Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı : Selda Bağcan - Çemberimde Gül Oya

 

Sonbahar yüzünü iyiden iyiye göstermişti. Yeşil ve sarının arasında kalmış yapraklar dallarından düşerken, günlerdir içinde büyüyen sıkıntıyı hatırlatıyordu kıza. Mavi bakışları soğuğa aldırmadan sokakta oynayan çocukların üzerinde gezindi. Nasılda neşeli ve mutlulardı. Dünya'nın derdinden,hayatın karmaşasından uzak. Şu an keşke bende çocuk olabilseydim diye geçirdi içinden. Dertsiz,tasasız,kaygısız.Sadece oyun olsaydı derdim,acıyan yerim sadece düştüğümde yaralanan dizim olsaydı.Keşke onlar gibi sadece anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı sorusu yüzünden kararsız kalsaydım. Ya da herkes bir çocuğun kalbi kadar temiz baksaydı hayata. Kırıldığında ve kırdığında çocuklar gibi hemen unutsaydı insanlarda kötü anıları. Ama öyle değildi işte. Büyümüştü hemde acılara çarpa,çarpa büyümüştü. Büyümüştü ve büyürken derdi oyun değil aşk olmuştu. Düşmüştü ama acıyan yeri dizleri değil kalbiydi. Çocuklara benzeyen yanı belkide sevgi konusuydu. Tıpkı onlar gibi seçim yapamıyordu şu an. Bir tarafta yıllardır, bir dilenci misali avuç açıp aşkını dilendiği adam,diğer tarafta o zehirli aşkın yerine kendi saf, temiz aşkını sunan adam. Bir tarafta gece gündüz demeden yollarını beklediği,bir bakışıyla göğüs kafesindeki gönül kuşunu tutsak eden adam,bir tarafta bir bakışı,bir gülüşü ile kafesteki o tutsak kuşun özgürlüğe doğru kanat çırpmasını sağlayan adam. Bir tarafta,aylarca,yıllarca beklediği fakat onu elinin tersi ile iten adam,bir tarafta günlerce,aylarca kapısında bekleyip kendisine dokunmaya bile kıyamayan adam. Küçük çocuğun şen kahkahası ile sıyrıldı düşüncelerinden. Bakışları tekrar yolun karşı tarafındaki ağacın dibine kayınca yüreğindeki hüzün katmerlendi adete. Bir ay olmuştu,tam bir aydır belki yine gelmiştir ümidiyle çıkıyordu balkona her gün. Ama bir ayda ne yüzünü görmüş,ne o yaramaz bir çocuğu anımsatan gülüşüne değmişti gözleri. Kırmıştı onu biliyordu. Soğuktan ürperirken omzuna değen sıcaklıkla yerinde sıçradı kız. Bakışlarını yan tarafına çevirdiğinde kardeşinin buruk gülümsemesi ile karşılaştı.

 

"Niye bekliyorsun Abla?" Omuzlarındaki şalı düzelterek kumral kıvırcık saçlarını düzeltti ve küçük bir çocuk gibi başını bilmiyorum dercesine salladı.

 

"Ben bilmiyorum Ayşe! Niye bekliyorum,ne istiyorum bilmiyorum." Kardeşi kollarını omuzlarına dolayınca hüzünle bakışları kesişti. "Şimdi Serdar ve Demir şu ağacın dibinde beni bekliyor olsa ben hangisine koşarım bilmiyorum Ayşe! Biri bakışlarıyla kalbime yaralar açarken diğeri bir tebessümü ile o yaraları sarıyor. Aklım,kalbim çok karışık ve ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum." Ayşe ablasının gözünden damlayan yaşları silerken kendi gözlerinden akan yaşları umursamadı. Sevdiği kişi tarafından istenmemenin ne kadar acı bir şey olduğunu biliyordu o yüzden Asya'yı çok iyi anlıyordu.

 

"Abla, Demir'i arasana." Asya başını olumsuz anlamda hızla salladı. Kumral saçları yaşlarla ıslanmış yüzüne yapışırken korkuyla fısıldadı.

 

"Olmaz! Yapamam!" Ayşe kaşlarını çatarak ablasının eline uzandı ve şaşkınca konuştu.

 

"İyi de niye?"

 

Asya tekrar ağacın dibine bakışlarını çevirirken akan gözyaşlarını elinin tersi ile hırsla sildi.

 

"Yapamam Ayşe! Onun üzülmesini istemiyorum. Belli etmemeye çalışıyor ama ben Serdar yüzünden acı çektikçe o daha çok acı çekiyor. İşte o zaman şuram," eliyle kalbini işaret etti ve mavi gözlerindeki acıyla kardeşinin kendisiyle aynı renk gözlerine baktı. "Tam burama bir ağrı saplanıyor. Sanki nefesimi kesercesine. Onun yüzünün düştüğü ufacık bir anda bile benim canımdan can koparıyorlar sanki." Elini balkon korkuluklarına vurarak dişlerini sıktı öfkeyle. " Hepsi Serdar'ın suçu. Onun yüzünden Demir acı çekiyor ve ben onu da kaybetmeye dayanamam Ayşe." Ablasının soğuktan kızaran ellerini ısıtmak istercesine avuçlarının arasına aldı kız ve Asya'nın bakışlarının olduğu yöne çevirdi bakışlarını.

 

"Abla ara Demir'i. Senin ona ihtiyacın var. Çok geç olmadan ara." Derin bir nefes aldı Asya. Kararsızdı. Eli ile karşıdaki ağacı işaret etti.

 

"Onu ilk gördüğümde oradaydı." Sanki transa girmiş gibiydi Asya. Anlatmak istiyordu içindeki kopan tufanı. Bir kurtuluş arıyordu, bu bilinnmez likten kurtulmak istiyordu. Dudaklarından küçük bir kıkırtı kaçtı Demir'in sözlerini hatırlayınca. "Tabi ben onu ilk orada gördüğümü zannediyorum. Bizim evde sabahladığı bir gecenin sabahı görmüş o beni ve ben onu farkedene kadar her gün o ağacın dibinde saatlerce beklemiş. Taki onu fark edene kadar." O günü hatırlayınca dudaklarında hüzünlü bir gülümseme peydah oldu. " Ben onu farkedince eli ayağına dolandı. Acemi aşıklar gibiydi. Elindeki sigarayı attı,tişörtünü çekiştirdi ve elini saçlarının arasından geçirerek yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi gülümsedi." Ayşe ablasının sözlerini kesmek istemiyordu. İçinde biriktirdiklerini döksün rahatlasın diye sadece susuyordu. Sonra ablası birden kendine döndü mavi bakışları ışıl,ışıldı. " Öyle güzel gülüyorduki Ayşe, anlatamam. Kalbime kış ortasında bir cemre düştü sanki. Bir kelebeğin kanat çırpışı gibi naif bir dokunuştu. O güldü benim kalbimdeki buzlar erimeye başladı. O güldü güneş açtı,o güldü bahar geldi dallarım çiçeklendi." Bakışları bir den hüzne bulandı tekrar Asya'nın. Avuçlarına batan tırnaklarla Ayşe sesini çıkarmamak için dudaklarını ısırdı. " Serdar yüzünden ben o derdime deva olan gülüşü soldurdum Ayşe. Gözlerime değen o gülüş yok ya çiçeklenen dallarımı ayaz vurdu ve ben yaz gelmeden baharda yarım kaldım sanki." Dudaklarını öfkeyle ısırarak ellerini tutan elleri farkında olmadan biraz daha sıktı. " Ve ben bu yarım kalmışlığamı üzülüyorum yoksa Serdar'ın aşk acısımı yüreğimi kavuran bilmiyorum. Gerçi hâlâ ona aşıkmıyım onu da bilmiyorum. Şimdi sen söyle ben Demir'i bu kararsızlığın içinde hangi yüzle arayıp ona ümit veririm?" Ayşe ablasının elini bırakarak yüzüne uzandı göz yaşları içinde mutlulukla mırıldandı.

 

"Abla sen Demir'i seviyorsun! Serdar değil seni üzen." Asya'nın çatılan kaşlarına gülümseyerek yanağını sıktı. " Seni esas üzen Demir'i kaybetme korkusu." Asya korkuyla başını salladı. O Serdar'ı seviyordu. Demir'i sadece ar... ama dili o kelimeyi söylemeye varmıyordu. Sadece arkadaşım diyemiyordu. Sanki kalbine dikenli bir tel sarıyorlardı o kelime dilinin ucuna gelince. İyide neden? Gerçekten öyle bir şey olabilir miydi? Demir bir gülüşü ile Serdar'ın yüreğindeki yerini doldurmuş olabilir miydi? Zaten karışık olan aklı iyice karışmıştı. Stresle dudaklarını dişlerken içeriden babalarının sesi duyuldu. Yemeğin hazır olup olmadığını soruyordu. Ayşe yıllardır süre gelen inadıyla ağzına gizli bir fermuar çekerken Asya onun bu haline gözlerini devirerek içeri girdi. Kalbinin tuhaf bir şekilde atmasına aldırmamaya çalışsada Ayşe'nin sözleri aklından çıkmıyordu.

 

"Senin Demir'e ihtiyacın var!Sen Demir'i seviyorsun!"

 

Başını sallayarak düşüncelerden kurtulmak isteyen kız tezgahtaki yemek tabaklarını alarak masaya dizmeye başladı.

 

Diğer cephede ise durumlar biraz karışıktı. Demir o gece kaza geçirmiş ve üç ay gibi bir süre yatak ıstırati almıştı.Asya'ya ulaşamamak onu delirtirken o gece kendini kaybedipte nasıl dudaklarına kapana bildiğini düşünüyordu. Ama bu yaptığından asla pişman değildi. Tek korkusu Asya'nın bi kere bile aramamış olmasıydı. Şapşal bir gülüşle dudaklarını ısıran adam sanki kızın tadını hala hissede biliyordu.

 

Giray için günler rayından çıkmış gibi hızla ilerlerken o çıldırma noktasına gelmişti. Başındaki belalardan karısına zaman ayıramıyordu. Bir ayı vardı sadece bir ay. O bu zaman dilimini karısıyla birlikte ve eğlenerek geçirmek isterken sorunlar peşini bırakmıyordu. Arkadaşı Mehir tüm çabalarına rağmen üç yıl hüküm giymiş bu da yetmiyormuş gibi yıllardır kardeşim dediği adamın eski sevgilisi çıkmıştı. Sinan ve Mehir arasında çok büyük bir sır vardı ama ikisinden de öğrenememişti. Üstelik Sinan'ın bu olanlarda Mehir'i suçlaması bardağı taşıran son damla olmuştu. Kavgalı geçen bir gecenin ardından kaşı ve dudağındaki patlakla eve geldiği anı hatırladı. Karısı hâlâ uyumamıştı ve ona yakalanmamaya çalışmasına rağmen dibinde bitmişti. Önce gözleri korkuyla büyümüş sonra dolmuş,sonrada elini yavaşça kaldırarak acıtmaktan korkarcasına dokunmuştu. Giray bu anıları hatırlayınca mutlulukla gülümsedi tabi o olayın vahşet denilebilecek derecede ki pasuman kısmını atlarsa karısı o gece ona ilk defa gerçekçi bir ümit vermişti.

 

Her şeyi hallederek,kafası rahat bir şekilde gitmek istiyordu askere. Bunun için Mehir'den sonraki planı Araz'ın düğün gecesindeki adamdı. Karısına asılmış ve kendisini alttan,alttan tehdit etmişti. Büyük binanın önünde motorunu park etti ve hızlı adımlarla içeri girdi sekreterin çıkardığı zorluğuda atlatan adam gergin vücuduyla kapıyı tıklatmadan direk adamın odasına girdi ve şaşkınca kendini izleyen adamın önüne geçti. Masasına ellerini dayayarak öldürücü bakışlarını adama sabitledi ve dişlerini sıkarak öfkeli bir şekilde konuştu.

 

"Karımdan uzak dur Fırat Karadağlı! Bu sana ilk ve son uyarım bir daha Elif Eyyüboğlu nun yüz metre yakınından bile geçersen senin için hiç iyi olmaz!" Giray biten sözlerinin ardından arkasını dönüp çıkışa yönelirken Fırat sesli bir nefes çekti içine.

 

"Karın olduğu şimdi mi aklına geldi? Onu bura da savunmasız tek başına bırakırken aklın neredeydi?" İtici bir şekilde gülümseyen adam oturduğu sandalyede hafifçe doğruldu ve Giray'a alayla baktı. "Dur ben söyleyeyim.Amerika'da sevgilinle gününü gün etmekteydi." Adamın söyledikleri Giray'ın zaten bozuk olan sinirlerini tavana çıkarırken Fırat sözlerine devam etti. "Sen orada sevgilin için yarışlara katılıp canını hiçe sayarken, burada Elif'in canını kurtaran bendim." Adamın son sözleri ile kaşları gittikçe çatılsn Giray yüreğine yayılan korkuyla hızla Fırat'a yaklaşarak oturan adamın yakasına yapıştı.

 

"Ne diyorsun lan sen!? Ne ilgin var benim karımla? Şerefsiz!?" Fırat yakasındaki elleri ittirerek üzerini düzeltti ve tekrar konuştu.

 

"Bir gün parkta yürüyüş yapıyordum.Kıştı onu gördüm. Elif'i. Bağımlı bir çocuk rahatsız ediyordu ama o tüm iyi niyetiyle kurtulmaya çalışıyordu. Etrafta üçümüzden başka kimseler yoktu ve Elif korkulu bakışları ile bana baktı. Öyle güzel gözleri vardı ki yardım et dercesine sessiz bir çığlık atıyordu sanki." Giray adamın sözleri ile Yumruklarını sıkarken hikayenin sonunu merak ettiği için kendini zor tutuyordu. Yoksa bu pislik elinde kalacaktı.Fırat içli bir nefes alarak sözlerine devam etti. "O bakışlara daha fazla kayıtsız kalamadım. Ben hızla onlara yaklaşırken bir iki adım kalmıştı ki tinerci çocuk bıçak çekti Elif'e. Elif korkuyla çığlık atarken olaya müdehale ettim ve Elif'i bir kenara savurdum. Olay hallolunca ona baktığımda oturduğu yerde korkudan ağlıyordu. Ben onun yanına tekrar yaklaşırken o çocuk geldi hızla yanına ve Elif'e ne olduğunu sordu. O kadar değişik bir havası vardıki, başka kızlar olsa korkudan arkadaşının boynuna atlar teselli arardı. Ama Elif yapmadı. Güçlü ve dirayetliydi ve tuhaf bir korku vardı üzerinde. Talha denilen çocuk onun neden öyle davrandığını biliyor muşcasına homurdandı ve yerden kalkan kızla konuşarak ayrıldılar. Takip ettim, evini öğrendim,kim olduğunu, ne yaptığını ve geçmişini." Fırat'ın yeşil gözleri,Giray'ın kahvelerine meydan okurcasına bakarken Giray elini masaya vurarak sertçe bağırdı.

 

"Ne tür bir sapıksın lan sen? Benim karım bunları yaşamadı. Senin anlattığın teraneye inanacağımı mı sanıyorsun ruh hastası?" Odanın içinde dolanmaya başlayan Giray öfkeyle ortadaki sehpaya tekme attı. Ola bilirmiydi böyle bir şey? Olsa karısı anlatırdı. Hem yanlız değildi. Peşinde yedi yirmidört iki adamı vardı ve günlük rapor veriyorlardı. Öfkeyle ellerini yüzünde gezdirdi ve işaret parmağını Fırat'a doğru sallayarak tekrar konuştu.

 

"Uzak dur Elif'ten. Senin yalanlarına inanıpta karımla aramın açılmasına izin vermeyeceğim. Çünkü öyle bir şey olmadı. İki adamım vardı karımın peşinde." Gözleri hırsla

kararırken Fırat'a hızla yaklaştı ve tekrar gömleğinin yakalarını tutarak öfkeyle silkeledi. " Senin söylediğin gibi bir şey olmadı. Karımı rahat bırak! Yokluğumda ona yaklaştığını duyarsam askerlik filan umrumda olmaz." Alayla gülen adamın yüzüne kafasını geçirerek kendini kaybetmişcesine bağardı.

 

"Yakarım o askerliği gelip senin gırtlağına çökerim!" Burnundan kan boşalan adamı hırsla itti ve sendeleyen adama tiksinircesine bakıp tehdit etti. "Yemin ederim öldürürüm seni!" Arkasını dönüp kapıya doğru ilerlerken adamın son sözleri ile yerinde çakılı kaldı.

 

"O tuttuğun adamlar kimin adamıydı sanıyorsun? Adamlarım kızın yanında sürekli dolanan biri olduğunu söyleyinceseni endişelendirmemek için ilk önce kendim görmek istedim. Gördüğümde de olan oldu zaten. Ben Elif'i seviyorum." Giray'ın dünyası başına yıkılmıştı sanki. Yani bu adamı karısına musallat eden kendisi miydi? Bu gerçek tokat gibi çarpınca içinde büyüyen ateşle adama tekrar saldırdı. Bir birlerine yumruk yumruğa girerken Fırat tekrar konuştu.

 

"Bütün gerçeği biliyorum. Elif'in Baba'sının ölümüne sebep olduğunu ve o yüzden onunla evlendiğini." Giray öfkeyle adamın yüzüne bir yumruk daha geçirdi.

 

"Sendin o gece o notu yollayan Piç değil mi lan!?" Fırat burnundan akan kanı elinin tersiyle silerek piskopat bir şekilde sırıtıp başını sallayınca Giray adamın üzerine çullanarak yumruklarını hızla geçirmeye başladı.

 

"Öldürürüm lan seni! Öldürürüm! Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun it!?" Fırat dirseğini üzerindeki adamın çenesine geçirerek ellerinden kurtuldu ve bu defa o Giray'ı altına alarak yumruklarını geçirmeye başladı.

 

"Ne o! Korktun mu Giray Bey? Bencede kork!" Alaylı gülüşü yüzünde büyürken Giray'ın karnına bir yumruk geçirdi. " Kork ama o sebepten değil. Elif'in beni sevme ihtimalinden kork! Çünkü beni seçecek!" Giray delirmiş gibi üstündeki adamı bir anda altına aldı ve ellerini boğazına dayadı.Kendini kaybetmiş gibiydi. O kim oluyordu da karısı hakkında böyle konuşa biliyordu? Elif onun karısıydı ve hep öyle kalacaktı. Kollarından çekilmesi ile ellerinin arasındaki adamı bıraktı ve kendini tutan adamların elinden kurtulmak için silkelendi. Ateş saçan bakışları hâlâ sırıtan adamın üzerindeyken gök gürültüsünü andıran bir sesle konuştu.

 

"Ayağını denk al ve karımdan uzakdur! Seni mahvederim!" Hızla arkasını dönüp odadan çıkarken Fırat'sa arkasından kahkahalarla gülüyordu.

 

Bir hafta içinde eve iki kez suratı dağılmış halde gelince babası ve Elif tarafından veto yu yemişti. Babası olayın aslını öğrenince affetmişti ama Elif için aynı şeyler geçerli değil di. Üstelik bir de peşine taktığı adamları öğrenince o herif ve kendi hatası yüzünden Karısının kalbini kırmıştı. Haksızda sayılmazdı güvenmiyormuş gibi bir izlenim bırakmıştı kızın üzerinde. Fakat mutlu olduğu bir nokta vardı ki Elif o tinerci çocuktan kendini kurtaran adamın Fırat Karadağlı olduğunu bile hatırlamıyordu. Karısı gerçekten çok farklı bir yapıya sahipti. Onun şimdiye kadar tanıdığı kızlar Elif'in yerinde olsa Fırat Karadağlı gibi bir adama sülük gibi yapışırlardı. Haksızda sayılmazlardı çünkü adam karizmatik ve yakışıklıydı. Bir ay önce suratını dağıttığı adam hakkında düşündüklerine içten içe gülerken,bir taraftan da karısının gönlünü nasıl alacağını düşünüyordu. Aklına gelen fikirle gözleri parlarken gülümsemesi yüzünde büyüdü.

 

Onun bu haline yanındaki adam yüzünü buruşturarak bakarken içinde büyüyen öfkeyle sabırsızca konuştu.

 

"Yeter artık! Yahu sen iki gün sonra gidiyorsun ama ben bu yatağa çakılıp kaldım lan!" Giray misafir odasında ayağı ve kolu alçıda olan arkadaşına yüzünü buruşturarak baktı.

 

"Gidiyorsam ben gidiyorum sana ne oluyor?" Demir gözlerini devirdi ve Giray'ın alaycı gülüşüne aldırmadan konuştu.

 

"Lan ben hiç böyle hayal etmemiştim. Seni birliğine Angelina'yla ben götürüp teslim edecektim. Ama şu halime bak. Mumyalara döndüm." Giray oturduğu koltuktan yavaşca kalkarak arkadaşına doğru ilerledi ve yatağın kenarına oturarak arkadaşının alçılı olan kolunu sıktı. Demir'in yüzü arkadaşının dokunuşuyla acı içinde kasılırken Giray alayla konuştu.

 

"Senin hatan yüzünden. Bir ay önce, o gece alkollü araç kullanmasaydın şimdi burada bu halde olmazdın." Giray'ın düşünceleri o geceye giderken gelen haberle yatağından nasıl fırladığını bilememişti. Hastaneye ulaşana kadar,kardeşine bir şey olmaması için bildiği bütün duaları okumuştu. Hastaneye varıpta danışmadan aldığı bilgiler yüreğine su serpilirken Demir'i çıkardıkları odaya girdiğinde arkadaşının haliyle şok olmuştu. Düşüncelerinden Demir'in sesi ile sıyrıldı.

 

" Ya tamam her şey kabulde,sen neden hâlâ bana bir telefon almadın kardeşim." Güçlükle yerinde doğrulmaya çalışırken arkadaşının yardımı ile oturur pozisyona geldi ve hoşnutsuzca sözlerine devam etti. " Üstelik ev telefonunu kullanmama da izin yok. Benim Asya'yla görüşmem lazım." Giray tek kaşını kaldırarak sinsice güldü. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner diye buna denirdi işte. Bakışlarını pencereye doğru çevirerek dışarıyı seyredermiş gibi hüzünlü bir hava vermeye çalıştı kendisine ve dertli bir şekilde nefesini dışarı verdi. Demir onun bu halini yüzünü buruşturarak izlerken meraklı bir şekilde kıpırdandı. Tekrar dertli bir nefes çeken adam kısık bir ses tonuyla konuştu.

 

"Ah! Demir ah!" Demir'in kaşları arkadaşının hareketleri ile çatılırken bir taraftanda ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"İntikam soğuk yenen bir yemek derlerdi de inanmazdım. Cidden soğuk yeyince tadından yenmez bir hâl alıyor." Arkadaşının ne söylemeye çalıştığını anlamıyordu. Önce leb demeden leblebiyi anlayan bir zekaya sahipken şimdi neden mala bağlamıştı acaba? Kazada başını çok sertmi çarpmıştı, yoksa hepsi bu aşk denilen illet yüzünden miydi? Giray arkadaşının hindi gibi düşünmesine küçük bir kahkaha atarken Demir'le göz,göze geldi.

 

"Sen bana az çektirmedin kardeşim o yüzden sıra bende. bir zamanlar ben karımdan haber almak için nasıl kıvranıyordusam şimdi de sen Asya'ya ulaşmak için biraz kıvran bakalım." Demir'in gözleri işittikleri ile öfkeyle parlarken bacağının altındaki yastığı çekerek arkadaşının başına geçirdi.

 

"Allah belanı versin lan! Nasıl vicdan var sende şerefsiz! Şu halime bak!" Yerinden kalkmaya yeltenirken Giray kahkahalarla arkadaşına engel olmaya çalıştı. " Ulan eşşeklik bende. Ne bok yemeye bu fredi'nin evine geliyorum ki? Git kendi evinde geber Piç!" Giray arkadaşının debelenmelerine aldırmadan onu sıkıca tutuyordu.

Bir taraftanda kahkahalarının arasında konuşmaya çalışıyordu.

 

"Ben en azından sen gibi oyunlar oynamadım Demir Bey!" Demir sağlam eliyle arkadaşının yüzüne yumruk atmak için bir hamlede bulunurken Giray elini yakalayarak ciddi bir şekilde konuştu.

 

"Hop,hop! Lan kime yumruk atıyorsun sen karşında devletin çakı gibi askeri var. Üstelik ben artık devlete zimmetliyim. Başıma bir şey gelirse yanarsın koçum." Demir öfkeyle elini yüzünde gezdirdikten sonra dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

 

"Senin ağzını burnunu kırarım lan kalleş herif." Beyninde çakan şimşekle bu defa sinsice gülen Demir olmuştu. Giray onun bu gülüşünün altından bir şey çıkacağını sezerken şüpheyle arkadaşını süzdü.

 

"Kaldır beni çişim geldi." Yüzünü buruşturan adam arkadaşının yüzüne bu muydu dercesine baktı. Tanıdığı Demir bu hamlesini kolayca sineye çekmezdi. Kesin o gülüşünün altında vardı bir şey. Biliyordu ve kendisi kadar iyi tanıyordu bu adamı kesinlikle bir hinlik çıkardı bu gülüşün altından. Yavaşça yerinden doğruldu ve arkadaşının sağlam kolundan tutarak kaldırdı. Koltuk deyneğininde yardımıyla lavoboya doğru ilerlediler. Demir'i lavoboya bırakan adam dışarı çıkarak beklemeye başladı. Bir kaç saniye sonra içerden ismini seslenen arkadaşına cevap verdi.

 

"Bittimi işin kardeşim."

 

"Yok lan bekle iki dakika daha! Ben şey diyecektim onun için seslendim. Lan ben şanslı herifin tekim ya." Giray arkadaşının sözleriyle erkeksi bir şekilde kıkırdarken Demir'de onun bu haline içinden söyleniyordu.

"Gülsen gül! Biraz sonra da güle bilecekmisin bakalım?" Sesine kattığı alaylı tonla tekrar konuştu.

 

"Lan sen beni en fazla bir ay süründürürsün ama ben seni askerliğinle birlikte tam iki yıl süründürmüş olacağım." Giray arkadaşının sözlerindeki imayı anlamaya çalışırken Demir sözlerine devam etti. " Lan vallahi ballı adamım ha! Sen askerdeyken Elif'le görüşmemen için elimden geleni yapacağım. Hele birde tanıdığım bir komutan olursa başında yaktım seni Giray!" Gözleri irice açılan adam sinirle başını iki yana salladı. Adam haklıydı niye damarına basmıştı ki. Şu an ona muhtaç olan kendisiydi ve oda bu durumu kullanacaktı. Çünkü sadece ona güvendiğini biliyordu. Ama bir sene ona çektirdiği yeterdi. Ne olmuştu yani birazda kendisi eğlense. Düşünceleri öfkesini perçemlerken hızla banyoya daldı ve direk Demir'in boğazına sarıldı.

 

"Öldürürüm lan seni! Kabus gibisin bir damla huzur vermiyorsun!" Başını olumsuz anlamda sallarken Demir'in sırıtması ile daha çok öfkelendi. " Ne kabusu lan? Resmen karabasan gibi çöktün hayatımın üstüne."

 

Aşağıdan gelen sesler yüzünden Elif bir türlü çözdüğü testlere odaklanamıyordu. Bu sene üniversite sınavına girecekti çok az zamanı kalmıştı ama o hâlâ olaylar yüzünden odaklanma problemi yaşıyordu. Gelen sesler iyice yükselmeye başlayınca kolundaki saate gözlerini çevirdi ve saatin ilerlediğini fark edemediği için kendine kızdı. Hemen yerinden kalktı ve hızla Demir'in odasına indi. Fakat görmeyi beklediği şey ne boş bir yatak nede banyoda gırtlak,gırtlağa yapışmış iki adamdı. Üzerindeki ilk şoku atarak korkuyla bağardı.

 

"Giray!"

 

Elif'in korkulu sesisiyle kendine gelen ikili hızla ayrıldı. Onu üzmek istemiyorlardı çünkü Giray'ın yaşadıkları ve yaşattıkları,Demir'in kaza olayı, hayatında sevdiği bir kişiyi daha kaybetme korkusu Elif'i çok yıpratmıştı. Adamlar işaret parmakları ile bir birini göstererek öfkeli bir şekilde aynı anda savunmaya geçtiler.

 

"O başlattı!" Elif çatılı kaşlarını ikilinin üzerinde gezdirdi ve Demir'e doğru ilerlerken kocasına öfkeyle bakarak söylendi.

 

"Utan mıyorsun değil mi? Ergenliğe yeni girmiş çocuklar gibi etrafına saldırıp iki de bir kavga etmeye." Demir sağlam olan kolunun altına destek olmak için giren kızın sözleriyle arkadaşına dönerek gördün mü dercesine sırıttı.

 

"Üstelik Demir Abimin hali ortada nasıl vicdanın var senin?" Giray içten içe yaptığı hatayla kendine kızıyordu. Karısı böyle konularda çok hassatı ve o sürekli onun damarına basıyordu. Ama kendisinin de haklı olduğu noktalar vardı elbet. Onunda kolu kırılmıştı bir ay önce ama bu sırnaşık herif kadar ilgi görmemişti. Neden bütün ilgisini Demir'e gösteriyorduki sanki. Onunda ilgiye ihtiyacı vardı. İki gün sonra ayrılacaklardı ve teselliye ilgiye ihtiyacı olan kendisiydi. Kıskanç bir çocuğun bakışları ile yatağa doğru yönelen ikiliye baktı. Sendelediklerini görünce hızla yaklaştı ve karısına yardım ederek Demir'i yatağına yatırdılar. Elif arkadaşının iğnesini hazırlarken Giray yavaşça Demir'e yaklaştı ve kulağına fısıldadı.

 

"Tamam sen kazandın. Sana ihtiyacım olacak burada." Demir sağlam elini boşversene der gibi sallayarak alayla arkadaşına baktı. Onun bu hareketi karşısında Giray sabır dilenircesine yüzünü sıvazlarken dişlerini sıkarak tekrar konuştu. "Lan tamam. Alacağım sana bir telefon." Demir başını nazlanırcasına iki yana sallarken Giray arkadaşının omzunu hafifçe sıkarak homurdandı.

 

"Lan daha ne istiyorsun?" Derin bir nefes alan Demir, Elif'e baktı ve elindeki şırıngaya ilaç enjekte ettiğini görünce tekrar Giray'a döndü. Muzip bir bakışla kaşlarını kaldırarak konuştu.

 

"Elif'i, Asya'ya götüreceksin." Arkadaşının isteği ile kaşlarını çatan Giray anlamsızca Demir'in yüzüne baktı.

 

"Niye lan? Asya'yı sana getireyim."

 

"Cık! Olmaz. Gelmez Asya." Demir'in hareketlerinden ve kaçamak konuşmalarından şüphelenen Giray kahverengi gözlerini kısarak yatan adama baktı.

 

"Niye gelmiyor? Ne yaptın lan kıza?" Gözlerini deviren Demir hafifçe sağlam bacağının üzerine doğru uzandı ve bıkkınca nefes verdi.

 

"Üstüne atladım!" Kendisine şaşkınca bakan arkadaşına ters bakışlar atarak sertçe konuştu. "Ne yapacağım lan? Öptüm sadece. O da arkasına bakmadan çekip gitti!"

 

"Yuh! Kız daha seni kabullenmedi bile lan. Acelen neydi?" Demir yüzünü buruşturarak Giray'ın taklitini yaptı.Hafifçe yerinde doğrularak arkadaşının yüzüne doğru yaklaştı ve meydan okurcasına konuştu.

 

"Elif seni affetmeden kızın boynunu damgalarken sana Yuh değilmiydi kardeşim?" Giray'ın bozulan yüzüyle sırıtan adam tekrar konuştu. " Ve hatırlatırım o da seni sevdiğini söylemedi!" Giray yumruğunu kaldırarak Demirin yakasına yapışınca Elif'in uyaran öksürüğüyle geri çekildi ve yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi şirince sırıttı.

 

"Gücünü kaba kuvvet için harcamayı bırakta arkadaşını çevirmek için harca. İğnesini yapmam lazım." Giray bir karısına bir elindeki iğneye baktı daha sonra Demir'e bakarak yüzünü buruşturdu. İşaret parmağını kaldırarak yatan arkadaşını işaret ederek masumca sordu.

 

"Kalçasından yapmayacaksın değil mi!?" Elif kocasının sorusuyla gülmemek için dudaklarını dişlerken Demir sıkıntıyla homurdandı.

 

"Lan salak! Kız bir aydır yapıyor o iğneyi benim kıçıma. Sen şimdi mi farkettin acı gerçeği?" Öfkeyle yerinden kalkan Giray'a bakan Elif işin daha fazla uzayacağını anlayıp hemen müdehale etti.

 

"Bu benim mesleğim! Ve ben stajda her gün sayısız kişiye iğne yapıyorum.Çünkü önemli olan sağlık. Senin düşüncelerin umrumda değil Giray." Kocasının yüzü öfkeyle ve karşılık verememenin siniriyle kızarırken, kız mavi gözleri ile Demir'i işaret ederek kesin bir dille konuştu. "Şimdi çevir Demir abiyi." Öfkeli bakışları karısını bulurken sırıtan arkadaşını homurdanarak çevirdi ve pijamasını hafifçe indirdi. Onun bu hareketiyle gözlerini deviren kız sinirle nefesini verdi.

 

"Ne yapıyorsun sen?"

 

"Sana yardımcı oluyorum." Kocasının verdiği masumca cevapla Elif pijamaya uzanarak biraz daha açmaya çalıştı. Fakat kocası pijamayı öyle bir tutmuşdu ki imakanı yok oynatamıyordu.

 

"Giray ne yapıyorsun? Açtığın yere vuramam bu iğneyi. Biraz daha açmamız lazım." Giray kaşlarını hayretle kaldırarak başını yana doğru eğdi.

 

"Öyle mi? Ne kadar meraklıymışsın sen milletin kıçına ya!" Elif'in gözleri şaşkınlıkla büyürken kocası sinirli bir gülüşle başını iki yana salladı. "Olmaz! Ya buradan yaparsın. Ya da bana öğret ben yaparım." Karısının elindeki iğneye uzandı. "Evet,evet! En iyisi benim yapmam."Demir'in bedeni işittiği sözlerle gerilirken korkuyla homurdandı.

 

"Elif sakın izin verme bu manyağa! Sakat bırakır beni bu Piç genç yaşımda." Kıstığı bakışlarını homurdanan kocasına çeviren kız tehditkar bir şekilde konuştu.

 

"Ya hemen elini çekersin, ben de bu iğneyi yaparım,ya da askerliğin boyunca hiç bir aramana cevap vermem. Gerisini sen düşün?" Kız kollarını göğsünde birleştirip kocasının gözlerine meydan okurcasına bakarken Giray delirme noktasına gelmişti. Biliyordu ki karısı dediğini yapan inadım inat bir tipti. Çaresizce arkadaşının pijamasını biraz,daha indirdi ve dişlerini sıkarak öfkeyle sordu.

 

"Oldu mu?"

 

Elif ters bakışlarını kocasına çevirerek bıkkınca bir bakış atıp çemkirdi.

 

"Oldu!"

 

Bu adamın derdini anlamıyordu. İnsan karısını kardeşim dediği adamdan kıskanırmıydı. Bazen bu kıskançlıkları çekilmez bir hal alıyordu. Başını olumsuzca sallarken elindeki iğneyi Demir'in kalçasına sertçe batırdı ve aynı anda odayı acı dolu bir feryat kapladı.

 

"Yandım anam!"Arkadaşının kahkahası odayı doldururken Demir yumruğunu yastığa geçirerek kükredi. " Ulan Giray!Ulan Giray! Lan ne bok yemeye kızı kızdırıyorsun Puşt!" Elif panikle Demir'i çevirmeye çalıştı ve üzgünce konuştu.

 

"Abii! Çok özür dilerim istemeden oldu." Giray'ın yüzü tekrar asılırken Demir anlayışla karşısındaki üzgün kızı teselli etmeye çalıştı.

 

Giray,yaptığı planın işe yarama düşüncesi ile babası ve annesinin onayını aldıktan sonra Elif'i de alıp yola koyuldu. Bakışlarını yanında surat asarak oturan karısına çevirdi ve hala surat asmaya devam ettiğini görünce üzgün bir şekilde tekrar yola döndü.

 

"Güzelim yetmez mi artık surat astığın? Tamam konu sen olunca kendimi frenliyemiyorum ama bu konuda senden özür dilemeyeceğim." Elif hafif bir şekilde kocasına dönerek bakışlarını yüzüne çevirdi. Uzunca bir süre sadece izledi. Taki kocasının bakışları ile gözleri kesişene kadar. Adam çapkınca göz kırptı ve gülümseyerek tekrar konuştu.

 

"Hayırdır Sidelya? Hafızana mı kazıyorsun yüzümü?" Elif gözlerini devirerek tekrar camdan dışarı çevirdi bakışlarını. Zaten ezberindeydi ki yüzünün her karesi. İri gözleri biçimli dudakları köşeli çenesi. Sorsa kirpiklerinin sayısını bile söylerdi. Surat asması onun zannettiği sorunlardan değildiki. Ayrılığın acısı oturmuştu içine şimdiden. Elinden bir şey gelmiyordu ve stresli olmasının sebebi bu yüzdendi. Evet Giray'a yaptıklarından dolayı kızıyordu belki, ama onunda stresli olduğunu biliyordu. Bütün yaptıklarının başka açıklaması yoktu. Gitmeden önce onu mutlu etmek istiyordu. Yüksek bir moralle yolcu etmek istiyordu ama o iki kelime dudaklarından dökülmüyordu. Elinin üzerinde hissettiği sıcaklıkla bakışlarını tekrar kocasına çevirdi.

 

"Canım. Neden böyle yapıyorsun? Bir günüm kaldı. Sadece bir gün ve ben sen den böyle ayrılmak istemiyorum." Elleri direksiyonu sıkarken karısına kaçamak bir bakış attı. Sarı uzun saçlarını, kendisine inat olsun diye bir aydır topluyordu. Bu defa da örmüştü. Üzerinde yine bir elbise vardı fakat sonbahar olduğu için bu defa ince bir hırkayla tamamlamıştı. Avucundaki eli dudaklarına götürerek uzun bir öpücük bıraktı.

 

"Sen bana böyle hüzünle bakınca sanki Cehennem ateşleri sarıyor yüreğimi. Ama mutluyken bakışlarında açan o Sidelya çiçekleri Cennete davet ediyor sanki beni." Dertli bir şekilde nefesini dışarı veren adam fısıldarcasına çaresizce konuştu.

 

"Yalvarırım Elif gülümse artık. Bir aydır ufacık bir gülüşüne, tebessümüne hasret kaldı gözlerim. Beni cehennem kuyularına atarak mı uğurlayacaksın?"

 

Karısından hiç bir tepki gelmeyince bütün ümitleri soldu Giray'ın. Oysa ayrılığı hiç böyle hayâl etmemişti. Karısının kalbine yavaşça sıza bileceğini düşünmüştü bu bir ayda. Hatta bir sevgi sözcüğü duya bileceğini bile düşünmüştü bu süre içinde. Ama Elif düşündüklerinin tam aksine sanki biraz daha uzaklaşmıştı kendisinden. Uzayıp giden sessizliği bir hıçkırık sesi bozarken Giray şaşkınca karısına baktı. Ağladığını görünce telaşla arabayı sağa çekerek park etti. Hızla emniyet kemerini çözen adam karısına döndü ve çenesinden tutarak yaşlı yüzüne panikle baktı.

 

"Birtanem neden ağlıyorsun? Elif'in gözlerinden yaşlar sicim gibi boşalırken Giray içinden kendine lanetler ederek tekrar karısıyla konuştu. "Elif özür dilerim. Ben çok üzerine geldim. Lütfen ağlama." Kızın mavi gözleri boncuk, boncuk parlarken Giray acıyla yüzünü buruşturdu ve karısının yüzünü avuçları arasına alarak alnına bir öpücük bıraktı. Akan göz yaşlarını silerken bir taraftanda sürekli özür diliyordu. Elif'te kocasının yüzünü avuçları arasına alarak gözyaşları arasında fısıldadı.

 

"Korkuyorum Giray! Ya sende beni bırakıp gidersen!? Ya dönemezsen!?" İşte o an Giray'ın kalbine kesif bir acı çöreklenmişti.Karısı onu kaybetmekten korkuyordu. Oysa bu kalbinin sıkışmasını değilde mutlu olmasını gerektirmiyor muydu? O Elif'in üzülmesini gözyaşı dökmesini istemiyordu. Sadece gülsün istiyordu. Ona cenneti vaad edercesine gülsün.Kalbindeki acıya inat gülümsemeye çalıştı karısına. Dudakları hafifçe yana doğru kıvrılırken kararlı bir şekilde fısıldadı.

 

"Ben seni asla bırakmayacağım sevgilim. Evet belki uzun bir ayrılık önümüzdeki ama unutma her ayrılık bizi bir birimize daha çok bağlıyor." Karısına göz kırparak onu göğsüne doğru çekti ve sıkıca sarıldı. Elif'in gözyaşları gömleğini ıslatarak tenine değerken Giray çektiği ızdırabı gizlemek istercesine dudaklarını ısırdı.

 

"Her ayrılığın üç sonu vardır Giray.Ya çekip gidersin,ya yar'e dönersin,ya da yaradana!" Ciğerlerine içli bir nefes dolduran kız kocasının göğsünden sıyrılarak çakmak,çakmak olmuş gözleri ile Giray'a baktı.Elini yüzüne koyarak acı çeker gibi bir ifadeyle okşadı. " Kaderimiz de yoksa kavuşmak, sonra pişman olmamak için söyleyeceklerimi iyi dinle lütfen."

 

Karısının yüzüne üzgünce bakan adam olumlu anlamda başını salladı.

 

"Seni seviyorum!" Beyni algılama yetisini mi kaybetmişti yoksa duymak istediği şeylerimi hayal ediyordu? Yoksa karısı gideceği için moral vermek adına mı söylemişti o iki kelimeyi? İri gözleri şüphe ile kısılırken anlamadığını belirtmek istercesine yüzünü buruşturdu.

 

"Elif! Bak moral olsun di.." Dudaklarına değen sıcak dudaklarla Giray ne yapacağını şaşırmıştı. Sanki bu güne kadar bildiği her şeyi unutmuş yeni yetme bir çaylak gibi kalakalmıştı. Elif dudaklarını geri çekerken hâlâ akan gözyaşları ile utangaç bir şekilde baktı. Ne kadar kocası da olsa, sevdiği adam da olsa bu tür yakınlaşmalar utanmasına sebep oluyordu. Ama bu gün bu duyguyu biraz yenmesi lazımdı. Kocasının iri ellerine ince naif parmaklarını geçirerek tekrar yüzüne baktı umutla.

 

"Seni seviyorum ve bu yeni bir şey değil. Bende bilmiyorum ne zaman ve hangi ara içime sızdın. Belki senin odanın kapısında çarpıştığımız ilk an,belki beni kıskanmaya başladığın zaman, belki yüzüğü taktığında,belkide bana dokunduğun o ilk gece." Son sözleri söylerken hatırladığı sahnelerle yüzü daha fazla kızarırıken, utançla Giray'ın koynuna sokuldu. Karısının beline dolanan kolları ile girdiği transtan çıkan Giray'ın elleri hızla Elif'in kemerini buldu ve açarak karısını kucağına çekip otutturdu. Elif şaşkınlıkla kocasına bakarken belinde hissettiği direksiyonun baskısıyla oturdukları pozisyona baktı ve korkuyla bakışları etrafı süzerken tekrar kocasına dönerek fısıldadı.

 

"Giray ne yapıyorsun?" Adam karısını duymuyormuş gibi yavaşça yüzüne doğru yaklaştı ve dudağı ve yanağının birleştiği noktaya bir öpücük bıraktı. Elif'in alnına, alnını dayayan adam karısının kır çiçeklerini anımsatan kokusunu derince soludu.

 

"Tekrar söyle! Beni sevdiğini duymaya şu an her şey den çok ihtiyacım var." Elif kocasının bu haline üzülerek elleri ile yüzünü avuçları arasına aldı ve kararlı bir şekilde tekrar konuştu.

 

"İlk kez birini seviyorum o da kocam ve ebediyete kadar da onun için çarpacak kalbim! Seni seviyorum Giray! Hem de çok seviyorum. Sen..." Dudaklarında hissettiği ateş gibi dudaklara karşılık vermeye çalıştı kız. Giray öyle bir hasretle öpüyorduki sanki o iki kelime hayat suyuymuşda can vermişti adama. Şehvetten uzak özlem doluydu. Bir türlü kendini geri çekemiyordu. Karısının kıpırdanması ile işi daha fazla zorlaştırmamak adına küçük öpücükler çalarak geri çekildi. Kendisi içindeki özlem duygusunun yoğunluğu ile öpsede dudaklarını örselemişti yinede karısının. Parmaklarını şişen kırmızı dudakların üzerinde okşarcasına gezdirerek mutlulukla baktı gözlerine. Sonunda karısından beklediği sözleri duyabilmişti. İçinde öyle bir sevinç vardıki sanki binlerce havai fişek aynı anda patlıyordu. Bayram günü panayır yerindeki çocukların mutluluğu gibi tarifi imkansızdı şu an yaşadıkları. Bir çok şey söylemek istiyordu, sevgisini mutluluğunu anlata bilecek bir şeyler söylemek. Ama sanki lugatta kelimeler tükenmiş hafızasındakiler yetersizdi. Düşüncelerinin aksine sadece şu iki kelime döküldü dudaklarından.

 

"Seni çok seviyorum Sidelya!" İkili bir birinin gözlerinde kaybolurken yanlarından geçen araç sertçe kornaya basarak el kol hareketi yaptı. Elif mor bir renge dönüşürken hızla kocasının kucağından inmeye çalıştı. Beline yerleşen eller ile bakışlarını şaşkınca kaldırdı.

 

"Giray bırak! Dışardan bakıldığında hoş bir manzara gibi görünmüyoruzdur. Bırak daha fazla rezil olmadan yerime geçeyim." Karısının alnına öpücük konduran adam homurdanarak Elif'i kucağından indirdi ve koltuğuna yerleşmesine yardımcı olarak kemerini bağladı.

 

O gün kabristana Elif'in ailesini ziyarete gitmişler, karısının isteği ile köydeki tanıdıklarında gönlünü almışlardı. Kahvenin önünden geçerken cenaze günü karısına göz koyan yaşlı adamı gören Giray, öfkeyle yumruklarını sıksada adamın Elif'e olan bakışları ile karısının elini sıkıca kavradı ve hızla araca doğru sürükledi. Yaşlı olduğu için bir şeyde yapamamış bu da ona sinir olarak geri dönmüştü. Elif olanları anlamasada yeni bir kıskançlık krizi olduğunu tahmin edebiliyor du. O yüzden huzursuzluk çıkmaması için susmayı tercih etti. Daha sonra Asya'ya uğramışlar biraz muhabbet ve sitemden sonra laf dönüp dolaşıp Demir'e gelmişti. Asya, Demir'in geçirdiği kazayı öprenince paniklesede Giray ve Elif'in sözleri ile biraz daha sakinleşmişti. Koyu bir sohbetten sonra vedalaşan Giray karısına araçta beklediğini söyleyerek evden ayrıldı. Elif ise abisininde artık mutlu olmasını istiyordu ve bunun için aklınca bir plan yaparak bir gün sonrası için Asya'yı eve davet etti. Gerisi abisinin yeteneğine kalmıştı. Çünkü bu kız da Demir'e karşı boş değildi.

 

Gidiş günün den önceki gece tüm aile ve Giray'ın arkadaşları yemek yemiş kocasına moral olsun diye eğlenmişlerdi. Elif'in içi kan ağlasada Giray'ı üzmemek için mutluymuş gibi davranıyordu. Taki Gönül Teyzesinin bir kase kınayla Giray'ın başına dikildiğini görene kadar. Kocasına asker kınası yakılırken gözyaşlarını tutmaya çalışsada başarılı olamamıştı. Giray'la göz,göze gelince onun boynunu bükerek ağlama dercesine bakması Elif'i daha da kötü etmişti. Kimseye farkettirmeden merdivenlere yönelen kız kendisini odasına atarak hızla banyoya koştu ve suyu açtı. Lakin dokunamıyordu suya. İki elini lavoboya dayayarak içinde biriktirdiği acıları göz yaşlarıyla akıtmaya başladı. Taki beline dolanan kollar ve boynuna değen sıcak dudakları hissedene kadar. Hızla aşinası olduğu kokunun sahibine döndü ve boynuna sarıldı. Omuzlarına konan sayısız öpücükler ve teninde hissettiği ıslaklıkla kocasınında ağladığını farkeden kızın ağlaması daha da şiddetlendi. Bir birine sarılı şekilde bir müddet bekleyen ikli daha sonra ayrılarak gözlerini kaçırdılar. Daha fazla bir birlerini üzmek istemiyorlardı. Giray musluğu açarak karısının yüzünü temizlerken havluya uzandı ve o esnada beklenti dolu bakışlarla fısıldadı.

 

"Bu gece yanımda yatar mısın?" Elif'in gözleri korkuyla açılırken karısının yüzünü havluyla kurulayan adam burukça gülümsedi. " Korkma söz veriyorum bir şey olmayacak. Sadece ayrılmadan önce, güne seninle başlamak istiyorum. Gözümü açınca ilk seni görmek istiyorum." Elif evdekilere yakalanma korkusuyla kocasını red edip hızlıca banyodan çıkarken Giray umutsuzca arkasından baktı.

 

Bakışları beyaz tavanda gezinirken kapısının yavaşça aralandığını hissetti genç adam. Başını hafifçe yastığından kaldırınca kapının önünde ellerini birleştirmiş utangaç bir şekilde kendisine bakan karısını gördü. Gözleri sevinçle parlarken yerinden kalkıp hızla Elif'e yaklaştı. Saniyeleri bile değerlendirmek istiyordu. Elinden tutarak yatağına doğru götürdü.

 

Kollarının arasında ağlamaktan yorgun düşerek uyuyan kıza baktı. Hiç konuşmamışlardı. Sanki bu anın bozulmasını istemiyorlar gibiydi.Elif sessizce ağlarken Giray da yaptığı hataları düşünmüştü. Gereksiz yere sevdiği kızdan bir yıl ayrı kalmış,hem ona hem kendine acı çektirmişti. Karısı bu gün hep onun istediği şeyleri yapmıştı. Yemekten, giyimine her şey sanki Giray'ın istediği gibiydi. Aşığı olduğu uzun saçlarını açık bırakarak bir aylık bir bekleyişin ödülünü vermişti sanki kendisine. Burnunu karısının saçlarına dayadı ve gözlerini başlayan yeni güne kapattı.

 

Giray gideli üç ay olmuştu. Ayrılığın üçüncü ayı. Askerliğini komondo olarak yapacaktı. Esas bu değilmiydi kızın korkularının sebebi. Elinde telefonla odanın içinde bir oyana,bir buyana volta atan Elif'in bakışları saate kayınca sıkıntıyla dudaklarını dişledi. Bu defa ağlamayacaktı söz vermişti kendi kendine. Giray'ı üzdüğünün farkındaydı ama tutamıyordu kendini. Bir kaç güne dağıtım iznine geleceği aklına düşünce büyük bir gülümseme belirdi dudaklarında. Tam o sırada telefonu çalmaya başlayınca bekletmeden açtı.

 

"Canım!"

 

"Sevgilim!"

İşte yine doluyordu gözleri. Kocası her telefonu açtığında ilk bu kelimeyi kullanıyordu. Sanki yüreğinden diline dökülürcesine içten bir ses tonuyla "Sevgilim" demesi Elif'in çeşmelerini açıyordu.

 

Burnunu çeken karısıyla adam dudaklarını dişledi. Elif her seferinde ağlayınca o da dayanamıyordu. Dolan gözlerini açarak gök yüzüne bakıp derin bir nefes aldı.

 

"Güzelim yapma böyle! Her seferinde ağlıyorsun. Dayanamıyorum içim parçalanıyor." Kocasının titreyen sesiyle boğazını temizleyen kız çatallaşmış bir sesle konuyu değiştirmek için nasıl olduğunu bile sormadan heyecanla konuştu.

 

"Usta birliğinde nereye gidiyorsun belli oldu mu? Hem dağıtım iznine ne zaman çıkacağını da söylemedin. Bir kaç gün sonra diyorsun hep." Manisa Kırkağaç'a gitmişti Giray. Özel eğitim alan bir timin arasındaydı ve usta birliğinde doğuya gitmesi yüksek ihtimaldi. Giray'dan ses gelmeyince içine bir kurt düştü. Elif tedirgince gelecek cevabı beklerken Giray derin bir nefes alarak üzgünce konuştu.

 

"Sevgilim izinler iptal. Ortalık karışık olduğu için izinler iptal olmuş!" Söylemişti işte ama Elif'in kendini nasıl hasretle beklediğini biliyordu. Elini sıkıntıyla kısa üç numara saçlarından geçirirken karısının tepkisiz kalması onu endişelendirmişti. Taki hıçkırıkları arasında tekrar konuşana kadar.

 

"Olsun.Canın sağolsun! Sen bana dön nefes aldığını bileyim yeter. Ama yeterki dön Giray!" Adamın boğazına aldığı nefes düğüm,düğüm olurken öfkeyle yumruklarını sıktı. Asıl meseleyi nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Karısının tekrar sormasından korkarken Elif sanki düşüncelerini okumuşcasına sormaya dili varmıyormuş gibi konuştu.

 

"Canımm, nereye gideceksin o daha belli olmadı mı?" Kız korkuyla beklerken Giray ciğerlerine acı dolu bir nefes çekerek bir seferde cevap verdi.

 

"Hakkari,Hakkari Yüksekova!" İşittiği şehirin ismi Elif'in kulaklarında yankılanırken, elinden kaymak üzere olan telefonu güçlükle tuttu.

 

Bazen ayrılıklardır Sevdaları güçlendiren...

 

OY VERİP YORUM YAPMAYI UNUTMAYALIM.

 

 

yitenumutlar

 

 

Loading...
0%