@yazarimssii
|
Hayat herkesi farklı yerlerden ağır yaralardı. Bu yara insanlar tarafından basılmazsa kabuk bağlar iyileşmeye yüz tutardı. Fakat ne zaman biri o yarana bazsa kabuğu soyulur oluk oluk kan akardı o yaradan.
Sabahın erken saatlerinde kalkmayı kimse sevmez. Hele ki o sabahın erken saatlerinde dersi varsa. Gözüme vuran gün ışığı işe zorla gözlerimi araladım. Aralayamamış bile olabilirdim. Sanki gözlerime çivi batıyormuş gibi acıyordu. Ayrıca sabahın bu saatlerinde benim perdem asla açık olmazdı. Tabi eğer gelip bile isteye, beni sinir etmek için birisi perdeyi çekmediyse. Üzerimdeki yorganı ayak ucuma itekleyerek yataktan doğruldum. Üç gündür doğru düzgün uyuyamıyordum proje ödevim yüzünden. Ve haliyle uykusuz, agresif ve huysuzdum.
Komidinin üzerindeki telefonuma uzandım saate bakmak için. Telefonun parlak ışığı gözümü almıştı çok fena. Bu kadar parlak ışıkta kullandığım için ayrı bir sövdüm içimden. Her ne kadar gözümü rahatsız etsede ekrana baktığımda instagram ve whatsAppdan gelen bir kaç bildirim gördüm. Birisi üniversiteden arkadaşım birisi de ansızın sanaldan tanıştığım arkadaşıma ait mesajlardı. Kendime gelmeden mesajlara girip cevap vermeyecektim. Bu yüzden saate baktım sadece. Saat dokuza geliyordu ve benim bir buçuk saat sonra dersim vardı.
"Siktir ya." Panikle yataktan kalktım. Ayağım takılıp tökezlesem de odamdaki banyoya ulaşabilmiştim. Hızla üzerimdekilerden kurtulup soğuk suyun altına girdim. Kendime gelebilmemin en yetkili yötemiydi soğuk su. Yaklaşık on on beş dakika suyun altında durduktan sonra durulanıp banyodan çıktım.
Babam mimar olduğu için şuan durduğumuz evi kendi tasarlamış ve kendi inşa ettirmişti. İki katlı büyük bahçeli bir ev yapmıştı. Gerçi ev bizim için olmasa da burada kendi evimiz gibi yaşayıp gidiyorduk. Durumumuz da gayet iyi. Bir zamanlar bizimde sıcak yuvamız varmış babam öyle der ta ki annem bizi bırakana kadar. Çocukluğumla ilgili çok bir anıyı hatırlamıyorum. Sadece arada zihnimde canlanan bir çift kahve gözler oluyor. Onun dışında kendimi bildim bileli yanımda Doruk var. Babamın kardeşi gibi gördüğü kız arkadaşının, Leyla teyzemin oğlu. Benim de boyfriendim, kısaca her şeyim. Leyla teyzeye neden teyze dediğimi çözebilmiş değilim. Normalde hala demem gerekir ama ben teyze diyorum. Belki de teyze anne yarısı olduğu için teyze demeye alışmışımdır. Çünkü beni bu yaşıma getiren kendisiydi.
Babam beni bu odanın kapısına getirip "güzel kızım bu oda senin istediğin gibi döşe" dediğinde tek yaptığım gidip tonlarca siyah gri tonu seçmek olmuştu. Banyo fayanslarımda bile gri tonu kullanmıştım. Bu yüzden Doruk'un alay konusu olmuştum çoğunlukla. Neymiş efendim ben kızmışım, bu kadar koyu tonlar bana göre değilmiş, daha çok pembe yakışırmış bana. Ne zaman böyle söylense benden yumruk yer susardı. Tabi benim yumruğum ona sinek ısırığu gibi gelsede sesini çıkarmaz bıyık altından gülerdi. Kendisi kas yığını olduğu için her ne kadar benimde fit bir vücudum olsa da dengi olamıyordum. Okyanus mavisi gözleri vardı Doruk'un. Ayrıca koyu sarı saçlı, uzun boylu kalıplıydı. Her kızın isteyeceği tarzdan yani. Kendisi tam bir motor aşığı ama sağ olsun Leyla teyzem müsaade etmediği için motor alınamıyor kendisine.
Cıvıl cıvıl bir kız olmadım hiçbir zaman. Hep koyu renkler tercihim olmuştu. Adıma göre çok hırslı gözü kara savaşçı bir kızdım. Her ne kadar hastanelik pardon tımarhanelik olsamda çok savaştım kendimle. Çoğu spor dalıyla uğraştım babam yüzünden. Ama en çok boksta oyalanmıştım. Hem ilgimi çektiği için hemde Doruk boksör olma yolunda olduğu için. Tabi o boksörlük Leyla teyzem sayesinde sekteye uğramazsa. Her ne kadar boks yapsam da asıl olayım danstı. Koreografi çalışmayı çok seviyordum. O hareketler beni kendimden bile soyuklaştıryordu. Hatta sanırsam bugün kursum vardı. VE BEN HALA OYALANIYORDUM.
Bence de oyalanmayı bırakıp giyinsen mi dupduru. Haklısın iç ses olmayan ses. Çok garipti. Sanki birisi benimle konuşuyormuş gibi hissediyordum. İçimde biri var galiba.
Siyah kapaklı gardırobumum önüne geldiğimde bir iki dakika da dolapla bakıştım. Kararsız biri olmak bunu gerektiriyordu çünkü. En sonunda siyah kargo pantolon ve kahverengi sweatshirtte karar kıldım. İç çamaşırlarımı ve kıyafetleri üzerime geçirdiğimde makyaj masamın önündeydim. Kahveyle kumral karışımı olan saçlarımı gelişi güzel tarayıp salık bıraktım. En kısa sürede kuaföre gidip hayalimdeki saç rengini yaptıracaktım. Süslü pakize olmadığımdan sadece maskara ve gloss sürdüm. Maskara kirpiklerimle birlikte bal rengi gözlerimi ortaya çıkarmıştı. Kendimi hazır hissettiğimde proje çantamı ve küçük sırt çantamı alıp odadan çıktım. Ev çok sessizdi. Sadece mutfaktan sesler geliyordu. Sesin sahibini tahmin etmek hiçte zor değildi. Mutfak kapısı girişine geldiğimde Leyla teyzoşum boyattığı sarı saçlarını ev topuzu yapmış kahvaltı hazırlıyordu. Beni gördüğünde duraksadı. Anında yüzünde anne şefkati dolu tebessüm oluşmuştu. Bende farksız değildim ondan. Bende ona kocaman gülümsedim.
"Günaydın Duru kızım."
"Günaydın Leyla teyzoşum. Ee niye beni kaldırmadın yardım ederdim sana." Tabakları masaya bırakırken yandan bir bakış attı. Bu bakışı çok iyi biliyordum. "Kes sesini bakiyim." Diyordu bu bakışı.
"Sen üç gündür proje yüzünden doğru düzgün uyuma bir de gel bana beni neden kaldırmadın de. Kulaklarından tavana asarım kızım seni. Benim canımı sıkma otur şuraya kahvaltını et." Ellerimi havaya kaldırıp dudaklarıma hayali fermuar çektim. Ardından kahvaltı masasında yerime oturdum.
"Tamam Leyla sultan. Sustum ve oturup kahvaltımı edeceğim."
"Heh şöyle. Aferin benim dupduru kızıma." Bakışlarım Leyla teyzeme kalktı. Durgunlaşmıştım bir anda. Ama nedenini bilmiyordum. Modumu düşürmemek için ağzıma bir tane siyah zeytin atarken Leyla teyzoşuma evdekileri sordum.
"Herkes nerede Leyla teyzoş." Bir yandan ağzımı dolduruyor bir yandan da kahvaltılıklardan tabağıma boşaltıyordum. Kimse iştahıma laf edemezdi. Çok yer hiç kilo almazdım. Bu ise bana evrenin gönderdiği yegane nimetlerden biriydi.
"Kaya amcan hastaneye gitti. Bu gece de nöbeti varmış." Kaya amcam. Babamın arkadaşı. Yani Leyla teyzemle evlendikten sonra arkadaşı olmuş sanırım. Buğday tenli sarıya çalan saçları uzun boyu ve kalıplı biriydi. Kendisi doktor olduğu için haftanın üç günü falan nöbeti oluyordu.
"Doruk ve Atlas da koşuya çıktı. Birazdan gelirler. Normal de Doruk efendi sabahın altı buçuğunda seni kaldıracaktı koşu için ama ben engel oldum. Zaten üç gündür uykusuzdun. Bende git o uykucu, tembel kardeşini götür o kadar çok yalnız gitmek istemiyorsan dedim."
Ben tek çocuktum. Ama Doruk'un bir tane erkek kardeşi vardı. Kardeş ister miydim. Sanırım isterdim. Tek çocuk olmak yalnız olmaktı. Ve benim bu hayatta en çok korktuğum şey yalnız kalmaktı. Atlasla kan bağım olmasa da öz kardeşim gibi görüyordum onu. Benden üç Doruk dan dört yaş küçüktü. Lise son sınıf öğrencisiydi. Onunda gözleri maviydi saçları ise daha çok kumrala kaçıyordu Leyla teyzemin ki gibi. Tabi saçını boyatmadan önceki saçı. Tam bir ergen tipti kendisi. Yok küpe, yüzük takmalar, rock müzik dinlemeler, elektro gitar çalmalar falan. Abisine göre daha fazla enerjiğe sahipti. Ama her ne kadar böyle olsada kafası zehir gibiydi. Şuanlık hedefi bilgisayar mühendisliği. Tabi fikri değiştirmezse.
Doruk ise son sınıf hukuk öğrencisi. Kendisi benden bir yaş büyük olduğu için bir sıfır öndeydi kendisi. Bu sene mezun olacaktı. Hatta çok az bile kaldı mezun olmasına. Gerçi hukuktan meslek olup olmayacağı muamma. O kadar okumasına rağmen geri vites atıp boksör olabilirdi.
Ben, ben ben. Bende Babamın yolundan gitmiştim. Mimarlık bölümünde üçüncü sınıf öğrencisiyim. Ve şu üç günlük proje de ilk kendi çizdiğim ev projesiydi. Gündüzleri dersim olduğu ve konu tekrarı yapmak için kütüphaneye gittiğimden dolayı geceleri yapmak zorunda kalıyordum.
"Babanı da biliyorsun zaten güzelim. Hala İstanbul da. Ama sanırım bugün dönecek. Sen eve gelmeden önce burada olur." Usulca kafamı salladım.
Biz Bursa'da yaşıyorduk. Üniversite için İstanbul'u istesem de babam buna karşı çıkmıştı. Bende buradakine yani Doruk'un gittiği üniversiteye gitmek zorunda kalmıştım. Babam ise işinden dolayı ayda bir İstanbul'a gidiyor iki hafta orada kalıyordu. Leyla teyzeme olumlu anlamda kafa salladım. Muhtemelen kendisi de bizi evden postalayıp yeni model çizimler yapacaktı. Leyla teyzem moda tasarımcısıydı. Çizdiği elbiselere gözünden kalp çıkan emoji gibi bakıyordum adeta.
"Sende bizi evden postalayıp yeni çizimler mi yapacaksın Leyla sultan."
"Tövbe haşa. Postalamak demeyelim biz ona. Sizi gönderdikten sonra diyelim." Ağzımı açamadan mutfak kapısında iki beden belirdi. Biri nefes nefese kalmış bir şekilde kendini yanımdaki sandalyeye atarken, diğeri Leyla teyzemin yanağından makas alıp gülerek sürahiye ilerledi. Tabi anında eline şamarı yemişti.
"Hadi oradan be. Sen mi bizi evden göndereceksin Leyla hanım. Sen anca bizi terliklerle kapıya kadar kovalar sonra kapıyı yüzümüze kapatırsın." Yanımdaki şahıs kolunu omzuma atmış kafasını da omzuma yaslamıştı. Biz Atlas ile Doruk'un söylediklerine gülerken Leyla teyzem kaşlarını çatarak oğluna bakıyordu.
"Doruk. Oğlum kaşınma istersen he. Hadi oturun kahvaltınızı edin."
"Yok Leyla hanım. Terim kurumadan duşa gireceğim. Bu arada fındık kurdu bu koşunun acısını sonra seninle çok fena çıkaracağız şimdiden söyleyeyim." Elimi hadi yallah der gibi salladım yüzüne.
"Hadi canım hadi maviş. Yallah ya. Sanki bilmiyorsun uykusuz olduğumu. Bir de odama girmiş perdemi çekmişsin." Kendinden emin ve gurur doluydu bu yaptığından.
"Evet çektim sözde savaşçı. Eğer çekmeseydim öğlene kadar camış gibi uyur dersine geç kalırdın. Kıza bak ya iyilikte yaramıyor. Görüyorsun dimi anne yetiştirdiğin yeğenini. Çok nankör çok." Sonda "o" yu baya uzatarak söylemişti. Kaşlarım çatıldı.
Biz mi nankörmüşüz. Bir de sözde savaşçı mıymışız. Bak dupduru bu çocuk fazla oluyor he. Sağlam bi dayağı hakkediyor. Sen bir sussana sana konuşma hakkını kim tanıdı. Hem bana dupduru deme. Bilinmez bir şekilde içimi hüzün kaplıyor. Nedenini de bilmiyorum.
"Duru ablama laf yok." Benden önce Atlas atılmıştı. Yerdim. Şaka. Eşek kadar çocuğu nasıl yiyeyim. Bende kolumu ona doladım daha çok sarılmıştık birbirimize.
"İkiye birsin mavişşş. Hem ben sana çakma boksör diyor muyum?"
"Sana noluyor lan. Git terin kurumadan duşa gir pis kokar. Zaten senin yüzünden adam akıllı koşu bile yapamadım."
"Aaa. Ama abi ayıp ediyorsun. Hem ben mi dedim sana beni sabahın bilmem kaçında uyandır koşuya götür diye. Kendin kaşındın bende seni kaşıdım işte."
"Ay yeter. Kafamı şişirdiniz iki dakika da. Bir susun motorunuz soğusun çocuklar."
"Ah. Ah. Motorum olsa da soğumsına izin vermesem." Doruk'un içli içki söylenmesine kahkaha attım. Konuyu bir yerden bir yere çekmesini çok iyi biliyordu. Atlas yanağımdan makas alarak yanımdan kalkmıştı. Yetmemiş olacak ki bir de yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Anında yüzüm burşumuştu. Hiç sevmiyordum sulu öpücükleri. Gördüğü yüz ifademle daha da keyiflendi küçük bey. Ardından da mutfağı terk etti.
"Doruk oğlum. Terlik yemek istemiyorsan sus evladım. Yok sana motor falan. Kaza yapacaksın sonra Allah muhafaza." Leyla teyze elini kulağına götürüp masaya vurdu bir kaç defa. Haksız sayılmazdı ama yani şimdi motorlarda hiç fena değildi. Hele ki trafikte çok fazla işine yarıyordu. Doruk da oflayarak mutfaktan çıktığında yine Leyla teyzemle yalnız kalmıştık mutfakta. Kahvaltılıklardan biraz daha yedim. Doyduğumu hissettiğimde ise telefondan gelen bildirimlere girdim.
Nur:Günaydın Duru hanım. İnşallah projeyi bitirebilmişsindir. Unutma ki bugün son gün. Teslim edeceğiz.
Nur ile üniversiteye başladığımda tanışmıştım. Aynı bölümdeydik. Hatta çoğu derslerimiz bir oluyordu. Ela gözlü açık kumral saçlı 1,74 boylarında kendi hallerinde bir kızdı. Uzun saç sevmediğinden hep omuzlarında küt kesim oluyordu saçları. Her ne kadar içim ısınamasa da tek arkadaşım oydu. Yani en azından üniversitedeki arkadaşım oydu. Başka kimseyle arkadaşlık kurmak istemiyordum üniversitede.
Sana da günaydın Nur. Ah unutmak ne mümkün. Dün gece tamamladım projeyi.
Anında görülmüştü mesajım.
Nur:Süper. O zaman amfide görüşürüz canım:)
Görüşürüz.
Mesajım görüldü olmuş ve çevimiçinden çıkmıştı Nur. Bende whatsAppdan çıkıp instagrama girdim. Sanaldan bir arkadaşım vardı. Su. Su Korkut. Fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla kahve tonlu uzun dalgalı saçları var. Gözleri ise anladığım kadarıyla kahverengi. En azından fotoğrafta öyle gözüküyordu. Gerçekte tanışsaydık yine onu bu kadar samimi biri olarak görür müydüm bilmiyorum ama şuan o kadar samimiyiz ki. Sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi hissediyordum. Çok samimi, sıcakkanlı, en azından yakınlarına, tatlı enerjik biri. Şu üç haftada bana yalnız olmadığımı hissettirecek kadar yakın olmuştum onunla.
Su:bir fotoğraf gönderdi.
Su:Duruuu şu trafiğe baakkk. Sabah sabah ne bu ya. Her gün her gün çekmek zorunda mıyım ben bu İstanbul trafiğini. Oh ikizim motorla makas ata ata trafiğin anasını ağlatsın ben iki saat bekleyeyim. Nerede ADALET HE NEREDEE.
Su:Bu arada günaydın tatlım:))
Yine küçük çaplı kriz geçiriyordu. Fotoğrafta upuzun trafik vardı. Bu halleri çok hoşuma gitmişti en çok. Ben bu kadar enerjik kriz geçiremiyordum. Su hemen parlayıp sönen birisiydi. Ama benim sinirim o kadar çabuk geçmiyordu. En azından şimdiye kadar öyle oldu. Bir dakika ya Su'yun ikizi mi varmış. Bana bundan hiç bahsetmemişti. Acaba kız mı erkek mi.
Bence yakışıklı bir erkek. Girelim mi iddiaya dupduru. içimdeki sese bir gün ağır söveceğim he Dupduru alınıyorum ama... Bana ne. Umurumda mı sanki.
Sana da günaydın canım.
Umarım sağ salim kriz geçirmeden varmışsındır.
Bu arada senin ikizin mi vardıı.
Aktif olmadığını görünce telefonu kapatıp cebime koydum. Bu sırada da ayaklanıp kapıya doğru yürümüştüm. Leyla teyzemde arkamdan geliyordu. Masayı kaldırmasında yardım etmek isterdim ama hem okula geç kalıyordum hemde Atlas efendi karnını doyurmamıştı. Ceketimi üzerime geçirirken arabanın anahtarını arıyordum. Ama her zaman ki gibi koyduğum yerde değildi. Ne zaman olmuştu ki.
"Şimdi den özür dilerim teyzoş." Derin bir nefes çektim içime. Sonra ise bağırabildiğim kadar bağırmıştım. "DORUK. ARABANIN ANAHTARI NEREDE." Bir kaç saniye sonra odanın kapısı açılmış Doruk'un sesi duyulmuştu.
"Lan tipsiz ne bağırıyorsun cırtlak sesinle. Bekle iki dakika geliyorum. Birlikte gideceğiz." Görmese bile göz devirdim. Ben onu beklemek zorunda mıyım ya.
Değiliz hadi gidelim. Ya sabır. Seni duymamazlıktan gelemiyor muyum ben. Telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonumu cebimden çıkarıp atan kişiye baktım. Su'dan gelmişti.
Su:çok şükür gelebildim. Ay Duru az kalsın kavgaya karışıyordum. Gelmişler yaşlı amcanın üzerine yürüyorlar. Araya girmek istedim de ikizim zorla tuttu. Sonra kendisi girdi. İyi ki kavga büyümeden yırttık.
Su:evet ikizim var canım. Bir tane de kız kardeşimiz var. Asel Melek. Senin kardeşin var mıı?
Su:sen en son proje ödevim var tamamlamam gereken diyordun tamamlayabildin mi?
Su:gerçi senin yapamayacağın hiçbir şey yok. Ama uykusuz kalmışsındır şimdi sen. Off kıyamam sana;(
Hi. Canım benim çok samimi soruyorum senin belasız geçen bir günün yok mu sjsjjs.
Asel Melek mi? Çok güzelmiş ismi. Senin gibi tatlıdır da.
Ben tek çocuğum. Ama öz olmasa da kardeşlerim var iki tane.
Beni düşündüğün için teşekkür ederim canım. Dün gece tamamladım. Bugün de teslim edeceğim. Tabi eğer Doruk efendi hazırlanmayı bitirip okula gidebilirsek.
Telefonumun hızla elimden çekilmesiyle bocaladım bir kaç saniye. Kaşlarım çatılmıştı refleks olarak. Aynı şekilde Doruk'un da öene kasları gerilmiş kaşlrı çatılmıştı. Üzerinde her zaman ki gibi polo yaka lacivert bir tişört. Altında da siyah pantolon vardı. Üzerine de deri ceket geçirmişti. Saçları önce taranmış sonra özenle dağıtılmış gibi duruyordu. Ve de her zaman olduğu gibi parfüm şişesinin içine düşülmüştü. Sorun şu ki hiç ağır kokmuyordu. Hafif ıslak toprak ve odunsu bir kokusu vardı. Sadece tek sıkıntı arada bir bu kokuya sigara siniyordu.
"Hangi yavşaklarla mesajlaşıyorsun sen. Benim geldiğimi bile fark etmedin." Telefonu hızla elinden geri aldım.
"Ne diyorsun sen be. Sen kime yavşak diyorsun. Hangi hakla."
"Abi hakkıyla diyorum. Gömülmüşsün telefona geldiğimi bile fark etmiyorsun. Ciddi soruyorum kimle konuşuyordun sen."
"Birincisi aramızda sadece bir yaş var o yüzden abim değilsin. İkincisi de yavşak dediğin kişi bir kız. Lan bilip bilmeden ağzını bozarak konuşuyorsun. Hem sen bilmiyor musun benim erkeklere yüz vermediğimi."
"Verdiklerinde bir bok olsa. Eğer o Cihan yavşağının aldattığını öğrenmesen kim bilir şuan ne halde olurdun." Kendisine göz devirerek önden yürümeye başladım.
"İyi ki bir hata yaptık. Yüzümüze vurur durursun artık dimi." Cihan benim lise sonlarında hata ile yaptığım bir ilişkiydi. Çok klişeydi. Hatırladıkça kendime sövüyordum. Her ergenin zamanında yaptığı bir hataydı benimkisi de. Karşı cins birine çok güvenmek. Güvenim olur olmayacak yerlerimde patlamıştı. Ondan sonra da hayatıma birini almadım. İleride ne olur bilemem ama şuan bekarlık sultanlıktır lafına inanıyorum. Harbi bekarlık sultanlıktır.
"Of. O şerefsizi ne güzel benzetiyordum. Eğer ki sen araya girmeseydin."
"Girmeseydim çocuğu öldürecektin. Şu gencecik yakışıklı suratın mapusanelerde çürüse miydi?"
"O da doğru. Onun için yakışıklı bebek yüzümü çürütmeye değmezdi. Ama olsun içim hiç rahat değil. O şerefsizden her şey beklenir. Ya yanında ben yokken gelirse."
"Bir şey olmaz. Kendimi koruyabilecek kadar bir şeyler biliyorum." Biz konuşurken arabanın yanına gelmiş yerlerimize yerleşmiştik. Normalde iki saat ben süreceğim kavgası yapardık ama üzerimdeki sersemlikten dolayı bu kavgaya gücüm yoktu şimdilik. Bunu fark etmiş olacak ki tek kaşını kaldırarak şaşkın ifadeyle yüzüme baktı. Ama bir şey demeden sürücü koltuğuna kurulmuştu. İşine geliyordu beyefendinin.
"İki üç bilgine çok güvenme Duru. Bir erkeğin fiziksel gücü kızlarınkinden daha fazladır. Siz kızların duygusal ve ruhsal gücü çok fazla. Bir erkeğinde bileğinin gücü. O yüzden her ne kadar biliyorum desende onun uygulayacağı tek bir kuvvetle yere serilirsin. Ne senin gücünü ne de başka bir kızın gücünü küçümsemiyorum. Sizde bazı konularda bizden daha güçlüsünüz ama yanınızda bir erkek olması daha iyi."
Bu çocuk niye bu kadar mantıklı konuşmaya başladı bir anda. Doruk her zaman mantık adamı bilmiyor musun sen. Of ben kime ne anlatıyorum.
"Haklısın. O yüzden git kendine sevgili yap ve onu koru maviş. Bana bulaşma çok."
"Kızım bilmiyor musun sen beni. Benim kalbim bazı sebeplerden dolayı hiçbir kıza açık değil." Sona doğru sesi içine kaçmış gibi olmuştu. Ama son dediği şeyi duyabilmiştim. "bir kız hariç." demişti. Bir şey demeden kendi sessizliğime gömüldüm. Radyodan hafif melodili müzik çalarken kafamı cama yasladım. Kimdi o kız. Ve bana neden daha önce böyle bir konudan bahsetmemişti. Tek dediği "Ben aşka kapalıyım. Söyle beni beğenenlere sevgili yapmayacak benim abim." buydu. Bazen içime çok fazla kurt düşürürdü Doruk. Sanki bana herşeyini anlatmıyor benden gizlediği şeyler oluyordu. Üniversitenin bahçesine girdiğimizde tekrar konuşmasıyla dikkatimi çekmişti.
"Konuştuğum kızdı dedin. Ben tanıyor muyum onu." Olumsuz anlamda kafa salladım.
"Sanmıyorum. Ben bile yenilerde tanıştım sosyal medyadan. Adı Su. İkizi varmış birde kız kardeşi. Ama nedense çok ısındım kısa sürede. Sanki yıllar önce tanışmışız yollarımız ayrılmış tekrar konuşmaya başlamışız gibi hissediyorum." Doruk birden ani fren yapmasıyla öne savruldum. Eğer kemer olmasaydı şuan uçmuş bile olabilirdim.
Oha be. Daha biz uçmadan uçuruyordu az kaldın. Ne diyorsun ya. Biz uçmadan falan. Saçlarımı geri savurarak doğruldum.
"Oha Doruk napıyorsun ya."
"Su dedin dimi ben yanlış duymadım. Soyadı Korkut olan Su mu bu."
"Evette sen nereden biliyorsun. Yoksa tanışıyor musunuz?"
"Yok be tanımıyorum onu nereden tanıyacağım. Sadece senin hesabında adını görmüştüm o yüzden şaşırdım." Pek inandırıcı gelmemişti ama üstelemedim. Kemerimi çözüp arabadan indiğimde o da peşimden inmiş kapıları kilitlemişti. Omzumdaki düşen çantayı tekrar sabitleyip bölümün olduğu binaya ilerlemeye başlamıştım.
"Sanada görüşürüz fındık kurdu."
"Görüşürüz maviş."
"Bir şeye ihtiyacın olduğunda ya da başına bir şey geldiğinde ara mutlaka. Müsait olmasam bile işimi bırakır yanına gelirim."
"Teşekkür ederim sözde abim. Ararım merak etme. Hadi iyi dersler." Son kez yanağımdan makas alıp kendi bölümüne yol aldı. Bende oyalanmadan amfiye gelmiştim. Gözüm Nur'u ararken ortalarda olduğunu gördüm. Siyah bir tayt üzerinde de klasik beyaz tişört vardı. Bu havada nasıl üşümüyorlardı anlamıyorum. Kısa açları her zaman ki gibi açık, yüzünü de ortaya çıkaracak makyaj yapmıştı yine. Beni gördüğünde yüzünde tebessüm oluştu. Bende ona gülümsedim aynı şekilde. Yanına geldiğimde önce bana sarılmış sonra tekrar yerine kurulmuştu.
"Sonunda gelebildin şekerim. Nasılsın."
"İyiyim sen nasılsın."
"Aynıyım. Şey diyeceğim sana şu mavişin. Yani Doruk hala sevgili yapmama konusunda kararlı mı. Hiç mi değişmedi kararı." Bu haline güldüm. Doruk'u gördüğünden beri ona yanıktı ama Doruk asla yüz vermiyordu. Sanırım şu kız dışında kimseyle konuşmamaya yemin etmişti.
"Kesin kararlı canım. Sen başka kapıya gitsen iyi olacak." Yüzü düşmüştü. Bir şey demeden önüne döndü. O sırada da hoca girmişti. Acaba dersi dinlemeyip uyusam mı. Bence uyuyabilirim.
Kızım ne uyuması ya. Proje teslim edeceksin. Kes sesini be. Gayette uyuyabilirim.
Yaklaşık bir saatin ardından amfiden çıkabilmiştik. Uyuklayarak geçirdiğim bir ders olmuştu. Hoca projemi çok beğenmiş ve tam puan vermişti. Nur ise küçük bir hatadan dolayı eksik puan almıştı. Ama bunu takmadan enerjik bir şekilde devam ediyordu gününe. Ben olsam muhtemelen uykusuz geçtiği gecelerim için sinir krizi geçirirdim. Şimdi ise kantinden kahve almış bahçeye çıkmıştık. Kolumun hayvan gibi sarsılmasıyla kahvemin birazı yere dökülmüştü. Tam sövecekken Nur'un işaret ettiği yere baktım. Aynı saniyelerde de bıkkın bir nefes verdim. Bu erkeklerden kurtuluşum hiç yoktu. Bölümden bir çocuk bana kafayı takmıştı. Adını bile bilmiyordum çocuğun. Ve de şimdi bize doğru geliyordu.
"Selam kızlar."
"Selam canım. Hayırdır."
"Duru ile bir şey konuşmak istiyordum. Özel."
"Belki kız konuşmak istemiyor."
"Nur sana soran olmadı. Bırakta kararı Duru versin." Kolumla Nur'u durdurdum. Bana yapma bakışı atsa da konuyu merak ettiğim için konuşacaktım.
"Bırak Nur. Ne konuşacak merak ettim. Seni dinliyorum."
"Burada olmaz. Arka bahçeye gidelim. Yalnızca ikimiz." Yalnız kısmını bastırarak ve Nur'a bakarak söylemişti. Kafamı sallayarak önden ilerlemeye başladım. O da peşimden geliyordu. Nur ise arkamızda kalmıştı.
"Adın ne senin." Şaşkınca bana baktı. Ne var ya illa ki bilmem mi gerekiyordu isimleri.
"Bilmiyor musun gerçekten."
"Bilsem sormazdım herhalde."
"Berat." Nedense en tenha köşeye gelmiştik. Anında içimi huzursuzluk kapladı. Ne zaman böyle olsa başıma bir şey geliyordu.
Bok kokusu alıyoruz biz dupduru. Buraya gelmekte hata yaptık. İlk defa katılıyorum sana. Sen her ne isen.
"Evet seni dinliyorum Berat. Ne konuşacaksın benimle."
"Ben değil Cihan abim konuşacak." Harbi sıçtık. Bu Doruk ne şom ağızlıymış. Nasıl arayacağız. İnşallah şu yarım akıllı Nur akıl eder de mavişe haber verir. Aksi taktirde..Ben şaşkınlığımı atamadan arkadan üç kişinin ayak sesi geldi. Cihan ve köpekleri olduğunu tahmin etmek bu kadar zor değildi.
"Bakın burada kimler varmış. Bebeğim nasılsın görüşmeyeli."
"Seni görene kadar çok iyiydim Cihan. Sen de ne şerefsiz çıktın be Berat. Sana inanan aklımı sikeyim."
"Aa. Güzel sevgilim benim hiç ağzına yakışıyor mu böyle kelimeler. Berat sen de kaybol." Berat yanımızdan gittiğinde Cihan'ın arkadaşları iki yanıma gelmiş Cihan da tam karşımda durmuştu.
"Ne istiyorsun şerefsiz it."
"Ayıp oluyor ama sevgilim. O kadar husumetimiz var seninle. Ne istediğime gelirsekte seni istiyorum." Bir elini saçıma yaklaştırıyordu ki sertçe ittim elini.
"Dokunma bana. Ben bir hatayı bir kere yaparım. Şimdi itlerini de al siktir git."
"Seni almadan asla." Yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. Nefesi yüzüme çarpacak kadar yakındı artık. Anında yüzüm buruştu. İtmek için ellerimi arada havaya kaldırmıştım ama itleri iki kolumuda kavrayıp sıkmaya başladı. Canım yanmıştı. Bu yüzden dudaklarımdan küçük bir inleme döküldü.
"Aa Yusufcuğum yengenin canını yakmayalım ama değil mi?"
"Bırakın lan beni." Var ya Doruk şuradan bir kurtulayım o açtığın şom ağzına bir tane yapıştırmazsam bende Duru değilim. Bağıracağım sıra sertçe çenemden tutup ağzımı kapattı. Nefesi tamamen yüzüme çarpıyordu. Kendimden iğrenmeme neden oluyordu şerefsiz.
"Sakın sakın bağırayım deme. Ya şimdi uslu bir kız olup benimle gelirsin ya da zoru kullanmak zorunda kalırım. Karar senin. Elimi çekeceğim eğer bağırırsan çok fena olur." Elini çektiği an yüzüne tükürdüm.
"Asla asla gelmeyeceğim seninle. İstersen döv istersen işkence et. Ama seninle bir daha aynı yolda bile yürümeyeceğim."
Aferin savaşçı kızımız. Şimdi izin verirsen seni kurtaralım. Yoksa bu beladan kurtulamayacağız. Ne. Ne diyorsun sen.
Ben ne olduğunu anlayamadan sırtımda ağırlık hissettim. Cihan'ın itleri kollarımı bırakırken karşımda ki şerefsiz şaşkınlıkla gözlerini açarak geriye gitmişti.
"Noluyor lan. Nesin sen."
"Abi bu kız cadı. Resmen içinden kanat çıktı."
"A-abi kaçalım. Gidelim hadi."
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Onlar ise topuklayarak kaçmışlardı. Dövüşmek zorunda kalmamıştım. Dövülmemiştim de. Canım da yanmamıştı. Tereyağından kıl çeker gibi kurtulmuştum ellerinden. Ama kendimden kurtulamamıştım. Ben. Ben kendimde değildim. Yine deliriyordum. Bu mümkün olamazdı. Kanatlarım olamazdı benim. İsmimi duymuştum. O yöne baktığımda Nur buradaydı. Ama ne sesini ne de kendisini algılayamıyordum.
Eyvah. Bu kız ne zamandan beri burada. Yandık. dupduru biz Yavaştan geri gidelim. hiçbir şey söyleme kıza.
Şok üstüne şok yaşıyordum. Benimle konuşan, iç sesim olmayan şey beyaz kanatmış. Sırtımdaki ağırlık gitmişti. Nur'un beni sarstığını hissediyordum ama ne tepki vereceğimi ne yapmam gerektiğini ben bile bilmiyordum. Ayaklarım benden bağımsız hareket ediyordu. Bir ara gözüme Doruk çarpmıştı. Önünde yatan üç beden vardı. Ama Doruk onlara dokunmuyordu bile. Gözlerimizin kesiştiği zaman ayrı bir şok dalgası daha yayılmıştı bedenime. Doruk'un göz rengi kırmızıydı. Beynimin uyuştuğunu hissediyordum...
Ben Duru'ydum. Babamın prenses kızı olarak doğmuş aslan kızı olarak büyüyen kızdım.
Ben Duru'ydum. Anne diye seslenilen kadının bizi terk etmesi yüzünden hastanelere düşen, tedavi gören kızdım.
Ben Duru'ydum. Doruk dışında hiçbir erkeğe güvenmeyen, asi, huysuz, inatçı, dik başlı, hırslı bir kızdım.
Ben Duru'ydum. Anne denilen kadının bizi terk etmesi sonucu delirmeye yakın bir hale gelen, ama asla savaşmayı bırakmayan kızdım. Şimdi de ya deliriyordum ya da kendimle ilgili bilmediğim şeyler vardı. Eski Duru olsaydı ikinci seçeneği seçmek isterdi. Ama şimdi ki Duru birinci seçeneğin gerçekleşmesini istiyordu. Eğer ki ikinci seçenek olursa kaldıramayabilirdim. Ama savaşmaktan da asla vazgeçmezdim.
Ben Duru. Duru Sağlam. Saf, duru güzelliği olan, asi, hırslı, huysuz, çalışkan bir kızım. Şimdi ise savaşçı olmam gerekecekse savaşçı bir kız olacaktım...
🪽
|
0% |