Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@yazarperest

Belki de hiçbir zaman babamın dediği gibi birini bulamayacağım. Çünkü babamdan başka, hiç kimse bana meltem rüzgarı olmadı. Diğerleri bana hep lodos oldu; dallarımı kırdılar, yeri geldi toprağımdan kopardılar. Ne kendilerinde aradılar hatalarını ne de "iyi misin" diye sordular. Hep bir şeyin suçlusu olarak beni gösterdiler. Hayatımın en dip uçurumunda hissettim kendimi. Kalabalıkta bile yalnızdım oysa ki. Acım beni öyle savurmuştu ki yüreğimin amansız anlarına ben bile farkında olamadım. Babası bir kızın sığındığı en güvenli limanıdır. Avuçlarından kayıp giderken çaresizce kalmak işte bu duygu insanı en çetin savaşa sokuyor.

 

 

 

Meltem rüzgarı gibi nazik ve serinletici olan babamın aksine, diğerleri her zaman şiddetli ve yıkıcı lodoslar gibiydi. Meltemin huzur verici dokunuşundan mahrum kaldım, hep savruldum ve köklerimden koparıldım. Bu sert rüzgarların arasında kırılıp parçalandım, ama kimse hatalarını sorgulamadı ya da bana destek olmak için çabalamadı. Suçlu hep ben oldum, tıpkı bir fırtınanın ortasında yapayalnız kalmış bir ağaç gibi.

 

Düşüncelerimden sıyrılıp F-16'ya doğru yol aldığımda son kez saate baktım. Hani kötü bir şey olmadan önce hissedersiniz ya, benim de içime doğmuştu. Sanki bu onlara son bakışımdı. Uçağa bindim ve kaskımı taktım.

 

 

 

Kokpitin dar ve karmaşık ortamı beni hemen gerçekliğe çekti. Gösterge panelleri, ışıklı düğmeler ve dijital ekranlar etrafımı sardı. Her biri kendi kritik işlevine sahipti ve hepsi de birbiriyle mükemmel uyum içinde çalışıyordu. Bu mekanik karmaşa içinde, benim için her şey net ve açıktı; görevim ve sorumluluklarım belirgindi.

 

 

 

Telsizi açtığımda timin sesini duydum. O tanıdık ve güven veren ses yankılandı kulaklıklarımda:

 

 

 

"Yolun açık olsun Astsubay Sakur, hakkını helal et."

 

 

 

Bu sözler, içinde hem bir vedayı hem de derin bir dostluğu barındırıyordu. Telsizin düğmesine basıp cevap verdim:

 

 

 

"Yolunuz açık olsun Serzen, hakkım varsa size helal olsun."

 

 

 

Telsizden gelen hışırtılar arasında bu son cümleler havada asılı kaldı. Gökyüzüne doğru yükselmeye hazırlanırken, kalbimde derin bir huzur ve kararlılık vardı. Uçağın motorları gürlemeye başladığında, içimdeki tüm tereddütler kayboldu. Görevim netti ve ben hazırdım.

 

Uçak yükselmeye başladığında tim altımda kalmaya başlamıştı, onlar yerden avlayacaklardı. Ben ise gökten vatan hainlerini. Bir insan nasıl para uğruna yemeğini yediği, suyunu içtiği, toprağına bastığı memleketine ihanet eder!

 

 

 

Düşüncelerim arasında kaybolmuşken birden kurşun sesini duydum ve hemen toparlandım. Serzen timi pusuya düşürülmüştü. Hainler kendi soydaşlarına kurşun sıkıyordu. Çabucak telsizin düğmesine basıp konuştum.

 

 

 

"Serzen, burası Şahin 1, cevap verin, iyi misiniz?"

 

 

 

Telsizden cızırtılı bir ses geldikten sonra yanıt gecikmedi: " "Kartal 1, Serzen timinin komutanı Böge konuşuyor, mühimmatımız bitti. Köşeye sıkıştık."

 

 

 

Tek çıkış yolu vardı: Alçak irtifadan atış yapacaktım. Ancak düşmanın roketatarı olabilirdi. Ne olursa olsun silah arkadaşlarımı yolda bırakamazdım.

 

 

 

"Ne kadarlık mesafeniz var? Alçak irtifadan atış yapacağım. Sizi kurtarmanın tek yolu bu, Böge."

 

 

 

Böge tedirgin bir iç çekti, sesinde korku ve endişe vardı. Ben de riskleri biliyordum ama bunu bilerek yola çıkmıştım.

 

 

 

"Çok tehlikeli, roketatarla vurabilirler. İzin yok!"

 

 

 

Biliyorum, sizi yarı yolda bırakmam. Gerekirse şehit de olurum gazi de.

 

 

 

"Türk askerine imkansız de, otur izle komutanım, siper alın!"

 

 

 

Bu cümleler söylenirken uçakta bulunan diğer askerler de hazırlık yapıyordu. Herkes birbirine bakıyor, gözlerindeki kararlılığı gösteriyordu. İçimde bir yerlerde korku hissi vardı, ama bu korku, arkadaşlarımı kurtarma kararlılığımın yanında sönük kalıyordu. Planımı uygulamak için gerekli manevraları yapmaya başladım. Düşman hattına doğru hızla alçaldım. Kalbim hızla atıyordu, ellerim terlemişti ama gözlerimdeki odak hiç kaybolmuyordu. Yüreğimdeki o gurur, vatan sevgisi hiçbir şeyin önüne geçemezdi.

 

 

 

"İşte geldik," dedim kendi kendime, "Sizi kurtaracağım, ne olursa olsun."

 

Derin bir nefes aldım ve kapakları açan düğmeye basıp pozisyon aldım. "4, 3, 2, 1, ateş!" Düşman sığınaklarına bomba yağdırdım. Eğer izliyorsan baba, senin izinden gittiğimi bil. Bu vatanı onlara bırakmayacağım, bu vatan bize emanet.

 

 

 

Tam o sırada buraya doğru bir roketatar göndermişlerdi! Kaçış manevrası yapsam da uçağa isabet etmişti bile. Uçak hızla düşüyordu! Karnıma kokpitin cam parçası saplanmıştı, kan kaybından dolayı başım dönüyordu. Telsizi son kalan gücümle açtım.

 

 

 

"K-Kartal 1 konuşuyor, sizi tanımak bir şerefti Serzen..."

 

 

 

Cevap gelmeden telsizi kapattım. Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm tek şey yerde paramparça olan uçağın görüntüsü ve Serzen'in bağırışlarıydı. İlk kez, ölüm korkutucu gelmiyordu. Hayatta insanın kaybedeceği bir şey kalmayınca duygularında ölümün puslu duvarlarına çarparak fısıltı gibi geliyordu.

Loading...
0%