@writerladyy
|
O gece ne olmuştu neden bana gitme demişti hiçbir fikrim yoktu. Kafamda buna benzer milyonlarca soru işaretleri ile sabahı etmiştim. Sabaha karşı nasıl olduysa dalmışım ve alarmın çalması ile yerimden sıçrayarak uyanmıştım. Çok uyumuşum gibi! Sersem bir hâlde ayaklarımı sürüye sürüye camın kenarına geçerek yarı baygın gözlerle karşı apartmanda ki o meşhur daireye dikmiştim gözlerimi. Esnemekten ve gözlerimi açamamaktan ne kadar görebileceksem o kadarını görebiliyordum. Öyle ki baktığım yerlerde görünmüyor bile. Bir zaman sonra balkonun kapısı aralanıp da beklenen kişi kadraja girmişti dağılmış bir hâlde. Köşede duran her zaman ki yerine kurulup da kalmıştı hiçbir şey yapmadan. Başını ellerini arasına alarak gözlerini yere dikip de baktı uzunca bir süre. Yüzünün aldığı ifadeden de anlaşılacağı üzere gece biraz fazla kaçırmış olmalı. Eminim ki kahvaltı da etmemişti. Ah bir aklına takılan şeyi çözebilse tamam olacak.
Olduğum yerde durmayı bırakıp da dolabımın karşısına geçmiştim ve üzerimi değiştirme gereksinimi duymadan hırka geçirip de odamdan çıkmıştım. Gelen deli cesaretim geri kaçmadan gitmeliydim. Evden nasıl çıkıp da merdivenleri ne ara indim hiç hatırlamıyordum. Bir anda kendimi onun daire kapısının önünde bulmuştum. Parmağımı zile götürerek kapının açılmasını beklemeye başlamıştım. Çalan acayip zil sesini duyarak. Birkaç dakika sonra kapı aralanıp da dağılmış bir bedenle karşı karşıya kalmıştım.
–“ Neden geldin yine sen? ”
Soğuk ses tonuyla söylediği sorusuna cevap vermek yerine yanından geçip de içeri girmiştim. Beni öldürebileceğini bildiğim hâlde. Öldürmeyi düşünüyor muydu sahiden de? Mutfak kapısından içeri girdiğimde girmez olaydım diye düşünmedim değil. Hele ki buzdolabının içi o iğrenç içeceklerle doluydu sadece. Başka da bir şey yoktu yenebilecek doğru dürüst. Koca mutfakta yenecek hiç mi bir şey olmazdı?
–“ Ne istiyorsun? ” diye dile getirmişti bu sefer de soğuk nevale. Ki sergilediği duruş öyleydi şuan. Buz dağı bakışlarını demiyorum bile. Bir umut aramaya devam ederken sorusunu cevaplamıştım ve “ yencek bir şey arıyorum ama ara ki bulasın mutfak değil sanki ” demiştim.
–“ Markete git o zaman! ” –“ Bence de oraya gitmeden buraya gelmem hataydı ”
Lafımı söyleyip de bir şey demesini beklemeden mutfaktan çıkıp da daire kapısının olduğu tarafa gitmiştim. Çaktırmadan portmantoda ki anahtarı da cebime atmayı becerebilmiştim. Yüzümde alaycı gülümsemeyle marketin yolunu tutmuştum, geride şaşkın bir beden bırakmanın sevinciyle…
***
Elimde ki poşetleri kapının önüne bırakıp da çıkmadan evvel arakladığım anahtarı gün yüzüne çıkartmıştım. Kızacağını bile bile bu işe kalkışmıştım bir kere. Anahtarı deliğe takıp da yavaşça çevirdiğim de kapının aralanmasıyla yüzümde alaycı bir gülümseme belirivermişti. Zafer kazanmışcasına! Etrafa göz gezdirdiğimde ortalıkta görünmüyordu. Mümkünse işim bitene kadar olduğu yerde kalsın. Poşetleri de alarak mutfağın yolunu tutmuştum. Kolları sıvayarak nefis bir sofra kurmuştum, yememe ihtimaline karşın. Neden yapıyordum böyle bir şey, bilmiyordum.
–“ Sen gitmemiş miydin?! ”
Sesi duyulmuştu arkamdan. Bu sorudan daha çok “niye defolup gitmedin”in kibar hâliydi sanırım. Konuştuğu tonlamadan onu çıkartmıştım. Yüzüme yalandan gülümseme takınıp da ona doğru yavaşça dönmüştüm.
–“ Şimdi gidiyorum merak etme ”
Kapının yanında yanlanıp da bir şey demeden eliyle kapının yerini göstermişti. Sanki ben bilmiyorum, kapının nerede olduğunu. Ya sabır çekmiştim ve sandalyeye asılı olan çantamı alarak mutfaktan çıkmıştım. Geriye doğru dönüp baktığımda onu tabi ki de bana bakarken… yakalamamıştım. Ne zaman baktı ki?
Ve sen adam..
Varlığım bu kadar gözünün önündeyken neden yok sayarsın ki beni...
|
0% |