@yarenbay30
|
42.Bölüm: Yeni Başlangıçlar
Elimdeki poşetleri yere koyup cebimden çıkardığım anahtarı kapı deliğine yerleştirerek evimin kapısını araladım. Beni kapının dibinde karşılayan bu ses anahtarımın üzerimde olması şükür etmeme gayet geçerli bir nedendi.
Poşetleri tekrar elime alarak içeri adımladım ve kapıyı ardımdan kapattım.Nefis yemek kokuları burnuma gelirken aç karnım daha da acıkmıştı. Bir yandan nefis kokular alırken bir yandan da müzik sesine doldurdu kulaklarımı. Yavaşca mutfağa adımladım, kapı eşiğinde durarak içeriye göz gezdirdim.
Ev arkadaşım Hale.
Bir yandan salata yapmak için domatesleri doğruyor bir yandan da halay çekiyordu.Ya da çekmeye çalışıyordu. Bu haline gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Onun doğup büyüdüğü topraklarda halay kutsal sayılıyordu ve yine ona göre halay çekmenin yeri ve zamanı olamazdı. Ocakta ki tencere içindeki çorba, çok kaynadığından taşmaya başlamıştı ki halayı bırakarak çorbaya ışınlandı.Ocağın altını kapatırken bu şaşkın halleri bana birilerini hatırlatmıştı.İçimi saran hüzün ile gözlerim yerde ki halıya kaydı.
Çok özlemiştim onları...
Aylar olmuştu görmeyeli...
Kim bilir bensiz ne olaylara karışıyorlardı. Gözlerimin önünde sallanan el ile dalgınlığım kısa sürmüştü. Hale yanağında ki gamzeleri göstere göstere gülümsüyordu bana.
" Hey! Nereye daldın yine, Leyla?" Leyla. İsmimi biliyordu fakat genelde bu şekilde hitap ediyordu bana. Sürekli gözlerimi dalmış bulurdu ya da bir şeyleri unutur, afallardım. Uzun zamandır bu durumu gün içinde sık sık yaşıyordum. O da bana ' Yine Leyla oldun ' diyerek şakalaşırdı. Hale, Urfalıydı. Urfa'da tanınan bir aşiret ağasını torunuydu.Esmer, iri gözlü güzel bir kızdı.
Benim görev yaptığım hastanede çalışıyordu. Hemşireydi. Eş zamanlı olarak atanmış birbirimizi biraz tanıyınca da aynı evde kalmaya karar vermiştik.
O bu durumu güçlerimizi birleştirmek olarak adlandırıyordu.
" Burdayım merak etme." Gülümsemesine karşılık vererek ellerimde ki poşetleri masanın üzerine koyarak yerleştirmeye başladım. O da tabakları alarak yemekleri bölmeye başladı. Bir yandan da günümü soruyordu.
" Nasıl geçti nöbetin?"
" Yoğun,stresli ve gergin."
Dedim bir yandan da göz devirerek.İş hayatı bana göre değildi.Ben uyumayı seviyordum aynı zamanda üşengeçliğide. Artık eskisi gibi rahat değildim. Belli saatlerde yatarak belli saatlerde kalkıyordum. Hele nöbet günlerimde bunu ayarlamak zulüm oluyordu. Bu mesleği ne kadar sevmesem de şans yüzüme gülmüştü.
Birkaç ay önce atanmıştım.Ayaklarımın üzerinde duruyordum.Nice insanın neredeyse bir ömür beklediği fırsat bana denk gelmişti. Bunu geri tepemezdim. Belki her şey yoluna girince hayalini kurduğum Hukuk fakültesini de kazanırdım,kim bilir. Aldıklarımı yerleştirerek elimi yüzümü yıkadım.Üzerime ayıcıklı pijamalarımı giyerek her an yatmaya hazır bir duruma geldim. Daha sonra ise Hale'nin özenle hazırladığı masaya oturdum.
" Başka neler oldu?" Çorbasına kaşık daldırırken göz kırparak sordu sorusunu. Bu sorunun altında ki asıl konuyu çok iyi biliyordum. Anlamamazlığa vurarak ' hiç ' diye yanıtlayıp yemeğimi yemeye devam ettim. Bu tavrım karşısında gözleri kısarak bana kenetledi bakışlarını.
" Neyi kasdettiğimi çok iyi biliyorsun." Elbette ki biliyordum. Yüzümü aptal bir sırıtış kaplarken bu ani ruh değişimime sırıtarak baktı. Ben de utanarak yüzümü ciddi bir şekile koyarak kaşlarımı bilmiş bir şekilde havalandırıp cevap vermeyi reddettim.
" Kuzey, olup olmadık yerlerde seninle ilgili sorular sorup duruyor. Geçen hastanın birine damar yolu açarken yakaladı beni. Umay, çicek sever mi acaba diye sordu bana." Kuzey bey, hastanemizde doktordu. Aynı zaman da Hale'nin çocukluk arkadaşıydı ve onun bu şehri seçmesinin nedeni... Kibar, yakışıklı ve anlayışlı biriydi. İlk geldiğim günler sekreterliğini yapmış sonrasında ise yerimi değiştirmişlerdi. Ondan hoşlanıyor olabilirdim.Sanırım o da benden hoşlanıyordu. Fakat küçük bir yerde oluşumuzdan kaynaklı etrafta yayılacak dedikodular beni korkutuyordu. Benim aksime o, hiç bir şeyi umursamıyordu.
" Ben de kaktüs sevdiğini söyledim. Karakterist özellikleri bakımından ona en yakışan bitki budur dedim." Sırf gaza geleyim diye tüm oyunlarını oynuyordu. Kuzey bey ile beni geldiğimden beri yakıştırıyordu.Zaten onun bu çabaları yüzünden birbirimizin aklına düşmüştük.Kötü de olmamıştı hani...
" Aferin sana, bir bunu demediğin kalmıştı zaten.Her sabah uyanınca bugün Umayı nasıl rezil ederim diye düşünüyorsun herhalde." Dediklerim karşısında Hale çorba ağzında gülmeye çalışınca kısa süreli boğulma serüveni yaşadı çok geçmeden de kendine geldi.
" Merak etme sonrasında durumu toparladım. Umay dedim unutma beni çiceklerine bayılır.Yarına çicek gelirse sana şaşırma sakın." Elimde ki kaşığı kenara bırakarak yüzümü ellerimin arasına aldım.Yarına bana çicek gelirse etraftakilere ne açıklama yapardım bilemiyordum.Yaşayacağım utancı şimdiden iliklerime kadar hissetmiştim.
" Fazla naz aşık usandırır.Benden söylemesi." Lafıyla tek kaşımı kaldırarak ' hadi ya, öylemiymiş ' der gibi baktım ve yemeğime geri döndüm. Tabi Haleye göre yarına Kuzey beyin kollarına atlamalı,ertesi gün ise nikah masasına oturup ilk çocuğumun adını da Hale koymalıydım. Böyle hızlı gelişmeler bekliyordu bizden.
Hale yemek yerken bir süre duraksadı aklına bir şey gelmiş gibi hemen ardından masadan kalkarak tezgahın üzerinde ki ilaç poşedini alıp içinden çıkardığı kutuyu önüme koydu. Kutuyu elime alarak biraz inceledim ki ne olduğunu anlamıştım. İlaçlarım... Uzun bir süredir uyku problemleri yaşıyordum.Kabuslarım artmış ve daha yoğun bir duruma gelmişlerdi. Ya kabuslarımdan uyanamıyor ya da uyku uyumuyordum. Her kabusumda günahına girdiğim insanı görüyordum. Kimseye söylemiyordum fakat ilaçlar halüsilasyon görme bakımından yan etki de yapıyordu bana. Tüm bu durumların üstesinden gelmeye çalışıyordum.
Nihayetinde yemeğimizi de yiyerek camlı balkonumuza geçtim. Akşam üzerine yakındı ve hava kararmaya başlamıştı. Hale yemeğin üzerine türk kahvesi yaparken ben ise tanıdık gökyüzüne bakıyordum. Beni daldığım düşüncelerimden çıkaran şey telefonun sesi oldu. Telefonu elime alırken kimin aradığına dikkat kesildim. Annem. Telefonu açar açmaz annemin sesi doldurdu her yanı.
" Umay! Annem, ne yapıyorsun?" Atandığımdan beri beni neredeyse hiç görmemişti.Sadece görüntülü konuşuyorduk.O da çok nadir oluyordu. Onlarla çok fazla iletişim kurmamaya çalışıyordum. Çok özlüyordum hepsini.Ama böyle olması gerekiyordu. Benim akıl sağlığım onların ise huzurları için...
" İyiyim, anne.Siz nasılsınız? " Dedim sesimin çatallaşmış bir şekilde çıkmasını engellemek adına. Annem derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti.
" İyi diyelim, iyi olalım. Ne zaman bizi ziyarete geleceksin Umay! En azından bir hafta sonu gel görelim seni. Herkes çok özledi seni.Zaten kaçar gibi gittin buralardan."
" Biliyorsun anne.Uzaktayım. Gelirsem, dönemem. Kaldı ki o kadar vaktim yok."
Kocaman bir yalandı. Yalan. Onların benim yaşadıklarımla bir bağlantısı yoktu. Masumlardı.Herşeyin sorumlusu bendim. Öyle işlerin içine girmiştim ki masum suçlu dinlemiyordu. En iyi örneğini de yaşayarak öğrenmiştim zaten.
" Anne kapatmam, lazım.Sonra..." Etrafı gözlerimde ki yaşlardan ötürü bulanık görüyordum. Hadi ama ne kadar ağlak bir kız olmuştum böyle.
" Bu hafta sonu Sema'nın tanışma faslı olacak.Aramış ulaşamamış sana.Bilmen gerektiğini düşündüm." Biliyordum.
Baran ile Sema barışmış hatta işi ilerleterek ailelerini birbirleriyle tanıştırma kararı almışlardı. Beni sürekli arıyorlar fakat aramalarına cevap vermiyordum.Eğer o telefonu açarsam bir şekilde benim yerimi öğrenilirdi. Ya da ben dayanamaz oraya giderdim. Onlar benim yerimi öğrenirse de Doğan hayli hayli öğrenirdi. Sonra daha çok insanın canı yanardı. Telefon kulağımda kapanırken bir süre öyle kaldım. En yakın arkadaşımın mutluluğuna ortak bile olamıyordum.
" Onlara ne zaman söyleyeceksin İstanbul da değil de hâlâ bulunduğun şehirde görev yaptığını?" Balkon camına bakarken oradan yansıyan görüntüyle omzumun üzerinden Haleye döndüm. Bilmiyordu yaşadıklarımı.Onun gözünde aile baskısından kaçmak için ailesine yeriyle alakalı yalan söyleyen bir kızdım.Böyle düşünmesini ben sağlamıştım. Kimseye gerçeği söyleyip ortalığı karıştırma taraftarı değildim. Kaldı ki yaşadıklarım benim problemimdi.
" Gerçeği hiçbir zaman söylemeyeceğim." Kesinlikle doğruydu. Yaşadıklarımın bir benzerini daha yaşamayacaktım.Öyle ki bu uğurda hem arkadaşlarımdan hem de ailemden vazgeçmek zorunda kalmıştım. Bu fedakarlığın elbette bir bedeli olmalıydı.Bunu da ödüyordum.
" Neden böyle yaptığını gerçekten anlamıyorum. En azından arkadaşının bu mutlu gününde ona eşlik edebilirdin." Öyle bir aptallık kesinlikle yapmayacaktım. Zaten zar zor ayrılmıştım oradan. Hayatımın en uzun günüydü. Atandığım yer için yola çıktığım o gün.Neredeyse yakalanacağım gün. Hatırlayınca bile tüylerim diken diken olmuştu.
Balkonda bulunan sandalyeler den birine oturdum.Önümde bulunan sehpaya kahve konulmuş.Balkon buram buram kahve kokmuştu.Bu güzel kokuyla bir süre gözlerimi yumup geri açtım. Hale de hemen karşımdaki sandalyede yerini aldı. Köpüklü kahvelerimizden birer yudum alırken sorusuna henüz bir cevap vermemiştim.
" Bazen sevdikleri için onlardan uzak kalmayı göze alabiliyor insan.Benim ki de o hesap." Üstü kapalı bir biçimde duygularımı ifade etmeye çalışmıştım. Yoğun bir sessizlik etrafımızı sararken çok geçmeden söze girdi.
" Nasıl bir sebep seni bu duruma getirebiliyor? Açıkcası konunun sadece ailen olduğuna düşünmüyorum." Zeki bir kızdı. Körü körüne yalanıma inanmayacağını biliyordum. Fakat bunlarla yetinmek zorundaydı.Ona anlatacağım sınırlıydı ve bilmesi gereken hiçbir şey yoktu. Sebep mi? Bir çok sebebi vardı elbet. Doğan,parmağıma takılan o yüzük,benim yüzümden sayısız mermiyle öldürülen o insan,üzerimden gitmek bilmeyen lanet... Neden, çoktu.
Alt dudağımı bükerek bir açıklama yapmayacağımın sinyallerini verdim.Sonrasında o da üstelemedi de zaten. Kahvelerimizi içtikten sonra havadan sudan hastane çalışanlarının dedikodusunu yapmaya koyulduk. Konuştuk, konuştuk derken saatin nasıl geçtiğini bile anlamadık.
Ne zaman kapatıldığını farketmediğim fincanımla göz göze geldik.Hadi ama bir insanın çevresinde bu kadar fal bakmayı bilen insan olmamalıydı. Kaldı ki iki kez fal baktırmış biri olarak söylenenler korkutucu bir şekilde çıkmıştı. Yeterince batmıştım, geçmişle veya gelecekle alakalı doğru yanlış bir şey duymak istemiyordum. Hale fincanıma elini atmıştı ki,elinin üzerime elini koyarak ona engel olmuştu.
" Bu tür şeylerden biraz çekiniyorum bir de bunun günahını üstlenemem." Şakaya vurarak söylediğim bu cümleyle aklıma Dilay geldi. Dini kurallardan biraz çekinen Dilay eğer burada olsaydı sırf bu günaha ortak olmamak için balkondan aşağı sarkıtmıştı kendini. Bu düşünceyle kıkırdayarak Hale ile o şekilde göz göze geldik. Fakat o benim bu boşluğumdan faydalanarak fincanı kaldırdı. Hadi ama..
" Burada uzun boylu hoş bir çocuk var. Arkandan geliyor.Belli ki niyeti ciddi. Evlilik görüyorum." Alayla söylediği bu cümlelerle gülüp geçtim.Bakabildiğinden değil sırf dalga geçmek için söylüyordu.
" Fincanda bile kaçıyorsun bir insan bu kadar nazlı olmamalı. Üzerinde şimşekler çakıyor. Sinirlendirmişsin sen bunu adamı." Fincanı döndürürken gözleri üzerimde gülmemeye çalışır gibiydi. Ben ise ciddiye almayarak ona bakıyordum.
" Ateşi almış arkasına geçtiği yeri küle çeviriyor.Aşkından olsa gerek." İmalı imalı bana bakarken bu işin ucunun Kuzey beye döneceği aşikardı. Ayağa kalktığım gibi Hale'nin elindeki fıncanımı aldım. Fincan bir benim elimde bir onun elinde gidip gelirken kazanan ben olmuştum.
" Madem yanıyor,söndürürüz o zaman." Hale bu cümleme büyük bir kahkaha atarken beni de durdurmaya çalıştı fakat başaramadı. Balkondan mutfağa geçerken musluğu açarak fincanın içine su doldurdum.
" İstediğin kadar yıka bu suyla sönecek bir ateş değil." Diye söylenip gülmeye devam etti. 'Tövbe' diye mırıldandım kendi içimde. Pijamamın cebinden gelen ses ile telefonun ekranına baktım.
Bugün boşluğuma gelip ondan kısa bir süreliğine ailemin yanına gitmek gibi bir istekte bulunup, mesaj atmıştım.Fakat sonrasında düşüncemin çok tehlikeli olduğunu farketmiş ve vazgeçmiştim. Büyük ihtimal ki bu mesajıma yanıt vermek için beni aramıştı. Söyleyecekleri şimdiden kulağımda çınlamaya başlamıştı. Elimdeki fincanı tezgaha bırakarak odama doğru hızlıca adımladım.Sokak lambasının aydınlattığı odamla ışığı açmadan camın önüne geçerek geniş pervazına oturdum.
"Alo?" Sessiz bir şekilde karşı tarafa ses verirken karşı taraftan gelecek konuşmayı bekledim.
"O mesajı görmemiş varsayıyorum.Söylüyorum, hep söyleyeceğim.Sakın buraya gelmeyi aklından bile geçirme! Onları atlatmak için neler yaptığımı çok iyi biliyorsun? Ne sanıyorsun, ailenle görüştüğünde haberlerinin olmayacağını mı? Gittiğini düşündükleri şehrin bile altını üstüne getirmeye başladılar. En küçük açığında seni ben bile kurtaramam."
|
0% |