@verahare
|
Sirac bir çok insanla beraber okulun avlusunda bankta oturmuş, İpek'in sınavdan çıkmasını bekliyordu. Karşı bankta oturan çifte baktı. Genç kız gülüyor, sevgilisine sarılıp "Seviyorum lan seni." deyip gülüyordu.
Genç kızın sözlerinden sonra, Sirac'ın içi bir tuhaf oldu. Genç kız ona eskiyi hatırlatmıştı. Okulun bankında oturmuş ona sarılırken "Seviyorum seni." demişti.
"Ne oldu Sirac?"
Sirac kafasını kaldırıp İpek'e baktı.
"Geldin mi abla?"
"15 dakikadan beri buradayım. Ve okulda bekçiden bide bizden başka kimse kalmadı."
" O halde gidelim." diyerek kalktı Sirac.
"Bir şey mi oldu?"
"Yok."
İpek gülümsedi, "Hadi gidelim." diyerek Sirac'ın koluna girdi. "Bakalım bu mor gözü abim görünce ne diyecek?" diyerek güldü. "Kim sebep olmuşsa geberir inşallah."
"Tövbe de abla yaw. O nasıl söz?" Durup İpek'e bakıyordu Sirac.
"Ulan eline sağlık mı diyeyim?"
Sirac güldü. " Sınav nasıldı?"
"İyi, hemde çok iyi geçti."
"Gezelim mi senle?"
"He yaw gezelim biraz."
"Parka götüreyim mi seni?"
İpek ağzını iki defa çık çıkladı. Çenesini kaldırdı, "Sahile gidelim."
~~
"Zeynep bak Baran'ın getirdiği balıklara." diyerek güldü Turna.
"Ben kahveye geçiceğim." deyip avludan çıktı Baran.
"Maşallah ne kadar çoklar." dedi Zeynep çamaşır sermeyi bırakarak.
"Tandırı yaktın değil mi?"
"Sen iyice alıştın ha tandır balığına." diyerek güldü Zeynep.
"Ne yapayım çok güzel oluyor öyle."
"İlk nasıl yediğini hatırlıyor musun Turna?"
"Nasıl unuturum. Dedemle, annemle beraber gelmiştik size. Annen davet etmişti."
"He annem davet etmişti. Sizi çok seviyordu."
"Biliyorum." deyip gülümsedi Turna.
Hava birden bozulmaya başlıyordu. Masmavi gökyüzü, gri bir renge dönüşmeye başladı. Kar beyazı bulutlar, yerini siyah bulutlara bıraktı. Ufak ufak yağmur taneleri yağmaya başladı.
"Zeynep yağmur hızlanmaya başladı." diyerek hızla çamaşırları toplamaya başladı Turna. "Balığı yaparız demi?"
"Yaparız kız merak etme. Sonuçta tandırımıza yağmur değmiyor." dedi Zeynep yarısına kadar serdiği çamaşır toplarken.
Turna hemen içeri salona geçti. Sobanın askısına üç beş parça çamaşırları asıp geri kalanını sepete koydu.
~~
"Şu gökyüzü kadar güzel bir şey yok biliyor musun abla?" dedi Sirac oturduğu banka kafasını yaslayıp gökyüzünü seyrederken.
"Güzel tabi." dedi İpek.
"İçerdeyken hep bakmak ister gökyüzüne insan." histerik gülüp "Bide içeriye düşmeden anlayamıyorsun kıymetini. Şimdi sorsan birine ne var ki herzaman gördüğüm şey der."
"Ne oldu Sirac iyi misin?" dedi İpek.
Geniş dolgun dudaklarını büzerek "Bilmiyorum." dedi Sirac.
"Çay içer misin abi?"
Sirac başıyla onayladı karşısındaki ergen erkeği.
Çocuk çayı uzattı. Uzatılan ele baktı Sirac. Esmer, çatlamış bir el. Çatlağın oluşturduğu çizgilerin içi kirle kaplı. Çocuk grip olmuş, sürekli burnunu çekiyor. Sirac parayı verdi, çocuk gitti.
"Ölmüş müdür sence o?" diyerek İpek'e baktı Sirac.
İpek çayını yudumladı. "Ne bilim. Hem ne fark eder ki?"
"İnsan merak ediyor be abla. "
"O rezilin neyini merak ettin?"
"İçerideyken gelecek diye hep umut ettim. Hemde gelmeyeceğini bildiğim halde." dedi Sirac gözlerinden yaş gelinceye kadar gülmeye başladı.
~~
"O ne Yasemin?" dedi Zülüf Yasemin'in arka koltuğa koyduğu erbaneye bakarak.
"Erbane kızım ne olacak?"
"Ne yapacaksın onunla?"
"İpek dedi ya öğretirim diye bende evlerine gideceğim."
"Bunların kursları var, orada da öğrenebilirsin."
"İyi de ben İpek'in öğretmesini istiyorum. Hem o aileyi sevdim ben."
"İyi ne yaparsan yap." diyerek arabayı sürmeye başladı Zülüf.
"Sen gelmeyecek misin?"
"Hayır. Kız kibarlık edip öğretirim dedi diye hemen gidecek misin?"
"Kibarlık falan etmiyordu, içten konuşuyordu."
"Neyse ne." dedi Zülüf umursamaz bir tavırla.
"Geleceksin değil mi?" umut dolu gözlerle baktı Zülüf'e.
Sessizlik...
"Hayır dedim ya." diyerek kestirip attı Zülüf.
"Ama ben tek başıma çekinirim sende gelsen."
Zülüf Yasemin'in açık kahverengi gözlerine baktı. Yumuşamaya başladı. Sonra aniden Sirac'a ettiği küfrü hatırladı. Şimdi onunla karşılaşırsa daha çok utanırdı. " Ne halt yemeye öyle konuştum ki." diyordu içinden.
"Geleceksin." diyerek güldü Yasemin.
Zülüf iç sesiyle konuşmayı keserek "Hayır."
Yasemin'in gözleri doldu, camı açtı. "Ben tek de giderim." dedi boğazında oluşan yumruyu yutmaya çalışarak.
"İlacını içtin mi?"
"İçtim anneciğim." diyerek göz devirdi Yasemin.
Zülüf gülümsedi.
~~
"Kız dur düşeceksin şimdi içine." diyerek Turna'yı tandırın başından çekti Zeynep.
"Ama ben .de öğrenmek istiyorum."
"Sonra öğretiriz."
Zeynep, Turna'yla beraber temizleyip yıkadığı balıkları, korlaşmış tandıra tek tek yapıştırmaya başladı.
Sirac'la , İpek tandırın yanına geldiler.
"Nasıl geçti?" Zeynep'le Turna aynı anda konuştular.
"İyi geçti." dedi İpek, " Ayy balık yiyeceğiz ne güzel."
"Gözüne ne oldu?" dedi Turna Sirac'a bakarak.
Sirac ses etmedi. Eve gitmeye başladı.
"Bana da söylemedi." dedi İpek. Sonra tandırın yanına çıktı. Tandırın etrafı ve üstü çinkoyla çevriliydi. Kutu gibi küçük bir odaya benziyordu. Yağmur halen yağıyordu. Turna'yla İpek yere çömelip, kollarını çapraz bir şekilde dizlerinin üstünde birleştirip, çenelerini kollarının üstüne katmış, Zeynep'in pişen balıkları tandırdan çıkarmasını izliyorlardı.
~~
"Özledim kızımı diyorum Salih." dedi Seyran Zülüf'ün oturduğu sokağa giriş yaparken.
"Yahu hanım ben sana anlatamıyorum. Arayalım kızı gelir görür seni." karısını ikna etmeye çalışıyordu Salih. Garip'den çekiniyordu.
"Ben yaşadığı evi merak ediyorum. Sen kalkmışsın arayalım kızı gelir diyorsun." diyerek elindeki not kağıdına baktı. Sonra karşındaki iki katlı beyaz boyalı eve "Burası." diyerek avlu kapısından geçti. Kocasına dönerek "İstersen gelme." deyip eve gitmeye başladı. Demir kapı açıktı. Merdivenlere yönelip zile bastı.
Zülüf'le Azrak oturdukları koltuktan birbirilerine baktılar.
"Kim ki bu? " diyerek kalktı Zülüf. Kapıyı açtı. Seyran'ı görür görmez gülümsedi.
"Hoş geldin Seyran'ım, hoş geldin." sıkıca sarıldı Seyran'a.
Seyran Zülüf'ün başını okşadı, saçlarını kokladı. O kadar çok seviyordu ki kendi evladından bile ayırt etmiyordu. Zülüf'le aralarındaki bağ çok kuvvetliydi.
"Seni özledim." diyerek baştan aşağıya süzdü Zülüf'ü "Yemek yemiyon mu sen? Belli ki yemiyon." diyerek kaşları çattı.
"Yoo yiyorum." deyip gülümsedi Zülüf.
"Kuş kadar yiyon ama."
"Hadi gel içeri geçelim." diyerek Seyran'ın koluna girip salona geçtiler. Azrak evden çıkmaya başladı.
"Ben bu adama hiç güvenmiyorum." dedi Seyran.
Zülüf gülümsedi, "Azrak'ın bendeki yeri çok başkadır. En az babam kadar seviyorum."
"Ürpertici bir tipi var."
Zayıf , uzun boylu, köse bir adamdı Azrak. Esmer,uzun bir yüzü vardı. Birbirine yakın küçük kahverengi gözleri vardı. Sağ yüzünün bir kısmı dağınık yanık izleriyle kaplıydı. Ön dişlerinden bir tanesi kırıktı. İnsanlar onu görünce yüzleri çevirmeyi tercih ediyorlardı. Çocuklara gelince onlarda korkup ağlıyorlardı. Bir tek Garip dünyasındaki insanlar onu seviyordu.
"Tanısan çok seversin ama." dedi Zülüf "Öyle iyi ki."
"Aman neyse ne. Ben seni merak ettim. Bak" minik piknik sepetinden yaptığı yemekleri, tatlıları, sehpanın üzerine sermeye başladı. "Ben biliyom, sen aç kalıyon."
"Aç kalmıyorum." diyerek gülmeye başladı Zülüf.
Eline aldığı baklavayı Zülüf'ün ağzına uzatarak "Aç ağzını." dedi Seyran.
Dolu ağzıyla konuşmaya başladı Zülüf.
"Hadi gel evimizi gezdireyim sana. Fotoğrafta görmekle canlı görmek arasında fark oluyor illa ki."
Mutfağa girdiler. Sade beyaz mutfak dolabı, armut baskılı beyaz mutfak perdesi, pencerenin pervazında rustik saksı, içi sıralı rengarenk kaktüs çiçekleriyle dolu. Zemindeki küçük mor halı, fırınlı ocak, bulaşık makinesi, beyaz masa ve dört tane sarı sandalye.
"Mutfak tertemiz aferin sana." dedi Seyran gurur dolu bir sesle.
Zülüf tebessüm etti, "Öğrettiğin gibi yapıyorum. Hadi gel odama gidelim."
Zülüf odasına baktı Seyran. Sade beyaz yatak örtüsü , sarı halı, beyaz gardırop, iki tane beyaz komodin, birinde Zülüf'le Garip'in salıncakta çektikleri fotoğraf var. Diğer komodinin üstünde de Zülüf'e kendi aldığı balerinli kar küresi. Yatağın karşısındaki duvarda Emel'in fotoğrafı vardı. Seyran'ın gözleri sulandı. Hemen kendini toparlayıp, yatak başlığının arkasındaki duvara baktı. Duvar Zülüf'ün hobi olarak çektiği fotoğraflarla kaplıydı.
"Bunlar kim?" Asiye'ile Kenan'ın söz fotoğraflarını işaret etti Seyran.
"Öyle, mahalleden."
"Yakışmışlar birbirlerine." diyerek uzaktan tükürmeye başladı Seyran.
Zülüf güldü, "Aman nazar değmesin inşallah."
"Anam Yasemin'de var." Gülcan'ın kuaförünün önünde çekilen fotoğrafa baktı Seyran. "Sahi o nerede?"
"Diğer odaları gezelim." diyerek odadan çıktı Zülüf.
~~
"Tandırda mı balık yapıyorsunuz?" şaşkın şaşkın Zeynep'e bakıyordu Yasemin.
Zeynep'le beraber Turna'yla İpek'te irkilmişlerdi.
"Ödümü patlattın kız" dedi Zeynep sinirli sesiyle.
"Özür dilerim ben..."
"Gel Yasemin, gel." diyerek güldü İpek.
Yasemin tandırın üçlü basamaklarına çıktı "Gerçekten çok özür dilerim. Niyetim sizi korkutmak değildi."
"Hoş geldin Yasemin." diyerek güldü İpek.
"Al tadına bak." tencereden aldığı balığı Yasemin'e uzatttı Turna.
Yasemin küçük bir parça balıktan aldı. çiğnemeye başladı, "Ee bu çok güzel." diyerek balığın geri kalan kısmını yedi.
"Direj yok mu?" dedi Zeynep.
"Zeynep!" dedi İpek uyaran bakışlarla.
"Çi? (ne)" dedi Zeynep kaşlarını havalandırarak.
"Direj mi o kim?" dedi Yasemin.
"Zülüf'ü diyor." dedi İpek, Zeynep'ten bakışlarını çekerek.
"İşi vardı onun." dedi Yasemin gözlerini kaçırarak.
Zeynep Yasemin'in yalan söylediğini anladı.
"Demek işi vardı ha?"
"Evet." dedi Yasemin, sonra İpek'e dönerek "Bana çalmayı öğretirsin demi?" diyerek çantasından erbanesini çıkardı.
"Tabi öğretirim. Ama önce yemek yiyelim."diyerek kalktı İpek.
"Geç olur öyle. Ben gidim sonra öğretirsin." dedi Yasemin.
"Valla önce yemek yiyeceğiz. Sonra ben sana erbane çalmasını öğreteceğim. Baktık geç oluyor benle abim seni evine bırakırız."
"Olur mu ki?"
"Olur olur. Hadi gel bana yardım et bahçeden yeşillik toplayalım."
Beraber bahçeye geçtiler, yağmur durmuştu.
"Sen hangi bölüm okuyorsun?" dedi İpek kökünden söktüğü yeşil soğanın çamurunu bıçakla temizlerken.
"Heykeltıraş. Peki ya sen?"
"İç mimar. Hatta bugün sınava girdim."
"Nasıl geçti?" dedi Yasemin kestiği maydanozları ayıklarken.
"İyi."
"Söz yüzüğün nerede?"
İpek gülümsedi, "Sözlü değilim ki."
"Ama..."
"Maydanozlar bittiyse turp toplar mısın?" diyerek konuyu değiştirdi İpek.
"Tabi."dedi Yasemin,
"Zülüf senin neyin oluyor?"
"Kardeşim gibidir. Konservatuarda karşılaştık onunla."
"Oda mı konservatuara gidiyor?"
"Evet."
"Hangi bölüm peki?"
" Balerin."
"Balerin ha... kız onların ayakları hep yara bere içinde değil mi?"
"Evet."
"Soğuk bir yapısı var."
Yasemin güldü, "Onu ilk gördüğümde bende öyle demiştim. Ama tam aksi çıktı. Zülüf sadece her insanla konuşmayı sevmiyor, hemen kaynaşamıyor. Tek arkadaşı benim zaten." Yasemin turpu kökünden çekerken İpek'e baktı. "Sizi rahatsız ettim."
İpek kahkaha attı. Onlar misafir perver bir aileydi. Misafir ağırlamayı çok seviyorlardı. Eski evlerinde de öyleydiler. Yıllardan beri yaşadığı konakta da. Onlar büyüklerinden böyle görmüşlerdi. Hemen her gün evlerinde illaki misafir olurdu.
"Niçin rahatsız edeceksin ki? Ben gelsem senin evine sen rahatsız mı olacaksın?" diyerek gülümsedi İpek.
"Hayır." dedi Yasemin tebessümlü yüzüyle.
"Keşke Zülüf'de gelseydi."
"Gel dedim gelmedi." dedi Yasemin. Kendini ele vermişti. Beyaz yüzü hafiften al rengine döndü.
"Gelmek istemedi yani?" diyerek güldü İpek. "Yalan söylemeyi beceremiyorsun sen."
"Evet." diyerek sesli güldü Yasemin.
"Bu kadar yeşillik yeter ." dedi İpek topladığı yeşillikleri pembe leğene katıp "Bunları tulumbada yıkayacağım. Sen de gel yanıma." diyerek evin bahçeye bakan kısmında bulanan küçük havuzlu, mavi boyalı tulumbanın yanına geldiler.
"Bahçeniz çok güzel. Hemen hemen her meyve var." dedi Yasemin.
"Çoğunu annem ekti torunları için." diyerek tulumbayı çalmaya başladı İpek.
"Ne güzel. Annen nerede peki?"
"Öldü." dedi İpek Yasemin'e bakmadan yeşillikleri yıkamaya devam etti.
"Üzüldüm." dedi Yasemin İpek'in yanına çömelerek.
"Çok şükür teyzem var." dedi İpek.
"Teyzen çok güzel bir kadın."
İpek güldü, "Öyledir."
~~
"Gel olur mu? Ben seni çok özlüyom." Zülüf'e sarılıp, saçlarını yeniden okşadı Seyran.
"Geleceğim."
"Aydan aya anca geliyon." dedi Seyran alıngan sesiyle. "Mert özlüyor seni."
"Bak bu sefer daha erken geleceğim, vallahi." dedi Zülüf.
"İnşallah." diyerek merdivenleri inmeye başladı Seyran. Zülüf'de onunla beraber inmeye başlamıştı. "İnme üşüteceksin."
"Birşey olmaz." dedi Zülüf. Beraber sokak kapısına çıktılar. Salih'i sokak kapısının önünde çömelmiş vaziyette görünce, "İnanamıyorum sana Salih amca. Neden içeri geçmedin ki?"
"Rahatsız etmek istemedim sizi. Baş başa kalın istedim." ufak tefek bir adamdı Salih. Güneş altında çalışmaktan, buğday teni, esmer rengini almıştı.
"Hadi Salih daha Oya'ya gideceğiz." dedi Seyran. Oya onun ikinci evladıydı. Daha ilkokul dördüncü sınıftaydı. Bir gün kaldırımda okuluna doğru yürürken, alkollü bir sürücü yüzünden hayata çok erken veda etmişti. O gün bu gündür, Zülüf Oya'nın yerine geçmişti. Zülüf olmasaydı Seyran kafayı yerdi. Zülüf daha sekiz yaşındayken gelmişti o villaya. Zümrüt hanımın, Zülüf için dadı tutacağını duymuş, onu bu işten vazgeçirmişti Seyran. Zülüf'ün bakımını kendisi üstlenmişti, hemde karşılıksız.
"Neyle gideceksiniz?" dedi Zülüf.
"Otobüsle." dedi Seyran.
"Aa olmaz öyle. Bekleyin siz beni burada." diyerek aşağı kata geçti. On yedi, on altı ve on sekiz yaşlarındaki erkeklere baktı. Hepsi arı gibi çalışıyordu. Başlarında Azrak vardı. Zülüf gözüne kestirdiği çocuğa seslendi. "Mehmet bak sana bir." diyerek salondan çıktı.
"Geldim abla." dedi Mehmet.
"Gideceği yerlere bırakacaksın." dedi Zülüf, Seyran'la Salih'i işaret ederek. "Hız yapmayacaksın tamam mı?"
"Tamam abla." dedi Mehmet gülümseyip kapının önündeki Garip'in yeni aldığı arabaya giderken.
"Kız biz otobüsle giderdik." dedi Seyran.
"Hava soğuk. Otobüs beklerken üşütürsünüz." Zülüf gırtlağının şişmeye başladığını hissetti. Oya için ağlamak istedi. "Yarın geleceğim." diyebildi sadece.
"Sevdiğin yemekleri yapacağım." dedi Seyran coşkulu sesiyle.
~~
Sultan yeğeni Canan'la beraber evine gidiyordu. Oturduğu ev Baran'ın sokağındaydı. Tıpkı onların evi gibi, aynı hizada köşe başındaydı evi. O sırada Sirac evden çıkmış, Canan'la Sultan'ın yanından geçip gitmişti.
"Kim bu hala?" dedi Canan arkasından baktığı Sirac'a.
"Sirac işte. Senin sınıf arkadaşın. Yeni hapisten çıktı."
"Hadi ya gerçekten o muydu?"
"Hı hı."
" Hala bu ne böyle ya!" dedi Canan ağzını yayarak.
"Ağzının suları aktı yine." diyerek yeğeninin koluna girdi Sultan.
" Bu lisedeyken de karizmatikti." dedi Canan.
"Abisine çekmiş." dedi Sultan.
"Hala biz bunlara gözün aydına gidelim bu akşam." dedi Canan.
~~
"Hemen gel, sana sarılmak istiyorum." mesajını Baran'a attı Turna. Avludan çıktı, kendi evine gitti. Baran'ı beklemeye başladı. Başkalarının yanında rahatça hareket edemiyordu. Tahta kapı bir kez çalındı. Turna hemen kapıyı açtı, Baran'ın kolundan çekip sarıldı. "Nerede kaldın? Öldüm beklemekten." diyerek sıkıca sarıldı.
"Sen mesaj attığın gibi yola düştüm." deyip gülümsedi Baran.
"Çok özlüyorum seni. Böyle halden düşüyorum." dedi Turna.
"Düşme o zaman." dedi Baran,Turna'yı kucaklarken.
Sakalları koklayarak öptü Turna. Yanağını birkaç kez sakallara sürttü, içi gıdıklandı. Baran'ın boynundan öptü, koklamaya başladı. Sigara kokusuyla beraber, Baran'ın kokusunu çekti içine. Başını boyuna gömdü, kokuyu çektikçe çekesi geldi. "Yorulacaksın indir." dedi ılık yanağı öperken.
"Seni taşımak öyle güzel ki."
"Yaa" dedi Turna biçimli kalın kaşlarını havalandırarak.
"Yaa" dedi Baran hızla etrafında dönerken.
Turna gülmeye başladı. "Yeter Baran."
Beraber turuncu kotuğa oturdular. Bu sefer Turna Baran'ın dizlerine başını yasladı. Deli gibi atan yüreği okşamaya başladı. "Ya ne güzel atıyor öyle." diyerek güldü Turna.
"Sendendir öyle güzel atması."
Turna doğruldu, Baran'ın yüreğini öpmeye başladı. İki düğmesi iliklenmemiş olan beyaz gömlekten, siyah seyrek kılları gözüne çarptı. Damarındaki kanın ısındığını hissetti. Bu seferde oradan öptü, gömleğin üstünden değil, altından. Hem ilk defa öyle bir şekilde öpmüş, hem de ilk defa göğsündeki seyrek kılları görmüştü.
"Kokun alıp götürüyor beni bilmediğim diyarlara." dedi Baran, Turna'nın ince uzun boynuna burnunu gömerek.
~~
Zülüf Garip'in kendi restaurantından gelen yemekleri ,aşağı kattaki çocuklarla beraber yere gazete serip yemeğe başlayacağı sırada,
"Gel." dedi Garip salonun kapısındayken.
"Efendim baba?" dedi Zülüf babasına doğru giderken.
"Sirac'ı çağır gelsin."
"Olmaz ben gitmem oraya." dedi Zülüf bir çırpıda.
"Neden?"
"Gitmem işte. Hem sevmedim ben onları."
"Git çağır." dedi Garip salonun kapısından çıkarken.
Çocukların hepsi gülmeye başladı.
"Aman çok komik." dedi Zülüf çocuklara ters ters bakarak.
~~
"Kız sen hemen öğreniyorsun ha." dedi İpek.
"İnşallah." diyerek güldü Yasemin.
Buke salona geçti, "Hoş gelmişsin kızım."
"Hoş buldum ." dedi Yasemin sonra İpek'in gösterdiği erbaneyi çalmaya başladı.
"Anan baban nasıllar. İyilerdir inşallah?"
"Bilmem." dedi Yasemin gülerek.
Buke şaşkın şaşkın Yasemin'e baktı. İpek'te aynı şekilde Yasemin'e bakıyordu.
Elindeki erbaneden gözlerini ayırmayarak, "Annem ve babam ayrı yaşıyorlar. Annem yurt dışında yaşıyor. Babam'la da uzun zamandır görüşmüyoruz." dedi Yasemin.
"Yasemin bir elin altta, bir elinde kenarda olması lazım." dedi İpek konuyu değiştirerek.
"Yine unuttum." dedi Yasemin gülerek.
Akşam olmuştu. İpek Yasemin'e bir saat kadar erbane dersini vermişti. Şimdi mutfakta, Zeynep,Yasemin, Turna ve İpek yemekleri hazırlamaya başlıyorlardı. İpek'le Yasemin tandır ekmeğini katlayıp tepsiye diziyordu. Turna balıkları tabaklara dolduruyordu. Zeynep yeşillikleri naylon, mavi çiçekli servis tabaklarını diziyordu. Fırat geldi, Turna'nın sıra sıra dizdiği tabaklardan bir tanesini kaptığı gibi koştu. Hepsi beraber gülmeye başladı.
"Kız sanki bir şey unutum ama neyi?" dedi İpek elleri kalçalarında.
Zülüf Sirac'ın kapısının önünde durdu. Tahta kapıyı çalmaya başladı.
"Geldim, geldim." dedi Zeynep salona taşıdığı tepsiyi yere indirerek. Kapıyı açtı. "Ha sen mi geldin?" dedi tepsiye kaldırıp salona götürdü.
"İyi akşamlar." dedi Zülüf Zeynep'in ardından. Salona geçti.
"Kız mutfakta, tezgahın üstünde sürahiyi alda gel hayrına." dedi Zeynep Zülüf'e bakmadan. O kanının ısındığı insanlara karşı hep böyle davranırdı.
Zülüf mutfağa geçti. Kızlar onu fark etmediler hepsinin işleri vardı. Üç tane büyük, tahta olan mutfak raflarına baktı.Tencereler, tabaklar, bardaklar, tavalar, cezveler... sırasıyla dizilmişlerdi. Duvarda aslı un eleği ters çevrilmiş, içinde reyhan çiçeği var. Yerde rengarenk eski model halı vardı.
"Kız daha getirmedin mi?" dedi Zeynep salondan çıkarken.
Kızlar o zaman fark ettiler Zülüf'ü.
"Hoş geldin." dedi Turna'yle İpek.
"Hoş buldum."dedi Zülüf tezgahtan sürahi ve bardak dolusu tepsiyi alıp salona geçti. "Sirac nerede?" dedi Buke'ye bakarak.
"Dayım kevok uçurmaya gitti." dedi Fırat.
Leyla ayaklandı. "Bu sefer boya yaparsın demi?"
Zülüf hepsine boş boş baktı.
"Sirac evde yok kızım." dedi Buke.
Zülüf salondan çıkmaya koyulunca,
"Nereye gidiyorsun kızım?" dedi Buke.
"Eve." dedi Zülüf kapıya doğru giderken.
"Valla ben sanki bir şey unuttum. " dedi İpek yeşillik dolusu tepsiyi salona götürürken.
Zeynep, Turna ve Yasemin salona geçmeye başladı.
"Kız sen ne yapıyorsun orada?" dedi Zeynep salondan kafasını çıkartırken.
O sırada kapı çaldı. Zülüf kapıyı açtı. Sirac'ı görünce başını yere indirdi.
"Babam seni çağırdı." diyerek Sirac'ın yanından geçmeye başladı.
"Kız, ablam limon almayı unutmuş, sen toplar mısın bahçeden? leğen tezgahın üstünde." dedi Zeynep Zülüf'ün cevap vermesine müsaade etmeden kafasını geri çekmişti.
Zülüf mutfağa geçti, leğeni aldı. "Limon ağacınız hangi tarafta?" diyerek holden çıktı.
"Sen ver leğeni, ben toplarım." dedi Sirac elini leğene uzatırken.
Beraber limon ağacına gittiler.
Zülüf durdu başını yerden kaldırmadan botunun ucuyla çamurlu toprağı eşelemeye başladı, "Özür dilerim." dedi sesindeki çocuk saflığıyla.
"Ne?"
"O gece için."
Sirac limonları toplamaya başladı.
Zülüf'ün sabrı taştı, "Özür diledik. İyi yada kötü bir şey söylesene." diyerek hışımla limonları her iki elleriyle koparmaya başladı.
"Boşuna o kadar topladın." dedi Sirac limon dolu leğeni işaret ederek.
"Bu mu yani." dedi Zülüf nizami dudakları sinirden titrerken, "Kahretsin!" diyerek elindeki limonları atıp, parmağına batan dikeni çıkarmaya çalıştı.
Sirac Zülüf'ün yanına geldi, "Ver bakayım." diyerek Zülüf'ün sağ elini avucuna koydu.
"Bırak." diyerek elini hızla çekti Zülüf. Sinirden titremeye başladı.
"Buna mı battı?" dedi Sirac ince uzun eli tutarken.
"Evet."
"Hangisi?"
"Yüzük parmağım." dedi Zülüf.
"Telefonun fenerini aç, parmağına tut."
Zülüf'ün ciğeri, Sirac'ın kokusuyla doldu taştı. Zülüf'ün boyu, tam olarak Sirac'ın omzunun üstünde bitiyordu. Sirac'ın başı eğik olduğu için, Zülüf Sirac'ın boynuna doğru biraz eğildi. Devam etti limon ağacının kokusu eşliğinde, Sirac'ın kokusunu içine çekmeye. Öyle güzel kokuydu ki.
"Çıktı." dedi Sirac kafasını kaldırmasıyla Zülüf'ün başının geriye doğru gitmesi bir oldu.
"Hayvan mısın?" dedi Zülüf çenesini tutarken.
"Sen de o kadar yaklaşmasaydın."
"Ayının tekisin!" dedi Zülüf, ağzında kan tadının alırken yüzünü buruşturdu. Kanlı tükürüğünü yere fırlattı. Bahçeden hızla çıktı. Eli hala çenesindeydi. Avludan geçerken, Sultan'la Canan'da avlu kapısından geçmeye başlamışlardı.
"Sen de kimsin?" dedi Canan.
"Mahallenin muhtarı!" dedi Zülüf sinirle her iki kadına bakarken.
"Dalga mı geçiyon kız?" dedi Sultan ağzındaki sakızın balonunu Zülüf'ün yüzüne doğru patlatırken.
Zülüf elini çenesinden çekti, "Evet dalga geçiyorum gerizekalı." dedi Sultan'ın karşısına dikilirken. Konuşmak canını çok yakıyordu ama altta kalmaya da hiç niyeti yoktu.
"Öff hala bırak şunu." dedi Canan.
Sultan'ın bakışları, Zülüf arkasına yöneldi, "İşte Canan, bak Sirac."
Canan güldü, Sirac'a doğru koştu ve sarıldı. "Seni yeniden görmek çok güzel."
Zülüf alık alık bakakaldı. Sultan ikinci defa sakızın balonunu Zülüf'ün yüzüne doğru patlattı. Ama Zülüf hissetmedi, olduğu yerde taş kesilmişti.
BÖLÜM SONU.
|
0% |