@yazarperest
|
“Merak etme, üstlerine bilgi verdim, haberleri var,” dedim güven verici bir ses tonuyla. Dikiz aynasından ona bir kez daha baktım; kafasını hafifçe sallayarak beni onayladı. Gözlerinde en ufak bir endişe belirtisi yoktu, sadece kararlı ve soğukkanlı bir ifade vardı. Onayını aldıktan sonra, tekrar önüme döndüm ve arabayı sürmeye devam ettim.
Bir süre sessizlik içinde yol aldık. Arabanın motor sesi dışında hiçbir ses yoktu, ta ki o beklenmedik soruyu sorana kadar. “Hafızanı nasıl kaybettin, Böge?”
Bu soru beni bir anlığına derin bir sessizliğe ve içsel bir yolculuğa sürükledi. Hafızamı nasıl kaybetmiştim? O an, zihnimin karanlık köşelerine itilmiş olan o günü tekrar yaşamaya başladım. Halamlarla hararetli bir tartışmaya girmiştik. Onlara göre, annem üstlendiği görevi kabul etmeseydi, asla ölmeyeceklerdi. Fakat bu doğru muydu? Ya ölmediklerini varsaysak bile, beş kişinin hayatını kurtarmak uğruna binlerce insanın ölümüne göz yummak mı daha doğruydu? Bu sorular, zihnimi kemiren zehirli düşünceler gibi beynimi meşgul ediyordu.
O gün bu karanlık düşünceler içinde kaybolmuş bir halde, sinirle evden çıkmıştım. Kapıyı öfkeyle çarpıp, hızlıca arabaya binmiştim. Zihnimde bir öfke fırtınası koparken, gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Yola çıktığımda bile bu bulut zihnimi sarmaya devam ediyordu. Ancak bir süre sonra, frenlerin çalışmadığını fark ettim. Panikle pedala ne kadar bastıysam da araba hız kesmiyordu. Zihnimdeki her şey bir an için durmuştu. Frenlerin işlemediği gerçeği, içimdeki paniği katbekat artırmıştı. Çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı.
Ve sonra... O korkunç an. Gözlerimin önünde hızla büyüyen devasa bir kamyonun farlarını gördüm. Kamyon üzerime geliyordu, ne yapsam faydasızdı. Son hatırladığım şey, bu devasa kamyonun üzerime çarpmasıydı. Sonrasında ise karanlık, uçsuz bucaksız bir boşluk. Zaman durmuş, ben ise bu karanlığın içinde kaybolmuştum.
“Halamla kavga edip evden çıkmıştım, çok öfkeliydim. Kapıyı çarpıp evden çıktım, arabaya binip sürmeye başladım. Frene bassam da durmadı araba, en son kamyon çarpmadan önce telefondan senin sesini hatırlıyorum...” diye başladım anlatmaya.
“Bulut!”
Bu isim ağzımdan dökülürken, hatırlayamadığım bir kızın sesi zihnimde yankılandı. Bu ses, her şeyin ortasında tuhaf bir şekilde yankılanıp duruyordu. Onu hatırlamaya çalıştıkça, beynimdeki sis biraz daha yoğunlaşıyordu. Zorladıkça, zihnimin derinliklerinden beliren bir görüntüyle karşılaştım. Ormanın karanlıklarında bir kız koşuyordu. Beyaz saçları rüzgarda savruluyor, mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. “Yani beni hatırlıyorsun, Böge,” dedi yumuşak bir sesle.
“Bazı anılarımızı hatırlıyorum, evet, ama hepsini hatırlamam zaman alacak,” diye cevap verdim, hafif bir tereddütle.
“Olsun, hepsini tekrar yeniden yaşarız, sanki zamanda yolculuk yapıyormuş gibi,” dediğinde, sesinde umut dolu bir neşe vardı.
O anda, zihnimde başka bir anı daha netleşti. Çocukluk hallerimizle bir ağacın gövdesine yaslanmış, gökyüzüne bakıyorduk. Küçük ellerimiz birbirine kenetlenmişti. Yanımda küçük Dolunay vardı. Kırılgan bir sesle konuşmaya başladı:
“Üzülme Bulut, kurşun askerini bulacağız. Zamanda yolculuk yapıp geri getireceğiz.”
Zihnimin derinliklerinden bir başka çocuk sesi, belki de benimkisi, cevap verdi: “Zamanda yolculuk yapamayız Dolu, vazgeçelim... Kaybettim.”
Ama küçük Dolunay kararlıydı, sesi sabırlı bir güven taşıyordu: “Yaptıklarımızı yaparak zamanda yolculuk yapacağız ve askeri bulacağız.”
“Gerçekten mi?” dedim, hala şüpheyle.
“Gerçekten,” dedi Dolunay, gözlerindeki parıltı bir an bile sönmeden.
O an, zihnimdeki bulutlar biraz daha dağıldı, küçük anılar yavaşça su yüzüne çıkmaya başladı. Zaman, geçmişle şimdi arasında bir köprü kuruyordu sanki. Geçmişin unutulmuş köşelerinden yankılanan çocukluk anılarımız, karanlık ve belirsizlikle dolu bu yolculukta bana eşlik ediyordu. "Bulacağız anılarımı aynı kurşun askeri bulmaya çalıştığımız gibi."dedim hatırladığımi belirter gibi gözleri parladı. "Hatırlıyorsun? Peki bulmuş muyduk?" Ona duygularımı belli etmemej için gözlerimi açtım kapadım ve derin bir iç çektim. "Bulmuştuk ama halam olacak kadın sırf oğlu denecek çocuk yüzünden sobaya attı." Dolunay şokla yüzüme baktı, çünkü o asker babasından kalan tek oyuncağıdı. Halasi olacak hayırsız kadın ona ondan kalan şeyi çok gördü. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 💋 |
0% |