@tugbaaycaaltindas
|
Merhaba sevgili okur tanelerim. Yorum yapmayı unutmayın okur tanelerim. Keyifli okumalar <3 Bölüm Şarkıları: Kaan Boşnak – Benimle Kayboldun Kaan Boşnak – Bırakma Kendini 4 gün sonra… Milas’a geri dönmemizin ardından ders çalışma planımı düzenlemiş planıma uygun bir şekilde çalışıyordum. Tatilin bitmesine iki ay kalmıştı. Hem ders çalışacak hem de arkadaşlarımla vakit geçirecektim. Kafeye çok fazla gidemiyordum. Umay da kendine bir program yapmış ve çalışmaya başlamıştı. Annemlerin ise yaz sezonunun tam anlamıyla açılmasıyla yardıma çok ihtiyaçları oluyordu. O gün Nefes, Öniz, Umay, Iraz ve ben buluşmuş her zamanki insanlardan uzak, deniz kıyısı o muhteşem olan yerimizde oturmuş sohbet ediyorduk. “Geldiğimiz gibi derslere çalışmaya başladık. İnşallah deneme sınavlarında derecemiz iyi gelir Umay.” “Aynen ya inşallah ufaklık. İyi asıldık derslere devamı da böyle gelirse iyi bir derece alırız bence.” “Ben de çok çalışıyorum ama anlamadığım bazı konular var. Bu da canımı sıkıyor.” Dedi Öniz. “Bize sorabilirsin Öniz. Bizim de anlamadığımız yerler var, biz de sana sorarız.” “Evet çok iyi olur aslında. Birbirimizin test kitaplarına da bakarız farklı sorular görmüş oluruz.” Dedi Umay. Bu söylediği oldukça mantıklıydı. Her birimiz farklı kitaplar almıştık, çünkü farklı soru tiplerinde eksiklerimiz vardı. Bu konuştuklarımız iyi güzeldi ama annemlerin durumu kafama takılmıştı. Gerçekten işler çok yoğundu ve biz yardımcı olamıyorduk. Benim durgunluğumu gören Iraz, elimden tuttu. “Ne oldu Kızıl Gezegenim? Yüzün düştü bir anda.” “Annemlere hiç yardım edemiyoruz. İşler de çok yoğun. Ona takıldı kafam.” “Bulunur bir yolu sevgilim. Sen canını sıkma.” “Nasıl bulacağız bir yolunu? Yani evet, var bir yolu… Yeni eleman alınırsa rahatlar kafe eminim ki. Ama buna annemleri nasıl ikna edeceğiz? Yıllardır kendileri çalıştırdılar hiç yardımcı almadılar yanlarına.” “Hımm… O zaman şöyle yapalım. Ben çalışayım. Kabul etmezler mi beni? Hem belki annenin gözüne de girerim. Eh, ne de olsa senin annen ilerine benim de annem olacak.” “Iraz! Neler diyorsun.” Diyip önce Iraz’ın omzuna vurdum. Sonra da ellerimle yüzümü kapattım. Çok utanmıştım. Asla düşünmediğim şeylerdi bunlar. Önce ayaklarımın üstünde durmak istiyordum. Iraz’a olan sevgim başkaydı. Son yaşadıklarımızdan sonra ona olan sevgim boyut değiştirmişti. Hem çok derin hem de çok büyüktü içimde. Ama bu düşünceler bambaşka şeylerdi. Hiç düşünmediğim şeylerdi. Uzun bir müddet düşüneceğimi de sanmıyordum. Iraz’ın ise yüzünde, dudaklarında, muzip bir gülüş vardı. “Aslında ben de çalışabilirim. Sonuçta annelerin testlerinden geçmeliyiz.” Dedi Nefes. Umay ise ciddi bir ifade ile; “Bence de annemlerin gözüne girmeniz şart.” Öniz ise bize bakıp gülüyordu. En çok da Umay’ın tepkisine. Ben bunlarla ne yapacağım der gibi başını sallıyordu aynı zamanda. Beylerin bu ısrarlarına daha fazla dayanamayıp kafeye gittik. Bugün işler o kadar da yoğun değildi. Kafeye gittiğimizde annem ve teyzem limonatalarını yudumluyorlardı. Biz içeri girince bizi güler yüzle karşıladılar. Önce annem ile Iraz’ı tanıştırdık. Böylece annem Iraz’ın benim sevgilim olduğunu bilmese de Iraz ile tanışmış oldu. Benim hiç beklemediğim bir şekilde annem Iraz ile çok iyi anlaşmıştı. “Anne, Nefes ile Iraz burada size yardım etmek istiyorlarmış.” Dedim bir heves. Teyzem mükemmel olur ifadesi ile bize bakarken annem; “Neden olmasın. Gelin konuşalım bakalım.” Dedi ve konuşmaya başladılar. En sonunda haftalık uygun bir maaşa anlaştılar. Artık Iraz ile Nefes kafemizin birer üyesiydi. Biz tam kafeden ayrılıyorduk ki annem; “Iraz, oğlum. Akşam yemeğe bize gel. Sana bir teşekkür bile demedik. Nefes, Öniz ile siz de gelin. Kızlar akşam erken gelin ama. Yardım edersiniz bana.” Dedi. Ağzımızı açmamıza fırsat dahi vermeden yanımızdan gitti. Bu da annem dilinde ‘İtiraz istemiyorum.’ Demekti. Yavaş adımlarla sokaklarda gezerken Iraz beni soru yağmuruna tutmaya başladı. “Annenin en sevdiği çiçek ne?” “Kamelyayı çok sever annem.” “Peki bir arkadaşında en çok aradığı özellik nedir?” “Sevgilim sen heyecan mı yaptın?” dedim kıkırdayarak. Bu halleri çok hoşuma gitmişti. Kendisi olması bile annemin onu sevmesine yeterdi. Ben nasıl sevdiysem onu olduğu gibi, annem de severdi. “Yok canım. Sadece yanlış bir şey yapmak istemiyorum.” Dedi eliyle alnını kaşıyarak. “Annem dürüst ve saygılı kişileri sever. Babam da aynı şekilde. Yani sen kendin olsan yeter sevgilim.” Dedim tebessüm ederek. Iraz’da bana bakıp sıcacık gülümsedi. O kadar sıcaktı ki gülümsemesi içimi yumuşatıyordu. “Senin bu gülümsemeni öyle seviyorum ki. Dünyam aydınlanıyor sanki sen gülünce. Bahar gelmiş gibi sevgiyle doluyor içim. Bir kelebeğin kanat çırpışı kadar narin ve yavaşça çarpıyor kalbim. Ölecekmişim sanıyorum.” Dedim Iraz’ı gözlerine bakarak. Iraz ise hiçbir şey söylemiyor sadece gülümsüyordu. Sonra yavaşça elini omzuma koydu. “Bence ben sorularıma devam edeyim yoksa akşama kadar sana burada sarılacağım. Gerçek misin yoksa hayal misin diye sürekli sana sarılıp elini tutacağım.” Biraz bana baktı sonra cümlesine devam etti. “Seni hiç bırakmak istemeyeceğim sonra da annen bizi doğrayacak.” Dedi gergin bir gülüşle. Bu cümlesi benim kahkahalarla gülmeme sebep olmuştu. Bir yandan gülüyor bir yandan da cümleler kuruyordum. “Annem öyle biri değildir. Ama kızar bak o bir gerçek… Neyse hadi gidelim sen de bana sorularını sor.” Dedim ve yürümeye başladım. Iraz ise kolumdan tutup beni durdurdu. “Belki hiç sırası değil ama benim sana söylemem gereken bir şey var Meri.” Meri mi? Hani Kızıl Gezegen idim ben? Ya da güzelim, gülüm, yavrum, canım, bir tanem falandım hani? ‘Kesin önemli bir şey oldu’ diye geçirdim içimden. Iraz’ın bana Meri diye seslenmesi benim kalbimi sıkıntıyla dolduruyor içimi inanılmaz kötü hislerle dolduruyordu. Aslında ismimi onun ağzından duymak çok güzeldi. Ama bana sevgi sözcükleriyle seslenmesini tercih ediyordum. “Dinliyorum.” Dedim ciddi bir ifadeyle. “Ne diyeceksin?” “Meri… Ben seninle aramızdaki ilişkiden aileme bahsettim.” “Ne?” dedim anlamaz bir ifade ile. Iraz benim suratımdaki ifadeyi görünce gülmeye başladı. “Yani, ailem buraya geldiklerinde seninle tanışmak istiyorlar Kızıl Gezegenim. Benim için eşi benzeri olmayan o kişiyi, seni, tanımak istiyorlar.” O böyle söylediğinde yanaklarım ateş atmaya başlamıştı. Dudaklarımın kenarı benim isteğim dışında yukarı doğru kıvrılıyor yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturuyorlardı. Iraz için ‘eşi benzeri olmayan biri’ olmak, hayır hayır bir insan için eşsiz olmak… İnsan kendini öyle değerli öyle mükemmel hissediyordu ki bu düşünceyle. Iraz kesinlikle benim hislerime hitap edebiliyordu. Zaten insan için önemli olan da bu değil mi? Kişi hep kendi hayatında kendi duygularına hitap edebilen insanı aramaz mı? Ruh eşi dediğimiz de bu değil mi aslında?.. Yavaşça çarpan kalbim artık dışarıdan duyulurcasına çarpıyordu. Iraz’ın ailesi ile tanışma fikri beni bir tık heyecanlandırmıştı. Evet biliyordum heyecanlanacak bir şey yoktu. Sonuçta karşımdakiler Iraz’ın anne ve babasıydı. İşte zaten problem de buydu. Karşımdakiler Iraz’ı doğmasını sağlamış, büyüyüp yetiştirip benim seveceğim bir insan haline getirmiş olan çok kıymetli ve çok saygı duyduğum insanlardı. Tanıştığımda onlara, böyle güzel kalpli, dürüst ve doğru sözlü, saygılı ve sevgisini ifade edebilen bir evlat yetiştirdikleri için teşekkür etmek istiyordum. “Sevgilim benim de seni aileme söylemem gerekiyor. Biliyorum. Ama bana biraz vakit verir misin?” “Tabii güzelim. Önce sizinkilerle bir tanışayım beni biraz tanısınlar bence de… Benim ailem seni en en başından beri biliyorlar. Bu nedenle onlara hemen söyleyiverdim.” “Nasıl yani? En başından beri mi?” “Evet. Ben kaçıp kaçıp seni bulmaya gelince, en sonunda aileme söyledim ve onlardan izin alarak seni bulmaya gittim. Bu daha rahattı.” “Anladım.” Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilememiştim. Ama söyledikleriyle yeniden mest etmişti beni. Bir evlat böyle olmalı işte. Ailesi ile her şeyini paylaşmalı. Ailesi her şeyi evladından öğrenmeli. Bir kez daha Iraz’ı çok sevdim. Bir kez daha taktir ettim ve hayatımda olduğu için çok şanslı olduğumu hissettim. Telefonumun çalmasıyla konuşmamız bölünmüş oldu. Umay beni arıyordu bu da demek oluyordu ki eve gitme vaktim gelmişti. Iraz’ın yanından ayrıldım ve Umay’ın yanına gittim oradan birlikte bizim eve geçtik. Umay ile anneme yardım ettik. Annem enfes yemekler yapmıştı. Biz ise Umay ile işimiz bitince odama çıkmış ve hazırlanmaya başlamıştık. Bir kot pantolon bir askılı bluz giyip aşağı indim. Umay ise elbise giymişti. Biraz zaman sonra zil çaldı. Babam gelmişti. “Ooo kızlarım çok güzel olmuşsunuz. Hayırdır?” “Yok babacığım. Her zamanki halimiz.” Yüzümdeki gergin gülümsemeyi yumuşatmaya çalışıyordum. Başarılı mıydım işte o konuda hiçbir fikrim yoktu. “Evet enişte. Biz her zaman güzeliz.” “Haklısınız kızlar.” Diyerek bir kahkaha patlattı. Babam bize gülmekte çok haklıydı. “Hanım, bu sofra çocuklar için mi? Hani daha gelmediler mi? Ben de geç kaldım zannetmiştim.” “Yok canım daha gelmediler ama birazdan gelirler sen de üstünü değiş, dinlen biraz.” “Evet babacığım dinlen sen biraz.” “Tamam canlarım.” Diyerek odasına çıktı. Babam odasının kapısını kapatmıştı ki zil çaldı. Bu kez gelenler bizimkilerdi. Kapıda üç yakışıklı duruyordu. Öylesine streslilerdi ki her hallerinden belliydi. Aralarında bir tek Öniz rahattı ve o da Nefes ile Iraz’a bakıp bakıp gülüyordu. Sopa yutmuş gibi dikiliyorlardı kapıda. Öniz gülmekte haklıydı. Umay ile biz de kendimizi tutamayıp gülmeye başlamıştık. Ben misafirlerimizi içeri buyur ederken annem de yanımıza gelmişti. Iraz’ın elinde bir çiçek vardı. Yaklaştığında çiçeğin kamelya olduğunu gördüm. Annemin en sevdiği çiçeği bulup almıştı. Annem Iraz’ın elindeki çiçeği görünce çok mutlu olmuş bir çocuk heyecanıyla Iraz’ın elinden çiçeği aldığı gibi Iraz’a sarılmıştı. “Ben bu çiçeği çok severim Irazcığım... Sanırım Meri’nin ağzını yoklamışsın biraz.” Dedi gülümseyerek. “Öyle oldu efendim.” “Hadi gelin bakalım içeri geçelim.” Hepimiz başımızı salladık ve önde annem ve Öniz arkalarında Nefes ve Umay salona doğru geçtiler. Ben Iraz’ın kolundan tutum ve onların bizi duyamayacağına emin olduktan sonra; “Kamelyayı almışsın.” Dedim gözlerine hayranlıkla bakarak. “Eee anneni mutlu etmem gerekiyordu. Sonuçta kızının erkek…” “Ooo Meri. Misafirlerimiz gelmiş. Hiç haber vermiyorsun.” Diyen babamın sesi ile olduğumuz yere çakılıp kaldık. “Evet babacığım geldiler. Ben de Iraz’ı içeri davet ettim seni çağıracaktım.” “Peki kızım. Hoş geldin oğlum. Iraz’dı ismin değil mi?” “Evet efendim, hoş buldum.” “Hadi içeri geçelim.” Dedi babam tebessümle. Hep birlikte içeri geçtik. Sohbetler çoktan başlamıştı. Annem ve babam Iraz’a sıcak davranmışlardı. Bu da beni mutlu ediyordu. İyi anlaşacaklardı, hissediyordum. Yemeklerimizi yemiş çaylarımızı içiyorduk. Tabii bir yandan da sohbet gittikçe koyulaşıyordu. Yani babam Iraz’ı yakından tanımak için sorularını sormaya başlamıştı. “Iraz oğlum, kaç yaşındasın neler yapıyorsun seni tanıyalım biraz.” “19 yaşındayım efendim, yakında 20 olacağım.” “Üniversiteye gidiyor musun?” “Evet efendim. Ege üniversitesinde okuyorum.” “Çok güzel. Hangi bölüm?” “Film tasarımı bölümü okuyorum.” “Meri’nin istediği bölümlerden biri. Değil mi kızım?” “Evet babacığım ama önceliğim senaryo yazmak üzerine bir bölüm okumak.” Yavaşça başını salladı babam. Bu sorularla fark ettim ki Iraz ile bu konuları çok konuşmamıştık. Belki de beni etkilemek istemediği için bu konuları çok açmıyordu. Hoş benim de aklıma gelmemişti doğrusu. “Irazcığım buraya tatil için mi geldin yoksa burada mı yaşıyorsun?” soru annemden gelmişti. Buranın gençleri genelde bizim kafeye uğramadan yazı bitirmezlerdi. Annem de neredeyse hepsini yüz göre de olsa tanıyordu. “Tatile geldim efendim. Aslında senelerdir geliyoruz. Üç sene önce buradan bir ev aldık. Ama bu sene tek başıma gelmem gerekti. Ailem gelemediler.” “Meri… Iraz’ın ismi bana çok tanıdık geliyor ama nerede duydum hatırlayamıyorum. Sen daha önce bahsetmiş miydin hiç?” “Yok annecim biz de daha yeni tanıştık zaten.” Biraz sessizlik oldu ve annemin ani çıkışıyla irkildik hepimiz. “Aa! Hatırladım. Geçen gün bize gelen tablonun üstünde yazıyordu ismi.” Hepimiz donup kalmıştık. Ne ara görmüştü acaba? Aslında çok da güzel saklamıştım, daha doğrusu şimdi anlıyorum ki öyle sanmışım. “Sen mi yaptın o tabloyu Iraz? “Evet ben yapmıştım.” “Evet anne sana söylemiştim ya bir arkadaşımın arkadaşı güzel resim çiziyormuş. Sana söylemiştim değil mi? Irazmış o kişi.” “Evet söylemiştin kızım. Iraz sahiden çok güzel çizmişsin resimde ruh var. Anladığım kadarıyla duygusal da birisin.” “Teşekkür ederim efendim. Duygusal olmayınca, sanatsal da olunmuyor sanırım.” “Hangi tabloymuş o hanım? Ben hatırlayamadım.” “Sen görmemişsindir hayatım. Misafirler vardı o gün. Meri hadi getir göster de bir kez daha bakalım birlikte.” “Peki getiriyorum.” Dedim ve yavaşça ayağa kalktım. Merdivenlerden çıkıyordum ki arkamdan Umay geldi. “Ödüm koptu bir an kızım.” “Ben de korktum bir an Umay.” Dedim bir elimle merdivenin korkuluğundan tutunuyordum. Elim ayağım titremiş, dizlerimin bir anlık bağı çözülmüştü. “Neyse hadi gel tabloyu getirelim de atlatalım bir an önce şu meseleyi.” “Tamam sen git ben hemen alıp geliyorum.” Odama girdim tabloyu alıp aşağı indim. Yüzümde gergin bir gülümseyişle tabloyu tutuyorum. Babam ve annem dikkatle tabloyu izlerken Nefes, Öniz ve Umay gergin bir şekilde bana bakıyorlardı. Iraz ise aynı gerginlikle annem ve babama… Sorgu sırası annemdeydi. Çünkü resimler, çizimler annemin ilgi alanıydı. “Bunu bir fotoğraftan mı çizdin yani?” “Evet.” “Sahiden fazla gerçekçi. Sanki oradaymışsın gibi. Senin gözünden çizilmiş gibi…” annemin yorumuyla iyice gerilmiştim. “Orada olsam nasıl görürdüm diye düşündüm. Genelde resim çizerken kendimi çizimin içine dahil ederim.” Profesyonelce üstesinden gelmişti Iraz. Belki gerçekten o an orada oluyordu, belki de gerçekten öyle yapıyordu. Ya da fotoğrafı çekerken aslının nasıl olduğunu unutmuyor, fotoğraftan çizerken de anımsıyordu. Bilmiyordum. Ama sonuçta atlatmıştık ve hep birlikte derin bir oh çekebilirdik artık. Tabloyu incelerken babam Nefes ve Öniz ile sohbet etmiş, annemse sessizce tabloya bakmaya devam etmişti. Zaman iyice ilerlemiş ve artık kalkma zamanı gelmişti. Ama öncesinde annem aramıza geri dönüp Nefes ve Iraz’ın kafeye saat kaçta gelecekleri ve iş ile ilgili birkaç konuyu daha konuştu. Geldiklerinde kapıda sopa yutmuş gibi diken iki yakışıklı beyefendi sonunda Öniz’in rahatlığına kavuşarak müsaade istediler. Annem, babam, Umay ve ben misafirlerimizi kapıdan uğurladık. Ama ben deli gibi Iraz ile konuşmak istiyordum. Annem ve babam dönmüşler koridorda yürürlerken bahçe kapısını kapatan Umay’ı durdurdum ve içeri girip anneme seslendim. “Arkadaşlarımızı sokağın başına kadar geçirebilir miyiz?” “Tamam ama çok oyalanmayın. Bu arada Umay da bizde kalsın. Ben teyzene haber veririm.” “Tamam annecim.” Dedim ve hızla dışarı çıktım. Umay bıkkın bakışlarla bana bakıyordu. “Ne oldu niye durdurdun beni burada?” “Hadi gel biz de gidiyoruz.” Umay’ın parlayan gözlerini gülümsemesi süsledi. Arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı. Aynı zamanda da Nefes’e seslendi. Umay’ın sesini duyan Nefes hemen arkasına döndü. Ona doğru koşan sevgilisine kollarını açtı. Iraz ise durmuş öylece bakıyordu. Yanlarına yaklaştığımda durdum ve; “Nefesten ders al biraz.” Diye bağırdım bana doğru yürüyen Iraz’a. “Duygusal beyefendiye de bakın. Kollarını açm- “ Iraz’ın beni belimden tutup kendine çekmesiyle cümlem yarıda kalmıştı. Sımsıkı sarıldı bana. Yüzüm Iraz’ın boynuna dönük kalmıştı. Ne gözlerimi açabiliyor ne Iraz’ı hafif de olsa ittirebiliyordum. Kalakalmıştım kollarının arasında. Saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra kulağıma fısıldadı. “İyi ki varsın sevgilim.” “Sen de iyi ki varsın sevgilim.” Geriye doğru çekilmiş ama bana sardığı kollarını çözmemişti. Gözlerime bakıyordu. En içimi görmek istercesine. Sanki neden iyi ki varsın dediğini iyice anladım mı diye sorguluyordu. Anlamaz olur muydum hiç. İyi ki vardım çünkü Iraz’da iyi ki vardı. Iraz benim için neden iyi ki varsa, ben Iraz hayatımda olduğu için neden şükrediyorsam, ben de o yüzden iyi ki vardım. Biliyordum, hissediyordum. Biz birbirimizin eş ruhuyduk… Sokağın başında zor da olsa birbirimizden ayrılıp eve geçmiştik. Odama çıkıp Umay’a geceliklerimden bir takım verip yaşadığımız günün şokunu atlatmak için sessizce oturuyorduk. Ta ki annem odaya gelene kadar… Evet… Artık vakti gelmişti demek ki. Söyleyecektim. En fazla ne olabilirdi ki? İçimin daralıp sıkılmasından daha iyiydi. Hem saklamama gerek yoktu ki. Ben yanlış bir şey yapmıyordum. Ben sadece seviyordum. Evet, önümde uzun bir yol var. Hedeflerime giden yol uzun ve meşakkatli, biliyorum. Bu uğurda iyi notlar almam gereken bir okulum ve dereceye girmem gereken bir sınav var. Her şeyin farkındayım ve bunlar için de çabalıyorum. Ama ne yapabilirim ki? Seviyorum işte… Annemin Iraz’ı yemeğe çağırması ve bizim bol gerginlik dolu o akşamımızdan sonra annem yanımıza gelip ona söylemek istediğimiz bir şey olup olmadığını sordu. Bu tabi ki de ‘neler oluyor?’ sorusunun kibar haliydi. Kafamda pek çok düşünce geçerken kendimde ‘ya şimdi konuş ya da sonsuza kadar sus’ dedim ve o cesaretle her şeyi anneme bir bir anlattım. Her şeyi en baştan tane tane anlatırken yaşadıklarım bir bir gözümün önüne geliyordu. Yaşadığım şeyler, ilk defa tattığım o hisler öylesine güzeldi ki anlatırken bazen sesim titriyor, gözlerim doluyordu. “Hastanede gözlerimi açtığımda bana endişeli ve şefkat dolu gözlerle bakıyordu. O zaman dedim ki, ben yanlış bir şey yapmıyorum ve bunu annemle paylaşmalıyım. Ama hem kendimin hem Iraz’ın hem de sizin hazır olmanızı, hepimiz için doğru olan bir zamanı kolladım.” Annem sıkıca sarıldı bana. Bir yandan saçımı okşuyor bir yandan da derince iç çekiyordu. Geri çekilip yüzüme baktı. “Benim ateşböceğim büyümüş de annesi ile özel hayatını mı paylaşıyormuş?..” gözleri dolmuştu. Onu öyle görmek benim de gözlerimi doldurmuştu. “Iraz iyi bir çocuğa benziyor bugün tanıdığım kadarıyla. Tabi ki de sevecek ve sevileceksin. Sen çok güzel ve akıllı bir kızsın.” Ellerimi tutup gözlerimin içine baktı. Anlaşılan şimdi söyleyeceklerini çok iyi anlamamı ve asla aklımdan çıkarmamamı istiyordu annem. “Iraz ile arkadaşlığına bir şey demiyorum. İkiniz de gençsiniz. Bu da demek oluyor ki henüz tecrübeleriniz bu tür ilişkiler için yeterli değil. Bazen bazı duygu ve düşünceler sizi yanlış karar ve davranışlara sürükleyebilir.” Sessizleşerek iyice dikkatimizi çekmeyi başarmıştı. Sadece bana değildi konuştukları, aynı zamanda Umay’a da söylüyordu. “Senden iki şey istiyorum kızım. Birincisi, kendini asla yalnız hissetme ve ne zaman çıkmaza girdiğini hissedersen benimle paylaş. Sen benim kızımsın ama tarafsız bir şekilde seni dinleyip sana yol göstermek benim görevim. İkinci isteğim de sakın birbirinizi üzmeyin. Eğer Iraz seni üzerse annen olarak gereken tavrı gösteririm. Ama şunu unutma, eğer sen Iraz’ı üzersen bu kez de sen beni karşında bulursun.” Gözlerim dolu dolu yavaşça başımı salladım. Bana söylediği bu cümleleri asla unutmayacaktım. “Ee Umay. Sende ne var ne yok?” “Teyzecim sen zaten benim Nefes’i sevdiğimi biliyorsun. Nefes de benden hoşlanıyormuş.” Dedi yüzünde kocaman bir gülümseme ile. “Sonunda cesaretini toplayıp söyledi demek… Sevgine karşılık bulmana sevindim canım. Hayırlısı olsun.” “Nasıl yani? Sen Nefes’in beni sevdiğini biliyor muydun teyze?” “Görmemek için kör olmak lazım Umaycığım. Herkes biliyor seni sevdiğini.” Umay anneme mutlu gözlerle bakarken ben şaşkınlıkla ağzımı açmış bir elimle perdelemiştim. Gözlerimse annem ve Umay arasında mekik dokuyordu. “Bir dakika ya. Siz ne zamandan beri benden habersiz birbirinizle sır paylaşıyorsunuz? Kırıldım şu an.” Dedim ve az önce şaşkınlıkla ağzıma götürdüğüm şimdi elimi kalbime götürüp bütün oyunculuğumla abartılı bir ifade takındım yüzüme. “Duydunuz mu? Çıt diye ses çıktı kalbimden.” Dedim acıtasyonlu bir ses tonuyla. Tabii bu ses tonu da oldukça abartılıydı. Onlar kahkahalara boğulurken daha fazla ciddi kalamayarak ben de gülmeye başladım.
*** Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
>> Instagram – tugbaycaltindas << |
0% |