Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@unicornlady
Gökyüzü gri siyah bir renk alırken, James'in söylediklerini düşündü. Gerçekten o kadar çok sevmiş miydi kendisini? Peki o zaman Athena'ya neden evet demişti? Madem o kadar seviyordu? Neden Athena ile gitmeyi seçmişti? Neden gelip bütün içinde biriken bu duyguları kendisine açmamıştı? Blanca düşündükçe delirecek gibi hissediyordu, James'in neden böyle yaptığına anlam veremiyordu. Ama bir şeyi çok iyi biliyordu. Bir kaç saat önce o pencerenin önünde söyledikleri tamamen gerçekti. Yalan, ya da sahtelik yoktu. Göğsünde bir buz parçasından ibarette olsa ilk defa kalbi ağır gelmişti Blanca'ya. Gözlerini kapatıp yüzünü göğe kaldırdı, saçları rüzgarla karışıp uçuşurken, betondan kenarlıkları iyice sıktı ve çatlamalarına neden olmaya başladı. Derin bir iç çekip, asırlar öncesine gitti. James'e, birbirlerine deli gibi aşık oldukları ve yine birbirlerine aşk dolu baktıkları o anlara gitti.

18,yüzyıl,ekim ayı,

İskelede durmuş, gölü izliyordu genç kadın. Üzerindeki kadife, bordo elbisesi ile dalga dalga beline inen kızıl kahve saçları onu bir peri gibi gösteriyordu. Ayaklarını kapatan döküm etekleri, ve üstüne tam oturan dekolteli göğüs kısmı ile mükemmel bir kadındı. Yakası gümüş rengi metalle detaylandırılmış, göğüsleri içine giydiği korse ile iyice şişmiş ve seksi bir görüntü oluşturmuştu. Uzun tülden yarasa kolları ile tahtadan kenarlıkları tutmuş, sudaki balıkların salınışını izliyordu.

Arkasından duyduğu ayak sesleri ile heyecanla arkasına döndü ve gördüğü kişi karşısında ki gök mavisi parlak gözleri, sevinçle parladı. Kocaman gülümseyerek, saçları beyaza çalan sarışın olan genç adamın yanına gitti ve ellerini uzattı. Genç adam kadının ellerini tutup, aşağıya indirdi ve kadına daha da yaklaşıp dudaklarını, kadının dudaklarına bastırdı. İki aşığın dudakları birbirleri arasında gidip gelirken, kadın ellerini çekip genç adamın boynuna doladı, genç adam ise kadının belinden sarılıp kendine daha çok çekti ve kaldırıp döndürerek öpmeye devam etti.

Kadını indirdiğinde, birbirlerinden ayrıldılar ve nefes nefese bakıştılar. Genç adam, parmaklarının tersi ile kadının yanağını okşarken, Genç kadında aynı şekilde onun yanağını okşuyordu. İkisi de gözlerini kapadılar ve anın akışına bıraktılar kendilerini. Sonrasında kadın, kollarını adamın koltuk altlarından geçirerek sıkıca sarıldı adama, adamda ona sarıldı.

"Seni özledim sevgilim." Blanca, sesi titreyerek söylemişti bunu. James'i özlemek bile acı vericiydi onun için. James bunu duyunca, güldü hafifçe kadının saçlarının koklayarak gözlerini kapattı.

"Bak buradayım işte. Yanındayım güzelim, beni bu kadar sevme Blanca. Çünkü beni bu kadar sevmeni hak etmiyorum." Blanca endişe ile geri çekildi ve elini adamın dudaklarına koyarak kafasını olumsuzca iki yana salladı.

"Yo, böyle söyleme James. Aksine sen daha çok sevilmeyi hak ediyorsun, ama ben aciz bir tanrı kulu olarak, ancak bu denli sevebiliyorum seni. Elimden geldiğince çok seviyorum seni James. Bir daha sakın böyle düşünme bile sevgilim."

James, gözleri dolarak mest olmuş halde Blanca'ya baktı. Blanca ise titreyen kirpikleri ile gülümsedi ve derin bir iç çekti. James ise kadını bir kez daha çekip kafasından tutarak sarıldı Blanca'ya. Blanca ise, James'in göğsüne bir kedi yavrusu gibi sokulmuştu. Onlar aşkın esiri olmuş göl kenarında ki iskelede birbirlerine sokulurken, doğa onlara en huzurlu ortamını sağlıyordu.

İskeleden inip, dere kenarına indiler, el ele sarmaş dolaş yürüyüp bir ağacın altına geçtiler. James ağaca yaslanıp oturduğunda, Blanca onun göğsüne yattı ve sağ kolunu kendisinin göğsünden sararacak şekilde geçirdi. James Blanca'nın bukleleri ile oynarken, Blanca, mayışmış halde gözlerini kapadı ve doğanın seslerini dinlemeye başladı. James'te kafasını ağaca yaslayıp gözlerini kapadığında, Blanca gülümseyerek sol eliyle James'in sol yanağını okşadı. İki sevgili akıntı ile ilerleyen suyun sesini ve ağaçlarda öten kuşları dinlerken, James Blanca'yı belinden kavrayıp yüzüne doğru kaldırarak çekti ve burnunu saçlarına sokarak, kokusunu ciğerlerine çeke çeke öptü Blanca'yı. Boynundan, saçlarından, ve yanağından Blanca'yı öperken, Blanca ise kıkırdayarak kafasını huylanmış halde geri çekiyordu.

"James, Hayyh James dur, Yahahah, tamam benim divane sevgilim dur artık. James tanrım, sen çok yaramaz bir adamsın." James kahkaha atarak kafasını geriye yatırdı ve tekrar kaldırıp, muzip bir sırıtışla, tek kaşını kaldırıp Blanca'ya baktı.

"Eğer ben yaramazsam sebebi sensin. Çünkü çok güzelsin bebeğim." Blanca sorar gibi gülerek, eliyle James'in çenesini kaldırıp gözlerine baktı ve kızgın görünmeye çalışarak, yaklaştı ve kulağına eğildi.

"James O'Connall, sen çok yaramaz bir çocuk oldun. Seni cezalandırmam gerekecek." James gülümseyerek, çapkınca Blanca'ya bakınca, Blanca tek kaşını kaldırdı ve dudağını yana sarkıtarak ısırıp ellerini geriye çekilip beline koydu. James bu haline kahkahayı basınca, kendisi de gülmeye başladı.

" Merhaba Blanca teyze, güle güle seksi güzel Blanca, bu harika ama şimdi benim Blanca'm ol. Hadi bebeğim." James elini ensesine koyup Blanca'yı kendine çekti ve diğer elini yanağına koyarak dudaklarını Blanca'nın dudaklarına karıştırdı. Blanca bu öpüşmeye karşılık verirken, yavaşça James dizini kırarak dik tutuğu bacağına yaslandı ve sol elini James'in saçına götürdü.

İki sevgili tutkuyla öpüştüler. Onlara sadece doğa ana tanıklık etti. Öpüştükten sonra, iki elleri ile parmaklarını birbirlerininkine geçirerek el ele tutuştular. Bu anı durdurup sonsuza kadar yaşamak istedi Blanca. Ama öyle bir şey imkansızdı. Bu an bir süre sadece anılarında kalacak güzel bir an olacaktı. Ve öylede olmuştu. Asırlar sonra, Blanca haklı çıkmıştı. Evinin balkonunda, bir kan emiciye dönmüş halde asırlar sonra, o anı sadece anılarında yaşıyordu. Ve her zaman olduğu gibi bir anı da gittikçe siliniyor ve Blanca gerçeğe dönmeye mecbur kalıyordu. Gözlerini usulca açtığında, yüzü sırıl sıklamdı, yutkunup eliyle silecekken bir el ona mendil uzattı. Blanca şaşkınca geri çekilip mendilin sahibine baktığında büyük bir şok yaşadı. Asırlar önce hayatının aşkının kendisine tercih ettiği kadın karşısında, kendisi gibi bir kan emici olmuş bir şekilde ona küçümser bakışlarla mendil uzatıyordu. Blanca elleri ile gözlerini silip kendini toparladı ve kadına dönüp öfke dolu bakışlarını kadının gözlerine kilitledi.

"Athena?" Genç kadın, karşısında ki az önce ağlayan ve bir zamanlar düşmanı olan kadına baktı. Baştan ayağı süzdü ve kirli bir beslemeye bakar bakıp yaslandığı kenarlıklardan ayrılıp dikeldi ve aynı küçümseyen bakışlarla karşısında ki bitik kadına baktı.

"Blanca? Beni unutmamışsın. Onur duydum. Ama buraya bunun için gelmediğimi ikimizde gayet iyi biliyoruz. Şimdi konuya direk mi gireyim? Yoksa tahmin de bulunmak mı istersin?" Blanca kollarını göğsünde birleştirdi ve bir adım karşısında ki kadına yaklaşıp yere gülümseyerek eğdiği kafasını kaldırıp aynı alaycı gülümseme ile tek kaşını kaldırarak baktı.

"Balkonumda ne işin var Athena? Buraya bana bayıldığında gelmediğini çok biliyorum. Sabahın bu saatinde seni balkonumda görme şerefini neye borçluyuz?" Athena hafifçe güldü ve Blanca'ya bir adım yaklaşıp hafif geriye yatar gibi durup ciddi olup olmadığını sorgular gibi baktı. Ardından kafasını yere eğip gözlerini kapadı ve alt dudağını dişledi ardından kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı ve gülümser şekilde peki anlamında kafasını öne salladı.

"Beni buraya James gönderdi. Görünen o ki, sevgili güzeller güzeli Blanca'sı yine başını belaya sokmuş, ama kendisi artık uğraşmaktan bıkmış olacak ki beni gönderdi. James'in hatırı olmasaydı inan buraya adımımı dahi atmazdım, ama dua et ki James'in hala bana hatırı geçer o yüzden, derdin neyse bir an önce çözelim ve buradan def olup gideyim. Nasıl? Güzel anlaşma değil mi?"

Blanca, bir adım Athena'ya yaklaşıp gülümseyerek, ciddiye almayan bir bakışla baktı ve kafasını yana eğerek kadını süzdü.

"Hala bir umut James'in gözüne girme mücadelesi. Tebrik ederim, asırlardır bıkmadan bu yolda istikrarla devam etmen etkileyici, ama öyle bir anlaşma olmayacak üzgünüm. Şimdi balkonumu terk et Athena. Uyumak istiyorum izninle."

Athena, arkasını dönüp, sabahlığını önüne çeken Blanca'ya öfke ile baktı ve saniyede kadının dibinde bitip, kolundan tuttuğu gibi çevirdi ve öfkeyle balkondan aşağıya düşürmek için göğsüne okkalı bir darbe indirdi ve balkondan aşağıya gönderdi. Blanca aşağıya inerken , yere değmeden bir ayağını geriye atıp, yere değer değmez bir iki metre tek dizi üstünde geri sürüklendi ve eliyle kendini yavaşlatıp, kafasını kaldırıp balkona baktı ve balkonun kenarlığına çıkmış, dallardan birine atlamak üzere olan Athena'yı gördüğü anda yaylanıp oraya doğru hızla yükseldi ve Athena atlarken, belinden sarıldı.

Iki kadın hızla aşağı düşüp yerde yuvarlanırken, Blanca Athena'yı hala bırakmamıştı. Yuvarlanmaları sona erdiğinde, Blanca üstte Athena altta yatar pozisyonda kaldılar. Athena bir vurmayla Blanca'yı üstünden kaldırdı ve kendisi de yerden kalkıp, ona koşan Blanca'ya baktı. Blanca yaklaşınca Blanca'yı belinden kavrayıp yere çevirerek, sırt üstü düşmesini sağladı.

Blanca yere sırt üstü indiğinde, pembe sabahlığı sıyrılmış, bacakları beline sıyrılan mini geceliği ile iyice seksi gözükmüştü. Bem beyaz bacakları ay ışığında parlıyordu. Athena derin yırtmaçlı ve uzun kollu siyah dekolteli elbisesiyle, Blanca'nın üstündeydi, Blanca Athena'yı boğazından tutup, yana devirdi ve kendisi üste çıkarak bileklerinden yere sabitledi.

"YETER! Dur artık Athena! Yoksa boynunu kırarım." Athena psikopatça bir gülüşle, üstünde ki kadına baktı. Blanca, bu bakışlara kocaman öfkeyle açılmış gözlerle baktı. Athena ise Blanca'nın göğsüne iki ayağı ile tekme atarak kadını üstünden savurdu. Blanca havalanıp iki ayağının üzerine indiğinde, hızlı nefesler alarak Athena'ya baktı.

"Bunu başlatan ben değilim Blanca. Asırlar önce iki yakın arkadaşken ve olanları bildigin halde, herşeyi mahvedip, bizi düşman eden sensin. Hatırladın mı? Ha yaptığın ahlaksızlığı hatırladın mı? Sen bencil, istediği her şeyi elde etmeye takınlı bir sürtüktün ve asırlar sonra bile öylesin. Sen insanlar sadece seni sevsin, herkes seni örnek göstersin, sen hep bir numara ol! Sen insanlar sadece önemsesin istiyorsun, olmadığında da çıldırıyorsun. Sen hala o asırlar önceki egoist, bencil Blanca'sın ve senin için artık kılımı bile kıpırdaktansa, James'in boynumu kırmasını tercih ederim. Bencilliğinle mutluluklar Blanca."

Athena arkasını dönüp giderken, Blanca bir anda saniyeler içinde fırlayıp yakasından tuttu ve Athena'yı diğer tarafa hızla fırlattı. Genç kadın yere düştüğünde, ayaklarını mum duruşunda kaldırdı ve elleri ile yerden destek alıp, ayaklarını indirerek ayağa zıpladı. Öfkeyle Blanca'ya bakıp saldırmaya hazırlandı.

"O dediklerini yapan kendindin Athena. Sen hastaydın ve hala hastasın. James seninle hiç romantik bir ilişki yaşamadı, ve o yaşananları da ben değil sen yaşattın. Sen olmayan bir dünya da yine olmayan bir James yarattın kendine. Ben kimseyi kimseden çalacak kadar aşağılık değilim. Ama James'in en sonunda seni seçmesi aşkından değildi. Sana yemin ederim ki sadece merhametindendi. Çünkü sana acıdı ve beni unutmak istedi. Ama başaramadı. Anla artık James'in gerçek aşkı her zaman bendim Athena! Sen sadece acıdığı için ve acısını unutmak için sığındığı bir sığınaktın."

Athena dolan gözlerini kapayıp sıktı ve dudaklarını bastırıp, gözlerini tekrar açtı. Duyduklarını hazmetmeye çalışırken, hızlı adımlarla Blanca'nın yanına gitti ve karşısında durup gözlerine baktı lanetlemek istercesine.

"Bir daha karşıma çıkarsan, kelleni omuzlarından ayırırım. Buraya son bir kez, eski dostluğumuzun hatırına geldim. Belki değişmişsindir dedim ama, ne yazık ki yanıldım. Sen asla değişemezsin. Çünkü kanına işlemiş. Bundan sonra adını bile duymak istemiyorum. Iyi geceler Blanca."

Yanından hızla saniyede yok olan Athena'nın arkasından öylece baktı Blanca. Evet bir konuda haklıydı, o en iyi dostuydu asırlar önce. Ayrılmaz ikiliydiler. Athena ,Blanca için beşinci bir kız kardeşti. Birbirlerine hiç kimseye vermedikleri sırrı verirlerdi. Athena'nın her zaman kendisinden daha güzel olduğunu düşünürdü, çünkü gözleri muhteşemdi Athena'nın. Doğal duru bir güzelliği vardı ve bu Blanca'yı gururlandırırdı. Athena'nın güzelliğini hiç bir zaman kıskanmadı, aksine kabullenmişti ve erkekler konusunda onu cesaretlendiriyordu. Fakat Athena hep aşırı utangaçlığından çocukları bayardı, Blanca da bunu komik bulsa da Athena'yı telkin etmeyi tercih ederdi. Blanca ve kardeşleri yetimdi ve Athena'nın anne babası onları evlatları kabul etmişlerdi. Athena'nın babası hep "Benim altı kızım var, güzeller güzeli altı prensesin babasıyım." Derdi. Blanca ve kardeşleri de onlara anne baba derdi. Her sey çok güzeldi ta ki ikisi de James ile tanışana kadar. Ne olduysa ondan sonra olmuştu, iki kardeş bir anda düşman olmuşlardı ve Blanca kardeşlerini alıp evi terk etmişti. James ile birlikte iki kız birer düşman kesilmişlerdi birbirlerine.

Blanca, bu yüzden kendi kardeşlerine karşı bile güven konusunda uzaklaşmıştı. Anneleri gibi davranır olmuştu. İçiyor, uyuyor, ve hep sarhoş halde köşesinde boşluğa dalgın dalgın bakıyordu. Kardeşleri anneleri gibi intihar etmesinden korkarak yaşıyordu. Bir sabah onu kanlar içinde ölü bulmaktan korkuyorlardı. Ya da babaları gibi hastalanıp ölmesinden. Fakat Blanca toparlanmaya mecbur kalmıştı, çünkü artık içmesi yasaktı. Yemeklerini düzenli yemeli, düzenli uyumalı ve kendine iyi bakmalıydı. Çünkü çok hayati bir sebebi vardı artık. Ve öylede olmuştu, o sebep onu yeniden hayata döndürmüştü. Artık kız kardeşleri ve o vardı onun için. Hayatının öncelikleri onlardı.

Ama yine de asırlar geçmesine rağmen hala kırgınlıkları vardı. Olduğu yerde, asırlar öncesine gitti. Athena ile kardeş oldukları günlere.

16.yüzyıl ortaları nisan 6...

Bir sabah, her gün olduğu gibi, yine evden çıktılar. Iki kız kol kola toprak yolda sohbet edip gülüşerek yürüyorlardı. Ve sohbetlerinin konusu da, kasabada ki yeni genç dedektifti. Blanca, Athena'nın kulağına eğildi ve onu kızdırmak için fısıldadı.

"Şu yeni dedektif dün seni sordu bana fırından çıkarken. Sana hayran kalmış, adını sordu bende söyledim, ama tabii senin bu tür flörtleşmelerden hoşlanmadığını da belirttim. Çok hoşuna gitti. Seninle konuşmak için benden yardım istedi."

Athena bir anda kocaman açılan gözleri ile kıza döndü .Ağzı açıldı ve kıza, şok ile kızgınlık arası bir ifade ile baktı.

"Blanca, sen ne yaptın. Of olamaz, keşke hiç konuşmasaydın. Beni mahvettin kardeşim." Athena, sıkıntı ile tırnaklarını yerken, Blanca haline gülmeye başlamıştı.

Onun mutluluğu için yapmıştı ama, kaş yaparken biraz göz çıkardığı ortadaydı. Athena ona kızgın bakışlar atarken, yeni dedektif oğlan atla yanlarında durdu. Athena, utanırken, Blanca sessizce ikisini izliyordu bıyık altından gülerek. Fakat bir anda duyduğu şeyle Blanca'nın gülmesi silindi.

"Merhaba Blanca, Athena'yı bulmuşsun onunla senin için konuşmak istediğim için sormuştum sana. Biraz batırdım galiba ama ondan seninle ilgili bilmem gerekenleri öğrenmek istemiştim. Lütfen affedin beni hanımlar. Büyük bir karmaşıklığa sebep oldum özür dilerim"

Kızlar öfke ile dedektife bakıp, aynı anda iki taraftan tokadı salladılar. Ardından arkalarını dönüp hızla uzaklaştılar. Iki kız sinirle yürürken, Athena, Blanca için aracı olmaktan yorulduğunu fark etti. O çok güzeldi, mavi gözleri yeterdi, bu yüzden erkekler hep onunla ilgilenirdi. Ve Blanca'ya ulaşmak için kendisini aracı olarak kullanırlardı. Sonra da Blanca'ya ulaşınca, Athena'nın ne durumda olduğunu umursamazlardı. Athena artık bundan bıkmıştı.

Kendi kendine düşünürken, biraz da Blanca'nın da bunları kendisinin isteyerek yapmadığını bilerek vicdan yaptı. Eskide kalmış bir kaç adam için şimdi gönül koyması kendisine de saçma gelmişti. Bu yüzden daha fazla düşünmemeye karar verdi.

Blanca'ya yetişip koluna girdi ve iki kız kasabadan çıkıp, tarlalara daldılar. Birlikte gelincik tarlalarının arasında, gülüserek koşarlarken, sanki sadece kendilerine ait bir dünyadaydılar.

Koştular, Koştular ve koştular. Sonunda yorulup kendilerini çiçeklerin arasına bırakarak yere yattılar. Iki kız nefes nefese yan yana uzanırken, bulutları şekillendirmeye başladılar.

"Bak, şurada ki çileğe benziyor." Blanca, Athena'nın gösterdiği yere baktı ve gülümseyerek onayladı.

"Keşke olsa da yesek. Buz gibi bir tabak kremalı çilek çekti şimdi canım." Athena da aynı durumdaydı.Ona dudaklarını yalayarak onay verdi ve gözlerini yumdu.

"Hadi hayal edelim." Blanca şaşırdı. Hayal etmek istemiyordu, çünkü mevsimi değildi ve çilek krizine girmek istemiyordu.

"Çilek krizine girmek istemiyorum Athena. Hayal kurmayalım derim ben." Athena gülmeye başlarken, bir yanı da üzülüyordu Blanca'ya.

"Iyi de senin zaten çileğe alerjin var. Krize girip bulsan da yiyemezsin kardeşim." Blanca oturur pozisyona geçip pis bir bakış attı Athena'ya.

"Hatırlattığın için sağ ol. Demeter bitti sen başladın. Uğraşmayın benimle lütfen." Blanca şakayla karışık isyan ederken, Athena muzip bir gülüşle dikelip, sinsice yaklaşıp gıdıklamaya başladı Blanca'yı.

"Buna kardeş olmak denir canım kardeşim. Şimdi seni bayıltana kadar gıdıklayacağım." Athena Blanca'yı gıdıklarken, Blanca gülme krizine girmiş halde kıvranıyordu. Sonunda Athena'nın ellerini tuttu ve geriye yattı. Athena'da yanına uzanırken ikisi de deli gibi gülüyorlardı.

Günümüz..

Blanca gözlerini yumdu ve derin bir iç çekti. Athena ile o günlere geri dönmek için can attı o an. Içinde fırtınalar kopuyordu. Kafası allak bullaktı. Düşünceleri, kontrolsüzce uçuşuyordu beyninin içinde. Kendi kendine, dalgın dalgın dikilirken, burnuna dolan, kekremsi ve metalik koku ile, soluna döndü ve gözleri parlayarak, saniyede olduğu yerden ayrıldı ve duman gibi görünerek koşmaya başladı ormanın içinde. Aylardır beslenmemişti ve kontrolünü kaybetmeye başlıyordu. Ağaçların arasında duman gibi uçarken, durdu ve gözlerini kapatıp havayı kokladı. Ardından dümdüz ileri fırladı saniyelik bir hızda.

Bir süre koştuktan sonra, ormanda ki bir açıklıkta, yaralı bir ala geyik buldu. Geyik bir an için durup etrafı kokladı ve otunu yemeye geri döndü. Blanca ise, ağaçların arasında ilerledi ve ardından geyik anlamadan üstüne atladı. Hayvanı boğazından yakaladı ve toynaklarına bir tekme geçirip yere yığdı. Geyik kurtulmak için savaşırken, Blanca hayvanın üzerine tüm ağırlığını verdi ve kafasını göğe kaldırıp, gözlerini kapayarak hızla hayvanın şah damarına eğildi ve dişlerini geçirip, sıcak ve metalik sıvının boğazından okşar gibi akışına bıraktı kendini.

Kan ağzının yanından süzülürken, hayvanda kıpırdamayı bırakmıştı. Blanca, ara vermeden, sıcak kanı, boğazından aşağıya gönderirken, her yudumda mest oluyordu. Sonunda, son damlayı da yuttuktan sonra, hayvanı bıraktı ve kafasını kaldırıp, derin bir nefes aldı. Aylardır bu kadar rahatlamış hissetmemişti. Resmen içinde bir şeyler silinip, ferahlık gelmişti.

Kanın tadını almak iyi gelmişti. Ama insan kanı değildi, bir hayvan kanıydı ve Blanca, en son dönüştürüldüğü gün insan kanı içmiş ve kontrolünü kaybedip hastanelerden birine saldırıp, kan stoklarını çalmış ve ormanda hepsini içmişti. Onu kendini kaybetmiş halde bulmuşlardı ve o günden beri insan kanı içmek onun için korktuğu bir konu olmuştu. O günden beri insan kanına yaklaşmamayı tercih etmişti.

Hayvanın bel kısmına yaslanarak yere uzandı. Bu gün hiçte güzel bir gün olmamıştı. Blanca, gözlerini kapatıp, yemeğine yaslanmış halde uyumaya başladı. Artık düşünmek istemiyordu hiç bir şeyi ve hiç kimseyi. Bir an için unutmak istiyordu olanları. Geyiğin pis kokusu bile umurunda değildi. Sadece yalnız kalmak istiyordu. Kendisi ile baş başa kalıp kafasını dinlemeye ihtiyacı vardı.

Kalbi kırık mıydı? Evet. En iyi dostu artık can düşmanı mıydı? Evet. Peki burada neden biri olsun onun tarafından bakmıyor ve masum olduğuna inanmak istemiyordu? Aklını kaçırmak üzere bir hale gelince durdu. Düşündü sadece.

BÖLÜM SONU

PAMUK ELLER YORUMA

modal aç
modal aç
modal aç