@ugurluay
|
17.BÖLÜM “Boğazımda yutkunamadığım yumru bana ismini fısıldıyor. Mühim değil ki öfkesi, vereceği tepkisi… Mühim olan yokluğunu bir daha yaşamadan, Varlığını hayatımda tescilleyebilmesi.” “Sen ne yaptığını sanıyorsun, bıraksana beni serseri haydut!” Korkuyordu Yaren. Hem de deli gibi korkuyordu. Tepkisi sarılan adamın elleri üzerindeyken, ona zarar vermeyeceğini yürekten hissediyor olmasındandı. Bu onu daha fazla öfkelendiriyor, ürkekleştiriyor dahası hırçınlaştırıyordu. Erdem’in kollarının arasında çırpınıp dururken, artık bu odadan çıkmak ve bu durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu. Eğer şimdi bu kollardan kendini çekip alamazsa, bir daha asla gidemeyecekti. Hissediyordu ve bu his onu çılgına döndürüyordu. Yapamazdı. Tekrar aynı acıları yaşayamazdı. Bir kez daha bu denli birine güvenemezdi. Yanına, yamacına o vasıfla birini yaklaştırıp hayatına alamazdı. Gitmeli, ardına bakmadan bir an önce buradan kaçmalıydı. Erdem, kollarının arasında kuş gibi çırpınan kızın söyledikleriyle o kadar keyif aldı ki, gülerek kafasını hayır anlamında sağa sola salladı. Bu kadar yakınlaşmışken onu bırakamazdı. Kolları arasında hissettiği şey, bu zamana kadar hiç hissetmediği kadar güçlü ve sahiciydi. Adeta nefes almayı yeni öğrenmiş bir çocuk gibiydi. Anne karnından yeni doğan ve o oksijeni ciğerlerinde hissettiği gibi yakıcıydı. Ama bir o kadar da rahatlatıcı… Erdem mutluydu. Asla kapıma uğramaz dediği, ama beklemekten vazgeçmediği zamansız gelen melet, çoktan nezaket kurallarını bertaraf ederek yürek hanesine giriş yapıp keyif çatmaya başladı. Peki, Erdem bundan şikâyetçi miydi? Tek kelimeyle HAYIR… “Hayatta bırakmam, böyle fırsat kolay kolay elime geçmez. Hem şimdi de haydut mu oldum, çok ayıp! Sayende her gün yeni bir ismimi keşfediyorum.” “Senin kafa ayarların yerinde mi? Ne saçmalıyorsun sen? Bıraksana beni!” “Bırakırım ama bir şartla.” “Ne şartı, şart mart kabul etmiyorum bırak dedim sana.” “Kızım iki dakika rahat dur, ne huysuz bir şey çıktın sen de.” “Bırak dedim sana yoksa olacaklardan sorumlu olmam.” “Bırakırsam beni dinleyecek misin?” “Senin neyini dinleyeyim zorba herif, bırak dedim sana, bak sonu çok fena olacak!” “İyi o zaman, sen bilirsin. Madem dinlemeyeceksin inat değil mi!? O zaman ben de bırakmıyorum. Hem gayet de memnunum halimden.” “Öyle mi?” dedi gözleriyle açıkça tehdit ederek. “Öyle,” diye direten adam kızın meydan okumasına aldırış bile etmedi. “Al o zaman!” Erdem, ne olduğunu bile anlayamadan bacak arasına aldığı sert ve sarsıcı darbeyle, kapalı olan gözlerini bir anda açtı. Acı dudağından inlercesine çıktı. Yaren’i saran haylaz kollar hızla gevşerken kasılan vücuduna eşlik eden feryadı ansızın odayı doldurdu. Elleri bacak arasında darbe alan noktaya ulaştığında, soluğunun tükendiğini, canının vücudundan çekildiğini hissetti. İçinden sessiz bir küfür savururken, canı da feci bir şekilde acıyordu. Erdem kollarının arasından kurtulamayacak kadar çelimsiz olan kızdan, hiç böyle fevri bir çıkış beklemiyordu. Dahası onun yaptığı tek bir hareket ile canını bu derecede yakacak güce sahip olabileceğini tahmin bile edemedi. “Sen daha fazlasını hak ediyorsun,” dedi ve gözlerinden akmaya hazırlanan yaşları öteledi. Yaren ardında acı içinde kıvranan adamı bir başına bıraktı. Erdem arkasından koşup onu yakalamak istiyordu ama çektiği acı buna engel oluyordu. Yaren odadan kendini nefes nefese ve zar zor dışarıya atmaya başardı. Bu adam ne istiyordu ondan? Nasıl olur da böyle bir tesadüfle buraya gelmiş olabilirdi? Anlam veremiyordu. Sinirden bozulmuş morali, allak bullak olmuş yüzüyle, kapının önünde oturan Nilay’a zoraki bir gülümseme atarak koşar adım o hastaneden kendini dışarı attı. Soluk soluğa kalarak dışarıya çıktığında az önce ötelediği yaşlar gözlerinden sicim sicim akmaya başladı. Ağlıyordu Yaren, geçmişine, geleceğine, şimdisine, korkularına, acılarına, yıllar sonra tekrar hissedebildiklerine… Titrek adımlarla ilerlerken eli ile bir duvar kenarından tutundu. Ayakta duramıyordu. Tuttuğu duvardan güç almaya çalışırken, ayakları vücudunun ağırlığına daha fazla dayanamadı. Bir adım daha atamadan gözyaşları içinde duvar dibine çöküp kaldı. İçi çıkarcasına ağlıyordu. Diline de yüreğine de isyan yakışmıyordu. O sadece küçük bir çocuk gibi korkuyor ve ağlıyordu. Savunmasız kaldı, gücü tükendi, duvarları yıkılmaya başladı. Erdem’i hissetmeye başladıkları yüzünden, sınırlarını ördüğü duvarların dışında tutmak her geçen zorlaşacağa benziyordu. Ağlıyordu Yaren, kimsesizliği ve başını kucağına koyup dert yanacağı, hissettiklerini en saf haliyle anlatabileceği bir annesi olmadığı için, onu koruyup kollayacak bir babası olmadığı için ağlıyordu. Öksüzlüğüne, yetimliğine, kimsesizliğine yanıyordu. *** Yaren, duvar dibinde hissettiği, çaresizlik içinde yaşadığı o anları bir daha hatırlamak bile istemiyordu. Düşünüyordu. Erdem ile karşılaştığından bu yana yaşadıklarını bir bir düşünüyordu. Daha öncekileri ayarlamış olsa bile bunu planlaması imkânsızdı. Bu adresi ona Derya vermişti. Ve Derya ile tanışmış olma ihtimalleri bile yoktu. Hem ne olursa olsun Derya ona asla böyle bir ihaneti etmezdi. Hem de ondan bu kadar uzak durmak istediğini bildiği halde asla yapmazdı. Neler oluyordu böyle? Her şey giderek kontrolünün dışında gelişmeye başlıyordu. Bu adamın karşısına çıkmasına bir türlü engel olamıyordu. Peki ya ona dokunuşları neden bu kadar çok hoşuna gidiyordu? Yıllar önce bile yakıcılığı bu kadar sahici hissetmedi. Peki, ona bu kadar uzak, tanımadığı bir adamın böyle şeyler hissettirmesi normal miydi? Uzak durmalıydı, bir daha asla karşısına çıkmasına izin vermemeliydi. Engel olmalıydı. Asla olmazlarını yok etmemeliydi. Yaren sorular içinde kıvranırken kendini yurdun önünde buldu. Yurdunu gördüğünde ise yine aklı başına geldi. Bir an önce bir iş bulmalıydı. Geldiği gibi geri dönerek içinde iş ilanları olan bir gazete aldı. Kendine uygun işlere bakarken bir yandan da not alıyordu. Sonunda pizzacıda karar kıldı ve telefonla arayıp yetkiliyle görüştü. Şanslıydı, daha kimseyi işe almamışlardı. Telefonu kapatır kapatmaz yüz yüze görüşmek için toparlandı. Tam o sırada telefonu çalınca, az önce cebine koyduğu cihazı yeniden çıkardı, ekranda Derya’nın adını gördü. Onunla konuşacak durumda değildi. En azından şimdilik… Aramayı meşgule atarak kısa bir mesaj gönderdi. “Tatlım hastane işi olmadı. Şimdi bir pizzacı ile görüşmeye gidiyorum. Öpüyorum seni, sonra görüşürüz.” Telefonunu bu defa çantasına atıp gitmek için yola koyuldu. |
0% |