Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.Bölüm

@yarenbay30

15.Bölüm: Çıkmaz Sokak

 

' Koşuyordum.Kimden veya kimlerden kaçtığımı bilmiyordum.Arkama dönüp bakmam için vaktim yoktu.Ardımdan gelen ayak sesleri hızını hiç kesmiyor ,aksine beni yakalamak için sınırlarını zorluyordu.Dürtülerim ise beni koşmaya sevk ediyordu.

 

Yabancısı olduğum şehrin sokaklarında koşarken, kapısı açık bir hastanenin içine girdim. Kimseler yoktu.Terkedilmiş gibiydi.Hiç durmadan merdivenleri çıkarken bir yandanda katlardan birilerinin olup olmadığına bakıyordum.Yerlerinden kopmuş aydınlatmalara ,sarkan elektirik kabloları eşlik ediyordu.Kapılar ,camlar kırılmış hastanede sağlam hiçbir şey kalmamıştı.Sanki burada büyük bir çatışma olmuş gibiydi.Etrafa bakarken ayağım basamağa takılmış olacak ki yere düştüm.Ellerim yerde ılık bir sıvıyla buluştu.Loş ışıktan dolayı bunun ne olduğuna anlam veremesemde zaman kaybetmeden yerden kalktım.

 

Ne kadar çıktım bilmiyordum ama çatı diye tahmin ettiğim, hastanenin en üst noktasına çıkmıştım. Nerden geldiğini bilmediğim ışık süzmesi çatıyı aydınlatıyordu. Çatının kapısını arkamdan kapatırken,gözüm ellerime kaydı. Karanlıktan dolayı fark edemediğim ellerim bileklerime kadar kandı.Korkudan titrek bir nefes verirken ellerimi üzerime sildim, fakat kan bir türlü çıkmıyordu.

 

Kabustu bu. Kesinlikle bir kabustu. Uyanmalıydım.Gözlerimi bir süre kapatıp açtım.Uyanamamıştım.Tekrar denedim.Yine olmamıştı.Uyanamıyordum.

Gerçekmiydi yoksa?

 

'Atla' yanımdan gelen aşina olduğum kadın sesiyle irkilip gözlerimi açtım.

O kadındı. Zühre.Tam karşımdaydı.Öylece bakıyor, işaret parmağıyla duvarı gösterdi.

'Zaman yok,atla'

Arkamdaki kapının zorlanmasıyla gözlerimi ondan aldım. Atlarsam, kurtulurdum. Duvarla aramdaki mesafeyi hesapladım. Yapardım.Gücümü son kez toplayarak sırtımı zorlanan kapıdan ayırıp ,koştum.Yarım metre olan duvara çıktım.Çok yüksekti. Çevredeki en yüksek binanın bu olduğuna kanaât getirdim.

Önemi yoktu.

Peşimdekilerden kurtulmak istiyordum.

 

' Dur '

Doğan. Beni kovalayan o muydu?

Ne uyanıkken ,ne uykularımda rahat yoktu bana.Manyak herif ,işini gücünü bırakıp ,beni öldürmek için kabuslarıma kadar gelmişti.

Yüzünden üzerindeki tişörte kadar kan içindeydi. Elindeki dövmeler bile kandan görülmezken,elini atlamanın eşiğinde olan bana uzattı.

Onu hiç böyle görmemiştim.Gözlerini kocaman açmış bakıyordu.Bakışlarında ilk defa hırs yoktu.

Umuttu bu.

Gözlerinde gördüğüm umuttu.

Ne için umut ediyordu ki.

Atlamamam için mi?

İşte buna gülerdim.

Ona bakarken ayağımı geriye, boşluğa adımladım.

Artık havayla bir bütün olmuş ,yere doğru düşüyordum. Sanki içimde bir şeyler kopuyordu.

Fakat tek değildim.

Çünkü Doğan da hemen peşimden kendini boşluğa bırakmıştı.'

 

Yine kan ter içinde uyanmıştım.

Günlerce gördüğüm bu kabus yüzünden gündüz ve gece uykularım bana zehir olmuştu.Doğruyu söylemek gerekirse şimdiden ,yaptığım ritüelden pişman olmuştum. Kaldı ki işe yarayıp yaramadığını bile bilmiyordum. Ölseydi haberi gelirdi.Haber gelmediğine göre halâ yaşıyordu.

 

Koltuktan ayağa kalktım.Yanımdaki pet şişeden biraz su içip bileğimdeki saate baktım.Mesaimin başlamasına on beş dakika daha vardı. Bugün staj günümdü ve hastanedeydim.Gece gördüğüm rüyalar yüzünden uyuyamamıştım.Benim için ayrılan öğle arası paydosundan da çalışanlar için kullanılar mutfakta uyuyakalmıştım.

Açılan kapıyla bakışlarım oraya çevrildi. Özlem ablaydı gelen.

 

" Umaycım, Baran adında bir delikanlı geldi seni soruyor."

Baran ne alakaydı şimdi. Uzun zamandır görmüyordum onu.Bir süreliğine Almanya'ya ailesinin yanına ziyarete gitmişti,şimdi de buradaydı.Yerdeki ayakkabılarımı giyip, oturduğum yerden kalktım.

 

" Dışarıda bekleyeceğini söyledi."

Diyerek gülümsedi Özlem abla. Bende karşılık olarak gülümsedikten sonra odadan dışarı çıktım.Ne konuşacaktı acaba benimle?

Buraya kadar geldiğine kadar önemli olmalıydı.

Belki müjdeli haberi verirdi bana.Doğan öldü,Gökhan tutuklandı gibi.Düşüncelerimin saçmalığıyla gözlerimi devirdim.

 

Hastaneden çıkmamla her zaman var olan fakat bugün tavan yapmış kalabalığın içinde Baranı aradı gözlerim.Etrafa aval aval bakarken sağ taraftan koluma dokunulmasıyla o tarafa döndüm. Ben onu değil ,o beni bulmuştu.

 

" Naber?" Diyerek göz kırptı.Baranı çocukluğumdan beri tanır,bilirdim.Herkese karşı çok sevecendi.Komik ve samimiydi.Kuzeni Doğan gibi değildi anlayacağınız.Taki Doğanın suçuna yardım ve yataklık yapana kadar. Yanılmıştım. Baran da onlar gibiydi.Artık gözümde onlardan farkı yoktu.

 

" Zamanım yok.Ne konuşmak istiyorsan hemen konuşalım." dedim söylediğini hiçe sayarak.

Konuşmak istemiyor bir yandan da ne konuşacağını deli gibi merak ediyordum.Dengesizliğim üzerimdeydi yine.

Cümlelerimden memnun kalmasa da mahçup bir şekilde başıyla onayladı.

 

" En son olanları duydum.Onları olabildiğince zapt etmeye çalışıyorum ki şu aralar bizim orada yeterince gündemdesiniz.Gökhanın tehditlerine gelirsek; onun ne söylediği değil, Doğanın ne yaptığı önemli.Polise gidip onu kışkırtmadığınız sürece bir durum da olmaz.Senin ceseti ihbar etme olayına gelirsek, inan ki nasıl tepki verirler ben bile bilmiyorum.Şu aralar yanlız olmamaya dikkat et, bu yeterli olur. "

Dediklerinden anladığım; susun,unutun,ortalıkta gezinmeyin ,olay unutulsun demekti.Suça ortak olmak vicdana sığarmıydı? Sanmıyordum.

 

Söylediklerini az çok bende biliyordum.Önemli olan bu konuşulanlar değildi. Etrafa şöyle bir bakınıp Barana biraz daha yaklaştım. O da önemli bir şey diyeceğimi anlayıp kulağını bana eğdi.

 

" Doğan, yaşıyor mu? Yanlış anlama, sağlığı sıhhati yerinde mi diye soruyorum."

Gözlerimi kocaman açmış yüzümde ki hafif gülümsemeyle vereceği güzel haberi bekledim. Baran surat ifademden ciddi olup olmadığımı tarttı. Sonra da ben delirmişim gibi baktı. Tam olarak öyle bir bakıştı.Kendimden yana tereddüt etmedim değil.

 

"Umay, beni endişelendiriyorsun.Ölmesi mi gerekiyordu?"

Verdiği cevapla kaşlarımı çattım, kafamı 'yok' manasında iki yana salladım.

 

"Ölmesi niye gereksin ki? Aman iyi olsun, ona bir şey olursa bana kim çile çektirecek değil mi?"

 

" Hastada mı olmadı? Grip, covid falan. Oldu da demiyormusun? Yok ya demediğine göre domuz gibi...Neyse ya konuştukça batıyorum ben ,gideyim en iyisi. Görüşürüz." Dedim panikle. Ne demek istediğimi anlamasada surat ifadem Baran'ı güldürmüştü.Hafif gülümseyerek tepkisine karşılık verdim sonra da arkamı dönüp hastanenin girişine birkaç adım attım.

 

"Umay" duraksadım ama yüzümü ona dönmedim."Sandığın gibi biri değilim.İnan onlar gibi değilim.Seni kardeşim yerine koydum hep. Demem o ki ihtiyacın olduğu her an ben buradayım."

 

*********

 

Çikolatalarımın da parasını ödedikten sonra marketten çıktım.Hava kararmaya yakındı. Akşam ezanı okunalı çok olmamıştı.Normalde bu saate kalmasamda, bugün hastane çok yoğundu.Bu durum geç çıkmama neden olmuştu. Otobüsle geldiğim için ekstra bir etkisi oluyordu gecikmemin.

 

Bir elimde poşet öteki elimde telefon yokuş aşağıya iniyordum.

 

"Anne telefonda dedikodu yapıldığını senden görüyorum.Öyle içli anlatıyosun ki dikkatim dağılıyor.Gelince konuşuruz."

Dedim hiç susmayan anneme.

 

"Sen gelene kadar önemi kaçar olayın.Sana niye anlatıyorsam artık. Neyse Fatmayı arayayım ben.Sen de erken gel eve." Diyerek telefonu yüzüme kapattı. Biraz önce öz annem Fatma şahsını,bana tercih etmişti.Çevrem vefalı insanlarla doluydu.

 

Yolun kenarına geldim. Burası mahalle arası olduğu için trafik ışığı veya yaya geçidi yoktu.Bu da şu demek oluyordu; arabayla mesafeni doğru ayarla ve zamanlamanı yap, hızlıca karşıya geç.

 

İkinci arabada geçtikten sonra hareketlendim.Kaldırımı inip adımlarımı hızlandırdım ama işler istediğim gibi gitmedi. Ayağım yolun ortasında ki küçük çukura denk geldi.Başta sadece sendelesemde dengemi sağlayamadım ve yere kapaklandım.

 

Şu sıralar düşmem de moda olmuştu.Kendimi yerin çekiminden geri alamıyordum.

 

Üzerime hızla gelen arabanın, farlarını farketmemle saçma düşünceler beynimi terk etmişti bile.Her ne kadar arabayı süren kişi kornaya bassada bu saatten sonra tüm kaçma girişimlerim faydasızdı.Çünkü ayaklanmak için çok geçti.

Son sürat gelen arabanın bana çarpmasını beklerken ani bir frenle ayaklarımın ucunda durmuştu.

Huh! Bugünde yaşıyordum.

İçimden Rabbime şükürler ederken, hemen ayağıya kalktım.

 

Eğilip ellerimi, dizlerime vurarak pantolonumu silkeledim.

Doğrulup önüme düşen saçları geriye attım.

 

Dibimdeki arabanın içindeki sürücüye baktım.

 

Dünya üzerinde karşılaşmam gereken iki insan şu dakika tamda karşımdaydı.Gökhan sürücü koltuğunda,Doğan ise yan tarafında eli başında düşünceli bir halde oturuyordu.Beni farketmesiyle o düşünceli halden sıyrıldı.Elini başından indirip, oturduğu yerden doğruldu.

Gördüğüm kabus geldi aklıma.

Aynı orada ki gibi bakıyordu.

Garip.

 

Uzunca bir süredir onları görmüyordum burada değillerdi.

Yine nereden çıkmışlardı.

Gökhanın arabadan inmek için atak yapmasıyla temkinli bir şekilde geriledim.Beklemediğim şekilde Doğan, Gökhanın kolunu tutup, inmesini engelledi.

 

Tam kurtuldum,güvendeyim derken arabanın kapısından bir çırpıda inen Doğanla tüm umutlarım yerle bir oldu.

 

Durmadım.

Kafamda tehlike sinyalleri yanıp sönerken duramazdım.

Arkamı dönerek sol tarafımda yer alan sokak arasına can havliyle koşmaya başladım.

 

" Dur!"

Diye bağırarak arkamda koşturan Doğanın gür sesini duyunca daha da panik oldum.

Yakalarlarsa kesin alıp götürürlerdi beni.

Sonrasında ne olurdu ben bile hayal edemiyordum.Bu düşünceyle daha da hızlandım.

 

Yanından geçtiğim birkaç insanın garip

bakışlarına maruz kalmıştım.

Tabi onların keyfi yerindeydi peşlerinde koşuşturan bir katil yoktu.

Neyse ki tanıdık olmayan sokaklarda koşturuyordum.Olsa dahi bu loş sokaklarda beni tanırlarmıydı sanmıyorum.

 

Bütün yollar oturduğum mahalleye çıkıyordu.Bir an önce Doğandan kurtulmalıydım.Kaldı ki benim adımlarımla onun adımları kesinlikle denk değildi. Beni yakalaması an meselesiydi.

Bulunduğum sokaklar labirent gibiydi. Her sokak birbirine benziyordu.Buraları bilmeyen birinin kaybolması kaçınılmazdı.

 

Yönümü sürekli aşağıya tutarak koşuyordum. Sokağın sonuna geldiğimde tekrar bir karşıya geçme durumum olduğunu farkettim.bana doğru gelen kamyon ile bir an tereddüt ettim. Durdum.Nefes almakta güçlük çekiyordum.Soluklarım bana yetmiyordu.Koşmaya başladığımdan beri hiç bakmadığım, arkama baktım. Mesafeyi çoktan kapatmıştı.Benim aksime hiç yorulmuş gibi de değildi.Eğer kendimi karşıya hemen atmazsam beni yakalardı.

 

"Dur laaannn,durr!"

Diye bağırmasıyla birazdan herkesin bu bağırışın nedenini anlamak için camlara çıkacağı ve daha da farkedileceğimiz belliydi.

 

Tabiki de durmadım ve kamyonun önüne atlayarak bana çarpmasından kılpayı kurtuldum. Geriden gelen korna sesleri umursamadım. Bu hareketim ile Doğanla aramdaki mesafeyi gereğince açmıştım.

 

Köşeyi dönmemle ,durmak zorunda kaldım.Bacaklarım koşmayı reddediyordu.Soluklarım, düzensizleşmişti. Bayılma eşiğine gelmiştim.Spor yapmayan birine göre gayet iyi bir performans sergilemiştim.Kendimi düzene sokmaya çalışırken yanımda ki binanın balkonundan bir ses işittim.

 

'Şişt' sesin geldiği yöne baktım.Yani yukarı,Zühre adındaki medyumdu bu.

Onun evine kadar gelmişmiydim?

 

" Kapı açık ,içeri gir." Diyerek bana fısıldadı. Canıma minnetti.Olabildiğince hızlı adımlarla aralık olan apartman kapısından içeri girdim.Kapıyı ardımdan kapattım.Bu zifiri karanlık umrumda değildi. Yere,soğuk betona oturdum.

Nefesim halâ düzenli değildi.

Önemi yoktu.

Asıl önemi olan yaşıyordu,peşimden bu kadar koştuğuna göre sağlıklıydı da yani yaptığım ritüel tutmamıştı.

Boşa gitmişti herşey.

 

Aklıma düşen fikirle buz kestim.

Ya bu ritüel, öldürmekten ziyade farklı bir amaç için kullanılıyorsa...

 

Pekii, ölmesi için değilse, nasıl bir etki bırakması için yapmıştım?

 

Loading...
0%