@ugurluay
|
41.BÖLÜM “İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme; Duydukları senin sesin, Fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir.” -Mevlana- Yaren’in gözleri öfke ile yanıp kavruluyordu. Onlar ona mı hesap soruyordu? Tamam, dökülsündü eteklerdeki tüm taşlar o zaman… Masadan tutunarak kalktığı an gözleri abisi, Erdem ve Yiğit arasında gidip geldi. Yüzüne alaycı bir tebessüm yerleştirip ardından ellerini birbirine vurarak alkışlamaya başladı. Yaren’in bu hali Ece’yi korkutmuş olacak ki o da onunla birlikte ayaklanıp kıza doğru gelmeye yeltendi. Elini havaya kaldırarak ansızın dur işareti yaptı. “Sakın Ece, sakın bana doğru bir adım daha atma. Yaklaşmayın bana!” dedi hiddetle. Sinirleri o kadar zirveye tırmanmıştı ki, oradaki herkes onun ruhu ile birlikte artık helak olmaya mecburdu. “Yaren…” dedi Ece gözleri buğulanmış ve yaşarmak üzereydi. “İnsanların gözyaşlarına kanmayı yıllar önce bıraktım ben Ece, bana bunlarla gelme.” Yağız “Sen nasıl konuşuyorsun böyle?” dedi ve bir adım da o attı kardeşine doğru. “Yaklaşma!” diye bas bas bağırdı etraflarında onlara bakan insanlara aldırmadan. Yaren’i bu hale getiren onlardı, bir parça rezil olmaktan da utanmayacaklardı artık. Kızın haykırışı abisinin gözlerinde bir anlık bile olsa pişmanlığı görmesini sağladı. Ah ne büyük şerefti! Yağız Aksoy ve pişmanlık… Yan yana gelmesi imkânsız iki kelime… “Sen, sen ve sen!” dedi abisi, Erdem’i ve Yiğit’i işaret parmağı ile tek tek göstererek, gözleri ile onları katlederken, “Bugüne kadar hep siz konuştunuz ve ben hep sustum. Anlamaya çalıştım. Vazgeçmek istemedim. Bir an olsun vazgeçmek istemedim ama siz her biriniz benim hayatımı yangın yerine çevirmeyi başardınız,” dedi gözyaşlarını artık içinde tutamıyordu. Ayakta duran abisinin dibine kadar geldi ve gözyaşlarının izin verdiği müddetçe gözlerinin içine baktı. “Sen, abim… Şu dünyada annem ve babamdan sonra tutunacağım tek dalım, kolum, kanadım, hayata dair sığındığım en güvenli limanımdın. Ta ki o feci kazaya kadar… O kazaya kadar ölüm bile korkutmazdı beni biliyor musun? Varlığını hissetmek, adının yanımda anılması bile içime huzurun dolmasını sağlardı. Ama sen, sen beni bitirdin be abi… Sen aile kavramını içimde yakıp, yok ettin. Beni kül ettin be abi, annem ve babamdan sonra en büyük kaybım sen oldun benim. Aile yangınım oldun bitirdin beni abi, o yangından geriye korunmaya muhtaç kolu kanadı kırık yaralı bir kuş bıraktın sen. Öksüz, yetim, kimsesiz… Hep beni suçladın, ama ben suçlu değildim. Neden biliyor musun? O kazandığım okul annemizin hayaliydi. Babası izin vermediği için üniversite okuyamayan annemizin tek hayaliydi. O hayal babamın da hayaliydi. Canından çok sevdiği eşinin gerçekleştiremediği hayalini kızının gerçekleştirmesi en büyük isteği ve gururu olmuştu. Ben onlar için yazdım oraları, çünkü onların mutlu olmasını istedim. Sen bunu asla anlamadın, kaç defa anlatmak istedim ama gerçek anlamda beni hiç dinlemedin. Sana rağmen annem ve babam için yazdım o okulu ve kazandım. O zamanki mutluluklarını ben biliyorum. Onların beni oraya götürürkenki heyecanlarını ben yaşadım. O yüzden ne o kaza ne de sen beni durduramazdınız. Durduramadın da, sana rağmen İstanbul’a annem ve babamın güzel hayalleri için gittim ben, neden demedin? Sadece gidersen beni yok say dedin. Söylesene annem ve babamın ölümünden beni sorumlu tutan bir adamı o saatten sonra dinler miydim? Dinlemedim ve gittim. Asla pişman olmadım biliyor musun? Babam ve annem bir yerlerden beni izliyor ve benimle gurur duyuyorlar ama sen, sen sonsuza kadar kaybettin beni abi, sonsuza kadar kaybettin!” dedi hıçkırıklarla… “Yaren, kardeşim…” dedi. Kızın tüm sözleriyle yüreği sarsılan adam sarılmak ister gibi ona doğru gelirken abisinin de mümkünmüş gibi gözlerinin sulandığını hissetti. “Sakın dokunmabana, ben senin hiçbir şeyin değilim!” dedi ve Yiğit’e yöneldi. Bir yandan yanındakilere anlatıyor bir yandan da ona öfke dolu gözlerle bakıyordu. “Peki ya sen Yiğit Aslan, bunca yıl sonra karşıma çıkmaya hiç mi utanmadın? Sevgili abiciğim sen bu adamın kim olduğunu biliyor musun? Aaaa bendeki de soru tabi biliyorsun ama bir de benim ağzımdan dinle bu adamın ne mal olduğunu.” Yiğit çaresizce, “Yaren önce konuşalım beni bir dinle ne olur?” diyecekken onu da susturdu. “Vay vay vay, beyzademize de bakın hele, sen konuşmayı da mı biliyordun Yiğit Aslan? Ben senin dilinin lal olduğunu düşünüyordum. Görmeyeli baya yol kat etmişsin, baksana konuşmayı da öğrenmişsin. Aslına bakarsan ben senin yüz yüze konuşmaktan aciz ve mektuplar ile anlaşan bir yaratık olduğunu düşünüyordum. Bak nasıl da yanılmışım. Gerçi senin hakkında neyi doğru tahmin ettim ki ben bunu bileyim! Öyle değil mi Yiğit Aslan, abime de anlattın mı geçmişte beni nasıl bir enkaza çevirdiğini?” Abisi hiddetle “Yiğit bu da ne demek oluyor? Yaren neden bahsediyor? Siz zaten görüşmüyor muydunuz? Hani evlilik kararı almıştınız da Yaren bana söyleyemiyordu?” diye bağırmaya başladı. “Yağız abi ben aslında her şeyi açıklayabilirim,” dedi ağzındaki lafları gevelemeye çalışarak. “Kendini aşmışsın Yiğit, artık yalanların ardına mı sığınır oldun?” Alaycı bir gülüş attı. “Yaren, karşına çıksam beni kabul etmezdin. Belki böyle bir şansımız olur diye düşündüm.” “Yiğit, sen adam değilsin biliyorsun değil mi? Bu şeref yoksunu şahsiyet var ya İstanbul’a gittiğimde benim peşimden geldi. Lise yılları boyunca kuyruk gibi peşimden bir an olsun ayrılmadı. Kolu kanadı kırık, anne babasını yeni kaybetmiş, abisinin sırt çevirdiği yaralı kızı iyileştirme vaadi ile kandırıp kendisine sevgili yaptı, sonra da evlenme teklif etti. Ben sana güvendim be adam, sana asla âşık olmadım ama sana güvendim. Benim yaşadığım her şeyi sen biliyordun. Aynı şehirde yaşadık, aynı okulda okuduk, beni çok iyi tanıyordun. Bunu kaldıramayacağımı bilmiyor muydun? Evlenme teklifi edip ardında bir mektupla beni terk ederken ne hale geleceğimi hiç mi düşünmedin? Bu kadar mı değersizdim ben senin için, bu kadar mı düşünülmeyecek zavallının tekiydim? Sen Yiğit Aslan içimde güven namına ne varsa yıktın geçtin. Güven yangınım oldun benim. Tüm dünyayı önüme sersen sana evet der miyim sanıyorsun? Yanılıyorsun. Ben o gece o mektubun içine seni de yaşadıklarımızı da gömdüm. Sen benim için bir ölüden farksızsın artık!” dedi ve belki de ona en büyük zararı veren ne olursa olsun sevmekten vazgeçemediği adamın karşısına dikildi. “Peki ya sen Erdem, dedin ya arkadaşın üstünde diye, bilmiyorsun ama sen herkesin ve her şeyin üstündeydin benim için. Sen de beni acımadan yaktın be Erdem… İhanetle suçladın beni, sana âşık olan kadını, sana bakarken içi titreyen kadını hayatta kaldıramayacağı bir yükle sınadın. Şimdi çıkıp gelmişsin karşıma, sahip çıkmışsın aşkına, seviyorum demişsin yüreğime, peki bu saatten sonra bu kalp duyar mı senin sevda çığlıklarını? Asla… Bitti Erdem, o gece her şeyi ben değil ama sen bitirdin. Sen sonsuza kadar bizi bitirmeyi başardın.” “Yaren, aramızdaki şeyin bitmeyeceğini sen de çok iyi biliyorsun.” “İçimde yangın çıkardın Erdem, gönlümün yangının sahibi sen olmuşsun o yangından geriye kalan sadece benim ruhumun yanan külleri ve o küllerden ne sana bir hayır gelir, ne de bana huzur. Bitti Erdem, ister anla kabul et, ister anlama isyan et. Bu saatten sonra umurumda bile değilsin.” “Ben razıyım Yaren, senden gelecek her şeye razıyım,” dedi ve kızı kollarından tutup kendine çekmeye çalıştı. Göğsüne ellerini koyup adamı geriye ittirerek, “Ama ben razı değilim. Seninle olmaya razı değilim. Bana bir daha tutamayacağın sözler verme. Daha ne istiyorsunuz benden? Bir canım var elimde onu mu istiyorsunuz?” diye isyan ederek haykırdı. Ellerini iki yanına açtı. “Gördün mü bak? Hayatımdaki erkekler arasında yerini kavradın mı? Gördün mü yaralarımı, kanayan, kabuk bağlamayan bana nefes aldırmayan ölü toprağının sebeplerini, yaşadıklarımı en ince ayrıntısına kadar öğrendin mi? Yeter artık hiçbirinizi hayatımda istemiyorum. Hiçbirinizin yüzünü bir daha görmek istemiyorum,” dedi ve hıçkırıklar arasında ağlarken gözünden süzülenlere inat başı dik, koşarcasına o restorandan kendini dışarıya attı. Üzerinde ne para ne de başka bir şey vardı. Kıyafetleri ile yolun ortasına atladığında arkasından ona yetişen ve kolundan tutarak onu kendine çeken kişiyi göremedi. Yaren ağlarken onu göğsüne bastırıp “Geçti artık sakinleş…” diyen bir ses başını okşuyordu. “Geçmiyor…” diye hıçkırıklar içinde ağlarken kızı oradan uzaklaştırmak için taksiye bindirdi ve yola koyuldular. Geride bıraktıklarını düşünmüyordu artık. Yılların yükünün omuzlarından alınmış olması içinde derin bir rahatlama sağlarken, ağlama isteğini bir türlü bastıramıyordu. Artık her şey bitmişti. |
0% |