***
Hayat güzel-kötü fark etmeksizin anılarla güzeldir. Anılarımızı hatırladıkça yaşadığımızı fark ederiz. Neler yaşadığımızı hatırladıkça anlarız ve bazı anlar ölümsüz olsun isteriz. Bir fotoğraf belki de bir kâğıda yazdığımız notlar bazı anları ölümsüz kılar. Bazense bu ölümsüzlüğü hediyelerle sağlarız.
Hatırda kalmasını isteyecek, dahası ölümsüz olmasını dileyecek kadar güzel anılarınız olması dileğiyle…
Bölüm şarkıları:
Batuhan Kordel – Aşkın En Güzel Hali
REI6 – Yıldızlardan Düşemem
Şimdi öncelikle bu şarkıları dinleyelim ve aklımızda tutalım. Sonrasında ise bu şarkıların bölüm içindeki yerleri geldiğinde arka planda başlatalım ve o sahneleri şarkılar eşliğinde okuyalım… Keyifli okumalar dilerim <3
(Yorumlarda buluşalım)
***
Rotamız Sahil kafenin arkasındaki o gizli yerimizdi ama öncesinde ufak bir işimiz vardı. İskeleye gittiğimizde Öniz yanındaki çantasından fotoğraf makinesini çıkardı. Analog, çek çıkar fotoğraf makinelerindendi. Bugünü ölümsüzleştirmek benim için çok önemliydi. Aslında hepimiz için çok önemliydi. Yıllarca bugünü hatırlayabileceğimiz fotoğraflara sahip olmak, onları kitaplarımızın aralarında taşımak, odalarımızdaki panolara asmak çok güzeldi. Önce Iraz’ın tek fotoğrafını çekmişti Öniz. Sonra bana Iraz’ın yanına gitmemi söyledi. Yan yana dururken Öniz de üçten geriye sayıyordu.
“İki, bir…”
Hızla başımı çevirip topuklu ayakkabıyla bile yanında kısa kaldığım için parmak ucumda biraz daha yükselerek Iraz’ın yanağına bir öpücük bıraktım. Öniz’in o anı yakalamış olmasını diliyordum çünkü tekrar yapamazdım sanırım. Iraz şaşkınlıkla ve kocaman gülümsemesiyle bana bakmış sonra da dudağını ısırarak eliyle alnını kaşımıştı. Öniz’in tepkisiyle ona dönmüştük. Elinde çıkan fotoğrafa bakıyor ve arada sallayarak yanımıza geliyordu.
“Fotoğraf efsane çıkmış yalnız. İstesek böyle çekemezdik. Ne siz bu pozu verebilirdiniz ne de ben çekebilirdim.”
“Bakayım” dedim heyecanlı sesimi gizleyememiştim.
Kızarmış yanaklarımla Öniz’e doğru bir adım atmak için hamle yaptım ve anında Iraz’ın belimde duran eli sıkılaşarak beni kendine iyice yaklaştırdı. Vücudunu bana döndürdü ve benim de ona dönmemi sağladı. Belimdeki eli, kendisiyle aramdaki mesafeyi kapatmak için hareket etti. Eş zamanlı olarak ben de omuzlarımla geriye doğru gitmiştim. Gözlerime bakarken Öniz’e seslendi.
“Bir de böyle çek.” Sonra göz kırpıp kocaman gülümsedi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum.
“Meri. Sende gülümse böyle hiç güzel görünmüyorsun.” Dedi Öniz gülerek. Kafamı çevirip Öniz’e ters bir bakış attım. Tekrar Iraz’a döndüm ve gözlerinin en derinine bakarak gülümsedim. Deklanşör sesiyle Iraz yavaşça belimdeki elini gevşetti ve geriye doğru bir adım attı. Rüzgârdan önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına attı.
“Hadi gel bakalım resimlere diyerek elimden tuttu. Öniz’in elindeki resimlere baktığımda sahiden de istesek çekemeyeceğimiz görüntüler olduğunun farkına varmıştım. Bir kere yapmacık değildik. Bir de çok mutluyduk ve bu yüzümüzün her zerresinden adeta akıyordu.
Hepimizin aynı karede olduğu bir tane ve herkesin ayrı ayrı Iraz ile ve istediği diğer kişilerle çekildiği fotoğraflarla çekimimize son verdik. Ağır adımlarla iskeleden sahil kafeye doğru yürüdük.
Her şeyin başladığı yere gelmiştik… Her şey burada başlamıştı aylar önce. Iraz’ın kim olduğunu burada öğrendiğimi sanmıştım. Tanıştığım kişinin kuzeni Rüzgâr olduğunu yine burada büyük bir kızgınlıkla dinlemiştim. Iraz ile ilk kez burada kavga etmiştim. İlk kez burada gülmüştüm ona. İlk kez burada konuşmuştum. Bana kalbiyle bakan gözlerine ilk kez burada dikkat etmiştim. Dudağının yanındaki gamzesini ilk kez burada, bana güldüğünde görmüştüm…
“Vay be burada böyle bir yer mi varmış?” dedi İdil uzunca bir ıslık çalarak.
“Abimin küçük keşifleri işte.” Dedi Öniz gülümseyerek. Evet evet gülümsemişti İdil’e. Sonunda aralarındaki buzlar eriyordu.
“Evet hanımlar siz burada bekleyin biraz biz hemen malzemeleri alıp gelelim.” Umay’a göz kırpmıştı Nefes.
“İstediğiniz bir şey var mı?” Nefes hepimize tek tek bakarak sormuştu bu soruyu.
“Ben iki tane şal istiyorum. Serin esiyor.” Dedim kollarımı önümde bağlarken. Iraz hemen ceketini çıkarıp omuzlarıma yerleştirirken lafı da yapıştırdı.
“Ben seni ısıtacağım, şu eşyaları bir getirelim.” Kulağıma fısıldama ihtiyacı bile hissetmemişti bunları söylerken.
“Eminim ısıtırsın, ama siz yine de getirin herkese. Bana iki tane ama.” Dedim gülümseyerek.
Arkalarını dönüp gidişini izledim. Yüzümde hala işittiklerimden kalan tebessüm vardı. Gözden kaybolduğunda başımı çevirip İdil’e baktım. Göz göze geldiğimizde daha fazla dayanamayarak aklımdan geçen o soruyu sordum.
“İdil, nasıl gidiyor Önizle? Aranız soğuk gibiydi de bugün sizi daha yakın gördüm.”
“Bilmem… Soğuk muyduk?” dedi şaşkınlıkla gülerek.
“Bize öyle gelmişti.”
“Yani uzun zamandır görüşmemiştik, belki ondan öyle gelmiştir size. Arkadaşız sonuçta. Arkadaşça gidiyor işte.” Dedi yüzü kızarmıştı. Belli ki aralarındaki gergin havayı fark ettiğimizi anlamamıştı ve şimdi anlayınca utanmıştı.
“İyi bakalım. Ama bu günkü samimiyetiniz çok güzeldi. Aranızda bir sorun olmamasına sevindim.”
“Ooo hanımlar sohbete başlamışlar bile.”
Yüzündeki gülümsemeyle yanımıza gelip önümüze elindeki odunları bıraktı Nefes. Ardından Öniz ile Iraz geldiler, Öniz şalları birer birer bize verirken Iraz da kucağındaki büyük üç tane taşı yere koymuş odunlar için minik bir alan yapmıştı. Nefes Iraz’ın koyduğu taşların içine odunları birbirlerine destek olacak şekilde dik dik koyuyordu. Çakmak almayı unuttuklarını fark edince en küçükleri olan Öniz’i geri gönderirlerken İdil de lavaboya gitmek için Önizle birlikte kafeye gitmişti. Bu durumu fırsat bilip herkese tek tek baktım.
“Nefes? Sence İdil nasıl birisi?”
“İyi kızdır. Bebekliğini bilirim. Niye sordun?
“Anlatırım. Sen soruma cevap ver. Güzel mi sence ya da anlayışlı mı? Nasıl buluyorsun, ne düşünüyorsun İdil hakkında?”
“Umaycığım, sevgilim, papatyam, kır çiçeğim. Ben senden ayrılmak istemiyorum.” Dedi yüzünde yalvaran bir ifade vardı.
“Gerçekten Meri neden sevgilime İdil’i soruyorsun?
“Ya bir söylesin Nefes düşüncesini sebebini söyleyeceğim sonra.”
“Peki madem söyle sevgilim ne düşünüyorsun İdil hakkında?”
“İyi bir kız. Oturaklı, saygılı, yeri geldiğinde eğlenceli yeri geldiğinde ciddi. Güzel de bir kız, Allah sahibine bağışlasın.” Dedi Umay’a göz kırparak cümlesine devam etti.
“Benim sevgilimden daha güzel değil. Dünyadaki bütün kadınların içinde en güzeli benim sevgilim.”
“Tamam tamam anladım. En güzel kız Umay.” Dedim kahkaha atarak.
“Peki Irazım, sevgilim. Sence İdil nasıl birisi?”
“Ben seni anladım Kızıl gezegenim. Bence olur hatta çok da güzel olur. Biraz gözledim de zaten önceden de bir şeyler olmuş gibi… Yan yana güzeller, farkında değiller ama uyumlular ve birbirlerine de ilgi duyuyorlar.”
“Yok artık. Sen, sizde otururken söylediğin şeyde ciddiydin!” Dedi Umay şaşkınlıkla.
“Evet ciddiydim. Hiçbiriniz fark etmediniz aralarındaki durumu. Bence aralarındaki bu durumu fark etmelerini sağlamalıyız.”
“Bir dakika. İdil tamam da onlar dediğiniz diğer kişi kim? Ne hakkında konuşuyoruz şu an biri bana da açıklasa artık.”
“İdil ve Öniz.” Dedik üçümüz aynı anda.
“Ne? Olmaz… Öniz daha atlatamadı. Hem zaten biz kardeş gibi büyüdük. Öniz kardeş olarak gördüğü için… Ben… Ben olacağını düşünmüyorum. İdil’i kırabilir.”
“Daha önceden olmuş ama bir şeyler ben öyle sezdim. Oyun oynarken birbirlerine daha önceden kurmak isteyip kuramadıkları cümleleri söylüyorlardı sanki.” Dedi Iraz. Ben de fark etmiştim ama belli etmemiştim.
“Zaten sadece fark etsinler de olacaksa da olmayacaksa da ona göre davransınlar demek istiyorum.” Dedim Nefes’e göz kırparak. İkisi de birbirini umutlandırıp sonra olmaz dememeliydiler.
“Tamam ama fazla üstlerine gitmeyin.” Sesi üzgün çıkmıştı. Kafamı sallayıp gülümsedim.
Ateşimizi yakmış çevresine oturmuştuk. Yüzümüz denize dönük bir şekilde ortada Iraz ile ben, sağımızda İdil ile Öniz, solumuzda ise Nefes ile Umay vardı. Iraz kollarıyla beni sardı. Ben de ona biraz daha yaklaştım.
“Üşüdün mü sevdiğim?” diye fısıldadı yanağıma doğru kafamı kaldırıp ‘evet’ diyecektim ama yapamadım. Yüzü o kadar yakındı ki yüzüme. Iraz’ın burnuma minik bir öpücük kondurmasıyla nefesim kesilmişti. Iraz bir elini yüzüme koydu.
“Meri. Nefes al güzelim… Nefes al.”
Kafamı eğip Iraz’ın göğsüne gömdüm başımı. Derin bir nefes aldım. Nefes’in gitarın tellerine vurmasıyla yavaşça kaldırdım başımı. Iraz gülümseyerek bana bakıyordu. Hemen bakışlarımı kaçırdım çünkü az önce çok utanmıştım ve geçmemişti hala. Nefes şarkı söylüyor, Umay da ona eşlik ediyordu. Öniz ile İdil yüzlerinde tebessümle onları dinliyorlardı. Tabii arada da birbirlerine bakıyorlardı. Iraz’ın işi gücü benimle uğraşmaktı. Hayır utanmıştım işte biraz izin versen ya bana bir atlatsam.
“Kızıl Gezegenim… Üşüdün mü?”
Cevap yok çünkü az önce çok utandım.
“Sevgilim?”
Cevap yok çünkü hala utanıyorum.
“Meri? Güzelim? Neden cevap vermiyorsun?”
Cevap yok çünkü o kadar iyi biliyorsun ki cevabını… Şallardan birini bacaklarıma örtmüştüm ama diğeri Iraz’ın önünde duruyordu. Omuzlarımda hala Iraz’ın ceketi vardı. Oturduğumuz için mi heyecandan mı bilmiyorum iyice üşümeye başlamıştım. Kimse üşümüyordu ama benim ellerim, ayaklarım ve burnum buz kesmişti. Iraz önünde duran şalı alıp ceketinin üstünden omuzlarıma bıraktı. Sonra da şalın iki ucunu birleştirmek için önüme doğru getirdi. Şalın uçlarını ellerime bırakırken elleri ellerime değdi. Sıcacıktı elleri.
“Meri ellerin buz gibi.” Dedi gözlerinde hayal kırıklığıyla bana bakıyordu.
“Ne oldu birdenbire? Neden üşüdüğünü söylemedin bana?” dedi ellerimi avuçlarının içine alırken.
“Evet Iraz üşüdüm ve hayır Iraz bir şey olmadı.” dedim gözlerimi ondan kaçırarak.
“Madem bir şey olmadı neden bakmıyorsun bana? Yoksa… Az önce olan şeyden dolayı mı? Utandığın için mi?”
Bir hışımla kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım.
“Hayır utanmadım.” Sesim yüksek çıkmıştı. Kafamı çevirip yanan ateşe gözlerimi diktiğimde Nefes’in şarkı söylemediğini ve bütün gözlerin bize dönük olduğunu fark ettim.
“Ne oldu?” dedim fısıltıyla. Umay direk;
“Asıl az önce senin utanmana sebep olacak ne oldu?” dedi. Herkesin aynı anda ‘aynen’ demesiyle bir kaşını havaya kaldırmış dik dik bakıyordu bana. Ne olduğunu nasıl anlatabilirdim ki? Bunu neden soruyorlardı ki?
“Merim?”
Iraz’ın seslenmesiyle beni bu sorulardan kurtarmasını umut ederek ona dönüp başımı kaldırdım. Dünya’da oksijen kalmamıştı yine… Benim yine nefesim kesilmişti… Ben yine nefes almayı unutmuştum. Çünkü Iraz bana yine çok yakındı ve Iraz yine burnuma minik bir öpücük kondurmuştu. Eliyle yanağımı okşarken aynı cümleyi bir kez daha kurdu.
“Nefes al güzelim… Nefes al.”
Ben bir kez daha onun göğsüne sığındım ve ciğerlerime bir kez daha onun kokusu doldu. Iraz saçlarıma bir öpücük bıraktı ve bana daha sıkı sarılırken,
“İşte bu oldu.” Dedi ve çenesini başımın üstüne koydu. Sanki beni saklamak istiyordu. Sanki evet burası senin sığınağın, ben seni korurum der gibiydi.
Belli belirsiz kıkırdamaların arasından beylerin ‘ooo’ diye sessiz coşkusunu duymuştum. Iraz bir eliyle çenemden tutup başımı kaldırdı. Gözlerine baktığımda gözümün önüne gelen saçımı yavaşça geriye itti. Parmakları hala yüzümdeydi.
“Amacım seni utandırmak değildi. Gitmeden önce gözlerine daha yakından bakmak istemiştim. Sana o kadar yakınken o fındık burnunu öpmek geldi içimden ve içimden geleni bu kez yapmak istedim.” dedi yüzünden geçen duyguları okumak zordu. Pişmanlık değildi yüzündeki, utanç değildi, üzüntü, mutluluk değildi. İçinden geçeni bilmiyordum ama kalbinin karışık olduğunu biliyordum. Gülümsedim ve dudağının kenarındaki gülüşüne derinlik katan gamzesinden öptüm. Gözlerimiz buluştuğunda tebessümle elimi gamzesine götürdüm ve izi çıkan rujumu baş parmağımla sildim. Sırtımı Iraz’ın göğsüne yaslayıp başımı köprücük kemiğine yasladım ve Nefes’i dinlemeye başladım.
Dur, iki dak'ka otur karşımda
Seni benzeteceğim bir sürü çiçek var aklımda
Ömür dedikleri sığarmış bir âna
Göğsümde uyudun ya, dur zaman, uyu dünyam…
Öyle güzel bir şarkıydı ki bittiğinde hala etkisinden çıkamamıştık hiçbirimiz. Sessizliği ilk bozan ben oldum.
“Manzara da çok güzel tam çiftlere göre, filmlerdeki gibi.”
“Sahiden de çok güzel.” Dedi Umay. Devam etti cümlesine.
“Ya ne iyi oldu da geldik böyle çift çift.”
“Bence de hepimiz çok tatlıyız.”
Umay birden elini ağzına götürdü.
“Ya kusura bakmayın bir anlık şey işte.” Dedi İdil ile Öniz’e bakarak. Profesyonel oyuncu olacak insandı hani. Tepkisine ben bile inanmıştım.
“Yani aslında aramızda bir çift daha olsa güzel olurdu.” Diye mırıldandım. Duymuşlardı ve utanmışlardı. Farkındaydılar yani ve hiçbir şey söylememişlerdi.
“Biz Iraz’ın hediyelerini vermedik.” Diyerek ayağa fırladı Umay. Tabii ben de.
“Yok artık dahası mı var?” Iraz’ın şaşkınlığı o kadar güzel geliyordu ki gözüme. Küçük bir çocuk gibi bakıyordu gözleri.
“Tabii ne sandın.” Derken hediyemi Öniz’in çantasından almış sıkı sıkı sarılmıştım. En son ben verecektim.
İlk önce Öniz ve İdil birlikte aldıkları hediyeyi verdiler. Küçük maket ev almışlardı Iraz’a. Iraz parçaları kendisi birleştirecekti. İç dekoru ve bahçe düzenlemesi için bile malzemeler vardı.
“Hayallerin umutların hep diri kalsın Iraz.” Gülümsedi İdil.
“Mutlu yıllar.” Dedi Öniz Iraz’a sarılırken.
İkinci olarak Umay ve Nefes birlikte aldıkları hediyeyi verdiler. Bir güneş sistemi maketi almışlardı. Iraz’a Sarıldıktan sonra Nefes neden bu hediyeyi seçtiklerini anlattı Iraz’a.
“Uyurken tavana bakıp Meri’yi düşünürken biz de aklına gelelim dedik. Meri gibi özel bir gezegenimiz yok ama Dünya’da yaşıyoruz işte.” Kahkaha atarken Iraz’ın omzuna elini koydu Nefes.
“Yakında gideceksin buradan. Uzağa gitmiyorsun ama gördükçe bizi hatırla istedik.” Dedi Umay gülümseyerek.
Sıra bana gelmişti. Heyecanla hediyemi verdim ve nefesimi tutup bekledim. Kutunun içindekini görünce bana baktı Iraz. Sarıldı. Hiçbir şey söylemeden sadece sarıldı.
“Bir gün seninle yıldızlara bu teleskoptan birlikte bakacağız. O zamana kadar hayallerimiz odanın tavanındakiler kadar kalmasın. Bununla her bir yıldıza bir hayal koy benden uzaktayken.” Dedim buruk bir gülümsemeyle. Son cümleyi söylerken içim acımıştı.
“Sen o gün söylediklerimi duydun. Uyumuyordun.” Dedi şaşkınlıkla. Tebessüm ettim.
“Sizde kaldığımda, babana hayalimi söylediğim o gün uyuyakalmıştın… O gün uyumamıştın aslında ben sen uyudun sandığım için sana söylemek isteyip söyleyemediklerimi… Ne kadarını duydun?”
“Hepsini. İyi ki de duymuşum.” Dedim gülerek. Önce boynunu sonra alnını kaşıdı ve kollarımdan tutup kendine çekti beni. Başını boynuma gömerken fısıltıyla teşekkür etti. Fazla cümle kurmaya gerek yoktu. Gözler kalbin aynasıydı ve ben onu anlayabiliyordum. O da beni…
İdil’in annesi aramış ve eve çağırmıştı. Öniz de İdil’i bırakıp eve geçecekti. Umay ile Nefes biraz yürümek istemişlerdi. Umay bizde kalacaktı bu nedenle eve geçerken birlikte gidecektik. Iraz ile ben de her şeyin başladığı yerde ilk kez baş başa kalmıştık. Bir müddet yanan odunların közlerine baktık. Başımı Iraz’ın omzuna koymuştum. Iraz bir kolunu bana sarmıştı. Diğer eli ise ellerimdeydi. Iraz’ın eliyle oynuyordum.
“Hayallerimizi izleyelim mi?” Diye sordu usulca. Dönüp baktım. Başını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu gülümseyerek.
“Olur.” Dedim.
Kendini yavaşça kumlara bırakırken benden taraftaki kolunu yana doğru açtı. Diğer kolunu başının altına koydu ve bakışlarını gökyüzünden bana çevirdi.
“Gel.”
Bir müddet düşündüm. Gerilmiştim. Onunla yıldızları izlemeyi çok istiyordum. Gülümseyip omuzlarımdaki ve bacaklarıma örttüğüm şalları aldım. Iraz’ın omzuma koyduğu ceketin kollarına kollarımı geçirdim. Bir ceket ancak bu kadar büyük gelebilirdi. Bacaklarımı uzatıp şallardan birini bacaklarıma örttüm diğerini de katlayıp yanıma koydum ve sırt üstü uzandım. Iraz’ın kolu tam boynuma gelmişti. Başımı çevirip Iraz’a bakmak istiyordum ama yapamıyordum. Gökyüzündeki yıldızları izlemeye başladım. Sevdiğim adamla hayallerimize ev olacak yıldızlara bakmak içimde tarif edilemeyecek kadar güzel duyguları canlandırmıştı.
“Neye gülüyorsun Kızıl Gezegenim?”
“Hiç… Yıldızlar çok güzel.” Bana bakıyordu ve gülümsüyordu. Ona bakmadan bunu hissedebiliyordum. Parmağımla bir yıldızı gösterdim.
“Iraz baksana şu yıldızın parlaklığı git gide azalıyor.”
“Sanırım ömrü o kadarmış. Bir hayalim daha gerçek oldu ve o yıldız da parçalanıp yeni yıldızlar oluşturacak. Tıpkı benim gerçekleşen hayalimin yerine daha fazlasını kurmam gibi…”
“Hangi hayalin gerçek oldu?”
“Seninle yıldızları izlemek.”
“O zaman yerine yenilerini koyalım.” Diyerek parmağımla bir yıldız gösterdim.
“Bu yıldız seninle resim çizme hayalimin, şuradaki bir gün seninle çocuk gibi eğlenme hayalimin, şuradaki küçük olan yıldız da üniversite sonucuma baktığım gün yanımda olman hayalimin evi olsun.”
“Şuradaki büyük olan da bir an önce kavuşmamızın.” Dedi Iraz. Uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. Gülümsedi. Uzun uzun baktı gözlerime. İçimi görmeye çalışıyordu sanki. Yine çivilemişti gözlerini gözlerime. Alt dudağını ısırdı. Bir şey geçiyordu aklından. Gözlerinden bir parıltı geçti.
“Meri.”
“Efendim.”
“Seni öpebilir miyim?”
***
Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
>> Instagram – tugbaycaltindas <<