***
Bu bölüm iyileşmek için direnenlere gelsin…
Bölüm şarkısı: 13. Vagon – Yıldızım Ol
Oy vermeyi unutmayın okur tanelerim. Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar dilerim <3
***
Kapıyı açıp gelen arkadaşlarımı ve canım kuzenimi karşıladım. Beyleri yukarıya Iraz’ın yanına yollarken Nefes’in elinden tutup yukarıya çıkan Umay’ın kolundan yakalayıp yakınıma çektim.
“Ay, ne oldu be!”
“Gel bi.”
“Nereye?”
“Balkona. Bir şey diyeceğim sana.”
Tamam anlamında kafasını sallayan Umay’ı sırtından balkona doğru ittirmeye başladım.
“Dur bi… İttirme! Hey Allahım ya!”
Balkona geçip kapıyı kapattım ve direk balkondan biraz sarkarak odamın camına baktım. Açık olmadığını görünce Umay’a iyice yanaşıp konuşmaya başladım.
“Iraz’ın ailesi gelecek bir hafta sonra.”
“Yani?”
“Benimle de tanışacaklar.”
“E doğal olarak.”
“Ya Umay ben ne yapacağım?”
“Sen de tanışacaksın ufaklık. O kadar sizde kaldı Iraz. Normal değil mi seninle ve ailenle tanışmaları?”
“Umay…” dedim sinirle bakıp “Iraz beni ailesine söylemiş. En en en başından beri biliyorlarmış. O resimleri, Iraz’ın neden buraya tatile geldiğini, her şeyi…”
Umay ağzı açık bana bakarken ben de şaşkınca Umay’ın suratına bakıyordum.
“Dur bir dakika ben sana bunları söylemedim mi?”
“Söylediysen de hatırlamıyorum ufaklık özür dilerim. Tamam, anladım neden panik yaptığını.”
Elini alnına götürürken gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Sonra durup bir kahkaha attı.
“Şu an o kadar komik görünüyorsun ki.”dedi ellerini karnına koymuş gülerken. Sinirlerim öyle bozulmuştu ki ben de gülmeye başlamıştım. Bizim o halimizi gören annem balkona, yanımıza geldi.
“Hayırdır ne oldu da böyle katıla katıla gülüyorsunuz?”
“Teyze… Meri… Ay… Dur…”
Gözlerimden akan yaşları silerken derin bir nefes aldım ve nefesimi zor da olsa düzenledim.
“Ay anne sinirlerimiz bozuldu bir şey yok.”
“İyi tamam o zaman. Hadi gelin de yardım edin bana. Akşama bizde toplanıyoruz biliyorsunuz.”
İkimiz de başımızı salladık. Umay içeri girerken hala kıkırdıyordu. Bense başımı cıks cıks diye sallayarak ona eşlik ediyordum.
“Teyzeciğim biz iki dakika yukarıya çıkıp sana yardım edeceğimizi haber verelim onlar şimdi bizi beklerler.”
“Tamam kızım.”
Hızlıca merdivenleri çıkıp koridorun sağındaki odama yöneldik. Kapı aralıktı ama yine de hafifçe tıklatıp içeri girdik.
“Hoş geldin Umay.”
“Hoş buldum Iraz. Nasılsın daha iyi misin?”
“Meri bana çok güzel bakıyor. Git gide iyileşiyorum.” diyerek bana göz kırptı Iraz. Ben de ona kocaman gülümsedim.
Aslında pek bir şey yapmıyordum. Yemeklerinde ona eşlik ediyor, yalnız kalmasın diye yanında ders çalışıyordum. Hatta sesli ders çalışıyordum ki canı sıkılmasın, kendini kötü hissetmesin diye. O da durumundan memnundu. Yapamadığım soruları ona soruyordum ve bana anlatıyordu. ‘Geçen sene böyle soruldu istersen onlara da bak.’ diye beni yönlendiriyordu. Birlikte müzik dinleyip günde bir saat kitap okuyor ve yine günde bir tane film izliyorduk. Iraz biyografi ve komedi filmlerini seviyordu ama ben suç ve romantik filmlerden daha çok keyif alıyordum. O yüzden bir gün onun bir gün benim seçtiğim filmi izliyorduk. Film seçimlerimizde ikimizin de sevmediği bir tür varsa o da dramdı. İkimiz de dram filmlerden pek hazzetmiyorduk.
Onlar sohbete devam ederlerken ben de Iraz’a bakıyordum. Sohbet ederken gülümsüyordu ve dudağının kenarındaki gamzesiyle bütün odayı aydınlatıyordu. Böyle içten gülen birisini daha tanımıyordum hayatımda. Çevremdeki en güler yüzlü insan Umay’dı. Bir de teyzem. Son iki buçuk aydır da Iraz…
“Sevgilim?”
Çok güzel bakıyordu bana o gülüşüyle. ‘Onu daha fazla böyle yatakta acı içinde yatarken görmek istemiyorum’ dedim içimden.
“Kızıl Gezegenim?”
“Hı?”
“İyi misin?”
“İyiyim… İyiyim dalmışım.”
“Yanıma gelir misin?” Başımı sallayıp yanına gittim. Elini uzattı. Elini tuttum. Sıkıca tuttu elimi.
“Emin misin iyi olduğuna?” Gözlerinde kuşku vardı. Yüzümdeki en ufak seğirmeyi bile yakalamak istercesine dikkatle bakıyordu bana.
“Evet bir tanem. İyiyim.” dedim gülümseyerek.
“Peki o zaman.” Elime bir öpücük kondurdu. Gözlerimiz yeniden buluştuğunda gülüyordu.
“Biz annemin yanına inelim. Bugün herkes bizde toplanıyor. Hemen yardım edelim bitsin de yanınıza gelelim.”
“Tamam sevgilim. Kolay gelsin.” Tebessüm ettim kocaman. Sen dileyeceksin ve bana kolay gelmeyecek… Mümkün değil.
“Güzelim yardıma ihtiyaç olursa seslenmeniz yeter. Biz geliriz Öniz ile hemen.”
“Tamam aşkım. Gerekirse çağıracağımdan hiç şüphen olmasın.” Dedi Umay ve göz kırptı. Nefes kalbini tutuyordu Öniz ise iğrenir gibi bir ifadeyle, bir abisine bir Umay’a bakıyordu.
“Iyy bu gözlerim neler görüyor. Gözlerimin önünde gidiverdi bana zorbalık yapan abim. Gören de bunu hep yavru kediydi sanacak.”
“Ben sadece sevgilime yavru bir kedi kadar sevimli olurum abicim. Yoksa sana hala aslanım yani.”
Umay keyfi yerinde kahkahalarla merdivenlere yöneldi ardından da ben. Koşarak mutfağa inip anneme yardım etmeye başladık. Annem sebzeleri tek tek doğruyor, Umay tencerelerde kavurduğu soğanları yanmasın diye karıştırıyor bense yemekler için gereken suyu, tuzu, baharatı katmak, mutfakta oradan oraya koşturup gereken malzemeleri anneme vermek için hızlı adımlarla mutfakta dört dönüyordum. Yemekleri ocağa pişmeye bırakırken zilin çalmasıyla hızla kapıya gittim. Gelen İdil’di. Annem İdil’in annesinden biraz karbonat istemiş İdil de bize getirmişti. Ee ne de olsa komşuyduk biz. Annem İdili görünce eline hemen yaptığı börekten sıkıştırdı.
“İdilciğim hoş geldin. Senin sevdiğin börekten yaptım bugün. Al bakalım.”
“Teşekkür ederim Kumru teyze. Ellerine sağlık.”
“Annene söyledim ama sen yine bir hatırlat unutmasın. Akşama yemeğe bize gelin tamam mı?”
“Tamam Kumru teyze. Söylerim ben tekrar.”
Börekten bir ısırık alıp bana döndü İdil.
“Iraz nasıl Meri? Kazadan sonra tekrar göremedim. Nasıl olduğunu öğrenmeye geldim aslında. Daha iyi mi?”
“İyi iyi. Yukarıda oturuyorlar istersen çıkabilirsin.”
“Oturuyorlar mı?”
“Evet. Nefes ile Öniz de var yukarıda odamdalar.”
“Öyle mi? Ben rahatsız etmeyeyim. Akşam gelirsek o zaman konuşurum.”
“Peki nasıl istersen. Ama gelseniz çok güzel olur hem biz de hep birlikte oyun oynayıp sohbet edelim diye düşünüyorduk.”
“Söylerim anneme. Bu arada Meri… Kim çarpmış bulabildi mi polisler?”
“Henüz bir haber yok İdil.”
“Anladım canım. Ben gideyim artık. Akşama geliriz inşallah.”
“Tamam canım.” Diyerek kafamı holün sonuna doğru çevirdim. “Anneee İdil gidiyor.”
Salonda sofrayı hazırlayan annem hızlı adımlarla hole geldi.
“İdilciğim annene söylemeyi unutma. Görüşürüz canım.”
“Tamam Kumru teyzeciğim söylerim. Bay bay.”
İdil gittiğinde mutfağa geri döndüm. Masalara konulacak bardaklar, sular, çatal-kaşık-bıçaklar, ekmek sepetleri, peçeteler hepsini hazırlayıp tepsilerle taşıdık. Annem sofralar hazır olduğunda üstlerine bir örtü serdi ve mutfağa geri geçti.
“Teşekkür ederim kızlar hadi siz dinlenin artık yemekler pişince her şey hazır. Misafirlerimiz gelince inersiniz hep beraber aşağı.”
“Anne. Ben yine Iraz’ın yanında yiyeyim.”
“Aslında hepiniz odanda yeseniz güzel olurdu ama odan hepinizi almaz bir tanem.”
Yüzüm düşmüştü. Iraz’ı tek bırakmak istemiyordum odada. Kendisini çok kötü hissederdi. Hele ki teyzemler, anneannemler ve Nefes’in anne babası geldiğinde sohbetsiz ve kahkahasız geçmezdi o yemek biliyordum. Bugün İdiller de gelirse keyiflerine keyif katılırdı. İdiller dört yıl önce yanımızdaki eve taşınmadan evvel Nefeslerin kapı komşularıydı. Nefes ve Öniz’in çocukluk arkadaşıydı İdil. Buna rağmen İdil ile Öniz’in arası hep soğuktu. Halbuki İdil çok tatlı bir kızdı. Eh Öniz de hoşsohbetti. Onların karşılaştıkları her an aralarındaki bu soğukluk bu çekingenlik mutlaka hissedilirdi.
Nefes kendi değimiyle ikisine de abilik yapmış ortalığı idare etmişti liseye gidene kadar. Aileleri sık sık birbirlerine gidip gelirlerdi. Benim ailem de Nefes ve Öniz’in anne babasıyla böyle tanıştılar. Sonrasında İdil’in okumak için şehir dışına gitmesi, Nefes, Öniz, Umay ve benim aynı okulda olmamızla ve hatta Öniz ile benim aynı sınıfta olmamızla daha sık görüşmeye başladık ve ailece o kadar samimi olduk ki bu toplu yemeklerimizde onlar da olsun istedik.
“O zaman ben size tepsi hazırlarım siz odanda yersiniz Meri olur mu?”
“Olur anneciğim. Öyle yapalım.” Dedim gülümseyerek. Buruk ve yarım bir gülüştü yüzümdeki. Iraz’ın iyileşmesini öyle çok istiyordum ki, her şeyi yapabilirdim. Anneme yardım ederken yorulmuştuk. Hızlı olduğunu düşündüğümüz ağır adımlarımızla odama çıktık. Benim elimdeki tepside limonata ve sodalarımız Umay’ın elindeki tepside ise annemin akşam için hazırladığı çay yanı atıştırmalıklarından vardı. Odanın kapısına geldiğimizde kapının kapalı olduğunu gördük. Tam açmak için o meşhur bacak hamlemi yapacaktım ki Umay ‘dur’ dedi ve arkasından içeriye seslendi.
“Nefesciğim, kapıyı açar mısın?”
İnanamayan bakışlarla Umay’a bakarken saniyesinde kapının açılmasıyla şok geçirmiştim. Benim en yakın arkadaşım gitmiş yerine Umay’ın kölesi gelmişti sanki. İçeri girmeden önce Umay bana bir aralık baktı ve göz kırptı. Sonra o mükemmel enerjisi ile Nefes’e döndü. Biraz ilerledi ve bir eli hala kapı kolunda olan Nefes’in önünde durdu.
“Teşekkür ederim sevgilim.” Ve uzanıp Nefes’i yanağından öptü.
“Her zaman bir tanem.”
Nefes arkamızdan kapıyı örterken Öniz ile göz göze gelip gülmeye başladık. Umay, Nefes ve Iraz anlamaz gözlerle bakıyorlardı. Anlamaları da imkansızdı. Sevgilim henüz yeni tanıyordu Umay ve Nefes’i bu yüzden onların bu tavırları Iraz’a normal geliyordu. Umay ve Nefes kendilerini dışarıdan görseler eminim çok gülerlerdi ama öyle bir şansları yoktu. Öniz ile bense bundan sadece 1,5 ay öncesindeki Umay ve Nefes ile şimdiki hallerinin arasındaki farka ister istemez gülüyorduk. Bu kısacık zamanda hayatımızda öyle şeyler olup bitmişti, öylesine değişmiştik ki hepimiz…
Okulların açılmasına son 3 hafta kalmıştı ve hepimiz yeni okul dönemimizde neler yapacağımız ile ilgili konuşuyorduk. Nefes yeni konser anlaşmaları peşinde koşacaktı bu sene. Daha iyi yerlere gelebilmek, yazdığı sözleri yaptığı besteleri insanlara duyurabilmek ve bunları yaparken başkalarına duyduğu ihtiyacı en aza indirebilmek için farklı enstrümanlar öğrenmeyi hedeflemişti. Öyle ki yeni eğitim döneminde en az iki yeni enstrüman çalmayı öğrenmeliyim diyordu. Öniz üniversite sınavlarının yanında yetenek sınavlarına hazırlanmak istediğini söyledi. Şansını arttırmak için bir yol olarak görüyordu ve sınavlara tekrar hazırlanmak gibi bir düşüncesi asla yoktu. Bu sene o üniversiteye ya girecek ya da girecekti.
Yetenek sınavlarına hazırlanmak için bir spor salonu ile anlaşmış ve okulda ders programı belli olduğunda egzersiz programını ona göre ayarlayıp hemen başlayacaktı. Umay üniversite sınavlarına çalışmanın yanında dil kursuna gitmek istediğini söyledi. Sınava dil alanından da girmek istiyordu. Bir yandan moda tasarımı okuyup diğer yandan mütercim tercümanlık okumak istiyordu. Gelen puanına göre tercih yapacak eğer başarabilirse ikisinden biri okuyup diğeriyle ilgili kurs alacaktı ve dört yılın sonunda iki alanda kendini geliştirmiş olacaktı.
Sıra Iraz ile bana geldiğinde sustuk ve birbirimize baktık.
“İstediğim bölüm için çalışıyorum bunun yanında yazdığım kurgulara ve senaryolara devam edeceğim. Hiç değilse elimde taslak olarak durmalı.” Dedim bir çırpıda ve devam ettim;
“Ama ilk önce sevgilimin iyileşmesi lazım. Yoksa aklım onda kalır.” Hüzünle tebessüm ettim Iraz’a bakarken. Aynı hüzünlü tebessümle karşılık verdi bana.
“Bana böyle bakmaya devam edersen ya çabucak toparlanacağım ya da bu bakıma öyle alışacağım ki hiç iyileşmek istemeyeceğim.” Uzandığı yerde hafifçe kıpırdadı. Hala canı yanıyordu ve hiçbirimize belli etmemeye çalışıyordu. Yanına gidip biraz daha doğrulmasına yardım ettim. Sırtındaki yastığı dikleştirdim ve yavaşça geri yatırdım onu. Artık bizi daha rahat görebiliyordu.
Cam kenarındaki koltuğuma oturacakken bahçe kapısından giren misafirlerimizi gördüm.
“Hadi aşağı inelim misafirlerimiz gelmeye başladılar.”
Umay önde Nefes ve Öniz arkasında kapıya doğru ilerlerken Iraz’a döndüm ve bir parmağımı uzatarak ona işaret ettim.
“Sen burada hiç kımıldamadan beni bekleyeceksin sevgilim.” Dedim sonra hafifçe kıkırdayıp göz kırptım. Iraz ise bana önce şaşkınca bakmış sonrasında ise bir elini ensesine götürüp hafif bir tebessümle alt dudağını ısırmıştı.
Gelen misafirleri karşılayan babamın yanında yerimi aldım. Bizimkiler çoktan salona geçmiş anneannem ve dedemle sohbet etmeye başlamışlardı. Teyzem ve Nefes’in annesi mutfakta anneme yardımcı olurken babam eniştemin elinden şemsiyesini alıp portmantoya astı ve birlikte salona geçtiler. Kısa bir süre sonra tekrar kapının çalması ile koşarak gidip kapıyı açtım. Gelenler İdil, annesi ve babası ve küçük erkek kardeşiydi. Angel İdil’in kardeşi İzgü’ye deli gibi havlıyordu.
Angel’in sevmediği bir şey varsa bu asla kediler değildi. Kesinlikle sevmediği tek şey çocuklardı. Çünkü çocuklar Angel’i severken çok dengesiz oluyorlar ve aşırı sevgiden onu biraz fazla sıkıyorlardı. Angel çocuklara asla zarar vermezdi ama çocuklar ona yaklaşmasın diye şimdi olduğu gibi hiddetle havlardı.
Angel’in yanına gidip onu sakinleştirdikten sonra hemen lavaboya giderek ellerimi yıkadım ve doğruca mutfağa geçtim. Anneme yardım edecek kişi sayısı arttığı için elime Iraz ve benim için hazırladığı tepsiyi tutuşturdu ve yukarı çıkmamı söyledi. İşte onun en sevdiğim huyu buydu. İçime dert ettiğim şeyi bildiği için inisiyatifi tam zamanında eline alır ve benim omuzlarımdan yükleri bir bir kaldırırdı.
Yukarı çıktığımda Iraz’ın üstünde gezinen Venüs ile karşılaştım. Ani hareketlerle Iraz’ı rahatsız etmesin diye Venüs’ü genelde salonda tutuyorduk ama bugün misafir geleceği için Venüs’ü odama çıkarmıştık. O da fırsattan istifade boş bulduğu her an Iraz’ın yanına gidiyor ve kendini sevdiriyordu.
“Aaa Venüs olmaz ama böyle Iraz’ın üstünde gezemezsin, canını yakacaksın. O henüz iyileşmedi.” Dedim elimdeki tepsiyi çalışma masama bırakıp Venüs’ü Iraz’ın üstünden alırken. Oynamayı sevdiği kurmalı faresini kurdum ve yere bıraktım. Bir kenara pısıp oyuncak fareyi takip edecek sonra da kendini hazır hissettiği bir anda gidip oyuncak fareyi patileyecekti. Onu izlemek o kadar komik ve keyifli oluyordu ki bazen Iraz ile susup sadece Venüs’ü izliyorduk.
Venüs’ü izlerken yemeğimizi yarılamış geri kalanında sohbet ederek yemeğimizi bitirmiştik. Aşağıdan gülüşmeler geliyordu. Onların yemeklerini bitirmesine daha zaman vardı. Böyle kalabalık yemeklerde sofrada geçirilen vakitler hep uzar çünkü. Tepsiyi alıp mutfağa geri indim ve kirlileri tezgâha bırakıp yemediğimiz ya da artanları başka kaplara ve yerlerine yerleştirdim. İkimize birer bardak su doldurup kimselere görünmeden hemen odama çıktım. Iraz’ın ilaç saatiydi. İlaçlarını uzatıp cama doğru ilerledim.
“Biraz cam açayım dışarısı serinlemiştir.” Dedim.
“Çok iyi olur Kızıl Gezegenim.” Dedi Iraz. Arkamdan gelen seslerle ilaçları yanındaki sehpaya koyduğunu anlamıştım. Arkamdan gelen inilti ile hemen Iraz’ın yanına gittim.
“Iraz! Dur, dur bekle. Kımıldama.”
Elindeki suyu sehpaya bırakıp hemen bir elimle bir kolundan diğer elimle de diğer omuzundan destek vererek eski konumuna gelmesini sağladım. Gözlerimi Iraz’a çevirdiğimde elleriyle kaburgalarını tutuyordu. Yüzünü okumaya çalışıyordum. Ne kadar canının yandığını sadece gözlerinden anlayabiliyordum ama Iraz gözlerini sımsıkı kapamıştı. Gözlerini açtığında ise gözlerinin yaşardığını görmüştüm. Alnına bir öpücük kondurdum ve yatağa yanına oturdum. Yüzüm ona dönüktü.
“Iraz… Sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin.” Dedim yumuşak bir sesle. Başını yavaşça salladı. Tamam demişti yani. Bana doğruyu söyleyecekti.
“Sen doktorun kaburgalarındaki bereler için verdiği kremi hiç sürmedin değil mi?.. Daha doğrusu süremedin…”
Gözlerini kaçırıp başını eğdi. Hafifçe salladı başını. Belli belirsizdi hareketleri. Utanmış, mahcup olmuştu. Kafasını kaldırıp gözlerimiz tekrar buluştuğunda derin bir nefes almaya çalıştı ama başarılı olamamıştı.
“Sol elim çok acıyordu. Sağ elimle sürmek için de vücudumu döndürmem gerekiyordu ama bunu yapamadım. Üstümü tek elimle sıyırmak, öyle durmasını sağlamak da kolay değildi. Meri… Bazen öyle acıyor ki üstümdeki bu atlet değdiğinde bile canım yanıyor.”
Gözlerim doldu son cümlesini duyduğumda. Bana güçlü görünmeye çalışan, hiçbir şey olmamış gibi neşe saçan, canı yansa da beni üzmek istemediği için tek kelime söylemeyen o çocuk sonunda bana içini açabilmişti. Canı öylesine yanmıştı ve bu acıyı benim gözümün önünde hiç istemediği bir anda öylesine şiddetle çekmişti ki artık benden gizleme ihtiyacı hissetmemişti. Canının yandığını söylemesi bir zayıflık değildi çünkü artık. Ben şahit olmuş ve onun için bu kadar endişelenmişken Iraz da bu düşünceden bir anlık da olsa sıyrılıp bana içini açmıştı.
“Peki neden bana söylemedin? Ya da babama?”
“Utandım.” Dedi mırıltıyla.
“Efendim?”
“Utandım sevgilim. Ailenden isteyemezdim. Bana zaten oğulları gibi bakmışlarken benimle her an her dakika ilgilenmişlerken bir de bunu istemek çok geldi bana.”
“Peki ben?”
“İstemezsin diye düşündüm. Şurada beni yalnızca iki aydır tanıyorsun. Çok güzel zamanlar geçirmiş ve aynı duyguları birbirimize hissediyor olabiliriz. Ama iş temas etmeye geldiğinde senden böyle bir şey istemek benim için hem çok zor hem de utanç verici.” Dedi sıkıntıyla. Bakışlarını yine benden kaçırdı.
“Iraz. Sevgilim. Sen bu ricanı sağlığın için yapacaksın. Bunda utanıp sıkılacağın bir şey yok. Hem ben neden istemeyeyim. Senin çabucak iyileşmen benim en çok istediğim şey. Evet karşılıklı olarak utanabiliriz ve tuhaf bir durum da olabilir bu durum ama sağlığından daha dikkat edilesi bir konu değil bence. O krem sürülecek Iraz Bey, işte o kadar.” Dedim hafif azarlar gibi. Kaşlarımı da hafiften çattım. Bazen bu kadarcık sert olmama gerekiyordu. Sesini çıkarmadı. Bakışları hala ellerindeydi. Yanından kalkıp komodinin çekmecesini açtım ve birazı sıkılmış kremi alıp Iraz’ın yanına oturdum. Üstündeki sporcu atletinin ucundan tutup kaldıracağım sırada Iraz elimden tuttu. Yanaklarım kıpkırmızıydı ve yüzüm ateş atıyordu. En son istediğim şey Iraz ile göz göze gelmekti.
“Meri dur!”
“Ne oldu Iraz?”
“Meri… Gerek yok gerçekten.” Dedi giderek gücünü yitiren sesiyle.
“Iraz saçmalama. Bu krem sürülecek. Anneme mi söyleyeyim öyle daha mı rahat edersin?”
“Hayır, hayır sakın. Söyleme onlara çok mahcup olurum. Ama sen de yapma.”
“Iraz bana düzgün bir açıklama yapman gerekiyor. Senin isteğine kalmış bir şey değil bu. Kaburgalarında ezikler var yerinden doğrulamıyorsun bile çektiğin acıdan. Bana bir açıklama yap. Neden istemiyorsun?”
Bana düzgün bir açıklama yapsa dahi asla ikna olmayacaktım. Onun sadece canı yanıyordu ama benim onu öyle gördükçe canım gidiyordu. Azar azar tükeniyordum onun acısını dindiremediğim, elimden daha fazlası gelmediği için. Ne olursa olsun tedavisi tam olacak ve Iraz iyileşecekti. Başka yolu yoktu çünkü. Acılarımız başka türlü geçmezdi.
“Annene söz verdim.” Dedi gözlerini bana dikmiş vereceğim tepkiyi ölçmeye çalışıyordu. Bu cevabı beklemiyordum. Kafamda milyonlarca soru dönmeye başlamıştı.
“Ne?.. Hangi konuda?”
“Aramızdaki bu mesafeyi, kendi ayaklarımızın üstünde durup ilişkimizi resmileştirene kadar koruyacağıma dair söz verdim… Sözümden dönemem Meri.”
Her bir kelimesinde şaşkınlığım giderek artıyordu. Kendi ayaklarımızın üstünde durmak, ilişkimizin resmileşmesi, söz vermek, mesafe… bütün söylediklerine anlam vermeye çalışıyordum çünkü bende hiçbir anlam ifade etmemişlerdi. Bu kadar kısa sürede hele de bu yaşımda bunları düşünmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. Ben daha 18 yaşındaydım Neyin resmiliğinden bahsediliyordu şu an?
“Iraz… Sen bana annemle konuştuklarını anlat bence. Yoksa ben bu sınırları zorlarım.” dedim tehditkâr bir sesle. Gözlerimdeki bakış da ne kadar kararlı olduğumu gösteriyordu. Ve Iraz o an benim bir başka yönümü tanıdı ve beni anladı. Eğer ben her zamanki Meri sevimliliğimden çıkıp bu gözü kara, kararlı ve ciddi halime büründüysem dediğimi yapar, o sınırları zorlardım.
***
Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
>> Instagram – tugbaycaltindas <<