***
Herkese merhaba. Hayallere dalıp gideceğiniz bir bölümle karşınızdayım. Bölümü beğenmeyi unutmayın. Yorumlarda buluşalım <3
Bölüm şarkısı: RODY Dünyada – Masallar Diyarı
Sessiz ve loş bir ortam hazırlayın kendinize ve pencere kenarına oturun. Mümkünse perdeyi açıp dışarıdaki ışığın ya da karanlığın içeri dolmasına izin verin. Hazırsanız bölüme geçelim… <3
***
Babamın bu söyledikleri karşısında Iraz’ın vereceği cevabı merak ediyordum ama onu böyle zor bir durumda da bırakmak istemiyordum. Ona bu soruları sormayı çok istemiştim. O gün burada ne yaptığını, beni sahilde nasıl bulduğunu, asıl önemli olan o tarihte Milas’ta ne işi olduğunu çok merak ediyordum. Çünkü söylediği kadarıyla biliyordum ki Iraz; Milas’a hep yaz döneminde geliyordu. Oysa o gün takvimler 28 Nisan’ı gösteriyordu ve ben o günü çok net hatırlıyordum. Merak ettiğim bir başka şey ise gerçekten beni kumsalda çizdiği o tablonun diğerlerinden farklı bir şekilde bakan insana o gün hissettiklerimi aktarabildiğiydi ve bunu nasıl yaptığıydı. Benim o gün ne hissettiğimi Iraz nasıl bilebilirdi ki? Çok merak ediyordum lakin cesaret edememiştim. Günü zamanı geldiğinde o cesareti kendimde bulduğumda sorup cevap almak istiyordum. Evet şu an kesinlikle vereceği cevabı duymaya hazır değildim. Hızla odaya girdim.
“Babaların en kralı en süperi en bir tanesi.” Dedim Iraz’ın yanındaki sandalyede oturan babamın yanına giderken. Babam beni görünce kocaman gülümsemiş ve eliyle dizine iki kere vurup elini çekmişti. Bunun anlamı şuydu; gel dizime otur benim minik prensesim…
“Ne yaptın babacım bugün? Hiç konuşamadık seninle.”
“Güzeller güzelim benim. Yine seminere gittim. Akşam yemeğine zor yetiştim zaten biliyorsun. Yorucu bir gündü ama sevdiklerimle güzel bir yemek beni ziyadesiyle dinlendirdi.”
“Ayy sizin seminerler de sıkıcıdır şimdi. Hala tek düze anlatımlarla mı devam ediyorlar?”
“Maalesef kızım ama alıştım ben. Sen neler yaptın bakalım?”
“Aynı babacım. Sabahtan biraz ders çalıştık Iraz ile akşama doğru bizimkiler geldi.” Dedim kıkırdayarak. “Umay ile anneme yardım ettik sonrası da bildiğin gibi. Yemekler, sohbetler, oyunlar…”
Göz ucuyla Iraz’a baktığımda suratında gördüğüm o duygu karmaşasına gülmeden edemedim. Daha doğrusu gülemedim. Dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı tavana dikmiş içimden gelen bu gülme isteğini bastırmaya çalışıyordum. Babamın saçlarımı okşamasıyla ben de babamın yanağına bir öpücük kondurdum. Babam da Iraz’ın yüzündeki şaşkınlık ile hayranlık arasında kalmış ifadeyi görmüş olacak ki;
“Iraz. Kızımla aramdaki ilişkiye şaşırmış gibi görünüyorsun.” Dedi kocaman bir kahkaha atıp. Iraz’ın yüzündeki şaşkınlığın daha da belirmesiyle içimden ‘tam üstüne bastın bana ayağını çek’ dedim. Artık ben de gülüyordum.
“Yok efendim… Ben… Şaşırmak değil de ben hayran kaldım aranızdaki bu ilişkiye. Allah nasip eder de benim de ileride bir kızım olursa sizinki gibi bir bağ olsun aramızda isterim.”
Babam memnuniyetle başını sallayarak bir kahkaha patlattı. Iraz’ın cümleleri belli ki çok hoşuna gitmişti. Ah canım sevgilim bu cümleleri öyle masum söylemişti ki. Babamın ikimizin sevgili olduğunu biliyor olduğundan haberdar olsa yine de bu kadar rahat konuşabilir miydi acaba bu konuda?
“İnşallah oğlum inşallah.”
Babamın yüzüne şaşkınlıkla bakarken hızla oturduğum dizinden kalktım ve cama doğru yürüdüm. Sıcak basmıştı. Yüzüm kesin kızarmıştı. Ya da bana öyle geliyordu ama bence kesindi. Kalbim çıkacakmışçasına atarken camı açıp derin bir nefes aldım. Hava soğuk değildi ama odama göre daha serin olduğu kesindi ve yüzüme çaptığında bir an olsun yanaklarımın ateşi dinmiş kalbim sakinlemiş gibi hissetmiştim.
“Ne oldu Meri? İyi misin?”
“Bir şey yok babacığım, sıcak geldi biraz. Sizce de içerisi sıcak olmadı mı?”
“Bence gayet iyi aslında ama sen bilirsin kızım.”
“Üşürseniz söyleyin kapatayım.” Dedim sırtımı açık cama dönmüş olduğum yerden bir babama bir Iraz’a bakmıştım.
“Neyse gençler sizin sohbetinize doyum olmaz ama sabah beni bir seminer daha bekliyor. Saat de epey geç olmuş. Ben yatayım. Prensesim annen de çok yoruldu bugün. Iraz ile sen mi kalsan bu gece?”
“Olabilir baba. Anneme söylersin o zaman ben aşağıdaki yatağımı çıkarayım buraya.” Dedim kapıya yönelirken.
“Sen dur ben getireyim yavrum. Zaten annen bizim odaya kaldırmıştı yatağını.”
“Teşekkür ederim babacım.”
Babam yatağımı getirdiğinde hemen alıp kapının karşısındaki duvarın dibine serdim. Yastığımı gardırobuma gelecek şekilde koydum. Yatağımın başı gardırop ile aynı duvarda olduğundan yatarken Iraz’ı görmem pek mümkün değildi. Ben de bunu istemiştim zaten. Aksi halde uyumazdım, çok iyi biliyordum. Ayaklarımın ucundaki balkon kapısının ve yanımdaki duvarın camlarının perdelerini açtım. Iraz ne yaptığımı anlamaz bir bakışla izliyordu beni. Yattığımda yıldızları görmek istemiştim. Bugün hava çok güzeldi ve gökyüzünde yeni ay vardı. Yani yıldızlar bugün daha parlak ve daha çok olacaklardı gökyüzünde. Yıldızları izlemek istediğimde ya koltuğuma otururdum ya da şimdiki gibi yer yatağı yapar gökyüzüne bakarak uykuya dalardım.
“Kızıl gezegenim ne yapıyorsun?”
“Gökyüzüne bakmak için perdeleri açıyorum.”
Hafifçe kafasını salladı Iraz.
“Ben buradan sokak lambalarını görebiliyorum.” Dedi hüzünle. “Gökyüzü görünmüyor.”
Kıyamam üzülmüştü. Tebessümle baktım Iraz’a.
“Hadi gel birazcık camdan bakalım birlikte.” dedim Iraz’a doğru yürürken bir elimi uzatmıştım. Gözlerindeki o ışıltı için her şeyi yapabilirdim. Küçük bir çocuğun hevesi vardı yüzünde. Küçük bir çocuk kadar mutlu olmuştu bu söylediklerimle. Aslında içindeki o küçük çocuktu mutlu olan.
Yavaşça sırtından destek verdim ve oturduğu yerde sırtını iyice dikleştirmesini sağladım. Ayaklarını tek tek yataktan aşağı sarkıtmasına yardım ettim. Aslında bunları zor da olsa kendisi yapabiliyordu. Ama ben benim yardımımla yapsın istiyordum şu an. Kendi yaralarını hiçe sayıp beni düşünen bu adama şimdi de ben yardım etmek istiyordum. Kolunun altına girerek yavaşça elimi vücuduna doladım. Hayır dolayamadım. Çünkü Iraz’ın yanında ben minicik kalıyordum ve kolum onu sarmak için yeterince uzun değildi. Iraz da kolunu boynuma atmıştı ve bana mümkün mertebe yükünü vermiyordu. Biliyordu ki bana yükünü verse ikimiz de yere düşerdik. Dayanıksız, çıt kırıldım bir kız değilim ama Iraz bana yükünü verdiğinde ne yapacağımı bilemediğimden ve heyecanlandığımdan yalpalayacağımı hatta yere doğru düzgün basamayacağımı biliyordum ve Iraz da bunun farkındaydı. Balkon kapısına iyice yaklaştığımızda durup Iraz’ın yüzüne baktım.
“Koltuğa oturmak ister misin?” dedim gözlerimle kapının yanındaki cama bitişik o yumuşacık koltuğumu işaret ederek.
“Aslında çok iyi olur. Biraz gökyüzünü izlemek istiyorum.” Dedi Iraz koltuğa bakıp bakışlarını bana döndürürken. Birazcık sağımıza döndük ve koltuğun yanına geldik. Iraz’ın kolunun altından çıkıp koltuğun önündeki sehpayı biraz kapıya doğru çektim. Tekrar Iraz’a yardımcı olarak koltuğa oturmasını sağladım. Iraz sırtını geriye yasladığında ben de koltuğumun kol dayama kısmına tek bacağımla oturur gibi yaptım. Bakışlarımız gökyüzündeydi. İkimiz de konuşmuyorduk. Bir müddet öylece göğü izledik. Iraz elimden tuttuğunda gözlerimi önce elimi tutan eline sonra da gözlerine çevirdim. Yavaşça bıraktı elimi.
“Iraz sana bir şey söyleyeceğim ben. Fırsat bulup söyleyemedim bir türlü.”
“Seni dinliyorum Kızıl Gezegenim.”
“Bizim seninle sevgili olduğumuzu babam biliyor.”
“Ne?.. Ih…” Şaşkınlıkla yerinden doğrulmaya çalışırken canını acıtmıştı.
“Yavaş. Dur. Dikkatli ol.”
“Nasıl baban biliyordu? Oray abi bizi biliyor muydu?.. E benim bugün söylediklerim. Neden şimdiye kadar söylemedin sevgilim? Ben bugün babana neler dedim. Ben az önce babana senin de içinde olduğun hayallerimden birini söyledim.”
Sıkıntıyla sargılı olmayan elini alnına götürdü. Haklıydı. Deli gibi haklıydı ve bana kızmasından daha doğal bir şey yoktu. Bir dakika o ne demişti? ‘Senin de içinde olduğun hayallerimden birini söyledim’ demişti değil mi?
“Bir saniye. Benim içinde olduğum hayal mi dedin sen?”
“Evet… Dedim ya bir kızım olursa diye.”
İfadesizce Iraz’a bakıyordum. Leb demeden Çorum’u anlayan ben şu an Iraz’ın söylediği hiçbir şeyi anlayamıyordum. Iraz bir müddet durdu ve sargılı olmayan elini bu kez de ensesine götürdü. Bunu yaparken yüzünü hafifçe buruşturdu. Elini ensesinden çekip bacağımın üstündeki elimi tuttu.
“Yani ileride bir kızım olursa dedim ya… Babası ben oluyorum ya hani… İşte annesi de sen olsan diye geçmişti içimden… İkimizin kızı.”
Iraz’ın avcunun içindeki elimi yumruk yapmış diğer elimi ağzıma götürmüştüm. Evet anlamıştım. Anlamam için leb demiş ama benim anlamaz bakışlarımı görünce Çorum diye bağırmıştı yüzüme resmen. Evet anlamıştım ve şok yaşıyordum. Benimle gelecek hayatını planlamıştı karşımdaki bu adam. Ve bunu babamla paylaşmıştı. Neden sıkıntıya girdiğini artık çok daha net anlamıştım. Bütün hücrelerimle gerilmiş bir şekilde oturuyordum yanında.
“Sen az önce bana evlilik mi teklif ettin?” dedim.
Ağzımdan çıkan cümleyi duyduğumda keşke ağzımdan çıkmadan önce içimden söyleseydim ve kulağım duysaydı dedim ağzımdan iki saniye önce çektiğim elimi gözlerimi sımsıkı kapatıp tekrar ağzıma koymuştum. Dilimi bal arıları yiyordu şu an. Sadece dilimi değil bütün vücudumu. Baştan aşağı uyuşmuştum. Gözlerinde küçük bir çocuğa bakar gibi şefkatli bir bakış dudaklarında huzurlu bir gülüş vardı.
“Hayır sevgilim. Bilinçli kurduğum bir hayal değil. O an sizi öyle görünce aklıma gelen, babana çok imrendiğim için içimden geçen bir istek, bir hayaldi.” dedi yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına atarken.
“Önce okullarımız bitecek, bir sürü zorluğu göğüsleyeceğiz birlikte. Sonra o gün de gelecek…”
Bana o kadar uzak düşüncelerdi ki. Hiç hayal etmemiştim. Küçükken bile hayal etmemiştim. Umay hep düğünlerde gelinlere özenir bana ileride nasıl bir gelin olacağını anlatırdı. Benim hiç öyle hayallerim olmamıştı. Hiç o kadar büyümeyeceğimi, birisini hiç o kadar sevmeyeceğimi düşünmüştüm hep. Ama bugün ağzımdan çıkıvermişti o soru. Aklıma 18 yıldır gelmeyen en son gelmesi gereken zamanda gelmiş, yetmemiş gibi bir de dilimden şaşkınlıkla dökülüvermişti. Iraz’ın yüzünde muzip bir gülüş belirdi. Geliyordu o soru hissediyordum.
“Benim küçük sevgilim bunun erken edilmiş bir evlilik teklifi olmasını mı isterdi yoksa?”
“Tabi ki hayır Iraz. Saçmalama. Aklımdan bile geçmedi. Ben kendimi orada hayal bile edemiyorum.” Dedim bir çırpıda.
Oturduğum koltuğun kolundan hızla kalktım. Iraz kahkahalarla gülmeye başladı. Hemen elimle ağzını kapattım. O ise gülmeye devam ediyordu. Arada yüzü acıya bürünüyor gülüşü kesiliyordu ama o gülmeye devam ediyordu. Biliyordum böyle olacağını ve benimle uğraştığını bile bile yine de kendimi tutamamış ve o çocuksu tepkimi vermiştim. Iraz’ın yerinde ben olsam ben de kahkahalarla kendime gülerdim.
“Gülme ya.” Dedim Iraz’ın ayaklarının dibine çöküverdim. Başımı yavaşça Iraz’ın dizine doğru yasladım. Iraz da saçımla oynamaya başlamıştı. Uzanıp sehpanın üstündeki telefonumu alıp Iraz’a uzattım.
“Bir saat sonraya alarm kurar mısın? Biraz böyle durmak istiyorum.” Dedim gözlerimi kapatırken.
“Tamam Kızıl Gezegenim.” Uzun bir süre sadece aldığımız nefes sesleri doldurdu odayı. Ben gözlerimi kapatmış o anı yaşamaya az önce yaşananları sindirmeye hatta unutmaya çalışıyordum. Iraz da muhtemelen saçlarımla oynarken yıldızları izliyordu. Hafifçe yerinden kımıldamasıyla gözlerimi hafifçe araladım. Iraz’ın sesini duymamla hemen sımsıkı kapattım. Büyük ihtimalle uyuduğumu düşünmüştü.
“Bugün senin ruhunun rengi kırmızı demiştim ya hani… Mars gibi ama daha çok aşk gibi demiştim. Aslında ateş gibi demek gelmişti içimden ama diyemedim… Senin sevgin kalbime düştüğünden beri kalbim nasıl yanıyor senin için bilemezsin sevgilim. Beni öylesine yakıyor ki sana olan bu sevgim sönsün diye, biri beni anlasın diye başladım resim yapmaya. Seni unutmamak da bir başka sebebiydi. Aynı ismin gibisin Kızıl gezegenim. İçimi yakan bu sevgi ateşi gibi kırmızı, içime düşen silüetlerimiz gibi gölgelisin. O odanın yatak başına çizdiğim gibi… O oda benim dünyam. O yatak benim dinlenecek tek yerim. O tavan ise benim hayallerim. Ben de seninim…
***
Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
>> Instagram – tugbaycaltindas <<