@verahare
|
Başımı indirdiğim göğüs kulaklarımın duyduğu kalp atışı bana o kadar huzur veriyorduki. Hiç kimsenin ulaşamayacağı kadar güvende hissediyordum kendimi. Saçlarımı uzun uzun tutkuyla okşayan ellerini sevdim. Aşka susamıştım. Tutkuya, ihtirasa... Arslan'ın bir öpücüğü uzun zamandır solmuş buruşmuş kalbimi yeniden canlandırmıştı. Kısacası benim kalbim aşka doymayan bir oburdu. Kanla canla dolmuştu içim. Yenilenmiş tazelenmiştim. Gerçekten temiz duygulara o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Arslan bunların hepsini karşılamıştı. 'Seni seviyorum' demişti. Bu bir sözdü. Öylesine söylenmiş bir söz değildi. Çünkü her önüne gelen birine seni seviyorum denmez. Birine seni seviyorum dediğin zaman karşındaki kişinin hayatında değişiklere yol açarsın. O kişinin hayatına dahil olursun. Bu gelip geçici türden bir şey değildi. Birdenbire hayal gücüm renklendi. Yazgımın nasıl ileryeceğini keşfettim. Ben Arslan'ın karısı olacaktım.
"Keşke çok daha önceden karşılaşsaydık seninle" diye iç geçirip Mahru'nun dudaklarını ağzının içine haps etti Arslan.
Bana verdiği hisler o kadar yoğunduki. Beni öptüğü zaman gücünü ruhuma üflüyor gibiydi. İçim titriyor bütün bedenim minik ter tabakasıyla nemleniyordu. Yüreğimin kanatlandığına yemin edebilirdim. Nabzım hızlanmıştı. Kesik kesik soluyordum. Ellerimle yüzünü kavradım. Arslan'ın nefesi yüzümü kavurdu. "Mahru" diye inledi. Adımın onun dudaklarından özlem dolu tutkulu bir tınıyla dökülmesi beni mest etmişti. "Seninle tanıştığıma çok memnun oldum" deyince kıkırdadım. Yüzünün ifadesi kuşkuyla dolarkan "Peki siz Mahru Hanım benimle tanıştığınıza memmnun musunuz?" Diye sordu. Yüzümü göğsüne sakladım. Dudaklarımı onun sert göğüslerinde gezdirdim. Baştan aşağıya tutku ve kastan ibaretti. Gözlerimi ona kaldırdım. Koyu gözleri girdap gibiydi şimdi. Ben o girdapta boğulmak için can atıyordum. "İyi ki bebeğimin babası sensin." Dedim ona. Gülüşü haylaz ve çarpıktı. "Seviyorum seni. Bendeki eksik parça sendin. Ve ben seninle tamamlandım" dedim. Sözlerim onu mutlu etmiş gururlandırmıştı. "Senden başka erkek istemiyorum. Ben sana çok güçlü bağlarla bağlıyım" Deyip boynunu uzun uzun öptüm. Duygularımı ona cömertçe bağışladım. Vücudumda ne kadar sinir uçları varsa hepsi harekete geçmişti. Bir öpücüğün bu kadar his vereceğini hiç tahmin etmezdim. Dudaklarım daha önceden de öpülmüştü. Evliliğim ilk gecesiydi Orhan beni öperken et ve soğan kokusu almış iğrenmiştim. Tatsız sevimsiz bir illet gibiydi. Bir daha beni öpmesine izin vermemiştim. Ama Arslan bambaşkaydı. Temiz, bakımlı ve tutkulu.. Bana can vermişti İnildeyerek ellerimle saçlarını kavradım. Ona karşı hissettiğim duyguları cesurca itiraf ettim. "Sen tenimin altında hissettiğim özlediğim arzunun ta kendisisin" dedim. Ama nasılda mutlu olmuştu. Vücudum kemiksizdi sanki o kadar gevsemiştim ki sanki pamuklara gömülmüştüm. Arslan üstümden geçen rüzgar gibiydi tutku ve ihtiras doluydu.
Bir kadını kendinden çok seveceğini düşünmezdi Arslan. Mahru'yu kendinden çok seviyordu. Bir zamanlar Hüma'yıda sevmişti. Her iki kadını karşılaştırmak aptallık olurdu. Hüma mum ışığı kadar zayıf Mahru ise güneş gibiydi. Zarif bileklerini kavrayıp öpücükler kondurdu. "Bu ellerin başımı okşadığını yüzümü kavrayıp kendine çektiğini görmek ne büyük bir nimet bilemezsin sevgilim"
O an sanki damarlarımda kan yerine lav akıyordu. Yüreğimin atışını boğazımda hissediyordum. Şimdi bana soyadını vermeyi teklif etse tereddüt etmeden kabul ederdim. Yanağıma bir öpücük kondurup yataktan çıktı. Ellerini uzatıp saçlarımı okşadı.
"Altın gibiler maşallah"
Deyince kendimi tutamayıp güldüm "Bende altına benzetiyorum saçlarımı" dedim. Saçlarımı uçlarından öpüp odadan çıktı. Sonra aniden içeri girip beni gezmeye çıkaracağını söyleyip gitti. Ayaklanıp gardıropu açtım. Üç beş parça elbiseden başka hiçbir şey yoktu. Daha güzel elbiseler istiyordum. Güzel giyinmek onun gözlerini benden alamamasını seyretmek istiyordum çünkü yalnız çocuğunun annesini değil onun sevdiği kadındım. Onun için güzel ve bakımlı olmak yüzüme makyaj yapmak istedim. Bırakın makyajı el kremim bile yoktu. Telefonum çalınca dönüp baktım. Nihan ablamdı. Telefonu kaldırdım.
"Çok mutlusun hayırdır inşallah?" Dedi Nihan.
"Beni seviyor. Arslan beni seviyor" dedim bütün sevincimle. Dün ve bugün olanları anlattım.
Heyecanla "Evlenme teklifimi etti yoksa?" Diye sordu Nihan.
"Hayır evlenme teklifi etmedi daha. Ama beni öptü beni sevdiğini söyledi"
"Evlenmeyeceğin adamla niye öpüşüyorsun sen? Sen hayalperest bir kadınsın o yüzden kalbin çok kırılıyor kardeşim"
"Ne alakası varya? Seninle özelimi paylaşıyorum abla. Mutluluğumu paylaşıyorum. Sen kalkmış neler diyorsun bana" diye sitem ettim.
Nihan doğruları söylemekten çekinmezdi. Yalan yerine gerçeğin can acıtması daha mantıklıydı çünkü. "Mahru sen benim kardeşimsin iki gözümsün. Ben istemez miyim mutlu olmanı bebeğinle beraber ölümden kurtulmanı? Bu adam sana evlenme teklifi etmekten bile çekiniyor belkide seni kullanmak istiyor. Seni ailesinin gözünde hiçbir değeri kalmayan sahipsiz biri olarak görüyor belkide? Çocuğunun annesine evlenme teklifi etmek çok mu zor? Sen güzelsin iyisin ve kusura bakma ama bir erkeğin cazibesine hemen kapılıyorsun. Aklın başında olsun artık. Ben senin yanılmandan acı çekmenden korkuyorum. Ya Arslan'da Orhan gibi seni kullanmak istiyorsa?"
Ablamın can acıtan sözlerini yutmak niyetinde değildim. "Arslan'ı hiçbir erkekle karıştırma bir daha abla" diye çıkıştım. "Daha onu tanımadan hakkında kesin konuşuyorsun ne hakla bunu yapıyorsun?"
"Seni öpüyor okşuyor aynı yatakta sabahlıyor ama evlenme teklifini yapmaktan kaçınıyor. Bunu hangi kadına anlatsam bana hak verir kardeşim. Kaç tane kız bir seni seviyorum lafıyla hayatını kararatmadıki? Yapma kendine kötülük yapma artık. Orhan'da böyle hayatına girdi. Sonuç tabi hüsran oldu"
O kadar kırıldımki "Seni rahatsız ettim kusura bakma. Bir daha rahatsız etmem" deyip telefonu suratına kapattım.
İki insan sevgili oldu mu hemen evlenme teklifi mi edilirdi? Gelde ablama anlat bu durumu. Kendimi banyoya attım. Hiçbir şeyin neşemi bozmasına izin vermeyecektim. Küveti lavanta kokulu banyo köpüğüyle doldurdum. Arslan'ın çatısı altındaydım ve o beni seviyordu. Gözlerimi mutlulukla yumdum. Ellerimle karnımı yumuşak ve yavaş hareketlerle okşarken "Baban beni seviyor bebeğim" diye fısıldadım. Yüzümde çiçekler açmıştı sanki. Uzun uzun yıkandım lavanta kokusuna bayılmıştım doğrusu. Banyodan çıktığımda yatağımın üstünde parlak indigo mavisi bir elbise vardı. Meraklanıp elbiseyi ellerime aldım. Derin v yaka etekleri uzundu.
"Elbiseyi giyer misin?"
Kapının ardında Arslan'ın sesi yankılandı.
"Bununla nereye gideceğim ve çok açık bence"
"Senin için seçtim ve aldım."
"Ne ara aldın?"
"Boş ver ne zaman aldığımı"
"Nereye gideceğiz?".
"Gittiğimizde görürsün. Elbiseyi giydiğinde seslen bana"
İçimde binbir heyecanla giydim elbiseyi. Arslan'ın bedenimin ölçüsünü nereden bildiğini merak ettim. Tamamen giyindiğimde aynadan kendime baktım. Hiç bu kadar dekolteli elbise giymemiştim. Genç bir kızken vitrindeki dekolteli elbiseleri giymek isterdim ama babamın ve abilerimin korkusundan dolayı çekinirdim. Şimdi giymek istediğim elbiselerden biri ellerimdeydi. Ama o kadar alışmıştımki sade giyinmeye şimdi bu elbise beni tedirgin etmişti.
"Giyindin mi?"
"Evet"
Kapıyı açtığında Mahru'nun can alıcı güzelliğine baktı. Nefisti. Saatlerce ona bakabilirdi. Ona yaklaştı. Gögüslerinin üst dolgunluğu nefesini tutmasına sebep oldu.
Arslan'ın siyah gözleri şimdi ışıl ışıl parlıyorlardı. Dibime kadar gelince içgüdüsel bir hareketle ellerimi dekoltemin üstüne kapattım. Bakışları yoğundu. Yanaklarım alev alevdi. Elimi tutup göğsümden çekti. "Kendini benden saklama" dedi. Tenim karıncalandı. Sıcaklık boğazıma kadar yükseldi. Parmağını iki göğsümün arasına koyup sürdü birden. "Yapma" diye fısıldadım utanarak. Onun gözlerinde gördüğüm haz dolu beklenti beni dağıtmıştı. Birdenbire parmağını çekti. Tenim karıncalanmıştı. Uçurumun kenarında tatlı bir bilinçsizlikle yuvarlanıyor gibiydim.
"Seni böyle görmek güzel. Aşağıda seni bekliyor olacağım" deyip çıktı Arslan.
O gittikten sonra tuttuğum nefesimi saldım. Acaba dedim Nihan ablam haklı mıydı? Aklıma gelen düşünceleri hemen savdım. Şule'nin sesini duyunca pencereye gittim. Ondan makyaj istedim. Bir süre sonra geldi Şule. Islık çalıp nefis göründüğümü söyledi.
"Çok abartılı değil mi sencede?" Dedim.
"Kız millet sokakta külotla geziyor senin elbisenin neresi abartı?" Dedi Şule. Ellerini Mahru'nun omuzlarına koyup "Hadi oturda makyajını yapayım"
Şule bana çok güzel bir makyaj yapmıştı. Dışarı çıktığımızda Arslan bir kez daha bana hayranlıkla baktı.
"Güzelsin ve benim" dedi Arslan arabanın kapısını Mahru'ya açıp.
Her benimsin dediğinde ona çekiliyordum. Onun olurdum ama evlenmeden değil. Seviyorum diye hata yapmak istemiyordum. Gözlerimi yola çevirdim. Tarlalar alabildiğine uzanıyordu. Sulama kanallarında erkekler yüzüyor kimi kadınlarda yün yıkıyordu. Yol uzun sürmüştü. Ama değerdi. Çünkü Arslan beni çok güzel bir yere getirmişti. Lavanta tarlasındaydık. Ve ahşap bir ev tarlanın ortasındaydı. Görüntü huzur vericiydi. Arslan elimi tutup beni yönlendirdi. Ahşap masa ve sandalye gözüme çarptı. Masanın üstü kahvaltılıklarla doluydu.
"Sadece ikimiz olalım istedim."
"Burası harika" dedim.
"Beğenmene sevindim." Dedi Arslan. Elini cebine atıp bir anahtar çıkardı.
Bana elinde tuttuğu anahtarı uzatırken hiçbir şey anlamadım. Sorarcasına baktım ona. "Benim olan senindir" dedi "Bu ev ve lavanta tarlası senin." Dediği zaman dizlerim titredi. Bazen internetim olduğu zaman telefonumda lavanta bahçelerine bakar görüntüleri kaydederdim. Keşke bende orda olsam derdim. Şimdi lavantalar içindeydim. Ve Arslan bana ahşap evi ve lavanta tarlasını hediye vermişti. Kabul edemezdim. Bu bir elbise değildi ki. Gerçi elbise bile fazlaydı. Şimdi bu zamanda sıradan ev bile milyonlar ediyordu. Bu görkemli tarla ve kocamam ahşap evin değerini ölçmeye matematiğim yetmezdi. "Kabul edemem" dedim. Arslan'ı hayal kırıklığına uğrattım. "Bu çok fazla Arslan. Aklım karışıyor benim." Anahtarı tutan elini hafifçe ittim.
"Neden ama?"
"Lütfen üsteleme."
"Beni üzme de kabul et. Benim senin diye bir şey yok artık. Bizim var. Ve burası ikimize ait"
"Benim istediğim tek şey sensin. Evet burası çok güzel çok huzurlu ama senin kadar değil" dedim. Karısı olsaydım hediyesini kabul ederdim. Açıkcası Arslan'ın hediyesi bana erkeklerin metreslerine verdikleri pahalı hediyeleri hatırlatmıştı. Hediyeler karşısında verilmesi gereken şeyleri de hatırlatmıştı. Canım sıkıldı. İçimde Arslan'ın öyle erkeklerden olmadığı bir ses yankılandı. Ona tebessüm edip "Benim karnım çok aç" dedim ve masaya seğirttim. Kahvaltı boyunca konuşmadık. Karnım doyunca ona elimi uzatıp "Hadi gel lavantalar içinde yürüyelim" deyip onu kaldırdım. İsteksizce bana eşlik etti. Onu kırmak istemezdim ama hakkım olmayan bir şeyi kabul edemezdim. Telefonumu Arslan'a uzatıp fotoğrafımı çekmesini istedim. Bol bol fotoğraf çektim. Onu kendime çekip "Şimdi ön kamerayı aç ikimiz birlikte olalım" İkimizi çekerken dudaklarımı yanağına uzattım. Bir süre orada vakit geçirdik. Arslan suskun ve canı sıkılmıştı. Eve dönmek için yola çıktığımızda "Her şey için teşekkür ederim" deyip o güzel, sığınağı andıran boynundan bir öpücük aldım.
Eve döndüğümüzde avluda iki kadın gördük. Biri yaşlı diğeri benim gibi gençti. Yaşlı olanın kucağında Serçe oturuyordu. Serçe bizi görünce ayağa fırlayıp elimi tuttu. "İşte Mahru. Saçları rapunzel gibi değil mi? Yüzüde pamuk prenses gibi güzel" beni misafirlere göstermekten gurur duyuyordu. Ama iki kadın özellikle genç olanı benden hiç hoşlanmışa benzemiyordu. Açık açık bana soğuk bir nefretle baktığını gördüm. Sanki bir an önce yok edilmesi gereken bir hamam böceğiymişim gibi bakıyordu bana. Sebebi neydi anlamadım. Bende ondan hoşlanmamıştım. Emine Hala bana sıcak bir gülüş atıp oturmamı istedi. Ama diğer iki kadın onunla aynı fikirde değildi. Eğer bir yerde istenmiyorsam yüzsüz gibi davranamazdım. Arslan yaşlı kadının elini öpüp hoş geldiniz teyze deyince kim olduklarını öğrendim. Genç olana da hoş geldin Bennu demişti. Bennu hiç çekinmeden sarıldı Arslan'a. Ben öylece kaldım. Yine gözlerimiz buluştu Bennu'yla. Anlamıştım niyetini. Bana buradan gidici olduğumu kendisinin ise kalıcı olduğunu belirtiyordu. Belki erkekler değil ama hangi kadın olsa bunu anlardı. Ama Bennu'nun bilmediği bir şey vardı. Kimin gidici kimin kalıcı olduğunu o belirlemeyecekti. Bu iş Arslan'a kalmıştı.
Bölüm sonu.
|
0% |