Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Gökkuşağı Küresi

@yildizim

Kilisenin kütüphanesinde bulunan daha önceden defalarca okuduğum kitapları kontrol ederken kırmızı renkli altın parlak kenarları olan kitabı elime aldım. Kitabın sayfalarını karıştırırken aklıma onsekiz yıl önce Elise'nin hakkımda anlattığı hikâye geldi.

Elise'nin anlattığı hikâyeye göre beni bir sepetin içerisinde kapısının önünde bulmuş. Üzerimde kırmızı renkli ipek bir örtü örtülüymüş. Beni hemen kucağına alırken sepetin içerisinde bulunan sarı renkli zarf dikkatini çekmiş. Zarfı açıp içindeki mektubu okuduğunda adımın Arya olduğunu ve boynumda bulunan kolyeyi asla çıkarmamam gerektiği yazıyormuş.

Elise mektubu katlayıp yerine koyarken mektubun içinde yazan kolyeyi merak etmiş. Beyaz renkli kundağı karıştırırken boynumda takılı kolyeyi bulmuş. Kolyeyi ilk gördüğünde şeytan şekline benzetip korkarken daha sonra kolyenin simsiyah renkli kılıca sarılı ejderha figürü olduğunu fark ettiğinde rahatlamış.

Benim kim olduğumu öğrenmek için hiç vakit kaybetmeden kilisede bulunan rahibenin yolunu tutmuş. Kiliseye vardığında bütün olanları rahibeye anlatmış.

Rahibe de hiç vakit kaybetmeden bulunduğumuz odadan ayrılıp kendi odasına gitmiş. Odasında koyu kahverengi rengine sahip dikdörtgen şeklindeki masanın üzerinde duran beyaz renkli örtü ile örtülü gökkuşağı küresini getirmiş.

Gökkuşağı küresi; kırmızı, mavi gibi gökkuşağın renkleri bulunduğu oval şeklinde bir büyülü bir nesnedir. Gökkuşağı küresinin işi kimin hangi güce sahip olduğunu tespit etmektir. Mesela, kırmızı renge sahipsen ateş büyüsünün gücünü kullanabiliyorsun. Mavi renge sahipsen su büyüsünün gücüne sahipsin.

Elise beni kucağından alıp kırmızı renkli minderler oluşmuş çarmak şeklindeki alana yerleştirdi. Rahibe de gökkuşağı küresini de çarmak alanında bulunan oval şeklindeki boşluğa yerleştirdi. Sol elimi tutup küreye dokunmamı sağladı.

Küre ilk baştan hiçbir renk belirtisi göstermezken yavaşça beyaz bir ışıkla parlamaya başladı. Küreye dokunmaya devam ettikçe küre güneşi bile kıskandıracak derecede bembeyaz bir ışık ile parladığında rahibe elimi küreden çekmiş.

Rahibe ve Elise durumu şaşkın bir şekilde izledikten sonra benim hangi güce sahip olduğumu anlamaya çalışmışlar. Ama ne kadar düşünürse düşünsünler gerekli olan cevabı bulamamışlar. Çünkü içinde bulunduğum Daryon krallğı da dahil daha önce kimsenin beyaz renkli bir gücü olduğunu duymamışlar.

Ne yapacaklarını düşünürlerken rahibe en sonunda benim hiçbir büyü gücüm olmadığına karar vermiş. Bunun kanıtı olarak da kürenin bu şekilde parladığını söylemiş.Elise, rahibenin sözleriyle şok olmuş. Çünkü bütün dünya büyü gücü üzerine kuruluyken benim nasıl hiçbir gücüm olmazdı. Ama elinden bir şey gelmediği için durumu kabul etmiş.

Rahibe durumuma üzülürken Elise beni çarmaktan alıp kuvvetlice sarıldığında ona masumca gülümsemişim. Elise o gülümseyi gördüğünde bana bağlandığını ve beni kendisinin büyüteceğini söylemiş. Rahibe de Elise'nin bu kararını onaylamış.

Elise ve rahibe beni ne kadar büyütmeyi kabul etse de bulunduğum köydeki insanlar beni kabul etmemişlerdi ve bunu her durumda göstermekten çekinmezlerdi.

Hep yaşlı kadınlara benzeyen beyaz uzun saçlarımı, avladıkları yaratıkların gözlerine benzeyen parlak kırmızı gözlerimi görünce korktuklarını söylerlerdi. Ayrıca boynumdaki kolye de hakkımda yaptıkları dedikodular konusunda yardımcı olmazdı. Taktığım kolyenin köye şansızlık getirdiğini yaratıkları çektiği söylüyorlardı. Birkaç kere kolyeyi çıkarmak için Elise ile konuşsam, da onun ısrarı ve rica üzerine çıkarmazdım.

Köydeki insanlarla konuşmanın bana yararı olmadığına sadece üzüntü ve acı getirdiğine inandığım için bende zamanın büyük çoğunluğunu kütüphane de kitap okuyarak geçirmiştim. Fotoğrafik bir hafızam vardı. Bir gördüğümü bir duyduğumu hiçbir zaman unutmazdım. Hep büyü gücüm olmasa bile en azından bilgim olsun der kütüphane de bulunan kitapların hepsini ezberlemiştim.

Kiliseden eve gittiğim zaman ise Elise'yi mutlu etmek için beyaz olsa da yalan söylerdim. Kilise de bulunan çocuklarla oyun oynarken çok eğlendiğimi zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımı söylerdim. Elise de sözlerimden sonra bana içten bir şekilde gülümserdi. Belki onu yalanlarım ile kandırıyordum ama onun mutlu olması için bu katlanmam gereken bir durumdu.

Yaşadığım eski olayları hatırlamayı bıraktım. Oturduğum yerden kalkıp elimdeki kitabı da alıp kilise de ders gördüğüm sınıfa gittim. Her zaman oturduğum sıraya oturup elimdeki kitabı okumaya devam ettim.

Sınıfa girmemden kısa bir süre sonra köyün en zengin ailelerinden birinin oğlu olan John yanıma gelip tam önümde durdu. John, kırmızı renge sahip kısa ama diken şeklindeki saçları, kahverengi iri gözleri ile uzun boylu ince yapılı genç bir adamdı. Kiliseye geldiğim günden beri benimle uğraşmayı adet hâline getirmişti.

Yüzüne yayıdığı büyük bir sırıtma ile bana bakarken ben ise ona bakmadan kitabımı okumaya devam ettim.

-"Senin hâlâ daha kiliseye neden geldiğini anlamıyorum. Yaşlılar gibi beyaz, çalı püskülüne benzeyen uzun saçlarını, yaratıklar gibi parlak kırmızı gözlerini görmekten bıktım artık. Seni her gördüğüm de iğreniyorum. " Dedi John.

Kırıcı ve alaylı sözlerinden sonra bütün sınıf kahkahalara boğulurken o konuşmaya devam etti.

-" Senin gibi büyü gücü olmayan biriyle aynı sınıfta olmak istemiyorum. O yüzden ben seni ben kovmadan önce sınıftan çık. "

Onun konuşmalarına cevap veremezken John onu umursamayan davranışlarıma sinirlenip okuduğum kitabı elimden çekip aldı. Bu hareketinden sonra ona sinirli bir şekilde bakarken o ise sırıtıyordu.

-" Ne oldu? Söylediklerim ağır mı geldi? Yoksa dilsiz olduğun için cevap veremiyor musun? "

Sakin bir şekilde ona bakmaya devam ederken o boynumda duran kolyeme dikkatli bir şekilde bakıyordu.

-" Pekala. Hem kitabını hem de sınıfta kalmana izin verir ama bir şartım var. Boynundaki kolyeyi çıkarıp bana vereceksin. "

John keyfi yerinde olduğu için gülümserken daha fazla dayanamayıp konuştum.

-" Kolyemi sana versem de senin bir işine yaramaz. O yüzden benimle uğraşmayı bırak. "

John sözlerimden sonra bana şaşkın bir şekilde bakarken bütün sınıfta onunla aynı tepkiyi veriyordu. Sanırım John da dahil bütün sınıf benim gerçekten dilsiz olduğumu düşünüyordu. Sonuçta şimdiye kadar bana yaptıklarından dolayı kimseyle konuşmamıştım. John'nun şaşkınlığından yararlanıp kitabı elinden alıp kaldığım yerden okumaya devam ettim.

John bu hareketime sinir olurken elimden kitabı tekrar alıp benden uzak başka bir masaya fırlattı. Bu hareketine sinir olurken bulunduğum sıradan ayağa kalktım. Daha fazla onun çocukca hareketlerine dayanamıyordum. Çıkışa doğru giderken John'un alaycı sözleri yüzünden olduğum yerde durdum.

-" Arya uslu bir şekilde sana söylediğimi yap ve kolyeni bana ver. "

John'a doğru döndüm ve alaylı bir şekilde sırıtarak konuştum.

-" Asla kolyemi senin gibi birine vermeyeceğim. "

John konuşmamdan sonra iyice kızarken vücudu sahip olduğu kırmızı renkli ateş büyüsü gücü ile parlamaya başladı. Ne zaman sahip olduğun gücü kullansan vücudunda tepki olarak o güçte parlardı.

John,sinirle sağ elinde oluşturduğu küçük bir alev topu ile bana bakarken tekrar konuştu.

-" Arya seni son kez uyarıyorum. Kolyeni bana ver! "

-" Hayır! " Dedim inatla.

John sözlerimden sonra zafer kazanmış gibi gülümserken tekrar konuştu.

-" İyi o zaman. Bu küçük alev topunu yüzüne yediğin zaman aynı şekilde konuşabilecek misin? " Diye sorarken elindeki küçük alev topunu bana doğru fırlattı.

Küçük alev topu üzerime gelirken korktuğumu itiraf etmeliydim kendime. Elimde gücüm yokken bu durumdan nasıl kurtulacağım diye düşünürken birden önümde topraktan yapılma bir duvar belirdi. Küçük alev topu duvara çarpıp aynı hızla sönerken birden güçlü bir ses duyuldu.

-" Neler oluyor burada? "

 

 

 

 

Loading...
0%