Yeni Üyelik
1.
Bölüm

♧Başlangıcın Sonu ♧

@vasilisaqp

Tik tak tik tak…zaman işliyor iliklerime kadar, kayboluyor ruhum sisin içerisinde adımlarım ay ışığının altında izlerini bırakıyor. Ciğerlerimden çıkan her nefesim ardımda bıraktığım birer yol arkadaşına dönüşüyor.


Zihnim belirsiz bir tufan içerisindeydi ve beni orada bekleyen gölgelere zincirlenmiş tuhaf melodiler ve fısıltılarla dolup taşmıştı. Bedenimi esir almış soğukluk içimi ürpertti uzun zamandır duyduğum sesler aklımı yitirmeme neden olacaktı.


Nefesim kesiliyor, hava soğuk değildi ama…ben üşüyordum tenimde ve arkamda hissettiğim duyularla arkamı dönüp tekrar arkama baktığım anda hiçbir şey yoktu. Kaşlarımı çattım sanki binlerce göz üzerimdeydi ve bu durum uzun süredir tekrar edip duruyordu.


Bir psikologa gidip konuşsam daha iyi olabilirdi önüme dönüp yoluma devam ettim kafamda dönüp duran melodilerle sürekli bana şunu söylüyorlardı “Ölümsüzlerin ölümlüsü…” ve şöyle devam ediyorlardı “Dönüp yaşaması gereken.” derin nefes almaya çalıştım.


Düşündüğümün aksine rahatlatmadı aksine canımı yaktı ben ise ayaklarım beni nereye götürüyorsa o yöne gittim aslında eve gitmem gerekiyordu ancak siyaha bulanmış düşüncelerim buna izin vermiyordu.


Sesler tekrar duyuldu bu sefer yüksek haykırışla ellerimi korkuyla kulaklarıma götürüp kapattım öfkeyle “Yeter!” diye bağırdım çünkü gündüzlerim geceye karışmıştı sadece zihnim değil ruhumda yorulmuştu fısıltılar bunu umursamadan daha yüksek söylediler demek istediklerini zihnimin duvarlarını kırmak istercesine.


Gözlerimi açtım ne zaman kapattığımı fark etmeden ve kendimle göz göze geldim camdaki yansımam gerçekleri gün yüzüne çıkarıyordu ellerimi kulaklarımdan ağır bir şekilde indirdim bunu yaptığımda kafamın içinde dans eden her bir ses karşıya geçmiş ve oradan geliyorlardı.


Buranın neresi olduğundan bir haberdim kafamı kaldırdığımda tabelanın üzerinde "Işığın Yolu Çift Antikacısı" yazıyordu. İlginç ismi vardı ama sesler beni kendine çekiyordu cesaretim ve merak duygularım korkumun dinmesine beni ise kapıyı açıp içeri girmeme vesile olmuştu.


Kapıyı açıp girdiğim an geldiğimi belirten zil üzerimde çınladı, zemine her bastığımda eskimiş olan ahşaplar gıcıyordu, etrafı incelediğimde ise her türden eşyalar belli bir düzene göre biçimlendirilmişti bulunduğum dükkanın içi ise tütsü ile karşık ahşap kokuyordu.


İster istemez gülümsedim ne ara dükkanın tam merkezine kadar yürümüştüm fark etmedim. Ta ki arkamda birini hissedene dek korkuyla arkamı döndüm karşımda yaşlı bir adam gördüğümde irkilerek arkaya adımladım.


İstemeden çığlık attım ancak karşımda duran adam bunu umursamadan gülümsemeye devam ediyordu. Ne kadar süredir tuttuğum nefesi aniden bıraktım güneş rengi kadar parlak olan gözleriyle beni inceledi elini havaya kaldırdığında etraftaki eşyaları gösterdi boğuk sesiyle “Size nasıl yardımcı olabilirim genç bayan?” diye sordu. O an ben…ben ne soracaktım? Ne için buraya gelmiştim, asıl soru benim burada ne işim vardı? Yaşlı adam ise yüzüme merakla bakıyordu bozuntuya vermeden “Ahşap masa arıyorum.” aniden kurduğum cümleyle şaşkına döndüm.


Adam kısa süre düşünmenin ardından birden arkasını döndü arkasından bakakaldım kafasını yan çevirip “Ne duruyorsun gelsene.” dedi. Şaşkınlıkla ne yapacağımı bilme halde adamın arkasından yürümeye başladım ancak geldiğim andan beri ne için buraya geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum.


Yürüdüğüm esnada masanın üzerinde bir çift zar gördüm camdan yapılmışlardı istemeden elime bir tanesini aldım ilk nokta bir numaraydı o yeşil renkti, diğer yüzeyine çevirdim iki nokta olanda mavi renk ile kaplıydı, üçe geçtiğimde güneş sarısı ile kaplıydı, dört sayısı koyu kırmızı, beş ise gri renkteydi altı sayısına geldiğim de birden beşe kadar bütün renkler vardı ancak son noktanın bir rengi yoktu.


Silinmiş olabilir miydi ya yapım hatası mıydı? Bilmiyordum adam aniden “Çemberdeki Leylak Zarları.” demişti afallamış bir şekilde “Afedersiniz?..” diye sordum elimde tuttuğum zarı gözleriyle işaret etti “Oyunun ismi Çemberdeki Leylak Zarları.” ben ne olduğunu sormadan devam etti yaşlı adam, gözlerindeki esrarengiz parıltıyla bana yaklaştı ve "Sana bir sır vereceğim, ama önce bir oyun oynamalıyız," diye fısıldadı. Saatime baktım, ama sanki zaman durmuştu. "Eğer kazanırsan, sana sadece bir hediye değil, bir gerçek sunacağım," dedi.


Merakla kaşlarımı kaldırdım bu gerçek ne olabilirdi tanımadığım birinin sırrımı yoksa beni korkutacak bir gerçek miydi bu bilmek istemedim ama sormadan edemedim "Ne tür bir oyun bu?" yaşlı adam ilk önce elimde bulunan zara ardından daha önce fark etmediğim zara baktı ve baktığı zara dalarak şunu söyledi "Eğer iki zarda farklı gelirse, seni bekleyen kaderi gösterecekler. İki zarda tek gelirse, sana bir kapı açılacak." bu ne saçma şeydi böyle.


Zarı masanın üzerine bıraktım merak yoktu artık içimde sadece havadan soru sordum "Peki ya iki zarda çift gelirse?" ama sesimde alay yatıyordu hiç düşünmeden sandalyeyi çekip oturdum adam ise daha önce duymadığım ses tonuyla "O zaman genç hanım, senin için yazılmış bir hikayenin başlangıcına adım atmış olacaksın," dedi. Cümlesini bitirmesiyle elime aldığım zarları attım. Tek sayı gelmişti. "Kaderin seni seçti genç hanım," dedi yaşlı adam.


Etrafına bakarak "Ne almak istersin o zaman?" diye sordu. Hiç düşünmeden "Zarları almak isterim," dedim ama halbuki ben masa almak istediğimi söylemiştim antikacı ise hiç umrunda değilmiş gibi "Birini seç, ama unutma, her seçimin bir bedeli vardır," dedi. Kabul ettim ve saatime baktım. Saatlerdir buradaymış gibi hissediyordum. "Benim gitmem gerek, bu oyun için teşekkür ederim," dedim ve kapıyı açtım.


Tam çıkacağım esnada yaşlı antikacının sesini duydum "İyi şanslar genç hanım, yolculuğun sadece başlıyor" söylediğini duymazlıktan gelerek gözlerimi kapayıp dışarı adımı attım ama donup kalmıştım çünkü ben anitacıya girdiğimde hava karanlık ve sisliydi şimdi tam tersi bir durum vardı gözlerimi açmaktan korktum, çünkü... ben antikacıya şimdi ise ilkbahar ılıklığı ve sesleri duyuluyordu.

Gözlerimi yavaşça araladım ve karşımda uzun bir köprü, dört mevsim yan yana duruyordu. Gözlerimi açtığımda, karşımda uzanan köprü ve dört mevsimin yan yana duruşu, bu yeni yolculuğun sembolü gibiydi.


Loading...
0%