@umideniz
|
Dudakları çatlamıştı. Birkaç gündür su içmemişti. Acı acı gülümsedi. Böyle giderse intikamını alamadan ölüp araf ile yaşayan dünya arasında sıkışan ruhlardan biri olacaktı. Yumruklarını sıktı. Su bulmalıydı. Gözleri karardı. Kendine geldiğinde bir çift lacivert gözün sahibine bakarken buldu kendini. Kalbi ağzından çıkacak gibiydi. - Sen yaşıyorsun diye haykırdı şaşkınlıkla Ellerini genç kadının peçesini indirmek için uzattığı sırada sırtına inen tekmeyle yere kapaklandı. - Hadsiz köpek sen hanımefendiye elini süremezsin - Ama o benim karım dedi bayılmadan az önce Saman kokusuyla uyandı. Etrafına bakındı. Kıl çadırının içinde olduğunu anladı. Ama neredeydi. Büyü onu nereye sürüklemişti. Başı zonkluyordu. Saçları kısacık kesilmişti. Sakalı da ufaltılmıştı. - Neredeyim ben dedi yılgın bir sesle - Çölde dedi yumuşacık bir ses - Su dedi birkaç damla içebildi - Kaç gündür böyle dedi tok sesli bir adam sesi güven vericiydi - Bir hafta kadar oldu büyükbaba ölmek üzereyken bulduk. - Buraya nasıl gelmiş ki? Orasıyla burası arasında mevsimler var - Sanırım onu biri buraya yollamış - Yani - Evet, onu yapmışlar - Yüce Gaia - Yaşaması bir mucize - Ben neredeyim - Çölde dedi genç kadın yumuşacık sesiyle - İmkânsız dedi genç adam kalmak içim hamle yaptığı gibi sert döşeğe yuvarlandı. - Çok susuz kalmışsın biraz dinlenmelisin sana çorba yaptım iç dedi genç kadın İtiraz etmeden içti. Gücünü toplayıp intikamını almak için yaşamalıydı. Birkaç gün sonra çadırdan çıkacak kuvveti kendinde buldu. Işık gözlerini kamaştırdı. Hayranlıkla etrafına baktı. - Bunlar ne dedi - Mantar Kayası deriz biz - Ben yüzüne bakabilir miyim? - Karın olup olmadığımı mı kontrol edeceksin? - Evet dedi genç adam. Gözleriniz aynı. - Bakamazsın yabancı bir erkek bana bakamaz. - Neden? - Çünkü ben Gaia’nın rahibesiyim - Gaia mı? - Evet, Yeryüzünün Anası - Bir adın var mı? - Eltanin dedi genç kadın kadife gibi sesiyle Sen kimsin peki - Ben hatırlamıyorum - Gerçekten hatırlamıyor musun? - Biliyorum da söyleyemiyorum - Sana onu yapmışlar evlat dedi yaşlı adam - Büyü mü? - Biz onun adını ağzımıza almayız dedi yere tükürdü - Neden - Gaia böyle istiyor dedi genç kadın - O zaman adını sen bulacaksın evlat bizde herkes adını kendi alır. Haftalar sonra dağlık araziye geldiler. Zamanla güçlendi. Yolda onlara saldıran adamları eline geçirdiği kılıçla kovaladığında yaşlı adam onun bu silahta usta olduğunu söyledi. Şimdilik tek bildiği iyi kılıç kullanıp iyi dövüştüğüydü. - Bir savaşçısın o zaman dedi yaşlı adam - Sanırım öyle büyükbaba - Kendine bir ad düşündün mü? - Ona gerek yok - Neden - İntikam almak gerek ancak ondan sonra bir ismi hak edebilirim - Kimden dedi yaşlı adam düşünceli bir şekilde sustu - Hatırlamıyorum - iyi madem hatırlamadığın bir hayat için yas tutuyorsun ve intikam güdüyorsun biliyor musun evlat bu çok büyük bir günah. Gaia’nın bahşettiği hayata tutunup yapabildiğimiz kadar uzun mutlu bir yaşam büyütüyoruz burada. - Ben imanlı biri değilim. Sanırım her zaman böyleydim büyükbaba - O zaman dilerim evlat iman edeceğin bir şey bulursun dedi - Şimdi nereye gidiyoruz - Ağıl Ağacı Dağı’na - Orada ne var - Mabet dedi yaşlı adam piposunu yakarken Genç adamın kafasında bir yerlerde aynı görüntü uyandı. - Yaşlı bir kadın vardı. O da pipo içerdi. - Gördün mü bak kendine zaman tanı evlat güçlen yaşamı sev her şey olduğuna döner eninde sonunda - Ben avlanmaya gidiyorum. - Dikkatli ol evlat Genç adam sessiz adımlarla dağlık arazide ilerlemeye başladı. Biraz ileride avını gördü. Yayını gerdi. Okunu bıraktı. Geyiği kalbinden vurdu. Hızla eti parçaladı. Kamp yerine dönmesi gerekiyordu. Sol bacağındaki acıyla dizlerinin üzerine çöktü. Mavi kurt yavrusu dişlerini geçirmiş bırakmıyordu. Sakin bir sesle konuşmaya başladı. - Aç mısın ufaklık? Gel bak, burada et var ısırma artık Kurt yavrusu inanmayan gözlerle adama bakıyordu. Genç adam kahkaha attı. - Hey ufaklık bu senin hakkın dedi bir parça eti yavrunun önüne attı. Kanayan yarasını sardı. - Hadi eyvallah ufaklık kendine dikkat et dedi Kurt birkaç kez uzun birkaç kez kısa uludu. - Sen gelemezsin dedi gülerek Atını olabildiğince taşlık arazide hızlı sürmeye başladı. Arkasına baktı. Kurt onu hâlâ takip ediyordu. Birkaç saat sonra kampa vardılar. Yaşlı adam gülmeye başladı. - Çok şanlısın evlat bir gök kurt seni kardeşi seçmiş. - Gök kurt mu? - Evet, biz ona Gaia’nın çocuğu deriz. - Neden - Gaia Gök Kurtları yeryüzünde onun adaletini sağlasın diye yarattı. Kim bu adalete ters düşer Gök Kurt onun için gelir. - Bu yavrunun onlardan olduğunu nasıl anladın. - O seni bulmadı mı? - Evet - Tüylerinin rengine baksana - Daha yavru ama belki renk değiştirir - Seninle gelmeden önce uzun ulumaları kısa ulumalar izledi di mi? - Evet büyükbaba - Benim kardeşimde beni böyle seçmişti evlat - Şimdi nerede beni bekliyor - Mabette mi? - Gaia’nın yanında - Öldü mü? - Sadece önden gitti. İki üç hafta sonra Ağıl Ağacı Dağı’na ulaştılar. Kuzeybatı yamacındaki dar patikalardan geçerek iki gün sonra mabedin bulunduğu zirveye ulaştılar. Etrafında sedir ağaçları vardı. Beyaz renkli toprakla iç içe geçmiş bir yerdi. Mabedin kapısı doğuya bakıyordu. Önünde çürüyüp yere düşmüş bir ağaç vardı. - Şu ağaç çok tanıdık geldi. Sen ne dersin Saak dedi kurdun başını okşarken. Kurt başını ayaklarının arasına aldı. - Demek bu hatırlama işini bana bırakıyorsun ha dedi genç adam. - Hadi içeri gel evlat dedi yaşlı adam - Yok, biz böyle iyiyiz. Etrafı kol açan edeyim. - Sen bilirsin dedi yaşlı adam mabetten içeri girmeden önce Saak ile mabedi çevreleyen ormanı araştırıp öğrenmek istiyordu. Emin adımlarla iki akaysa ağacının yanındaki açıklıktan karanlık ormana daldı. Yaşlı Adam mabette ilerlemeye başladı. Dar koridordan ilerleyerek merdivenlerin başında durdu. Derin derin nefes aldı. Ağırca basamaklardan inmeye başladı. Birkaç saat sonra merkeze ulaştı. İşte buradaydı. - Mabet Ağacı dedi bir kadın sesi - Şştt burada biz o adı kullanmayız rahibe unuttun mu? - Ağıl Ağacı neden diyoruz ki? - Mister öyle istedi. - Yaşadığını biliyor mu? - O artık başka biri - Büyükbaba o kim - O bizim kurtuluşumuz
|
0% |