@yaren_yasar11
|
Yazarın anlatımı ile Vurulan kişinin kim olduğunu etrafına bakan tim üyeleri arıyordu. Kimsenin vurulmamasini dileyen tim üyeleri Mavi'ye gözleri değince onun vurulduğunu anlamıştı. Mavi Yiğit için kendini feda ederek tam onun kalbinden vurulmasini engellemişti. Adam tam olarak Yigit'in kalbini hedeflemisti. Mavi'nin önüne atlayıp karşısındaki adamı bir anlığına saşirtmistı. Türklerin deli olduğunu düşünüyordu. Bir baksa kişi için ölmeyi göze almanın delilik olduğunu düşünüyordu karşısındaki adam. "Mavi." Dedi Yiğit söküm etkisi ile kisilan sesi ile. Mavi ise şu anda hiçbir şeyi duymuyor gibiydi. İlk başta hiçbir şey ihis etmemişti Mavi. Daha sonra ise kurşunu yediği yerden sızan sıcak kanı onu karşılamıştı. Kendi bedeninden dokulan kanın üzerine koydu elini. Daha sonra ise elini ordan çekip kafasını eğerek elindeki kana baktı. Etrafımda olan şeyleri duymuyor gibiydi. Kurşunun oldugi yerde şu anda bir sızı vardı. Aynı zamanda ise ayni yerde olan sanki içinde alevler yanıyordu. Kurşun içinde dolaşmaya devam ediyor gibi his ediyordu. Çok geçmeden gözleri karardı. Başı dönüyordu aynı zamanda. Kendi ayakalri ona ihanet ediyordu. Bedenini tasimiyordu ayakları. Yana doğru yigilmasini önleyen şey ise kendi ebdenine sarılan kollardi. Mavi'ye normal bir silah ile ateş edilmemişti. Ona biyolojik bir silah sıkılmıştı. Yaşama şansı da yerlerde duruyordu. "Mavi." Diyen ses Mavi'nin ayık iken secebildigi son sesti. Daha sonra ise etrafında olan biten hiçbir şeyi anlamıyordu. Sıkılan biyolojik silahın zehri bedenine isledikce acısı katlanarak artıyordu. Bu his ölüme eş degerdi. Tim Mavi Yaren'in etrafında bir çember oluşturmuştu. Kaan acil olarak yarasına müdahale etmeye çalışıyordu. Ama Mavi'ye dokunduklari her an Mavi'nin yarası hat safhaya ulaşıyordu. Silahın içindeki ölümcül olan o zehir rüzgarın bile canını yakmasina sebep oluyordu. Biyolojik olan bu silahın içinde olan ilaç sayesinde oluyordu bu. Rüzgarın ona değmesi bile bedenime aynı anda binlerce iğnenin girmesi gibiydi. Birinin ona dokunduğunda kemikleri kırılır gibi his ediyordu. Özellikle şu anda yarası olduğu yer tarifsiz bir acı ile yaniyordu. İlaç Mavi Yaren'i öldürüyordu. "Ha siktir ha siktir ha siktir." Dedi bir kaç kez Yiğit Mavi'nin yarasına bakarken. Mavi titriyor bir krizin eşiğinde gibi gözüküyordu. "Dokunma komutanım." Dedi Kaan. Mavi'ye atılan o kurşunun içinde ne olduğunu bilmiyordu ama içinde olan her ne ise kızın ölecek olduğunu dusunuyordu. Belki de düşüncesinde haklı çıkacaktı. Mavi boğulur gibi bir ses çıkardı. Nefes alamıyor gibiydi. Kesik kesik nefes alıyordu. Algıları tamamen kapalı gibiydi. Yüzü her geçen dakika biraz daha morariyordu. Tim tarafından etrafında izdaham vardı. Yiğit'i kimse durduramıyordu. Mavi Yaren'in kendi yuznden kurşun yediğini ve acı çektiğini gördüğü her anda kna yardım etmek istiyordu. Kaan ise Yiğit'in ters bir haraketinde kızın başına geleceklerden korkuyordu. Kesinlikle Yiğit'i Mavi'nin yanına yaklaştırmak istemiyordu. "KOKUTANİM!" diye bağırdi en sonunda Batur Yiğit'e. " ONA YAPACAĞINİZ TERS BİR HARAKET ONU ÖLDÜRECEK BUNU MU İSTİYORSUN?" diye bağırdı bir kez daha. Batur'un bu olay bittiğinde komutana bağırmanin cezasını baya ağır odeyecekti. Ama bu Batur'un umurunda bile değildi. "KARDESİME HERHANGİBİ TERS HARAKETİNİZDE ONU BENDEN RUYA'DAN ALACAKSINIZ!" dedi bir kez daha. Yiğit ise Batur'a öyle bir baktı ki bakışlarının etkisindr kalan Batur sanki onların bir aralar birbirine ait olduklarini anlar gibiydi. "Onu benden aldılar bulmuş iken yine benim yüzümden kaybedem." Diye düşündü Yiğit. Onu bir kez daha kaybedecek hatta ölümünü görecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu. Mavı kadar giclu olduğuna inanmıyordu. Mavi onun ölü olduğunu sanar iken hayata kalmaya devam edebiliyordu. O edemezdi. Mavi asker olmuştu. O asker bile olmazdı. Mavi bir şekilde kalbindeki yarayı iyileştirmisti. Yiğit bunu da yapamazdı. Mavi'nin ölümune izleyemezdi. Bunu yapamazdi. Bunu da Batur anlamıyordu. Kız acı çektiği her an aynı acıyı çekiyordu Yiğit. Aslında bu hep böyle olmuştu. Yiğit farkinda bile değildi ama Mavi'nin canı her yandığında Yiğit'in de kalbi yanıyordu. Yiğit ise kalbinin yanmasını sadece kötü bir his olarak adlandiriyordu. Aynısı Mavi için de geçerliydi. Yiğit'in canı her yandığında şimdiye kadar kalbi yanmıştı onun da. O da sadece huzursuzluk çıkarmışti böyle durumlarda. Kalpleri tamamen birbirine bağlıydı. Bunlari kendileri bile farklarinda değildi. Ve şu anda kalplerinden biri duruyordu. İki kalpten biri atar iken biri duruyordu. Yiğit durdu en sonunda. Durması bile normal bir durma olduğu söylenemezdi. Mavi'ye ilk yardım yapması için durmuyordu. Duvara sert bir yumruk attı. Attığı yumruk ile elinde olan acı kalbi ile bir değildi. "Ölmeyecek. Ben daha ona kavuşmadan ölmeyecek." Dedi kendi kendine Yiğit. Kafasını göğe kaldırdı. "Yalvarırım Allah'ım. Onun duasını kabul etme. Allah'ım ben burda iken kendi yanına alma onu. Yalvarırım sana." Dedi bir kaç kez daha. Mavi ölmek istiyordu. Gökhan'a bu şekilde kavuşacağına emindi. Gökhan olmadan bir yaşam durmak istemiyordu. Onun tabiri ile kalbi ona aitti. Durmasını bekliyordu. Durup da onun yanına gitmeyi bekliyordu. YGit daha fazla dayanamadı yerde. Etrafında olan bitenlere bakmaya başladı. Helikopter geliyordu. Kızin başına geldi anında. İyice morarmış hatta terler dökmeye devam ediyordu. Eğildi tek dizimin uzerinde. Anlindaki terleri sildi yavaşça. Bu kadarına da karışması timdekiler. "Gitme." Dedi Yiğit fısıltı ile. Etrafında olan izdahamdan kimse hiçbirsey duymuyordu. "Lütfen Mavi'm." Dedi Yiğit. Yigit bir kez daha anlini sildiginde Mavi'nin canı yanıyordu. O ilaç ile yaşaması neredeyse imkansızdı. Mavi ölüyordu. Hastaneye tümden sadece 3 kişi gidebilmisti. Köyü tahliye etmeye devam etmek zorundaydılar. Gelen kişilerin en başında Yiğit vardı. Diğeri ise Kaan'dı. En sonunda ise Efe gelmisiti. Kaan ilk yardimlara devam ediyordu. Yiğit içinden bildiği bütün duaları sıralamaya devam ederken nasıl olduğunu bile anlam veremeden ameliyat odasınin kapısının önünde sırtında silahı üzerinde üniforması ile dikilir bir vaziyette bulmuştu. Dua sıralamaya devam ediyordu. İbrahim albay ise içeri girişi biel korku salıyordu. Sanki kendi kızı vurulmuş gibi endişe doluydu gözleri. Öz kızı ölüm döşegindeymis gibiydi. Yiğit'i gördüğü anda onu olduğu tarafa doğru iki tane asker ile yürüdü. Yiğit gözlerini bir an bile ameliyathane kapısından ayırmadığı için arkasından gelen albayı anca ayak sesleri fazla yakından gelemye başladığında fark etmisti. İbrahim albay ile Yiğit'in arasında çok farklı bir bağ vardı. Yiğit küçük iken vurulduğunda onu tedavi edip kendi oğlu yeirne koyan İbrahim albay dan başka biri değildi. Yiğit onu babası yeirne Albay ise kaybettiği çocuğu yerine koymuştu. İksinin de üzerinde olan üniforma yuzunden komutan ve asker iliskisinde döndüler anında. Yiğit hazırola geçti. "Oğlum." Dedi Albay Yiğit'in yanına giderken. "Nerde Yaren?" Dedi. "Ameliyata komutanım." Diye cevapladı Yiğit onu. Yiğit'in ses tonu ile birşeylerin ters bir şekilde gittiğini anlamıştı albay. "Doktorlar ne dedi?" "Umutsuzlar." Dedi. Albay kafasını iki yana salladı. Aklından gecenleri okumak imkansızdı. "Güçlüdür o." Dedi Albay. Neleri atlatigini biliyordu. Buna dayanarak söylüyordu bunu. "Biyolojik bir silah ile vuruldu." Ded Yiğit. Albay bakışlarını Yiğit'e dikti tamamen. "Acı hissi 100 kat gelişti. Zehir ölümcül." Dedi aynı zamanda. İbrahim albay düşündü. İçerde ona atılan her kesik veya yapılan her müdahale şu anda canini ne kadar yaktığını düşündü. Albay daha fazla bekleyemedi. Karargaha dönmesi gerekiyordu. Geri oraya döndü. Kaan ile Efe de mecburen gitmislerdi. 2681 Odada ondan başka bir kişi daha vardı. "Sigara İçmek Yasanktır" levhasının altına kambur bir şekilde çökmüş sigarasım umutsuzca tüttüren biriydi bu. Izmariti bastırarak söndürdü ve bir sigara daha almak için uzandı ve "Saat geç oluyor" dedi. Aralarındaki sohbet bununla sınırla kaldı. Sohbeti uzatmak isteyen bir sesle dile getirilen üç kelime. Adam kimi beklediğini söylemedi. Korkuyorum da demedi. Ama korktuğu gözlerinin derinlerinden okunuyordu. Saat 11'de, Adam beklediği kisinin odasına çok şükür ki çağrılmıştı. Böylelikle Yiğit de tamamen yanlız kalmıştı. Yaklaşmakta olan bir ambulans sirenini dinleyerek pencerenin önünde dikildi. Yüzüncü kez saatine baktı. Bir merminin çıkartılması ne kadar uzun zaman alabilirdi ki? Yoksa ters giden bir şeyler mi vardı? Sonunda, gece yarısı bir hemşire kafasını odaya uzattı. Yiğit anında ayağa fırladı ve hemşireye doğru koştu. Hemşire ilek baslard aona bilgi veremeyecegini söylese de Yiğit onu bir şekilde ikna ederek ağzından laf almayı başarmıştı. "Maalesef..." BÖLÜM SONU
|
0% |