@yarenbay30
|
41. Bölüm: İhanetin Bedeli
Ormanın derinliklerine çoktan girmiştim. Balta girmemiş bu ormanda otlar neredeyse benim boyuma geliyor ve koşmakta zorlanıyordum. Bastığım yeri otlar yüzünden göremiyordum.
Allah korusun bir çukur olsa onu görebileceğim bile muammaydı.Camın kestiği kolum yavaş yavaş sızlamaya başlamış, acısı beraberinde ise dişlerimi birbirine kenetlemiştim. Durmadan koşuyor ne kadar koştuğumu veya yol gittiğimi unutmuştum. Telefonumu yanıma da almamıştım.En son yere düşmüştü sonrası yoktu.Kime nasıl bu durumu anlatırdım, bilmiyordum? Nereye koştuğumu bile bilmiyordum? Yola kesinlikle çıkamazdım, elleriyle koymuş gibi bulurlardı beni. Ama böyle nere gittiğimi bilmeden nasıl olacaktı bilmiyordum?
Sık ve balta girmemiş ağaçların içlerinde koşarken gittiğim her yönün birbirine benzediğini farketmiştim.Yönümü kaybetmiştim.Nihayetinde bir ağacın gövdesine tutunarak durabildim.Aldığım nefes bana yetmezken sık sık nefes alıp veriyordum. Kendimi sakin tutmaya çalışırken ağaçta olan elimde bir huylanmayla, oraya baktım.
Böcek!
Sesli bir çığlık atarak elimi ağaçtan çektim.Çekmemle beraber sendeleyerek hemen arkamda olan taşa takılıp yere düştüm eş zamanlı olarak elimi çekmemle böcekte yere düşerken ortadan kayboldu. Dizlerimi kendime çekerek kafamı yasladım.Çok yorulmuştum.
Kafamın üzerinden kuş sesleri gelirken kanatlarım olup şu durumdan kurtulmayı diledim. Bu şekilde biraz oturdum.
Sonrasında anlamadığım dilde ki konuşmayla kafamı kaldırarak arkama baktım. Uzun boylu zayıf bir adam hem bana doğru koşuyor hem de arkasında her kim varsa onlara sesleniyordu. Farklı bir aksanı olan bu adam yarım yamalak türkçesiyle elindeki telsizle karşı tarafa benimle ilgili bir şeyler söylüyordu.
Hemen ayağa fırlarken koşmaya başlamıştım. Peşimde olan bu adam birkaç küfür savurmuş ve son hız o da koşmaya başlamıştı. Nasıl bu kadar hızlı bir şekilde bana ulaşabilirlerdi aklım almıyordu. Peşimden gelen tek kişinin o olmadığının farkındaydım.Sesler git gide yükseliyordu. Sık ağaçların aralarından geçerken ayaklarım neredeyse yere basmıyordu.
" Kahretsin!" Farklı aksanıyla söylediği bu sözcük kulaklarıma kadar ulaşmıştı. Ne kadar koştuğumu bilmiyordum. Bildiğim tek şey koşmaktan ciğerlerimin ağrımaya başladığıydı. Arkamdan gelen adım sesleri de kesilmişti. Koşmaktan neredeyse kendimi yere bırakacağım bir seviyeye geldiğimde durdum ve arkamı dönerek çevreme göz gezdirdim. Etrafta kimse yoktu. Atlatmışmıydım, bilmiyordum fakat açıkta durmamalıydım. Tekrar yola koyulacaktım ki üzerimdeki ceketten tutulmam bir oldu. Biraz önce peşime takılan adamdı bu. Gözlerindeki öfke buradan okunuyordu.Sanırım onu yorduğum için bir küçük kızgındı. Elindeki küçük telsizi çıkararak karşı tarafa seslendi.
" Buldum onu!" Ardından karsı tarafın ne diyeceğini umursamadan beni ormanın yola çıkan tarafına doğru sürüklemeye başladı. Elinden kurtulmak için debelensem de her karşı koyuşumda bana ters ters bakarak ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu. Ormandan ayrılırken yol görünmeye başlamıştı. Yolda peş peşe sıralanmış üç araç ve etrafını sarmış ona yakın adam çekti dikkatimi. İçlerinde Gökhan'ı farkedince yürümeyi bırakıp yere bıraktım kendimi. Gitmemek için direttiğimi gören başımda ki adam tek koluyla belimden kavrayarak beni tepetaklak kavramış bir şekilde kaldırarak, yürümeye devam etti.
Yolda bizi bekleyenler bize odaklanırken yanlarına varmadan kaçmam gerektiğinin farkındaydım. Yerin hizasından giden yüzümü olabildiğince kaldırarak adamın belimi tutan koluna dişlerimi geçirerek onu var gücümle ısırdım. Canının acısıyla beni yere bırakırken yüz üstü toprağa düşmüştüm. Kolumdaki yaram daha da ağrımaya başlamıştı. Onu umursamadan düştüğüm yerden saniyeler için kalkıp onları geride bırakacağım an arkamdan ateşlenen silah sesiyle öylece yerimde kalarak vücudumda bir acı var mı diye hissetmeye çalıştım.
" Dur yerinde, yoksa acımam!" Şimdilik kurşun beni hedef almamıştı. Bir sonraki adımım da bu kadar şanslı olacağımı düşünmüyordum. Kolumu tutan Gökhan ile kimin silahı ateşlediği belli olmuştu.
" Temiz orman havası aldığına göre, sıra yaptıklarının hesabını vermede..." Fazla mı sinirliydi?
****
Bu kadar adama tabiki de karşı koyamamış tüm kaçma girişimlerim ve şirinliklerimi görmezden gelmişlerdi. Bu cehennem kaçkınları hiçbir şeye tav olamamışlardı. Tekrar fabrikaya geri dönerek içine girmiş sonrasında içinde biraz önce fark etmediğim merdivenlerden indim, pardon zorla indirildim. Burası üst katın aksine daha bakımlıydı. Anlaşılan burayı kullanıyorlardı. Ortada ki bir varilin içinde ateş yakmışlar ve etrafında peşimden gelenlerden daha fazla adam vardı. Bizim ortama girmemiz beraberinde herkes suspus olmuş dikkatleri bize vermişlerdi. Hepsi de daha önce Doğanın evinde gördüğüm gibi serseri tipli ve buralı gibi görünmeyen insanlardı.
İçlerine girdiğimiz an yerde diz üstü oturtulmuş bir gençle karşılaştım. Benden birkaç yaş daha büyük gösteren bu kişi korku dolu bakışlarla etrafına bakınıyordu. Gökhan'ın zoruyla aynı şekilde yanına diz çöktürüldüm. Diğerleri etrafımıza dizilerek bizi çember içine aldı. Adamlardan bazılarının ellerinde ki uzun namlulu silahları fark etmem güç olmadı.
Boyum kadar olan bu silahlara mermileri yerleştirmeye başlamışlardı bile. İşte bunu görmemle anlamıştım ki bu iş hiç iyi yerlere gitmiyordu. Saçım başım birbirine girmiş, üstüm toz toprak olmuştu. Bir kolum kesikten kaynaklı kana bulanmıştı. Demem o ki, vahim bir haldeydim. Gökhan içinde olduğumuz çemberin içine girerek önümüze bir sandalye çekip oturmuş bacaklarını iki yana açıp kollarını dizlerine dayamıştı.
" Uzun uzadıya konuşmayacağım. İçinizden biri bize ihanet etti.Bunu kim yaptıysa söyleyecek, diğeri ise hiçbir zarar görmeden serbest kalacak."
" Aksi halde ikiniz de casus kabul edileceksiniz." Bunları bana bakarak söylemiş yanımda ki adama bir an olsun göz değdirmemişti. Nereden öğrendiğini bilmiyordum. Nasıl benden şüphelendiğini de? Zaten benden şüphe etmesi için bir nedene ihtiyaç duyduğunu düşünmüyordum. Yanımda ki adamın suçsuz olduğunu o da, bende biliyorduk. Ölmemi istiyordu ve bunun için bir fırsat ona yetmişti. Bunu da en iyi şekilde kullanıyordu. Ağzımdan çıkacak her hangi bir itirafı bekliyor gibi sadece bana odaklanmıştı. Yanımda ki genç ise çoktan yalvarmaya başlamıştı.
" Yemin ediyorum ki ben size ihanet etmedim. Bulunan o böceklerle bir alakam yok. Böceklerin yerleştirildiği ortamlarda hiç bulunmadım bile." Yanımda ki neredeyse ağlayacak pozisyona gelmişti.Suçsuz olduğunu biliyordum ve bu haline üzülmüştüm.Fakat itirafta da bulunamazdım. Gökhan onun dediklerine aldırmıyor tüm ilgisini bana vermiş ağzımdan çıkacak cümlelere odak kesilmişti. Uzun sessizlik sonucunda Gökhan sinirlenmiş gibi bir surat ifadesiyle baktı bana.
" Mantıklı bir savunma. Bu durumda aradığımız casus sensin." Gökhan parmağıyla beni işaret ederken gözlerim kocaman açıldı. Kafamı hızla sağa sola sallayarak dediklerini reddettim.
" Yapmadım. Ben kendi halinde bir kızım, bu dediklerini yapmak istesem bile yapamam.Korkarım." Etrafımda ki tüm gözler bana döndü.
" Bunu yapan her kimse haber geçirdiği tarafta bir adamımız olduğunu hesaba katmamış." Neden bilmiyorum bana olan şüpheleri daha ağır basıyormuş gibiydi.Acilen bir şeyler yapmalıydım.Bu adamların duygularına etki edermiydi bilmiyorum ama ağlamalıydım. Kendimi biraz zorlayarak gözlerimin dolmasını sağladım.Sonrasında ise gözlerimden yaşların akması için bir kez kırpıştırdım. Ve istediğim olmuştu.
" İşlerinize bulaştığım için yeterince pişmanlık duyarken, kininizi neden üzerime çekmeye çalışayım ki? Hemde sizden bu kadar korkarken." Sesimi çatallaştırarak konuşurken hepsine iyi kötü etki ettiğimin farkındaydım.Bazıları bu dediklerime inanmış gibi gözükmezken inanlar ise birbirlerine bakış atmaya başlamışlardı.
Çok geçmeden nereden çıktığını bilemesem de Baran çıktı karşıma. Onu görür görmez uyuşmuş dizlerimle ayağı kalkmaya çalışsam da sırtıma dayanan sert bir cisimle dona kalmıştım.Omzumun üzerinden sert cisime bakınca bunun bir silah namlusu olduğunu farkettim ve korkuyla geri yerime oturdum.
" Sen, ne yaptığını sanıyorsun? Doğanın haberi bile olmadan nasıl böyle kararlar alırsın?" Baran, endişeli biraz da ne şok içinde Gökhan'a yönelttiği soruyla biraz olsun içim rahat etmiş bir umut ışığı doğmuştu.
Doğan ya tabi!
Eğer benim yaptıklarımı öğrendiyse, Gökhanı bile bana mumla aratırdı. Buna adım kadar emindim.
" İçimizdeki hainleri temizliyorum,tıpkı bir öncekilere ne olduğu gibi..."
" Konuyu saptırma! Doğan sana git Umayın başına silah daya demedi." Baran son hız Gökhan'ın dediklerine karşılık verirken sinirlenmeye başlamıştı. Diğer adamlar ise Baranın dedikleriyle çelişkiye düşmüş gibiydiler.Doğanın bu durumdan haberi olmadığını anlamışlardı. Gökhan oturduğu sandalyeyi devirerek ayağı kalkarak tam Baranın karşısına dikildi ve konuşmaya başladı.
" Bu aptal kız yada başkası, farkeder mi? Bize kim ihanet ettiyse sonu değişmeyecek, bunu bize en başından beri söyleyen Doğandı. En iyi sen biliyorsun."
"Kural 1: İhanet eden her kimse bul ve etkisiz hale getir.Eğer suçlu bu kızsa ki o olduğuna adım kadar eminim cezasını çekecek."
Ağlamam da işe yaramamıştı.Şuan tek umut ettiğim şey Baranın beni buradan çıkarmasıydı. Herkes Gökhanı haklı bulur gibi her şeyi yapmaya hazırdı. Derken sol tarafımda ki benimle aynı kaderi yaşayan genç konuştu.
" Senin yaptığını biliyorum.İtiraf et. Yoksa beni de vuracaklar." Benim duyabileceğim bir ses tonuyla söylediği bu cümleler ile ona baktım.Gözleri kızarmıştı. Yorgun görünüyordu. Onlara nasıl bulaşmıştı ya da onlara mı çalışıyordu bilmiyordum. Fakat bu haline içim cız etmişti.
" Ben bir şey yapmadım.Hem onları biraz bile tanıyorsam, ben yaptım desem bile geride seni bırakmazlar.Bir kere senden şüphelendi-"
Onun arkasında ki adamlardan biri konuştuğumuzu farkedip omzumuzdan dürterek sert bir biçimde uyardı. İkimizde önümüze döndük.
" Bu durum ötekilerden farklı sen de biliyorsun." Baran burada Doğanın bana olan duygularını kastediyordu fakat açıkca söylemek istememişti. Bunu demesiyle Gökhan daha da küplere binerek karşılık vermişti.
" Ne yani bunun beni durduracağını düşünüyor, olamazsın." Gökhan ani bir şekilde verdiği baş işaretiyle bir kaç adamın Baranın kollarından tutması bir oldu. Baran birkaç yumruk sallasa da başarılı olamamıştı.
" Bırakın lan beni! Bırak! Asıl ihanet eden sizsiniz.Doğan olanları öğrenince ne olacak sanıyorsunuz." Sesi tüm fabrikayı inletiyordu. Bir yandan da bana kaçmam için telkinlerde bulunuyordu. Kollarına giren adamlar onu bu ortamda uzaklaştırarak çemberin dışına çıkarmışlardı. Ona yardım etmek için yaptığım her hamlede bir silah namlusu tarafından uyarı almıştım. Korku dolu bakışlarımla olanları izlerken bakışlar yine bize dönmüştü.
" Çok uzadı bu iş." Gökhan belinden bir silah çıkarırken emniyet kilidini açarak namluyu yanımdaki gence doğrulttu. Bakışları bendeyken benim yaptığımı söylememi istiyormuş gibi beklentiyle baktı. Blöf yapıyordu konuşmam için.
Hiç bir şey söylemedim.
Gözünü bile kırpmadan silahı ateşledi. Yanımda ki bacağını tutarak yere yığılırken atak geçirir gibi titremeye başlamıştı. Vurmuştu onu! Suçu yoktu!
Çok geçmemişti ki namlu bana döndü. Gözlerimi kapatırken bir kaç damla yaş gözümden firar etmişti. Ne yaptığımı, ne yapacağımı bilmiyordum.Sadece tepki veremiyordum. Kulağımda hala silahın sesi çınlarken yumruklarımı sıkarak başımı önüme eğmiş olacakları bekliyordum.
Hiçbir şey duymuyordum kalp atışlarımdan başka. Sanki her an bayılacakmış gibi bir his vardı içimde.
Ne kadar geçmişti bilmiyordum ,zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Korkuyla beklediğim o an bir türlü gelmemişti. Birşeyleri ters gittiğini hissetmiş gibi önce kaşlarımı çatmış sonrasında ise gözlerimi açmıştım.Dolu olan gözlerim etrafı bulanık görüyordu.
Doğan!
Gökhanı yere yatırmış yüzüne yumruklar atıyordu. Baran ise nasıl kurtulmuşsa etrafında ki adamlara göz dağı veriyordu.
Buradakilerin hepsi Doğanın çetesinin adamlarıydı ve burada olanlardan onun haberi olmadığını anlamışlardı. Bu yüzden müdahale etmiyor.Sadece adalet bekliyorlardı.
" Sen kimsin ki benim haberim olmadan böyle işlere bulaşırsın?" Ne kadar sürdü bilmiyorum. Doğan,Gökhan'ın üzerinden kalkarken hızlı nefes alışverişleri arasında etrafta ki adamlarına açıklama yaptı.
" Bu işte parmağı olan herkes onunla beraber bedelini ödeyecek." Bas bas bağırıyordu. Herkese saldıracak gibi duruyordu.
Parmağıyla oturur vaziyete gelip burnunu tutan Gökhanı gösterirken bir yandan da tehditler savuruyordu.
Tam anlamıyla delirmiş gibiydi.
Üzerinde ki tişörtü Gökhan'ın kanına bulanmışken arkamda ki adamlarla göz göze gelebilmek için bana doğru döndün.
Gözleri kolumdaki kana giderken şöyle bir beni inceledi sonra bana öyle bir bakış attı ki o an anlamıştım.
Öğrenmişti benim yaptığımı...
Ne yapacağını bilemez bir durumdaydı.
En önemlisi endişeliydi.Benim için...
Bana bakarak çevresinde ki adamlarına konuşmaya devam etti.
" İçimizde bir casus olduğu doğru. Kim olursa olsun bunun cezasız kalmayacağı da doğru."
Gözlerini bir an benden ayırmazken sonumun değişmeyeceğini anlamıştım.
Bugün buradan bir ölü çıkacaktı.
Yavaş adımlarla yanıma gelerek sert bir biçimde yerden kaldırdı beni. Ayakta duracak mecalim kalmamıştı. Sendelediğimi farkedince elini çekmedi benden. Beni kendine döndürürken elini cebine attı. Yıldızlı kadife bir kutu çıkardı. Anlamaz bakışlarla ona bakarken, gözünü benden hiç ayırmadığını farkettim.
Sinirliydi, kinliydi, ihanete uğramıştı...
Korkuyordum. Ne yapacağını kestiremiyordum.
Kutuyu yere atarken elimi eline sıkıca almış çekemeyecek hale getirmişti.Yüzük parmağıma geçirdiği halkayla bakışlarım parmağıma değdi.
Yüzük.
Kolumdan akan kana bulanmış yüzük.
Tıpkı bir zamanlar rüyamda gördüğüm gibi.
Bir seçim yapması gerekiyordu. Benim ve yerde ki yaralı genç arasında. Ona ihanet ettiğimi bile bile beni seçmişti ve diğer eliyle silahını çıkararak arkamdaki yaralı adama tüm şarjörü boşaltmıştı.
Ne benden vazgeçmiş ne de koyduğu kurallardan dışarı çıkmıştı.
Ve beni hayatım boyunca kurtulamayacağım bir vicdan azabına mahkum bırakmıştı.
Sadece buna mı?
Aynı zamanda kendine de.
" Kazandığının zafer olmadığını anlayacaksın!"
Son olarak duyduklarım bunlardı. Sonrası mı? Karanlık.
Kanlı yüzüğün sahibi için yeterince kan dökülmüş ve nihayetinde ait olduğu parmakta yerini almıştı.
Peki, bitmişmiydi?
Ne derler bilirsiniz; Bitti sandığın yerden, başlar yenisi...
Öncelikle herkese destek olduğunuzdan dolayı çok teşekkür ederim. Umarım yazdığım bölümü beğenmişsinizdir. Bu açıklamayı yapmamda ki amaç bundan sonraki bölümlerde karakterleri, yaşadıkları olaylardan kaynaklı daha olgunlaşmış bir biçimde yazarak zaman atlatacağım. Bu bölümü sezon finali olarakta düşünebilirsiniz.
Sizi çok bekletmeden bölümleri yayınlamaya devam edeceğim.
Destekleriniz için tekrardan teşekkür ederim... |
0% |