@ugurluay
|
22.BÖLÜM “Vefası eksik olsa da gözlerinin, Sevdamı helal ettim yüreğine…” Yaren iki haftadır Erdem’in yanında çalışıyordu. Sebepleri ve gerçekleri birbirini tutmasa da en başta içinde yeşeren korkular işe başladığı an itibari ile silinmeye başladı. Ettiği laflar ile düşünme yetisini kaybetmesine sebep olan adam gitmiş, yerine işkolik biri gelmişti. İşe başladığı günden bu yana çalışma saatlerinde asla onu rahatsız edecek hareketlerde bulunmuyordu. Başlarda bu duruma çok şaşırsa da, onun bu davranışları kızı gerçek anlamda memnun etti. Çalışırken ne kadar rahatsa, mesai bittiği anda da bir o kadar sıkıntılıydı. Erdem mesai öncesinde ve sonrasında tamamen farklı bir adam oluyordu. İşten çıkar çıkmaz türlü tesadüflerle karşısına çıkıyordu. Bir şekilde yanında aniden bitiveriyordu. Derya ile çok iyi anlaşsalar da Cihan için aynı şey söylenemezdi. Cihan ve Erdem’in her karşılaşmalarında ortamda öyle bir gerilim oluyordu ki, Derya ile ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. İkisinin de suratları asık, sürekli birbirlerine laf söylüyorlardı. Cihan Erdem’in yanında çalışmaya başladığını ilk öğrendiğinde, genç kızla iki gün boyunca konuşmadı. Cihan’ın yurt parasını yatırması maksadıyla teklif ettiği parayı kabul etmediği için genç adam ona kırgındı. Şimdi ise Erdem’in iş teklifini nasıl olup da kabul ettiğine bir türlü anlam veremiyordu. Cihan kırgındı, kızgındı ama sırf onu üzmemek adına Erdem’e katlanıyordu. Erdem de rahat durmuyor, her karşı karşıya geldiklerinde Cihan’ın damarına basıyordu. Derya ile Yaren bu durumu konuştuklarında ise onları yan yana getirmemeye karar verdiler. Gerçi bu çabalarını Erdem her defasında bertaraf ediyor yine bir yolunu bulup karşılarına çıkıyordu. Cihan ile onsuz bir türlü görüşmeyi başaramıyordu. O kadar işin arasında dahi geçirdikleri iki haftayı düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Telefonunun çalması ile birlikte düşüncelerinin içinden çıktı. Ekranda gördüğü isim Yaren’in yüzünün aydınlanmasını sağladı. “Efendim Derya.” “Ne yapıyorsun kuzum?” “Her zamanki gibi saatimi doldurmaya çalışıyorum. Sen ne yapıyorsun?” “Kesin öyledir. Neyse canım, bak ne diyeceğim, okulda Abant’a bir gezi var. Cihan’la da konuştuk, uzun zamandır üçümüz doğru düzgün vakit geçiremedik. Cihan söyle o cadıya Erdem’i kuyruğuna takmadan gelsin. Haber vermesin ona, bu defa bozuşuruz dedi. Sakın ona haber etme de gerilimsiz eski günlerdeki gibi bir vakit geçirelim. Olmaz mı? Biz biletleri aldık.” “Eee bileti almışsınız zaten bana niye soruyorsun ki?” “Erdem’e söyleme diye arıyorum.” “Derya adam sevgilimmiş gibi konuşmasana, sanki ben çağırıyorum her yere, kokumu mu alıyor ne yapıyor? Nereye gitsem tesadüf deyip karşıma çıkıyor. Sanki ben bu durumdan çok memnunmuşum gibi… Cihan’a da söyle üzmesin artık beni.” “Tamam, bir şey demedik benim için sorun yok da Cihan’ı biliyorsun sana farklı bir düşkünlüğü var. Erdem’in de sana olan düşkünlüğünü düşününce, ortada kan dökülmesini istemiyorum. O yüzden ağzından kaçırma sakın yeter.” “Of Derya tamam, ağzımdan kaçırmam.” “Neyi kaçırmayacakmışsın ağzından?” diyen ses kızın gözlerinin irileşerek açılmasına sebep oldu. Bu ses Erdem’den başkasına ait değildi. Kafasını yavaşça Erdem’e doğru çevirdi. Kaşları endişeyle kırışırken telefonun diğer ucunda ona feryat figan bağıran arkadaşının söylediklerini idrak edecek durumda değildi. “Derya ben seni sonra ararım,” dedi ve daha fazla konuşmasına izin vermeden telefonu suratına kapattı. Derin bir soluk alıp verirken kendisinden bir cevap bekleyen soru dolu bakışlara baktı. “Şey, hiç öylesine Erdem Bey…” Kelimeler öyle gelişigüzel çıktı ki ağzından kendisi bile saçmaladığını o ruh hali ile anladı. “Hım, peki öyle olsun Yaren Hanım.” Kaşları çatık bir şekilde başka bir şey söylemeden yanından hızlıca geçip gitti. Ona ilk defa hanım demişti. Bu kelimeyi duymak ise kızın içini acıttı. “Neden şimdi böyle bir şey söyledi ki?” diye mırıldanırken içi içini kemirmeye başladı. Huzursuzlaşarak yerinde kıpırdanırken gözlerini Erdem’in odasının kapısına dikti. *** Duydu. Onun Derya ile olan tüm konuşmalarını duydu. İki haftadır o çalışırken asla onu rahatsız etmemeye özen gösterdi. Yaren’in ona, hayatına alışması için zaman tanıdı. İş dışındaki hayatında ise onu yalnız bırakmaya hiç niyeti yoktu. Nasıl ki Yaren adamın hayatına alışmasını istiyorsa, Erdem de onun hayatına alışmak istiyordu. Gezdiği mekânları, vakit geçirdiği insanları tanımak istiyordu. Sırf bu yüzden peşinde dedektif gibi her an her saniye dolaşıyordu. Gerçi Yaren’in çok fazla arkadaşı yoktu. Bir Derya bir de Cihan denen o korumacı bakışlı dik kafalı herif vardı. Derya zaten Erdem’in tarafındaydı çünkü Yaren’in mutluluğu hak ettiğine canı gönülden inanıyordu. Ama o Cihan denen hoca bozuntusu yok muydu? Erdem onun Yaren’e daha fazla yakın olduğunu gördüğün de, Cihan’a gerçek anlamda güvendiğini hissettiğinde deliye dönüyordu. Sırf bu yüzden onların kendisi olmadan asla yan yana olmasını istemiyordu. Her Cihan’ı gördüğünde ise sırf onu delirtip kendisine saldırması için üzerine üzerine gidiyordu. Ama adam tam istediğini yapacağı anda Yaren’in “Cihan,” diyen sesi onu durdurmaya yetiyordu. Yakasına yapışan Cihan tuttuğu yeri düzeltip yumuşayan gözlerle Yaren’e bakıyordu. Daha sonra da en nefret ettiği hareketi yapıp Yaren’in yüzünü okşuyor “Sen üzülme meleğim,” diyordu. O anlar Erdem için ölüm gibi geçse de şu an yapacak hiçbir şeyi yoktu. Vereceği bir tepki, ağzından çıkan her bir kelime yakınlaşma çabalarını altüst eder, Yaren’i sonsuza kadar kaybetmesine sebep olurdu. Dişlerini ve yumruklarını sıkarak, bu anların geçmesi için yürekten ettiği bin bir çeşit duasını her defasında gökyüzüne ardı ardına sıralıyordu. Yaren itiraf etmese de ona hissettiği şeyler Erdem’in kendisine hissettiklerine yakındı ve Cihan’a olan bakışları tamamen farklıydı. O bakışların altında yatan şey asla aşk değildi. Bunu anladığı için belki de Cihan hâlâ Yaren’in arkadaşıydı. Çünkü Erdem başka türlüsünü kabul edecek bir mizaca sahip değildi. Yaren’in telefonda Derya ile konuşmaları gerilmesine sebep oldu. Bir de Cihan’ın adını duyması öğrendiklerinin üzerine tuz biber ekti. “Cihan’a söyle beni üzmesin,” demişti. Ağzından kaçırmaması gereken şey neydi? Erdem sorduğunda neden onu geçiştirdi? Bir şeyler oluyordu ama onun haberi yoktu. Derya’yı arasa sorsa, o da bu defa asla ağzından bir şey kaçırmazdı. Her gittikleri yeri ondan öğrenmişti ama en son aramasında artık kızcağız isyan ederek, “Bir daha beni ararsanız gidip Yaren’e her şeyi ben kendim anlatacağım,” diye telefonu adamın suratına kapattı. Gerçi kızın üzerine çok fazla gittiğinin farkındaydı. Bu yüzden tepkisi de gayet normaldi. “Ne yapsam?” diye odanın içinde dolanıp dururken ansızın telefonu çaldı. Yaren’in sesini duyma ihtiyacı ile yüreği kavrulurken daha fazla beklemeden açtı telefonu. “Efendim Yaren.” “Erdem Bey, Ayça Hanım adında bir bayan geldi. Randevusu olmadığı halde sizinle görüşmek konusunda ısrarcı davranıyor. Ben müsait…” Ayça’nın adını söylerken Yaren’in sesinde hissettiği kıskançlık tonlaması adamın hoşuna gitti. Cümlesini tamamlayamadan, sözünü kesip “İçeriye gelsin,” dedi. Yaren adamın verdiği cevaba şaşırırken birden sessizliğe gömüldü. “Yaren Hanım orda mısınız?” “Pardon, ben, şey hemen gönderiyorum,” dedi ve acele ile telefonu kapattı. “Ayça’nın adını söylerken bu kadar zorlandıysan bakalım biz odada yalnız kaldığımızda, sen dışarıda ne hissedeceksin ve benim için ne yapacaksın? Göreceğiz Yaren Hanım, kaybetme korkusunu tatma sırası sende, seni de göreceğiz,” dedi koltuğuna otururken ve k eyifle geriye doğru yaslandı. |
0% |