@zehirlikitap
|
Bir defter açıldı.
25 yıl önce...
Bir adım daha...
Ölümün sesleri arkasında kalırken ihtiyacı olan sadece bir adımdı. Batı Kıyı'nın ise ona ihtiyacı vardı ama bunu umursamadan elindeki sepete sıkı sıkı sarıldı. Kafasındaki taç düşmek üzereyken son adımını attı. Şimdi kıyıları birbirinden ayıran pusulanın hemen yanındaydı fakat üzerindeki Batı Kıyı yazısı silik görünüyordu. Onu bekleyen kaderi biliyordu bu yüzden gözünden düşen bir silip elindeki sepeti silik Batı Kıyı yazısının altına yerleştirdi. Karar verilmişti. Arkasını kurtuluşa dönüp savaşa ilerleyecekti. Tam ilerlemeye başlamıştı ki sepetten güçlü bir ses geldi.
Bir bebek ağlaması...
Amonra, hızla sepete döndü ve eğildi. "Eğer bu savaştan sağ dönersem miniğim, sana söz geri geleceğim. Sözüm olsun ki seni yalnız bırakmayacağım. Ama eğer geri dönemezsem bana hiç kızma. Halkım savaşırken kızımla kurtulamam. Çünkü senin baban onurlu bir adam."
Ayağa kalıp savaşın kanlı kollarına koşarken tacı onu terk etmişti. Işıltılı kraliyet tacı toprakla buluştuğunda etrafı yoğun bir sis kapladı. Karanlığın içinden gelen ölüm seslerine kulak verdi. Duyduğu sesler kendi halkına aitti. Belinden çektiği kılıcının tamamı sis gibi görünüyordu. Yüzünde ise ölümün kendisi vardı.
Sarayına ulaşmasına çok kalmamıştı. Sisin arasından gökyüzünde gri renkli bir şimşeğin çaktığını gördü. Ardından yer, gürültüyle sallanmaya başladı. Ayakta durmak çok zordu ama ayakları yere o kadar sağlam basıyordu ki ormanın içindeki ağaçlar bile titrerken Amonra yerinden bile kıpırdamadı. İşte o, bu kadar güçlü bir kraldı. "Kılıcınız ne kadar tuhaf görünüyor." Amonra duyduğu sesle arkasını döndü. Onun gibi ayakta duran bir erkek çocuğu vardı arkasında. Sarsıntının etkisiyle yer çatlamaya başlamışken hiç tereddüt etmeden çocuğa doğru atıldı. Çocuğun bedenine çarptığında darbenin etkisiyle yuvarlanmaya başladılar ve arkalarında kalan ağaçlar çatlayan toprak tarafından yutulmaya başlamıştı. Dakikalarca yerde sürüklenmeye devam etmişlerdi. Sonunda durduklarında ayağa kalktı ve çocuğun korkmuş yüzüne baktı. Çocukta bunu itiraf ederken hafiften titriyordu sanki. "Korkuyorum." Amonra gülümsedi. Onun enerjisini hissederken kim olduğunu ve olacağını anlamıştı. Çünkü küçük perisi onu çoktan uyarmıştı. "Korkma küçüğüm." Hıçkırıklara boğulan çocuğun titremesi şiddetlenmişti. Amonra elini, çocuğun omzuna koyarken etrafını inceledi. Güney Kıyı tarafına sürüklenmişlerdi. Burası çocuk için güvenli bölgeydi. Çocuğun omzunu hafifçe sıktı. "Git ve yaşa küçüğüm." Onu korumaya alması için boynundaki kolyeyi çıkardı. Anka kuşu sembolünde bir kolyeydi. Sonrasında ise onu da arkasında bırakıp Batı Kıyı'ya yani savaşın ortasına yürüdü. Kalabalığın ve karanlığın içinde düşmanını hemen tanıdı. Sisin içinden tam arkasına geçene kadar kimse onu görmedi bile. "Amonra gerçek bir kral ol ve ortaya çık. Halkın ölümle savaşırken korkak gibi saklanma." "İşte burdayım, Arik." Sisin içinden çıkıp ona saldırdı. Arik tabii ki sislere alışıktı ve hemen karşılık verdi. Kılıçları birbiriyle buluşurken Arik gülümsedi. "Nereye kaçtın Amonra?" Amonra cevap vermedi ve sislerini Arik'in üstüne saldı. Arik ise ışığıyla karşıladı onu. Işık ve sis birbirine karışırken gökyüzünde kocaman bir Güneş sembolü belirdi. Hemen arkasından ise şimşek çaktı. Yer sarsıntıyla yarılırken Arik ve Amonra bundan etkilenmeden devam etti.
Arik hırsla kılıcını döndürdü ve Amonra'yı saran bir ışık yarattı. Bunu yapmayı yeni öğrenmişti ve herkes hazırlıksızdı. Işık yakındaki herkesin gözünü acıtmaya başlamıştı ve o an Amonra ne olduğunu anlamadan kılıcını düşürdü. Bu ise ikinci bir darbeydi. Önce tacı şimdi kılıcı. Elini havaya kaldırdı ve sisi avucunda topladı. Göremiyordu ama hissedebiliyordu. Sisi avucunda taştığında Arik'in sesini duydu. Savaş bitmek üzereydi. Işık yavaşça sönmeye başlarken artık etrafı görebiliyordu. Gözleri etrafı tararken yine aynı şeyi düşündü. Savaş bitmek üzereydi. Arik'in arkasında duran Lumi tüm ihtişamıyla savaşı durdurmak üzereydi. Çünkü Kuzey Kıyı Kraliçe'si tek başına katıldığı bu savaşta artık Doğu Kıyı'nın tarafına geçmişti.
Gökyüzünde tekrar Güneş sembolü belirdi. Etraf önce karardı sonra her yeri turuncu bir ışık sardı. Arik, Amonra'ya doğru yaklaştı. Amonra yere eğilmişti. Bu ışık onu kör edecekti. Arik ellerini onun boynunun arkasında yer alan dövmesine yerleştirdi. Amonra karşılık bile veremedi. Işık onu yormuştu. Güçsüz düşmüştü. Savaş ise bitmek üzereydi. Arik onun dövmesinden gücünü emdi. Gittikçe yorgun düşen Amonra'ya baktı.
"Ben bir hırsızım Amonra. Güneş'in ışığını çalan Ay'ım."
Sonrası Amonra için yoktu. Savaş bitmişti. Uzaklardan sesler geliyordu.
Bir bebek ağlaması...
Terk edilmiş ve yok olmuş bir bebek. Pusulanın altında sepetin içinde duruyordu. Sesi ölüm sesine karışıyordu. Bebeğin henüz yeni çıkmış saçlarından yere parıltılar dökülüyordu ve pusulanın üstündeki Batı Kıyı yazısı tamamen yok oluyordu. Sirena Krallığı yok oluyordu. Kralın önce tacı düşmüşti sonra kılıcını düşürdüler en son ise onu yok ettiler. Kimse Amonra'nın nasıl yok olduğunu anlayamadı. O diyarın en güçlü adamıydı. Onun sisleri ışığı yok edemedi ve en sonunda kendisi sis haline büründü. Arik kendi tahtında otururken, Batı Kıyı o tahtın altında kaldı. Kuzey Kıyı onu kadim dostu oldu. Güney Kıyı ise ona esir düştü.
Batı Kıyı'ya geçiş yasaklandı. Kimse Sirena Krallığı'nın ve Amonra'nın adını bir daha alamadı ağzına. Halk tamamen yok edildi. Sirena Krallığı'ndan geriye hiçbir şey kalmamıştı fakat kimsenin bilmediği bir sır vardı.
Bu kanlı geceye bir kız doğmuştu. Amonra'nın bir kızı olmuştu. |
0% |