Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@yazarbiri

*Hayatta bazı anlar vardır. Siz fark etmeseniz de bu anlarda hayatınızın tüm seyri değişir.*

"Soluk borunuzu yakan nefesin ciğerlerinize battığını hiç hissettiniz mi? Peki ya aldığınız her nefesin son olmasını dileyerek ömrünüzden kaç gün eksilttiğinizi hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm." genç adam oturduğu yerde kıpırdandı. Gözü bileğindeki bilekliğe takılmıştı. Dilinden dökülen cümleler karşısında oturan psikoloğun kağıdında birtakım notlara dönüşüyordu. Ama bu onun için oldukça normaldi.

Kısa bir sessizliğin ardından yeniden konuşmaya başladı. "Eğer kırk beş yaşında olsaydım orta yaş krizi geçirdiğimi düşünürdüm. Ancak durum bundan çok daha ciddi. Yaşadığım şeyin gelip geçici olduğunu düşünmüyorum." karşısında oturan kadın bakışlarını bir dakika olsun genç adamdan ayırmadan onu dinlemeye devam ediyordu. "Bana sorarsanız buraya gelmem de bir bakıma anlamsız. Taşınmaya karar verdim. Bir süreliğine Ege iyi gelir diye düşündüm." derin bir sessizlik olmasını diledi. Bu kez terapistin susmak yerine konuşması adamın dikkatini dağıtmıştı. Bilekliğinden ayırdığı gözlerini terapistine çevirdi. "İçinde bulunduğun durumun kısa bir tatille düzeleceğini düşünüyorsun."

Genç adam omuzlarını silkti. Kayıtsız bir tavırla başını yana doğru eğip "Bir umut." diye yanıt verdi. "Tatiller bunun için değil midir?" bu soruyu bir yanıt beklemediği halde sorduğu aşikardı. Terapist kaşlarını kaldırdı. "Herkesin tatillere yüklediği anlam farklıdır. Ayrıca... konudan uzaklaşmayalım." terapistin sorusunu kestirip atacağını biliyordu çünkü soruları daha önce defalarca kez havada kalmıştı.

"Aslında ben bugün buraya son kez geldiğimi söylemek için uğramıştım ancak nasıl olduysa bir anda çözülüverdim."
"Ayaz Bey henüz ikinci seanstayız." ortamda oluşan gergin havayı terapistin gülümsemesi bozdu. Genç adam kadının gülümsemesine kayıtsız kalamayarak gülmeye başladı.

Omuzlarını dikleştirip yeniden konuşmaya devam etti. "Aslında bakarsanız terapiye başkasının ısrarıyla başladım." Terapist bir şeyler söylemeye hazırlanırken dikkati bambaşka bir noktaya kaydı. Koridordan sesler yükselmeye başlamıştı. Genç adam kaşlarını çatarak terapiste baktı. "Bir sorun mu var?" kadın eliyle her şey yolunda işareti yaparak konuşmaya devam etti. Ancak bir süre sonra aslanın ağzında yaşam savaşı veren çita misali bir ses duyuldu.

Bir süre sonra odanın kapısı aralandı. Kapıda yüzünde maske olan bir yabancı belirmişti. “Sen kimsin?” terapistin çaresiz sesi fısıltıya dönüşmüştü. Yabancı adam odadaki gence ve terapiste korku aşılarken elindeki bıçağı ileriye doğru savurdu. Kadından duyulan tiz çığlık tüm odayı doldurmuştu. Genç adam terapistin önüne atılarak önüne siper oldu. “Tamam sakin olun.” İki ayrı beden bir yabancıya karşı bütünleşmişlerdi ancak olayın şoku ile ne yapacaklarını bilemez halde adama bakıyorlardı. Yabancı tek kelime etmeden önlerinde korkuyla kıvranan iki insanı inceliyordu.

Genç adam cesaretini toplayıp öne doğru atıldı ve yabancının sol elini yakalayarak sımsıkı tuttu. Bileğine güç uygulayarak bırakmasını sağlayacak, böylece bıçak yere düşecekti ancak işler istediği gibi gitmedi. Terapist, bir süredir odanın ortasında boğuşmak zorunda kalan adamları ayırmak için müdahale etmesi gerektiğini düşünerek masada duran cam vazoyla yabancının ensesine vurdu. Ancak yabancı adamın uzun olması kadının tüm gücüyle vurmasını engellemişti. Kırılan cam vazonun parçaları odanın zeminine dökülürken yabancı adam birkaç adım atarak sendeledi. Öne doğru eğilmiş, bir eliyle ensesindeki kanı durdurmaya çalışıyordu. Ara ara boğuk inleme sesleri duyuluyordu. Belli ki cam ensesine saplanmıştı.

Bu esnada genç adam yabancının elinde bıçağı almayı başarmıştı. Zafer gülüşüyle terapiste bakarak “Çıkalım buradan.” diyebildi. Nefes nefese kalmıştı ancak odadan bir an önce çıkmaları gerektiğini bildiği için durumu belli etmemeye çalışıyordu. Bıçağı kenara fırlatıp kadının yanına doğru ilerledi.

“Kimsin sen? Neden…” kadın cümlesini tamamlayamadan olduğu yerde sandalyeye yığıldı. Terapist geçirdiği şokun etkisiyle genç adamın sözlerini havada bırakmıştı. “Tülin Hanım sırası değil, çıkmamız gerek.” yabancı adam başını kaldırıp kadının yüzüne baktı ancak tek kelime etmedi. Konuşacak hali kalmamıştı.

Boynunu bırakıp dizlerini düzelttikten sonra bir süre hiçbir hamle yapamadan bekledi.
Terapist genç adamın bileğinden tutarak ayağa kalkmayı başarmış, kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Genç, kadına eşlik ederken bir anda tiz bir çığlık tüm odaya kabus gibi çökmüştü. Acıyla kıvranan bir kadının feryat dolu çığlığı… Son çırpınışlar…

Yabancı saniyeler içinde odanın bir köşesine savrulmuş bıçağı kavramış ve genç kadının sırtına saplamıştı. Kadın çaresizce soluğunun kesilmesini bekliyordu. Ucunda yaşam olmadığını saniyeler içinde kavramıştı.

Elinde olmadan yere doğru savrulurken avuçlarının içine hapsolmuş bilekliğin tüm boncukları odanın zeminine dağılmışlardı. Avuçlarında tuttuğu son şey terapi seansı boyunca danışanının kendinden sıkıldığını düşündüğü için gözlerini ayırmadan baktığını sandığı bileklikti. “Beni dinlemiyor… zaten kim en son beni can kulağıyla dinledi ki.” diye düşünmüştü.

Genç adam aniden arkasına dönüp yabancının bir sonraki hamlesini engellemek için harekete geçmek üzereyken beklemediği bir anda ensesinde bir acı hissetti. Saliseler içinde her yer siyaha bürünmüştü. Gözleri kararmıştı. Bedeni sert bir biçimde yere serildiğinde son hatırladığı şey bir çift kahverengi gözdü. Terapistinin gözlerinin kahverengi olduğun o an fark etmişti.

Zihnine kalın bir perde inerken aklından son geçirdiği düşünce “Kim bilir şimdiye dek bu gözlerin rengi gibi fark etmediğim ne çok şey kaçırdım?” olmuştu.

Loading...
0%