Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
keyboard_arrow_right

《 Birinci Bölüm 》

@venomiee
Bölüm Şarkısı: Hauser – Oblivion

Yaşadığımız evrende her şeyin belirli bir düzeni var. Her canlının doğum anından sonra evrenin ona hayatın temellerini öğretmesi, o kişinin yaşadığı olaylardan ders çıkartması bile belli bir düzen içinde gerçekleşir. Buna dünyada yaşanmış savaşlar ile örnek verebilirsiniz ya da dünyanın oluşumu ile.

Sizce her şey belli bir düzene mi dayanır? Bilinen bir yargıya doğru demek ne kadar doğru ya da yanlış?

Evet, kafanız karıştı ve kaşlarınızı çatarak okumaya devam ediyorsunuz bu satırları. Lütfen devam edin okumaya. Bilinmeyen yargıyı açıklamak için, kafanızdaki karmaşıklığın az da olsa gitmesi için yazıyorum bu satırları. İnanın bana bu kitabın sonunda kafanızdaki bütün karmaşıklık yok olacak ve o göremediğiniz gerçekleri açık bir şekilde göreceksiniz.

Ve işte o zaman 'Bilinmeyeni sorgulamak ne kadar doğru?' soruma cevap verebileceksiniz. Ancak şu an sizin için bu soru çok uzakta. Bilinmeyen x'i bulmak için tek yapmanız gereken şey denklem çözmek değil, satırları okumaya devam etmek.

Koca evrenin belirli bir düzene dayandığına inanan, elinde kahvesini yudumlamakta olan Roesia, bakışlarını anlık olarak kitabından kaldırarak önündeki manzarasına çevirdi. Kuşların uçuyor olmalarına, her bir kuşun arasındaki mesafeye. Hepsi birer düzene işaretti. Rüzgarın esip yerdeki yaprakları süpürmesi, havanın kararması ve daha bunun gibi birçok şey, onun için düzenin işaretleriydi. Ro bu düzenin aşığıydı. Her şeyin belli bir ölçü de olmasına, zamanında olmasına. Peki, Ro'nun inandığı düşünce ne kadar doğru veya ne kadar yanlış?

Zihni elindeki kitabın satırlarından uzun zaman önce ayrılmış Roesia, ev telefonun çalması ile kendine gelebildi. Kitabını masasına bırakıp eline telefonunu aldı hızlıca. Ekranın da Türkiye'de yaşayan en arkadaşı Yağmurun ismi vardı. Belki de Türkiye ile tek bağlantısı sosyal medya'dan edindiği birkaç arkadaşlarıydı. Yağmur, güzel sanatlar fakültesinden mezun bir ressamdı. Zihninde dolaşan düşünceleri yağlı bir kağıda aktarma özelliğine sahipti. Bir nokta, bir renk ile harikalar yaratıyordu. Yağmurun resimlerin de dikkat ettiği tek şey her şeyin belli bir düzen içerisinde olmasıydı. Belki de Yağmur ve Ro'nun dostluğunun temel zemini bu düşünceye dayalıydı. İki arkadaşın ideal düşünceleri aynıydı.

'Yaşadığımız evren bir düzene dayanır. Her şey olması gerektiği gibi olur ve olması gerektiği gibi biter.'

Düşüncesi onları bir yerde buluşturmuştu. Bu düşünce sayesinde onlar birer arkadaştan çok birer kardeşlerdi.

Ro daha fazla çalmasına izin vermeden kabul etti çağrıyı. Yağmurun bekletilmekten hoşlanmadığını biliyordu ve bu yüzden elinden geldiğince hızlı bir şekilde açtı aramayı.

"Sonunda Ro, açabildin."

"Özür dilerim Yağmur. Kitap okuyordum, dalmışım."

"Sorun değil. Geçen gün iş muhabbeti hakkında bilgilendirmek için aramıştım aslında seni." Ro, dikkatle arkadaşını dinliyordu.

"Biliyorsun senin adına iş ilanlarına bakıyordum birkaç gündür. Bir iş buldum ancak ne dersin bilmiyorum. Not aldım merak etme."

"Dinliyorum.."

"Bay Brigham adında biri kendine yardımcı arıyormuş. Merak etme, adam iş adamı değil aksine adam bir yazar hem de oldukça ünlü. Onunla telefon da görüştüğüm de Alzheimer hastası olduğunu birkaç gün önce öğrendiğini ve bu yüzden yanına bir yardımcı aradığını söyledi."

"Anladım. Peki ücreti ne kadar?"

"Ona arkadaşım adına aradığımı söylediğim için 'Eğer arkadaşınız karar verirse onunla özel konuşacağım.' dedi bana. Ben de seni aradım."

"Peki, numarasını bana özelden yollar mısın, konuşup iş meselesini bir an önce halletmek istiyorum."

"Sorma Ro, seni çok özledim. Umarım işe alınırsın ve İstanbul'a gelirsin."

"Görüşürüz Yağmur, seni sonra ararım."

"Görüşürüz!" Ro, telefonu kapattığında Yağmur dediğini yaptı ve Bay Brigham'ın numarasını arkadaşına kısa mesaj olarak iletti. Ro ise olacaklardan habersiz bir şekilde Bay Brighamı aradı. Ancak telefonu kız kardeşi açabildi. Hasta olduğunu öğrendiğinden beri çaresizce düşünen Bay Brigham kendisini sadece yazmaya vermişti. Yaşadıklarını ve bildiği her şeyi sayfalara aktarmak için oturmuştu koltuğuna. Sanki ölüm gününü biliyor ve o güne yaklaştıkça, o güne inat daha da hızlı yazıyordu eserlerini.

Son umudu yaşamak olan bir insanın öleceğini öğrenmesi midir hayat? Yoksa elindeki her şeyini kaybetmiş bir insanın umut ışığını görmesi mi?

Bay Brigham yaşamayı hak eden diğer insanlardan bir tanesiydi. Ama onun da umut ışığına gölge düşürdü evren.

Artık onun için zaman daha hızlı akıyordu ve işte bu yüzden daha hızlı yazmalıydı. Son nefesini her an verme ihtimaline karşı son eserini yazıyor gibi yazmalıydı.

Ona ölümü sunan bu hayattan tek istediği şey uğruna adadığı kitaplarını yazdığı masa da ölmekti.

Kız kardeşi Ro'ya umut ışığını sunan ilk insandı. Artık Ro, hayata yeniden adapta olabilirdi. Yaşamak için tutunduğu sebebe daha sıkı sarılabilirdi. Onu tüketen bu şehirden kurtulmuştu. Bu onun bu şehir de son günleriydi.

Bay Brigham'ın kardeşi ile buluşacaktı Ro. Şimdiden elleri titriyordu. Nasıl oturmalıydı, nasıl konuşmalıydı, gülümsemeli miydi, her detayı düşünmüştü. Bu iş onun dönüm noktası olacaktı. Bu işle beraber beyaz sayfasına güzel bir imza atacaktı.

Ro, bunu başarmalıydı.

Kafe'den içeri giren Ro'yu fark eden Anna, ona gelmesi için el salladı. İçinde oluşan büyük bir heyecanla Anna'nın oturduğu masaya yaklaştı. Anna, oldukça genç bir kadındı. Giydiği elbise onu oldukça şık gösterirken elindeki yüzüklerin sadeliğine bayılmıştı Ro. Anna, Ro'nun aksine oldukça sakin bir şekilde oturmuş, çayını yudumluyordu.

"Merhaba ben Roesia, iş başvurusu için sizi ben aramıştım." Anna eliyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti. "Otursana Roesia.."

Ro, gülümseyerek oturduğun da içindeki heyecanın az da geçtiğini fark etmesi onu Anna karşısında çok rahatlattı.

"İyi misin bir şeyler içmek ister misin?"

"Teşekkürler gerek yok."

"Seni anlıyorum." Dedi Anna. Aklına yaptığı ilk iş başvurusu gelmişti. Onun da o zamanlar Ro'dan aşağı kalır yoktu. Hatta ondan daha fazla heyecanlıydı. Gereksiz bir heyecanı vardı ancak bir türlü geçmiyordu. Ta ki Anna işi hava da kapana kadar. Ancak o zaman rahatlamıştı. Karşısındaki genç kıza baktı ve onu zorlamamak adına aralarındaki ilk konuşmayı başlatan kişi Anna oldu.

"Bay Brigham benim abim sana bunu telefondan da söylemiştim. Geçen hafta Salı günü doktor da hasta olduğunu öğrendiğinden beri başını yazılarından kaldırmadı. Sevincini her anında yazılarıyla paylaşan adam bu sefer acılarını döküyor kağıtlara.."

Bakışlarını anlık olarak elindeki çantasına kaydırdı Anna hüzünle. Abisinin durumuna çok üzülüyordu ancak elinden hiçbir şey gelmiyordu. Unutmak, herkese basit bir sözcük gibi gelebilir. Ama hüznünü, sevincini, sinirini unutmak hayatını unutmak, bunlar Bay Brigham için dehşet verici anlamlar ifade ediyordu.

O unutmazdı. Hayranlarına umut saçmalıydı. Onları ayakta tutmalıydı. Sırf bu yüzden ölecekmiş gibi hızla yazıyor her bir hatırladığı anları.

"Her şeyi unutmak size her zaman iyi gelen bir seçenek değildir." demişti Bay Brigham. Şimdi ise o yavaş yavaş unutmaya başlayacaktı. Başarılarını, kitaplarını, âşık olduğu kadınların isimlerini ve hatta bu dünyaya ne için gelmiş olduğunu bile unutacaktı.

"Bir süre sonra yazarken kendini kaybetmesinden korkuyorum. Onu kaybedersem bile bundan kaybetmek istemiyorum. Abim kendine bir yardımcı tutulacağını sanıyor ama ben.. Ben onu bu süreçte yanında duracak birini arıyorum."

Hemen devam etti Anna. "Beni şu an anlayamazsın belki ama eğer teklifimi kabul edersen anlarsın Ro. Abim benim tek dayanağım. Elimden tutup kaldıran kahramanım o benim. Şimdi değil belki ama ileri de kendisini yazmaktan kaybedecek. Onu kaybetmek istemiyorum. Onu ruhen kaybetmek istemiyorum. Beni anlıyor musun?"

Umutla baktı Anna Ro'ya, abisini iyileştirebilecek gücü gözlerinde görmüştü Ro'nun, abisini ruhen iyileştirmek için karşısındaki genç kızın dudaklarından bir 'evet' çıkması yeterliydi. Ama Ro, Annaya dikkatle baktı.

İkisi de umudu arıyorlardı farklı amaçlar uğruna.

"Bu çok büyük bir şey Bayan Anna. Bir insanı iyileştirmek zor bir iştir. Ben nasıl yapacağımı bilmiyorum. Ancak benim umudum bu işe bağlı, sizin ise abinizin iyileşmesi için bu işe. Siz benim için bir umut ışığı oldunuz ben size evet diyerek neden olmayayım?"

Ro'nun verdiği cevap ile Anna'nın yüzündeki gülümsemeyi anlatmaya kelimeler yetmez. Anna oturduğu yerden kalkarak Ro'ya sıkıca sarıldı. Bu iki arkadaştan çok iki dostun başlangıç sarılmasına benziyordu.

"Çok teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim."

O gün Ro için, Anna için hatta Bay Brigham için bile dönüm noktasıydı. Roseia sırf kendi hayatını değiştirmekle kalmayacak, adata bir peri gibi asasını hayatına aldığı kişilere değdirecekti. Umudunu işinde bulan Roeisa son umut kırıntıları ile yaşama tutunduğu sıra da bir insan için umut ışığı olacaktı habersiz.

"Bunun aramızda kalmasını istiyorum. Brigham'ın kulağına giderse beni asla affetmez."

"Merak etmeyin benden sır çıkmaz."

"Biliyorum.." dediğinde sıcak gülümsemesini sunmuştu Anna, Ro'ya. "Sadece huzursuz olacağını biliyorum. İnan bana bu yardımcı işi bile oldukça zor bir karar oldu. Hem onun, hem bizim için."

Ro sadece başını sallamakla yetindi Anna'ya karşı. Bugüne karşı hep insanlar tarafından itilen, hor görülen Ro, tek başına çıkmıştı merdivenleri. Elleri kanaya kanaya tutmuştu merdivenlerin kollarını ve belki de bu iş bu yüzden onun dönüm noktasıydı. Karanlık sayfasına atılacak en saf imza olabilirdi yeniden direnmesi Ro'nun.

Kendisine geleceği umuda tutunacaktı Ro, başka bir adama umut ışığı olmadığından habersiz.

"İnsanlar tarafından karanlık bir sayfaya sahip olan bir insanın, başkasını iyileştirmesi, bunu nasıl başaracağımı bilmiyorum." Ro bir saniye duraksadıktan sonra boğazını temizleyerek devam etti. "Ama içimden bir ses bunu yapabileceğimi söylüyor. Bu sefer o sesi dinlemekle hata yapmak istemiyorum."

"Sana abimi anlatmamı ister misin?"

"Tabi, dinliyorum."

"Abim dediğim gibi ünlü bir yazar. Hayatının birçoğunu edebiyata, sanata ve kitaplarına verdi. Kitapları, ona tutunan insanlar ile onun sohbetinde bir iletişim aracıydı. Her satırda okurlarının anlayabileceği gizli bilgiler verirdi. Onlarla bu şekilde sohbet etmek hoşuna giden tek şeydi. Mutlu bir adamdır abim. Her gün İstanbul'un deniz manzarasına karşı oturur, yazdığı şiirlerden bir tanesini mırıldanırdı. Gökyüzü onu dinlerdi. Kuşlar, şiiri her bittiğinde alkışlamak adına cıvıldadı ona. Abim yaşamayı çok seven bir insan Ro."

Ro, Anna'yı dinledikçe Bay Brighamı görmeden sevdi onu. Yaşamayı bu kadar seven bir insanın öleceğini öğrenmesi, rutin olarak yaptığı işleri yavaş yavaş unutması adil değildi.

Anna burukça gülümsedi. "O hayatında sadece bir kadını sevdi. Saf bir sevgiyle sarmaladı onu elleriyle. En güzel sözleri sarf etti, sırf o mutlu olsun diye. Her şeyin en iyisine layık olduğunu düşündü. Sorgulamadan, dedim ya saf bir sevgiyle sevdi abim onu. Ama sonra.."

"Sonra?" dedi Ro.

"Kızın kalbinde ihanet; sevgiye, sarf edilen onca söze ağır bastı. Abim ona her şeyiyle âşık olmuşken, o hiçbir zaman ona bakmamıştı. Bir kere dokunmamıştı Brigham'ın kalbine."

Anna'nın gözleri dolmuştu. Abisinin bu büyük aşka karşılık alamamış olması, onun harabeye dönmüş bir şekilde görmesi, dünyasını altüst etmişti. Anna demek, Brigham demekti. O abisi için yaşıyordu. Anne ve babası kazada öldüğünden beri tek duası abisini de kaybetmemesi olmuştu Anna'nın.

Ancak hayat ne ona, ne Brigham'a acımıştı. Mutlulukları öğrendikleri haberle yıkılmıştı. Brigham ölene kadar masa başında yazmaya kararlıydı, Anna ise abisinin kendisini yıpratmadan onu iyileştirmeye.

"O abime veda ettiğinde geri de kalbinin kapılarını sonsuza kadar kapatmış bir Brigham vardı. Ne ben ona ulaşabildim, ne de başka insanlar."

Anna gözlerinde biriken yaşları elinin tersiyle sildikten sonra Ro'ya baktı. Onun da kendisi kadar etkilendiğini gördüğün de karşısındaki genç kadının bu iş için ideal olduğunu anladı. Hatta belki abisinin kalbine girmeyi bile başarabilirdi. Duru güzelliği vardı Ro'nun. Çok nadir makyaj yapardı, genellikle doğal güzelliğe önem verirdi. Ama şık giyinirdi. Üzerindeki parçaların bir bütün olması gerektiğine inanan Ro, her şeyi dikkat ederek seçerdi. Renklerine varıncaya kadar..

Gülümsedi Anna ancak içinden sevinç çığlıkları atıyordu. Abisini iyileştirecek insanı bulmuştu. Hem de her anlamda. İçi çok rahatlamıştı şimdi. Evine huzurla gidebilir ve her şeyin mükemmel olması için işe girişebilirdi.

Ro ise bu şehri arkasında bırakacağından çok mutluydu. Cehenneminde onu zorla tutan zincirlerini kırmayı başarmıştı. Şimdi özgürlüğüne yürüyordu. Her bir adım daha rahat nefes aldığını hissediyordu.

Anna ve Ro kafeden ayrıldığında, Anna mutlu bir şekilde evine dönerken Ro'nun da ondan farklı bir yanı yoktu. Bir araç yerine yürümeyi seçmişti. Gökyüzüne baktığında bakışlarını tereddütsüz bir şekilde yıldızlara çevirdi. Ne güzel parlıyorlardı öyle. Aralarındaki boşluk, parlama seviyeleri, bir kez daha aşık oldu bu evrenin düzenine.

"Ro!" Bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi Ro. Ancak kimseyi bulamadı. Sokakta adeta bir ölüm sessizliği vardı. Kulaklarının ona oyun oynadığını düşünen Ro bir adım atmıştı ki bir kez daha o sesi duydu.

"Roesia dedim sana! Kaçma!" İlk baş sesin kime ait olduğunu çıkaramadı Ro. Zihninde dönen isimleri düşündü hızla ve o zaman buldu sahibini. Elleri titremeye başladı Roesia'nın. Bu sesi geri de bırakmıştı. Bu sesi hayatından çıkartmıştı. Şimdi duyması haksızlıktı.

Şimdi zamanı değildi.

Karanlık sayfasına temiz bir imza atmıştı Ro, geçmişi hatırlayarak yeniden karanlığı yaşamak istemiyordu.

"Neden kaçıyorsun babandan Ro? Gel yanıma, babacık seni çok özledi."

"Hayır!" diye bağırdı Ro. Gözlerini sımsıkı kapatıp başını sesin yok olmasını ister gibi sağ-sola salladı. Ancak ses bir kez daha sokakta yankılandı.

"Sen beni mutlu etmek için varsın! Buraya gel hemen Ro!" Duyduğu cümleler Ro'yu derinden sarsıyordu. Bir kez daha bağırıp koşmaya başladı. Arkasına bakmadan var gücüyle peşindeki sesten kaçıyordu. Her şeyini geri de bırakmıştı Ro.

Şimdi hatırlayıp elindeki şansı da kaybedemezdi.

Koşarak evine girdiğin de titreyen ellerine inat odanın ışığını aramaya başladı. Düğmeye defalarca basmasına rağmen ışığın açılmamasıyla Ro büyük bir çığlık attı. İçeriye doğru bir adım attığın da o ses kendini bir kez daha belli etti.

"Benden kaçamazsın Ro."

"Ben eskisi Roesia değilim. Kendini ezdiren, senin o iğrenç tehditlerine susan küçük çocuk değilim ben. Kurtuldum anlıyor musun? Karanlık hayatımdan, senden, senin, senin.." Hıçkırdı Ro, ilk kez delirmenin eşiğine gelmişti.

"Senin bana yaptıklarından kurtuldum. İçinde sen olan her şeyden kurtuldum ben. Senin kirlettiğin karanlık sayfalarıma ben bugün temiz bir imza attım. Benden kurtulamayacağını söyledin ama bak senden kurtuldum. Artık yoksun hayatımda. Olmayacaksın da. Buna izin vermeyeceğim duydun mu beni? Hayatımı bir daha mahvetmene izin vermeyeceğim."

O gece, hıçkıra hıçkıra ağladı Ro. O gece yaşadığı her şeyi öldürdü zihninde. Kötü anıları yaşatan insanın, kötü anlarının katili oldu Ro. Elleri siyaha bulandı. Evet, o bir katildi. Kötü anılarını hayatından çıkarmış, hayatına yeni bir sayfa açmış biri..

O gün Ro eski hayatına bir hoşça kal bile demeden koştu yeni hayatına. Umuduna sıkıca tutunup bir daha pes etmeyecekti.

modal aç
modal aç
modal aç