Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.BÖLÜM

@ugurluay

8.BÖLÜM

“Can yakmadı mı sözlerin?

Hak etmedim ki bu kadarını…

Daha fazla ne istedin, bilemedim ki bir türlü.”

Yorucu bir günün ardından Yaren, ağır aksak attığı adımlarıyla, kendini zar zor yurda attı sonunda. Sabah kaçırıyorum diye kendini bilmez bir halde koşarak gittiği sınavı, şükürler olsun ki kaçırmadı. Sırf bu yüzden, bir yanı yorgun bile olsa, diğer yanı mutlu, keyifli ve rahattı.

Yurda varır varmaz kendini özlemini duyduğu yatağına attı. İşe gitmeden önce biraz olsun uyumaya ihtiyacı vardı. Bedenini uykunun kollarına teslim etmeyi umut ederken, yine düşüncelerine bir adet gereksiz adam doluşmayı başardı. Aklından o düşünceyi kovalamaya çalışırken, hemen yatağın kenarındaki komodinin üzerinde duran defteri gözüne çarptı.

Bir şey ne zaman aklını gereğinden fazla kurcalasa ve beynini meşgul etse, hemen zihninde uçuşanları kovalayarak defterine kondurur ve böylelikle aklını boşaltırdı. Eline defteri aldı ve yattığı yerden doğruldu. Zihninde uçuşa geçen düşünceleri dizginlemeye çalışırken, gözünün önünde canlanan adamın görüntüsü yüzünde tuhaf bir gülümsemenin oluşmasını sebep oldu.

“Nasıl tesir ettin, nasıl başardın hayalinin gözümde canlanmasına?

Sıradan hayatıma izinsiz girip kamp kurdun, hassas can kırıklarıma.

Sebepsiz bir şeyler var aramızda,

Benim korkularımı besleyen, huzurumu an be an kaçıran.

Suskun dilim yüreğime imada bulunurken duymaz kulağım.

Dert işi olma, kusur gör, hor gör, uzak dur benden.

Bana değdirme hayatını, zarara girer ziyana uğrarsın.”

Yaren elindeki kalemi kenara bıraktığında gözlerinden süzülenlere de, kaleminden dökülenlere de inanamadı. Ne yazmak için oturmuştu defterin başına ama şimdi neler yazmıştı böyle! Aklındakileri dökmeye çalışırken, kaleminden yüreğindekiler firar ederek yazılıverdi. Kendisi bile farkında değildi.

Unuttuğu duyguların, hissetmemek adına yeminler ettiği hislerin gün yüzüne çıkmak için çabaladığını gördüğünde dehşete kapıldı. Elindeki defteri ve kalemi şiddetle kapatıp yatağının içine girdi. Yorganını kafasına kadar çekip gözyaşlarına teslim oldu.

Uyumalıydı. Uyumalı ve her şeyi sonsuza kadar unutmalıydı. Bir daha asla demişti. Yıllar önce hüsrana uğradığı her şeyi tekrar yaşayamazdı. Bir bir gömmemiş miydi anılarını toprak altına? Şimdi bu yazdıkları neyin nesiydi? Yine ve yeniden aynı şeyleri yaşamayacaktı. Güçlükle kurduğu hayatını asla mahvetmeyecekti. Yaren bin bir düşünce ile gözlerini kapatırken, yanağından süzülüp giden ve durmayan gözyaşları da ona eşlik ediyordu.

Yıllar önce bir daha asla demişti. Ama şimdi hayat onu öyle bir yere götürüyordu ki, gücü engellemeye yetecek miydi? Yoksa bu akışa kendi kendini mi bırakacaktı? Bilmiyordu…

***

Erdem, Tamer’le sözleştiği gibi akşamüzeri yakınlarda bir kafede onunla buluşacaktı. İşleri erken bittiği için sözleştikleri saatten biraz daha erken geldi. Belki de adının Yaren olduğunu öğrendiği kızı buralarda görebilme ihtimali üzerine erken gelmek istedi. Belki arkadaşlarıyla buraya gelir diye düşündü. Ama Saçmalama Erdem birkaç kere gördüğün kız için, diyen mantığının sesiyle düşüncelerini bastırmaya çalıştı.

“Hoş geldiniz. Ne alırdınız?”

Erdem, sesi duyduğu an önüne doğru bir menü uzatıldı. Görüş alanına giren ele ve kulağına gelen sese doğru kafasını çevirdiğinde, karşısında tam da görmeyi beklediği kızı buldu.

Yaren karşısında gördüğü adama hayretle bakarken, bir an neye uğradığını şaşırdı. Vücudu kaskatı kesilirken dilinden tek bir kelime çıktı.

“Sen…” Tek kelime olsa da altında barındıran bin bir soruyu da kapsıyordu.

Adam dudaklarının yukarıya kıvrılmasına engel olamadı. Bu tesadüfler nasıl bir tatlılık ile hayatına sunulmuştu böyle.

“Evet, Ben.”

Yaren adamın verdiği cevapla kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. Adamın bu pişkin tavırları ve ses tonu, kızın asabını bozarak onu iyice ecirden sabırdan düşürdü. Bir hışımla adamın ucundan tuttuğu menüyü ansızın çekip aldı elinden.

“Sen beni mi takip ediyorsun? Nereye gitsem istemediğim ot misali karşımda bitiyorsun.”

“Kim, ben mi?”

“Yok, ben.”

“Eee hem beni takip ediyorsun sonra da bana söyleniyorsun. Söyle bakalım neden beni takip ediyorsun? Yoksa cazibem seni çok mu etkiledi?”

“Allah’ım sabır ver bana ya, utanmadan bir de dalga geçiyorsun.”

“Sabır güzel şeydir. Herkese nasip olmaz.”

“Allah’ım neden ben ya? Neden ben?”

“Pardon anlamadım.”

“Bak arkadaşım.”

“Vay be, şimdi de arkadaş olduk. Oldu bana uyar güzel arkadaşım, konuş seni dinliyorum.”

“Kırdırtma kemiklerini de dinle beni.”

“Dinliyorum.”

“Bakın beyefendi ben sizi neden takip edeyim? Ben gördüğünüz üzere burada çalışıyorum,” derken üzerindeki kafenin üniformasını gösteriyordu. “Ve sizin burada olmanızın, önceki karşılaşmalarımızdan sonra küçük bir tesadüf olduğuna artık inanmıyorum.”

“Bakın küçükhanım.” Yaren duyduğu hitaba çok sinirlendi. Adamın sözünü ışık hızı ile kesip, delibozuk bakışlar eşliğinde ellerini göğsünün altında birleştirip, “Sensin küçükhanım,” dedi.

“Delirtme beni kızım, iki dakika sus da bir dinle.”

“Ben mi delirtiyorum seni?”

“Yok, ben.”

Erdem dilinden dökülenlere kendisi de inanamadı. Bu sözler onun ağzından mı çıkıyordu? Bu kız adeta onu çığırından çıkarıyordu. İki dakika içinde ne hale getirmişti. Ama pes etmeye pek de niyeti yoktu. Bu deli kız onu sonuna kadar dinleyecekti. Tamam, içten içe onu görmeyi umut ediyordu ama sapık muamelesi görecek kadar da suç işlememişti. En azından onu takip etmek gibi bir girişimde asla bulunmadı.

“Bak şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Ben doktorum.”

“Hadi ya, bir de doktorsun öyle mi? Gerçi tipin hiç de doktora benzemiyor.”

Erdem duydukları karşısında iyiden iyiye öfkelendi. Sinirle ellerini saçlarının arasından geçirip “O çeneni kapatarak beni dinleyecek misin? Yoksa benim mi susturmamı istersin?” diye sorarken gayet ciddiydi.

“…”

Adamın bu sert tepkisi Yaren’in kısa bir süre susması için yeterli olmuştu.

“Hah şöyle iki dakika sus da dinlemeyi öğren. Bak kızım, tıp kongresinde doktor olduğum için bulundum. Araba ile sana su sıçratmam sadece talihsiz bir kaza, Tamer’in senin hocan olması ise benim açımdan katlanılamaz bir şanssızlık ve inan böyle vasat bir mekâna normalde asla adım atmam. Tamer sınavlarından dolayı zamanı olmadığı için burayı seçti. Halletmemiz gereken önemli bir konu olmasa, emin ol ki burada olmazdım. Bu kadar açıklamadan sonra ister inan ister inanma. Tüm bu başımıza gelenler sadece şanssız tesadüfler serisi yoksa benim ne işim olur seninle? Senin gibi şeytani bakışlı, yeşil gözlü bir kızla… Bir bana bir de kendine bak, ihtimaller üzerine yorum yap, imkânsızlıklar üzerinden değil.” Son söylediği cümleleri içini acıtsa da, o sinirle ağzından çıkıp gitmişti. Dilin kemiği yok diye boşuna dememişlerdi.

Yaren duyduklarının ağırlığıyla küçük çaplı bir şok yaşayarak adeta dumura uğradı. Vücudu heykel gibi kaskatı kesilirken, ağzı da bir karış açık kalmıştı. Bu kadar laftan sonra ne diyeceğini bilemez bir hale geldi.

“Şimdi lütfen, sade bir kahve alabilir miyim?”

“Ne?”

Daha duyduklarını hazmedemeden adamın buyurgan bir biçimde, kendisinden istediği soğuk ve mesafeli siparişi tuhafına gitti.

“Sen garson değil misin? Kahve diyorum kahve, bu defaki sade olsun lütfen, anlamakta sorun yaşıyorsun galiba. İstersen yazarak vereyim.”

Yaren bu saldırıya karşı kendini savunamadığı için hiç olmadığı kadar öfkelendi. Ve bu hali şu an hiç hayra alamet değildi. Sinirden kıpkırmızı olmuştu ki, kendini son anda frenlemeyi başardı.

Bu işe ihtiyacım var. Saçma sapan bir adam yüzünden bu işi kaybedemem, diye içten içe konuşurken dudaklarını ısırarak dişlerinin arasından, “Tamam, hemen getiriyorum, Efendim,” diyebildi. Bu onun için o kadar zordu ki, sanki o anda etinden et kopardılar. Öfke damarlarından dolup taşarken, gözünden süzülüp gidenleri silmek için büyük çaba sarf ediyordu. Kahveyi hazırlayıp beraber çalıştığı Derya’ya seslendi.

“Derya şu adama kahveyi sen götürür müsün?”

“Götürürüm götürmesine de sen iyi misin Yaren? Hem o adam…”

“Evet tıp kongresindeki kahve canavarı ve giderek beni de bir canavara dönüştürmeyi başarıyor.”

“Tamam canım sen sakin ol, ben götürürüm,” dedi.

Minnet ile arkadaşına bakarken kalbinde duyduğu teşekkürlerini gözleriyle ona gönderdi. Kimi vardı ki Yaren’in; bir Cihan bir de Derya, işte o kadar…

Mutfaktaki diğer işleri hallederken Derya’nın beklenmedik huzursuz sesi ile irkildi.

“Yaren bu adam sana kafayı fena halde takmış benden söylemesi. Kahveyi senin elinden içecekmiş. Beyimiz almadı benim götürdüğüm kahveyi.”

Yaren bu duydukları ile durdurulamaz bir hal aldı. Elindeki kurulama bezini tezgâhın üzerine hunharca fırlattı. İçinde coşan volkanlar ardı ardına patlıyordu. Onun da bir dayanma sınırı vardı.

“Eee yeter be!”

Artık hiçbir durum onun kendini frenlemesini sağlayamazdı. Derya’nın şaşkınlıkla izleyen gözleri arkadaşının ne yaptığını anlayamazken, Yaren kızın ellerinin arasında tuttuğu tepsiyi bir hışımla aldı. Arkadaşı her ne kadar “Sakin ol!” dese de onun uyarı dolu nidalarına aldırış bile etmeden, sözlerinin devamını dinlemeden, kararan gözleriyle adamın masasına bir hırsla gitti. Yavaşladı… Tehlikeli bir güler yüz ile adama yaklaştı.

“Erdem Bey kahveyi benim ellerimden içmek istemişsiniz.” Yaren o kadar kışkırtıcı bir şekilde konuşuyordu ki, Erdem onun bu halinden etkilenerek keyifle karşısında gülmeye başladı.

“Evet,” dediğinde daha arkasından söyleyeceklerini dinlemeden Yaren önce kahveyi adamın üstüne döktü. O da yetmezmiş gibi tepsiyi de kafasına geçirdi.

“Al sana kahve, kusura bakma elim ağırdır biraz ama sen bunu sonuna kadar hak ettin,” dedikten sonra koşarak ve soluk soluğa mutfağa yürüdü. Kafenin sahibi duyduğu bağırış ve çığlıklar neticesiyle telaşla ayaklanıp Erdem’in yanına gelmiş, özürlerini birbiri ardına sıralıyordu.

Yaren içeriye geçip eşyalarını toparlarken, Derya onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Genç kız o kadar büyük bir çıkmaz ve çaresizlik içine düşmüş gibi hissediyordu ki kendini, Derya’nın söylediklerini duymuyordu. Eline aldığı çantası ile dışarıya çıktığında Erdem’in yanındaki kafenin sahibiyle bir an göz göze geldi. Kafenin sahibi karşısında kızı görür görmez tekrardan bağırmaya başladı.

“Defol git buradan, kovuldun.”

“Ay ben de çok meraklıydım senin kokuşmuş mekânına. Üç kuruş veriyorsun diye bana her istediğini söyleyemezsin. Sen de başına gelen her şeyi sonuna kadar hak ettin, zengin züppe ne

olacak!” Yaren son sözlerini söyler söylemez kafeden koşar adım çıktı.

Loading...
0%