamanda nasıl da özlemiştim onu. Belki en son iki saat önce görmüştüm evet ama özlemiştim işte. Yıllarca özlemine dayandıktan sonra böylesi kısa zamanda özleyebiliyor oluşum şaşırtıyordu beni ama her duyguyu hakkını vererek yaşamam gerektiğini öğrenmiştim. Hızlı adımlarla gelip yatağın yanındaki sandalyeye oturdu ve elimden tuttu.

“Iraz sen nasıl birisin böyle? Nasıl bu kadar ince düşünebiliyorsun?”

“Odayı incelemişsin sanırım.” Dedim sesimdeki utancı gizlemeye çalışarak. Ama biliyordum utancımı gizlemeye çalışırken kesin yüzüm kızarmıştı.

“Iraz, seni seviyorum. Ve şundan da eminim; beni senden daha güzel sevecek, beni senden daha çok düşünecek bir kişi daha yok yeryüzünde… Ailemi ve kendimi hariç tutuyorum.”

Yüzünde tebessüm gözlerinde akmaya hazır yaşlar vardı. Hep böyle olurdu zaten. Ne zaman içinden gelenleri kelimelere dökse, yüreğinin cümlelerini bir de işitmek onu daha da duygulandırır gözleri hemencecik doluverirdi. Bazen ağlar ama çoğu zaman tutardı kendini. Aslında tutmasa, o yaşları benim yanımda akıtsa sadece ve başka hiçbir zaman hiçbir şey için ağlamasa ne güzel olurdu. Onun göz yaşlarını silmek benim bu hayattaki en güzel sorumluluğumdu.

“Beni daha önce hiç kimse böyle sevmedi Iraz. Ya da ben hissetmedim… Ben ilk defa kendimi çok değerli hissediyorum. İlk defa ailem dışında birisi için, ailesi kadar önemli olduğumu hissediyorum. İlk defa birisinin hayali oldum ben ve bundan da güzeli hayali olduğum kişi de benim hayalim.”

Gözlerine dolan yaşlar tebessüm etmesiyle döküldü yanaklarından. Dudakları titremeye başlarken ellerimi tutan ellerini yüzüne götürmek için çekti. Ani bir hamle ile yakaladım ellerini. Canım acıdı bu ani harekette ve her zerrem dedi ki ‘Meri’ye değer’. Bu kez ben tutuyordum Kızıl Gezegenim’in ellerini. Bir elimi Meri’nin yüzüne doğru uzattım. Yattığım yerden yanaklarına erişememiştim. Meri ise uzanıp dikkatle başını göğsüme yasladı. Derin bir nefes aldı. Öylece durdum bir müddet. Biliyorum çünkü, kalp atışımın sesini dinliyor ve kendisini sakinleştiriyordu. Tıpkı küçük bir bebek gibi… Sakinleşip nefesi düzene girince başını yine dikkatle ve yavaşça kaldırdı. Bana yakın olduğu için bu kez yanaklarına erişmişti elim. Usulca göz yaşlarını sildim. Gözlerimin en derin noktasına odakladı bakışlarını.

“Kalbinin ritmini dinlemeyi o kadar çok seviyorum ki. Saatlerce, günlerce, haftalarca, yıllarca ve hatta asırlarca başımı göğsüne yaslayıp dinleyebilirim. Keşke kalbinin üstünde minik bir cep olsa ve ben ufalıp o cepte yaşasam…”

Bu cümleleri sarf ederken tebessüm etmişti. Söylediklerinin imkansızlığı belki de zihnindekilerin gözünde canlanması güldürmüştü yüzü. Ya da hissettikleri…

“Iraz’ım… Beni kalbinin ritmini dinlemekten, bu güzel gözlerinin manzarasından, bana güzel kelimeler söyleyen sesinden esirgeme olur mu? Karşımıza aşamayacağımızı düşündüğümüz zorluklar çıksa da benden vazgeçme, olur mu?”

Sesi öylesine alçalmıştı ki son cümlesinde neredeyse onu zor duyuyordum. Bu ihtimalleri düşünmek bile ona acı veriyordu belli ki tıpkı bu ihtimalleri onun ağzından duyduğumda benim de içimin acıması gibi.

Hiçbir şey söyleyemiyordum çünkü konuşursam ben de ağlamaktan korkuyordum. Ben de ilk defa birisini bu kadar sevmiştim. İlk defa birisi için bu kadar çaba göstermek istemiştim. Ben de ilk defa böyle derin ve anlamlı seviliyordum ve ben de Kızıl Gezegenim ’in bana sarf ettiği bu cümleleri ona söylemek istiyordum. Ama ağzımı bile açamadım. Onun her zaman elini tutan o dağ gibi dik duran sevgilisi olarak şu an çok duygusaldım ve onun şu an benim dağ gibi durmama ihtiyacı vardı.

Gözlerim dolarken tebessüm ettim gözlerine bakıp. Ellerini daha sıkı tuttum ve bir elini yüzüme yaklaştırıp avcunun içinden öptüm. O beni anlamıştı. Onu asla bırakmayacağımı, ileride şimdikinden daha güzel ve daha çok seveceğimi, ondan hiç vazgeçmeyeceğimi anlamıştı. Biz susarak da bakışarak da konuşup anlaşıyorduk onunla. Ve böyle anlaşmaya da devam edeceğiz. Nereden mi biliyorum? Çünkü o benim kalbimin ritmi…

Bir müddet birbirimize bakarak oturduk. Ben de kendimi toparlayınca o odanın hikayesini anlatmaya başladım. Meri beni pür dikkat dinliyordu ve her cümlemde değişen yüz ifadesiyle içinden ne geçtiğini okuyabiliyordum. Ve onun bu şeffaflığını çok seviyordum.

“İşte böyle Kızıl Gezegenim. Sen hep yanımda ol senin sevdiğin şeyler hep etrafımda olsun onlara alışayım istedim ve oda o hale geldi. Tabii biraz da sanatsal yaratıcılığımı düşünce ve isteklerime ekleyince de her yerinde farklı resimler olan her duvarında her ayrıntısında sen olan bir odaya dönüşüverdi.”

“Iraz ben gerçekten sana inanamıyorum. Bu kadar kısa zamanda böyle tasarlanmış bir oda yapman.”

“Aslında kısa bir zaman değil sevgilim. Planlamam seneler sürdü.”

“Ne diyeceğimi bilemiyorum.” Dedi şaşkınlıkla.

“Senin bir şey demene gerek yok sevgilim. Ben tüm düşüncelerini gözlerinden, mimiklerinden okudum zaten.”

Uzun uzun gözlerine baktım. Utanmıştı. Onun bu hali de ayrı güzel oluyor biliyor musunuz? Böyle yanakları pespembe oluyor, gözlerini kaçırdığında saklanıyor sanıyor ama aksine daha da görünür oluyor içi. Bazen utancından ellerini yüzüne götürüp ‘Neden öyle bakıyorsun? Utandım.’ Der ve dünya benim için birkaç dakikalığına durur. O utangaç ses tonu, utançtan pembeleşen yanakları, utanınca dudaklarını ısırması… İşte o an ben ona sımsıkı sarılmak onun o halini herkesten kendimden bile sakınmak istiyorum. Bazen onu kendimden bile sakınıp kıskanacak kadar çok seviyorum. Ve yine bu hisleri bende uyandıran kendisine çok yakışan o şeyi yaptı. Ellerini yüzüne götürüp;

“Neden öyle bakıyorsun bana? Utandım.”

“Şu anda beni o kadar heyecanlandırıyorsun ki kalbim yerinden çıkacak Meri. Yapma şunu.”

“Ben bir şey yapmıyorum ki.”

“Ellerini yüzüne götürüp o pembe yanaklarını saklamaya çalışıyorsun. Ama kaçamazsın sevgilim. Şu anda seni sımsıkı saramadığım için öylesine üzgünüm ki…”

Biraz sessizce durup kelimelerimi doğru seçmeye çalıştım. Sonra konuşmama kaldığım yerden devam ettim.

“Biliyor musun bazen seni kendimden bile kıskanıyorum. Mesela şu an.”

“Neden?”

“Çünkü şu an öyle sevimlisin ki. Kalbim seni gözlerimden kıskanıyor sanırım.” Diyerek bir kahkaha attım ve anında ağrıdan nefesim kesildi.

“Ah sevgilim dikkatli ol lütfen. Çok ağrın var mı? İyi misin?”

“İyiyim bir tanem, iyiyim güzelim, sakin ol.”

Acı çektiğim sesimden ne yazık ki belliydi. Halbuki ona hiçbir şey belli etmemek için çok uğraşıyordum. Halbuki bilse o üzülmesin diye bütün ağrılarımı sakladığımı belki de çok üzülürdü ama yediremiyordum kendime onun benim yüzümden üzülmesini. Ben de bunu çözüm olarak bulmuştum.

Meri’nin bana üzgün gözlerle baktığını görünce bir daha iyileşene kadar kahkaha atmamaya karar verdim. Bir de kendimi onun yerine koyduğumda sevdiğim kişinin benden gerçekte neler hissettiğini saklamasının bencillik olduğu kararına vardım. Ve ne hissedersem hissedeyim ne durumda olursam olayım her zaman sevdiğim kadına karşı onun bana olduğu kadar şeffaf ve samimi olacağım. Çünkü birini gerçekten sevmek demek onunla bir bütün olmak demektir…

Loading...
0%