@zehranurr
|
Kuşku gerçeği ortadan kaldırmaz. AYLAR SONRA... Başımdan kalkan siyah bezle karşımdaki simalara gülerek baktım. Benim bu sakinliğim ve gülümsemem onları korkuturken iğneleyici bir tonla “Selam gençler ve daima genç kalacaklar malum eğer buradan kurtulursam yıllar geçse bile şu anki yaşta kalacağınız için!” dedim. Konuşmam bile onları gerip korkuturken tanıdığım ve her anını bildiğim o kadını görmem ile gülüşüm daha da derinleşip “Ov! Sende mi buradaydın?” diye sorduğumda korkudan titreyen eliyle yüzüme indirdiği tokatı zevkle karşıladım. Dudağımdan akan kanı dilimle silerken “Hani o mezarda sinsi sinsi arkamda konuşan cesaretli kadın!” dediğimde kahkaha attım. O gece o mezarda cesaretine hayran kaldığım kadın şimdi korkudan titriyor hatta ağlayacak kıvama gelmişti. Benim sakinliğim hele ki sakinken sergilediğim gülüşüm ölümdü ve bunu bu kadın çok iyi biliyordu hem de fazlasıyla, çoğu kez de şahit olmuşluğu vardı. Ya ben bugün ölecektim ya da buradan sağlam çıkıp bu dünyayı onlara cehennem yapacaktım. Bunlar kiminle dans ettiğini bilmiyordu bilen ise yanlış öğrenmişti. Anlaşılan o ki her koşulda kazanan bendim her zaman olduğu gibi… Unutulmamalı ki kuralları koyanlar her zaman kazanır… ŞAH MAT! GÜNÜMÜZ O gecenin üzerinden 1 hafta geçmiş ve kimse dışarıya çıktığımı anlamamıştı gerçi anlaşılmaması için fazlasıyla çaba sarf etmiştim. Herkesin gözü yeterince üzerimdeydi ve durum artık canımı fazlasıyla sıkıyor yeterince bunaltıyordu beni. Asil ve Ozan’ın gelmesiyle hep beraber kahvaltı yaparken Asil, Ozan’a sırıtarak bakarken “Senin ki kahvaltıda yok hayırdır?” diye sorduğunda hepimiz bıyık altı güldük. Ozan önce bize sonra Asil'e ters ters bakarken “Ne biliyim oğlum nerede bana ne?” dediğinde Asil arkasına yaslanıp “He he kesin!” dediğinde bir anda inledi. Masada ki çaylar titrerken Pera abisine bakarak “Neden kızdın ki Asil’e haklı bil kele!“ dediğinde Ozan şaşkınca Pera’ya bakarak “Sende mi cimcime?” diye sorduğunda Pera kıkırdadı. Ozan sabır çekerken gözü bana kaydığında kaşlarını çatarak “Hepsi senin patavatsızlığın farkındasın değil mi abim?” diye sorduğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Milan boğazını temizlerken “Eylül bugün arkadaşlarıyla kahvaltı yapacakmış.” Dediğinde Ozan tek kaşını kaldırıp Milan’a bakarken “Sen nereden biliyorsun lan?” diye sordu. Milan cebinden telefonunu çıkartıp sallarken “Sosyal medya!” dediğinde Ozan merakla Milan’a bakarken “Hangi arkadaşlar bunlar?” diye sorduğunda Milan gülerek “Erkek yok merak etme!” dedi. Ozan çayından bir yudum alırken “Ne merak edeceğim bana neyse!” dediğinde bu sefer herkes gülmeye başladı. Ozan kaşlarını çatmış bize bakarken bir yandan da çayından yudum alıyordu. Bardağı masaya koyduğu an telefonu çalarken bir süre telefona bakıp açtıktan sonra sert bir tonla “Kimsin?” diye sordu. Karşı taraf konuştukça yüzü şekilden şekle girerken “Anne ne ara numaranı değiştirdin?” diye sorduktan sonra “Yok anne normalde telefonu bu şekilde açmıyorum!” dedi. Ozan kısa bir azar yedikten sonra asıl meseleye geldikleri düşündüğümüz cümleyi kurarak “Ne demek oraya geliyorum?” diye sordu. Hepimiz pür dikkat onu dinlerken “Babam mı çağırdı yine ne şeytanlık düşünüyor acaba?” diye sorduktan sonra telefonu kulağından uzaklaştırıp yüzünü buruşturdu. Biz olayı çözmeye çalışırken telefonu tekrar kulağına dayayarak “Ula ne bağriysin!” dediğinde hepimiz kıkırdadıktan sonra “Tamam ana ben hallederum oni sen canuni sikma hayde Alla’a emanet!” diyerek telefonu kapattı. Alex kahkahalar atarken “Adamın ağzı kaydı İstanbul beyefendisinden Trabzon uşağına dönüş sağladı!” dediğinde bizde güldük. Ozan iç çekerek Asil’e döndüğünde “Annem geliyormuş Asil, hem de çok sinirli senin vurulduğunu öğrenmiş ‘bana niye söylemiyorsun ağzına sıçtığımın oğlu’ dedi!” dediğinde Asil’in ağzı açık kaldı. Asil şaşkınlığını üzerinden atarken “Yıllar geçti lan üstünden!” dediğinde Ozan omzunu silkerek “Anam işte babam yine sinirlendirmiştir o da bunu bahane ediyordur yoksa o zamanda ağzıma sıçmıştı!” dediğinde Asil oflayarak arkasına yaslandı. Elimdeki bardağı masaya bırakırken “Gelsin ya geliniyle tanışmış olur fena mı?” dediğimde Ozan bana ölümcül bakışlar atıyordu. Ozan ile uzun bir bakışmadan sonra Ozan masadan kalkarak “Benim işim gücüm var uğraşamam sizle!” diyerek çaydan son kez yudum aldı. Milan elindeki telefonu Ozan’a uzatırken “Telefon numaram, al lazım olur!” dediğinde Ozan telefon numarasını kaydederek kapıya doğru yürümeye başladı. Milan şeytani bir gülüş sergilerken “Eylül’ün karşı cins paylaşımlarını atarım sana merak etme!” dediğinde Ozan eline geçen ilk objeyi Milan’a fırlatıp küfür ederek evden çıkıp gitti. Alex abisine bakarak sırıtırken “Bunların hepsi senin manitan yok diye değil mi?” diye sorduğunda Milan tek kaşını kaldırıp Alex’e baktı. Alex’in yavaş yavaş gülüşü solarken Milan iç çekerek “Sen tam bir veled-i zinasın biliyorsun değil mi?” diye sorduğunda hepimizin ağzı açık kalmıştı ve Adar şaşkınlıkla “Adam edebi küfür ediyor anasını satayım Rus ebediyatından Türk edebiyatına yatay geçiş yaptı!” dedi. Milan gömleğinin yakasını düzeltirken “Ne sandınız bizde de var bir şeyler arada annemle babamı kapıştırıyorum böyle!” diyerek piç gülüşü sergiledi. Adar alttan alta gülerken "Hangi konuda?" diye sorunda Alex Adar'ın kafasına vurarak "Anne Rus, baba Türk ya bizde onları kapıştırıyo anlasana oğlum!" dediğinde Adar göz devirerek "Bu da beni iyice salak belledi!" diyerek önüne döndü. Adar hala Milan'a garip garip bakarken bombayı patlatarak “Evet bir şeyler varda sanki eksiklerde var ne dersin?” diye sorduğunda Milan arkasına yaslanıp “İlişki isteseydim yapardım!” diye tısladı. Hepimiz ‘tabi efendim’ der gibi kafa sallarken Milan sinirle ayağa kalkıp “Benim de işlerim vardı halledeyim sonra şey yaparız!” diyerek evden çıktı. Hepimiz boş boş masaya bakarken Barlas umursamaz bir ses tonuyla “İnsanları bıktırıp kaçırma konusunda master yaptınız!” dediğinde çayından son kez yudum alıp masadan kalktı. Barlas’ın gidişini izlerken o önce yukarıya çıktı daha sonra tekrar aşağıya inip “Selim hadi çıkalım işler boş bırakılmaya gelmiyor!” diyerek kapıya yöneldi. Selim masandan kalkıp Sahra’yı kocaman öperken “Çok yorma kendini hayatım, akşama görüşürüz.” Diyerek Barlas’ın arkasından ilerledi. Derin bir iç çekerken eskiden Barlas’ın da işe giderken beni öptüğü ve aynı şeyi şu an yapmadığı aklıma gelirken keyfim kaçmıştı. Hep beraber masadan zengin kalkışı yaparken Adar, Pera’yı okula bırakmak için çıktı bende Sahra’yı salona gönderip masayı ve mutfağı topladım. Salonda yerimi alırken Sahra bana bakıp “Neyin var senin?” diye sorduğunda iç çekerek “Aslında bir şeyim yok ya iyim yani!” dedim. Sahra gözlerime bakmazken “Bu halin bana hiç güven vermiyor Tamay!” dediğinde artık şaşırmıyordum. Oturduğum yerden kalkarak “Benim bu halim kimseye güven vermiyor zaten Sahra! Senden, Barlas’tan, Selim’den bilmem kimden hep aynı şeyi duyuyorum ben zaten!” dediğimde Sahra bir şey demek için ağzında vazgeçip tekrar kapattı. Sahra’ya gülerek bakarken “Söyle Sahra, içimde bir yerde kuşkularım var de, yine çekip gidersin diye korkuyorum de, söylesene Sahra! Merak etme artık bu cümle beni kırmıyor çünkü aynı cümleyi sabah akşam 7/24 duyuyorum ben!” dedim. Sahra’nın bir şey demesine izin vermeden "Mesela Barlas beni her saat başı arayıp evdemiyim diye kontrol ediyor yetmiyor seni arıyor yetmiyor kapıdaki korumaları arıyor iyice paranoya oldunuz çıktınız başıma!" diyerek sinirle yukarıya çıktım. Odaya girip kapıyı çarptığım da yatağa oturdum boş boş duvara bakarken artık hiçbir şey hissetmemeye başladığımı fark ettim. Artık duygularımdan tamamen arınmış gibiydim kırılmıyordum, üzülmüyordum, mutlu olamıyordum… Duvarla bakışmayı bırakıp yatağa girdiğimde saatlerce bir başıma öylece oturdum. Odaya karanlık çökmüştü gerçi karanlık sadece odaya düşmemişti ki aklıma, kalbime hatta ruhuma bile çökmüştü. Kapı yavaşça açılırken gözlerimi duvardan alıp gelen kişiye bile bakmamıştım ama odaya dolan kokudan gelenin Barlas olduğunu biliyordum. Işık açılıp kapı kapanırken bir süre sonra yatağın diğer tarafı çöktü. Barlas daha cümleye başlamadan karşımdaki aynadan bana nasıl baktığını görerek “Neden böyle yapıyorsun?” diye sordum. Barlas iç çekerken “Ne yapıyorum?” diye sorduğunda “Neden bu kadar kuşkulusun?” diye sordum. Barlas başını önüne eğerken “Öyle olduğu için!” dediğinde bıkkınca bir nefes alarak “Bir yere gitmiyorum ama!” dedim. Barlas başını kaldırıp karşısındaki duvara bakarken “Bana garanti verebilir misin?” dediğinde içimde kopan fırtınalar tufana dönmeye başladı. Barlas’ın sırtı bana dönükken iç çekip “Her neyse aşağıda göremeyince…” diyerek başladığı cümleyi “Kaçtım mı zannettin? Yine gittim zannettin herhalde!” diyerek kestim. Barlas dehşetle dönüp baktığında “Ne yalan mı? Günün her saati hepiniz aynı cümleyi kurmuyor musunuz? Seni göremeyince korktuk, bu halin güven vermiyor, bugün halin hal değil! Hepiniz aynı kuşkulu gözle bakmıyor musunuz bana?” dedim bir çırpıda. Barlas’ın gözleri büyürken “Geldiğim günden beri demediğiniz kalmadı sen bir yandan, Selim bir yandan, babam bir yandan hepiniz ya hepiniz aynı şeyi yapıyorsunuz! Ben iyileşmeye çalıştıkça hepiniz el birliğiyle beni öldürmeye çalışıyorsunuz! Ne istiyorsunuz anlamıyorum ki geberip gideyim mi?” dediğimden istemsizce sol gözümden bir yaş düştü. İç çekerek konuşmaya devam ettim "Geri dönmem için kendinin parçaladınız bilmiyor muyum? Gerçi geldim ama geldiğime bin pişam ettiniz beni!" Barlas gözümdeki yaşı silmek için elini kaldırdığında başımı çevirip gözyaşımı kendim sildim. Barlas’ın eli havada asılı kalırken “Seni böyle üzmek istememiştim yani istememiştik Tamay!” dediğinde “Git Barlas yalnız bırak beni benim sana yaptığım gibi!” diyerek başımı yastığa gömüp pikeyi başıma kadar çektim. Barlas ısrar etmeden yataktan kalkıp odadan çıktığında günlerdir tuttuğum gözyaşlarını sessizce akıttım. Yine yalnız ağlıyordum ve yine içim çıkana kadar ağlayacaktım… Saatler birbirini kovalarken kapı tıklanıp tekrardan açıldığında Sahra ince bir ses tonuyla “Bir şey yemedin…” derken onunda sözünü keserek “Doydum ben, yalnız kalmak istiyorum!” dedim. Sahra derin bir nefes verirken “Tamay olmaz ama böyle bir şeyler ye!” dediğinde bıkkınca “İstemiyorum Sahra yemeyeceğim!” dedim. Sahra dediğimi kabullenirken kapıyı açıp çıkarak karanlık ruhum ve odayla yine baş başa kalmıştım. Bir süre sonra evde gece sessizliği olurken Barlas’ın yanıma gelmemesi daha da yaktı canımı. Gerçi gelse bile bir şey fark etmiyordu aynı yataktaydık ama birbirimizden uzak anıları olan iki yabancı gibiydik. Yavaşça yataktan kalkıp odadan çıktığımda aşağıya indim. Barlas’ın koltukta üzeri açık bir şekilde yattığını gördüğümde kenarda duran pikeyi üzerine örterek su içmek için mutfağa gittim. Bir bardağa su doldurup sürahiyi kenara koyduğumda burnuma dolan tanıdık kokuyla önümdeki bardak havalandı. Uykusu çok hafifti ama bu kadar hızlı uyanacağını tahmin edememiştim… Barlas suyu içip bardağı tezgaha koyduğuna kollarını tezgaha dayayarak beni kendine hapsetti. Hareketlerim kısıtlanırken başını eğerek kulağıma yaklaşıp “Özür dilerim gerçekten seni üzmek istememiştim!” dediğinde boynuma vuran sıcak nefesiyle gözlerimi yumdum. Ellerim yumruk olurken “Neden özür diliyorsun ki hak ettim ben bu tavırları değil mi? Sen yalnızlığı 2 yıl hissettin sonuçta!” dedim. Barlas başını iki yana sallarken “En büyük hatamız geçmişi geçmişte bırakmamak galiba!” dediğinde tırnaklarım etime batırana kadar sıktım ellerimi. Derin bir nefes aldığımda sırtım Barlas’ın göğsüne değerken “Geçmişi geçmişte sen bırakmıyorsun, ben bir şeyleri düzeltmeye çalıştıkça beni oradan vuruyorsun! Biliyorum unutamıyorsun ve evet çok haklısın senin yerinde olsam bende beni affetmezdim ama kabuk bağlamaya çalışan yaralarını tekrar tekrar kanatmazdım!” dedim. Çaresizce gözyaşı dönerken Barlas beni kendine çevirerek sıkıca sarıldığında “Yarana yara oldum değil mi?” diye sordu. Kafamı olumsuz anlamda sallayarak “Asıl ben yarana yara oldum Barlas, acına ortak olmayı bile beceremedim! Bencil bir insanım biliyorum ama benim de elimde olmayan nedenlerim var! Benim senden başka kimsem yokken bana bu kadar uzak olman canımı yakıyor!” dediğimde ağlamam şiddetlenmeye başladı. Barlas bana daha sıkı sarılırken bende ona sıkıca sarılıp “Tek ailem sensin Barlas yalvarırım bırakma beni ne olursun; kız, kırıl ama bana böyle bakma beni daha da ölüme sürükleme!” dediğimde saçlarımı öpüp “Ölüm yok Tamay deme öyle! Bırakmam seni nasıl bırakırım ki? Hem ben seni özlerim sen yanı başımdayken bile özlerim ben seni!” dediğinde başımı boynuna sokup daha da ağladım. Barlas beni kucağına alırken boynundaki kollarım daha da sıklaştı salonu aşıp yavaşça merdivenleri çıkıp odaya girdiğinde beni yatağa bırakıp yanıma uzandı. Gözyaşlarım sessizce akmaya devam ederken ona sıkıca sarılmaya devam ederek göğsüne uzandım. Uzun zaman olmuştu gerçek anlamda kollarında olmayalı. Evet, aynı yataktaydık ama gün geçtikçe aramıza mesafeler giriyor hatta uçurumlar oluşuyordu. Evet, aynı çatı altındaydık ama anıları olan iki yabancı gibiydik. Evet, eşimdi ama artık ben onun güzel karısı değildim… Yüzümdeki yaşları silip Barlas’a döndüğümde “Ben sana yara oldum Barlas hem de hiç geçmeyecek bir yara tamda şurana!” diyerek kalbine dokundum. Duraksayıp gözlerinin içine bakarken “Bir zamanlar ritmini arttırdığım kalbinin yarası oldum!” dedim. Barlas kalbinin üzerindeki elimi kaldırıp avcumun içine bakarak “Sen benden çok kendine yara olmuşsun Tamay!” diyerek avuç içindeki kanlı tırnak izlerine baktı. Elimi hızla Barlas’tan kurtarmaya çalışırken kızgın bir sesle “Ne zaman kendine zarar vermeyi bırakacaksın?” diye sordu. Gözlerim Barlas hariç her tarafa değerken o eliyle çenemi tutup kendine çevirdiğinde “Sana soruyorum Tamay! Ne zaman vazgeçeceksin?” dediğinde öfkesi gözlerinden okunuyordu. Barlas’ın gözlerine bakarak “İsteyerek olmuyor ki fark etmiyorum!” dediğimde oflayarak ayağa kalkıp banyoya girdi. Kanlanan avuç içerime bakarken Barlas geriye dönüp yatağa oturarak avuç içlerimi önce temizledi daha sonra krem sürdü. İşini bitirip malzemeleri komodinin üzerine koyarak başını yastığa koyup beni kendine çekti. Kollarımı Barlas’ın kollarına sararken o saçlarımı öperek “İyi geceler!” diyerek bana daha çok sarıldı. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanırken Barlas’ın yanımda olmadığını fark ettiğimde yavaşça yataktan kalkıp sabahlığımı üzerime geçirerek odadan çıktım. Etrafa göz gezdirdiğimde çalışma odasının kapısının aralık olduğunu fark etmemle adımlarımı o tarafa doğru yönlendirdim. Aralık kapıyı biraz daha açıp kapıya yaslandığımda kafasını dosyalara gömen Barlas’a bakarak “Sabah saatin 6’sında ne yapıyorsun burada?” diye sordum. Barlas başını kaldırıp bana bakarken gözlüklerini çıkarıp kenara koyarken beni süzüp “Erken kalkınca birkaç işi halledeyim dedim sen neden uyandın?” dediğinde omuzlarımı kaldırıp indirdim. Kapıdan ayrılıp odanın içine girdiğimde kapıyı yavaşça kapatıp Barlas’ın yanına doğru ilerledim. Masanın üzerindeki kağıtlara göz gezdirirken Barlas biraz geriye kayarken bana yer açtığını düşünerek biraz daha yaklaşırken birden bileğimi tutup kendine çekerken bacağına oturmamı sağladı. Göz ucuyla Barlas’a bakarken “Ne oldu şimdi yani neden yaptın bunu?” diye sorduğumda tek kaşını kaldırıp güldüğünde “Beraber çalışalım istedim başka bir sebebi yok yani!” dedi ima ile. Dirseklerimi masaya yerleştirip başımı ellerimin arasına alırken başımı sallayarak “Hı hı kesin öyledir!” dedim. Barlas gülerken “Senin için fesatsa ben ne yapabilirim?” dediğinde “Anlat, anlat dinliyorum ben ama şey gibi anlat böyle yermişim gibi öyle daha zevkli oluyor dinlemek!” dediğimde sessizce bir kahkaha attı. Göz ucuyla Barlas’a bakıp kollarımı boynuna sardığımda “Hadi ama yermişim gibi anlatır mısın?” dediğimde kollarını belime sabitlerken “Yermişsin gibi anlatırsam pek hoş olmaz bence!” dediğinde göz kırptı. Kollarımı Barlas’ın boynundan çekerken “İyi o zaman ben gideyim sende çalış hem uykum da var benim!” diyerek kalkmaya çalıştığımda Barlas’ın beni bırakmaya niyetinin olmadığı tutuşundan anlıyordum. Barlas’a bakarken o da bana göz kırpıp başını sallarken “Hayırdır, nereye gidiyorsun?” diye sorduğunda omuzlarımı silkerek “Yatmaya!” dedim. Barlas beni kendine biraz daha yaklaştırırken “Allah Allah öyle mi?” dediğinde başımı sallayarak “Evet, tam olarak öyle!” dedim. Barlas’ın yüzünde hınzır bir gülümseme belirirken başını biraz daha bana yaklaştırıp kulağıma eğilirken “Beni çalışırken rahatsız ettiğin için cezalısın!” dediğinde boynumu öperek geri çekildi. Kollarımı göğsümde birleştirip trip atma moduna girerken “Hiçte bile ben sadece bakıyordum sen kendi çalışmanı kendin rahatsız ettin kabul etmiyorum!” dedim. Barlas’ın parmakları belimde daireler çizerken “Anlat yavrum, anlat güzelim sen bana böyle naz yapmaya devam et bende işime bakayım çünkü bu iş yatak odasında biter!” dediğinde dehşetle gözlerimi açıp “Oha Barlas açık ol dedikte yani bu kadarda fazla oldu sanki!” dediğimde gülmeye başladı. Barlas boş durmayıp belimdeki ellerinin birini bacağıma indirip okşarken “Şimdi şöyle yapıyoruz…” diyerek bacağımı beline yerleştirirken ayağa kalktı. Düşmemek için boynuna sarılıp diğer bacağımı da beline sararken Barlas’ta kalçalarımı sıkıca tutuyordu. Yüzüm yüzüne fazlasıyla yakınken Barlas dudağıma küçük bir buse kondurarak “Aramızdaki bütün buzları eriteceğiz ama yatak odasında hatta biraz da orada çalışalım!” dediğinde başımı geriye atıp gülmeye başladım. Barlas yavaş ama bir o kadar sabırsız adımlarla yatak odasına girerken beni kapıya yaslayıp bacağımı okşarken gülerek “Ayın en güzel ışığıyla gözlerine tutulmuşken güneşin ilk ışıklarıyla gözlerine tekrar tekrar aşık olmak da varmış nasipte!” dedi. Barlas’ın boynundaki ellerimle ensesindeki saçları okşarken yaklaşıp yüzünün her yerini öperken son olarak dudaklarında durduğumda “Ne yani toprak gözler deniz gözlere mi kavuştu?” dedim. Benim yarım bıraktığım işi tamamlayarak dudaklarımı yavaş ve nazik bir şekilde öpmeye başlarken bir süre sonra hızlanmaya başladı. Öpüşlerinde tutku vardı ama en çok özlem ve hasret… Barlas öpüşlerin arasında beni yasladığı kapıdan ayırarak yatağa yatırdığında üzerimdeki sabahlığı sabırsızca çıkarıp odanın bir kenarına fırlatarak beni üstten aşağıya süzmeye başladı. Üzerimizdeki kıyafetler yavaşça yeri boylarken Barlas bir kez daha süzdü beni. Bir elini sağ tarafımda sabit tutup diğer eliyle bacağımda oyalanırken yüzüme yaklaşarak “Benim güzel karım, benden çaldığın yıllarımın hasretini şimdilik sınırlı tutuyorum ama bu durum bir dahakine bu kadar sınırlı kalmaz haberin olsun!” dediğinde cevap vermeme müsaade etmeden yarım bıraktığı işe devam etmeye başladı. Aramızdaki her saniye çok özel ve her temasla yükselen ateş aradaki buzları eritip duvarları yıkarken beraber yanmaya başlamıştık. Barlas’ın her teması içimde kelebekler uçuştururken mideme kramplar giriyor özlemin verdiği cesaretle daha fazla temas ile birbirimizin arzularına karşılık veriyorduk. Arzularımızın son demlerini yaşarken birbirimize daha da bağlandık bir dnanın zincirine sıkı sıkıya bağlandığı gibi. Bozulmasını istemediğim büyünün son demlerine geldiğimizde Barlas kollarını bana sıkı sıkıya sarıp nemli alnını alnıma yaslayarak “Çok özelsin ve fazla güzelsin!” dediğinde alnımı öptü. Barlas ile nefeslerimizi düzene sokmaya çalışırken çoktan sabah olmuştu ve herkes birazdan uyanmaya başlayacaktı. Barlas’ın kollarından sıyrılıp banyoya giderken başını kolunun altına almış beni gülerek izlediğini fark ettiğimde banyo kapısından ona dil uzatıp içeriye girdim. Güzel ılık bir duş alıp banyodan çıktım ve üzerimi giyinmeye gittiğimden ardımdan Barlas banyoya girdi. Güzelce giyinip saçlarımı kuruturken Barlas’ta banyodan çıkıp üzerini giyerek yanıma geldi. Aynada birbirimize bakarken ikimizde aynı anda gülmeye başladık. Barlas arkadan bana sarılırken bende başımı göğsüne yaslayarak “Günaydın kocacığım!” dediğimde gülerek “Günaydın güzel karım!” dedi. Gün ışıklarını beraber karşılamamış gibi davranıp fazlasıyla dağılan odayı beraber topladıktan sonra aşağıya inerek kahvaltı hazırlamaya başladık. Barlas arada muzip şakalar yaparak ortamı neşelendirmeye çalışsa da dağınık çalışmasına karşılık verdiğim tepkiyi bastıramıyordu. Kahvaltı ve masa hazırlığı biterken diğerleri de uyanıp merdivenlerde belirmeye başladı. Herkes bir masaya birde bize bakarken kollarımı göğsümde birleştirerek “Sizi terk etmeden önceki son kahvaltı, resmetmek isteyen varsa buyursun!” diyerek çayları getirmeye gittim. Elimde çaylarla masaya yaklaştığımda garip bakışları üzerimde hissederek “Şaka yapmıştım otursanıza!” dediğimde komut almış robotlar gibi oturdular. Bende masaya oturduğumda Sahra gülümseyerek “Eline sağlık Tamay.” Dediğinde başımı sallayarak düz bir sesle “Afiyet olsun!” dedim. Selim boğazını temizlerken “Uzun zaman oldu senin elinden bir şeyler yemeyeli!” dediğinde çayımdan bir yudum alarak “Evet çünkü terk etmiştim sizi!” dedim imayla. Adar derin bir nefes alıp verirken “Neden böyle yapıyorsun Tamay?” diye sorduğunda omuzlarımı silkerek “Size hak veriyorum işte neden bozuldunuz ki?” dedim. Hepsi birbirine bakarken Barlas oflayarak “Tamay abartma istersen!” dediğinde göz devirerek ona bakıp “Tamay kim ben tanımıyorum öyle birini!” dedim. Barlas gülerek bana bakarken “Güzel karım yapma kırma gençlerin kalbini fazlasıyla kırık kalpleri zaten!” dediğinde sırıtarak “Of tamam! Azıcık şaka yaptım sadece ne yani zeytinyağı gibi birde üstemi çıkacaktım.” Dediğimde bir kez daha kendimin ve yaptıklarımın farkındaydım. Masadakilere bakarken “Ben gerçekten özür dilerim yani 2 sene boyunca sizi merakta bırakmamalıydım kızmakta çok haklısınız ama o an bu kadar derin düşünemiyordum maalesef malum kafam yerinde değildi.” Dedim kendimi açıklamak adına. Selim iç çekerken “Bizde özür dileriz, yani çektiklerin bu kadar zorken geldiğinden beri çok üstüne geldik. Özür dileriz dimi gençler?” dediğinde herkes başını salladı. Selim bana göz kırparken gözlerimi kısarak ona baktığımda masumca omuzlarını kaldırıp indirdi. Çayımı tazelemek için mutfağa giderken Selim’de arkamdan gelerek “Küs müyüz kız?” diye omzuma vurduğunda sendeledim. Selim beni eski konumuma getirirken ona ters ters bakarak “Ulan ağzıma sıçtın daha ne olsun!” dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Selim kıkırdarken “Sırrımız açığa mı çıksaydı yani bu sefer hepsi benim ağzıma sıçardı Barlas’ın beni yaşatmama ihtimali bile var ne yani çocuğum babasız mı büyüsün!” dediğinde ona hak versem de “Söylediklerin ağırdı ama beyefendi!” dediğimde daha çok güldü. Selim’in kolunu cimciklerken “Salak salak gülme vuracağım ağzının ortasına şimdi!” dediğimde gülüşünü durdurup “Tamam be sustum hemen bir şiddet ne bileyim bir ters ters bakma!” diyerek göz devirdi. Biz mutfakta Selim ile didişirken zilin çalmasıyla kimin geldiğini merak ederek mutfaktan çıktık. Babamlar masaya uğramadan salona girerken arkalarından tanımadığım bir kadında içeriye girdi. Ben durumu çözmeye çalışırken Pera koşarak bana sarıldığında bende ona sıkıca sarılıp yanaklarını öpmeye başladım. Pera ile özlem giderirken babamlarda koltuklarındaki yerini alarak yanlarına gitmemizi bekledi. Herkes masadan kalkıp salona geçerek otururken bende Barlas’ın yanında koltuğun kenarında oturdum. Herkes birbirine garip garip bakarken “Neler oluyor?” diye sorduğumda Ozan gömleğini düzeltip etrafta birini ararken “Hiç!” dedi ‘i’ harfini uzatarak. Barlas’a bakarken o da bilmediğine dair hareketler yaparken babam sessizliğini bozarak “Bir şey olduğu yok kızım her zaman olan şeyler işte!” dedi. Asil kafasını sallarken “Babam her gün evleniyor zaten o yüzden normal şeyler bunlar!” dediğinde hepimizin ağzı açık babama döndük. Babam yanındaki kadına bakarken “Ne olmuş yani eski karımı yeni karım yaptıysam!” dediğinde “Çüş baba oha yani!” dedim. Babamın kaşları çatılırken “Babaya öyle denmez!” diyerek kızdığında göz devirerek “Biz burada ne dertlerle uğraşıyoruz sen dünden razı evleniyorsun helal sana!” dedim. Babam bana ters ters bakarken “Kızım başına sorunu kendin yaratıyorsun ayaklı sorun gibisin maşallah!” dediğinde sahte bir gülüş peyda oldu yüzümde. Asil ile Ozan alttan alta gülerken “Komik mi?” diye çemkirdiğimde babam boğazını temizleyerek “Pera’m hadi odana!” diyerek Pera’yı gönderdi. Tekrar biz bize kalırken babam bana dönerek “Seninle bir şey konuşmam lazım Tamay!” dediğinde konunun esprili kısmının bitip ciddi kısmına geldiğimizi anladım. Babama onu dinlediğime dair başımı sallarken hiç uzatmadan “Buranın yorgunluğunu kaldıramıyorum artık kızım bu yüzden yeniden Batum’a gitme kararı aldık!” dedi. Bu karar beni çok fazla etkilemezken düz bir ifade ile “Git baba, sana neresi iyi gelecekse oraya git!” dedim. Babam afallarken benden başka bir cevap beklediğinin farkındaydım ama o bozuntuya vermeyerek “Daha yeni yeni birbirimizi bulmuşken bu şekilde gitmem hoş değil ama…” diyerek sustu. Babam cümlesini toparlamaya çalışırken araya girerek “Biz birbirimizi yeni bulmadık ki baba sen beni hep biliyordun, benim aksime!” dedim. Asil araya girerek “Sende bizi biliyormuşsun ama Tamay!” dediğinde omuzlarımı silkerek “Evet ben sizi biliyordum ama bu durum kıyaslanamaz bir durum çünkü ben sizi daha yeni yeni araştırmaya başlamıştım sizin gibi bırakılan bebeği takip etmiyordum!” dedim. Babamın kaşları çatılırken “Bu konuyu hallettik sanıyordum Tamay!” dediğinde bir şey demeden parmaklarımla oynamaya başladım. Barlas beni sakinleştirmek adına elini bacağıma koyarken dayanamayarak “Bazen bir şeyleri halletmekle işler yürümüyor baba!” dedim. Babam bana garip garip bakarken “Affettim demiştin!” dediğinde başımı sallayarak “Evet affettim ama bazı şeyleri hemen atlatamıyorum maalesef!” dedim. Babam ağır ağır başını sallayıp önüne eğerken yanındaki kadın babamın elini tutup ona destek olurak “Ona da hak vermen lazumdur neticede o da iyi şeyler yaşamamuş!” dedi. Bu kadın bu kadar şeyi nereden biliyor? Diyerek olayları sorgularken birkaç konuyu atlamıştım. Kadına uzun uzun bakarken aklımdan bir sürü şey geçiyordu ama en baskını, kadın benim hakkımda birçok bilgiye hakimdi ama ben kadını tanımıyordum bile. Babam bir şey demeden öylece dururken Ozan bana bakarak “Asil’de babamla gidiyor oradaki işler için bende buradaki işlerimi hallederek İstanbul’a geçeceğim.” Dedi. Ozan ile Asil’in gitmesini beklemiyordum babamın gitmesi bir şey değildi ama onlarda giderse tümden yalnız kalacaktım. Asil bana bakarken “Üzülme küçük civcivim hep iletişim halinde olacağız seni bir başına bırakmıyoruz ki!” dediğinde başımı sallamakla yetindim. Herkes yine sessizliğe bürünürken bu sessizliği bozarak “Pera ne olacak?” diye sordum. Babam bana bakarak “O seninle kalsın hem daha iyi olur.” Dediğinde başımı olumsuz anlamda sallayarak “Giderken Pera’yı da götürmen onun için daha iyi olur!” dedim üzgün çıkan sesimle. Selim ile Barlas telaşla bana bakarken Selim gülerek “Şaka yapıyorsun herhalde? Ama hiç komik değil haberin olsun!” dedi. Selim ile göz göze gelmeden başımı sallayarak “Gayet ciddiyim Selim!” dediğimde Selim’in omuzları düştü. Artık Pera'yı koruyamayacağımı kabullenmiştim ve onunda başına bir şey gelmeden benden uzaklaşmasını istiyordum. Babamın gözlerine bakarak "Onu burada koruyamam avukata bütün talimatları veririm giderken Pera'yı da götür!" dediğimde Selim bana öfkeyle bakıyordu. Selim oturduğu yerden kalkarken "Bana sormadan nasıl böyle bir karar alırsın Tamay! Ben yeğenimi göndermek istiyor muyum bakalım? Hem ne alaka babanla gidiyor?" dedi. Bir şey söylemeye cesaret edemezken O devam ederek “Ablamdan bana kalan son yadigârımı da bu herifle göndermem hele ki ona bu kadar bağlanmışken he unuttum onun gerçek babası bile değil!” dediğinde babamın kaşları çatıldı. Parmaklarımla oynarken "Olması gereken bu Selim ve bende olması gerekeni yapıyorum!" dediğimde elleri sinirle saçlarına gitti. Barlas tüm ciddiyetiyle bana bakarak "Olması gereken derken?" diye sorduğunda tek kaşı çoktan havalanmıştı. Sahra, Selim’i sakinleştirmeye çalışırken bende derin bir nefes alıp “Onu burada koruyamayız Barlas keyfimden değil yani onun için!” dedim. Babam Selim’e hala sinirle bakarken içinde tuttuğu şeyi dışa vurmak adına “Selim ben onun babasıyım ya hani, el miyim lan ben?” dediğinde Selim sinirle "Babası mısın cidden?" dediğinde Barlas araya girerek “Kavga yok bir sakin olun!” dedi. Selim’in yanına gidip elini tutarak “Bizim gücümüz birilerini korumaya yetmiyor Selim örneğini yaşadık hala acısı içimizde!” dediğimde gözlerim dolu. Selim kafasını olumsuz anlamda sallarken “Bu kadar adamız küçücük kızı koruyamayacak mıyız?” dedi. Kimsenin beni anlamadığını biliyordum ve sürekli açıklama yapmaktan da yorulmuştum artık. Bıkkınca nefes verirken "Onu burada koruyamayız Selim neden anlamak istemiyorsunuz ya? Başımıza gelenler yetmedi mi? Yeterince kayıp verdik fazlasıyla acı çektik artık dayanacak gücüm yok benim!" diyerek ileri geri yürümeye başladım. Babam boğazını temizlerken "Bazen kaderin önüne geçemeyiz ki kızım olması gerekeni yaşıyoruz!" dediğinde sadece güldüm. Evet, kaderde ne yazıldıysa onu yaşıyorduk ama bir nevi yaptığımız seçimlerle kaderimizi de kendimiz şekillendiriyorduk. Barlas da babama hak verirken sinirle "Ben bu lanet şehre gelirken her şeyi arkamda bırakmıştım. Mesela kötü olan hiçbir şeyi hayatımda istememiştim elimi çekmiştim bu da mı kaderdi. Hayır, bu benim seçimimdi yeniden birini öldürmeyi yeniden bu lanet işe girmeyi ben seçtim ama bedelini sevdiklerim ödedi! Pera'da bunlardan biri olmasın istiyorum neden beni anlamak istemiyorsunuz!" diye bağırdığımda kimseden ses çıkmamıştı. Selim’in gözleri dolarken “Tamam haklısın ama özlerim ki ben cadımı!“ dediğinde onun koluna dokunarak “Bende özlerim ama onun sağlığını ve iyiliğini düşünmeliyiz!” dedim. Selim isteksiz ve zoraki bir şekilde onay verirken “Onun sağlığı ve iyiliği için!” diyerek yerine oturdu. Barlas onay vermeyerek bana bakarken “Kendine mi güvenmiyorsun yoksa bize mi güvenmiyorsun?” diye sordu. Omuzlarım dik bir şekilde Barlas’a bakarken “Olay birilerine güvenmemek değil ki düşmanın bile şereflisi makulken bize en şerefsizleri düşmüş çoluk çocuk demeden içimizden geçiyorlar!” dedim. Barlas parmağıyla çenesini sıvazlarken “Haklısın galiba, burası onun için tehlikeli!” dedi. Gözlerim Barlas’ın üzerindeyken kendi kendine “Artık burası bize de iyi gelmiyor!” dedi sessiz ama duyulabilen bir sesle. Babam hepimizden onay alırken yanındaki kadına bakıp ondan da onay beklediğinde kadın gülerek “Ula ne bakaysun bana alık alık gelsun tabi Asil’e bakmişum mis gibi ona mı bakamayacum?” dediğinde babam gülmeye başladı. Kadının kurduğu cümle canımı yakarken bir kez daha anladım onca çektiğim acının, özlemin boşuna olduğunu. Bir kez daha hayal kırıklığı yaşadı yüreğim ve o an yine hissettim aslında bir hiç olduğumu. Ben bir hiçtim ve her zaman gözden çıkarılabilecek ilk insandım. Evet, işte ben buydum kocaman bir ‘HİÇ’… Babamla gözlerimiz kesişirken hızla gözlerini kaçırarak “Tamam o zaman Pera ile bu akşam bir konuşayım ben!” diyerek ayaklandı. Diğerleri de peşine kalkarken Pera’da aşağıya inip bizimle vedalaşarak evden çıktı. Onları uğurlayıp salona döndüğümüzde masayı toplamak için mutfağa girip etrafı topladım. Aslında topladığım masa değil kafamdı ama bunu onların bilmesine gerek yoktu. Salona döndüğümde herkesin ruh gibi bomboş oturduğunu görmem ile “Toplayın ama kendinizi olmaz böyle!” dedim. Selim iç çekerek arkasına yaslanırken “Haklısın galiba toparlanmalıyız!” diyerek ayağa kalktı. Barlas dalgın dalgın etrafına bakarken acele ile toparlanıp “Toplantı vardı!” diyerek yukarıya çıktı. Barlas’ın arkasından yukarıya çıkıp odaya girdiğimde pantolonunu çoktan değişmiş gömlek arayan Barlas’la karşılaştım. Kapıya yaslanıp Barlas’ın eli ayağına karışmış halini izlerken anide bana dönerek “Çok zevkli değil mi güzel karım?” diye sordu. Onun bu haline kıkırdarken “Hem de nasıl!” dediğimde gömleklerini göstererek “Siyah gömleğim?” diye sordu. Gözlerimi kısıp Barlas’a baktığımda “Kiminle bu toplantı?” diye sorduğumda gömleklerine doğru ilerledim. Barlas kemerini takarken “Ümit diye biriyle!” dedi tok bir sesle. Siyah gömleği yerinden çıkartıp Barlas’a döndüğümde “Ümit Bey için fazla şıksın sanki!” dedim gülerek. Barlas gömleğini giymek için hamle yaparken “Bey değil karıcım hanım, Ümit Hanım!” dediğinde gömleği geriye çekerek “Ümit Hanım için fazla şıksın sanki!” dedim tek kaşımı kaldırarak. Barlas bana sırıtarak bakarken “Her zaman ki halim sanki!” dediğinde göz devirerek gömleği eline tutuşturarak “İyi bakalım!” dedim. Barlas gömleğini giyerken bende çıkmak için arkamı döndüğümde Barlas bileğimden tutup beni kendine çektiğine alnımı öpüp alnını alnıma yasladı. Bir elim boşluktayken tuttuğu diğer elimi kalbinin üzerine koyarak “Burası canlı ve bu canlı şey sadece sana atıyor sadece sen dokununca ritmi değişiyor! Dünyanın en güzel kadını gelse bu canlının ritmini değiştiremez!” dediğinde gülümsedim. Gömleğin düğmelerini iliklerken “Kalbinin ritmini benden başkası için değiştirirse zaten yaşama şansı yok!” dediğimde gür bir kahkaha attı. Düğmelerle işim bittiğinde Barlas’ı çenesinden öperek “Hadi sen devam et bende ilaçlarımı içeyim!” diyerek odadan çıktım. Aşağı inip mutfağa girerek ilaçlarımı içerken kapının eşiğinden Alex’in sesini duymam ile ona döndüm. Alex bana bakarken merakla “Bir şey mi oldu Alex?” diye sorduğumda belli belirsiz başını salladı. Merakım daha da katlanırken onu içeriye çağırıp sandalyeye oturdum ve içeriye girmesini izledim. Alex karşıma otururken parmaklarıyla oynayarak “Rusya’da bir karışıklık olmuş ortaklarımız arasında!” dediğinde oflayarak geriye yaslandım. Alex bana ayak uydurup geriye yaslanırken “Bizimkilerde işin içinden çıkamamışlar…” dediğinde sözünü keserek “Ivan’da seni çağırıyor değil mi?” dedim. Alex isteksiz bir şekilde başını sallarken “Sana ulaşmaya çalışmış ama aksilikler olmuş!” dediğinde anlayışla başımı salladım. Alex’in ellerini tutarken “Sana her yerde ihtiyacım var Alex bu yüzden de bana her anlamda yardım ettiğin ve her işime koştuğun için teşekkür ederim.” Diyerek sıktım. Alex hüzünlü bir şekilde gülerek “Sen benim kız kardeşimsin Tamay tabi ki her şey de yardımcın olacağım ayrıca bu benim mesleğim!” dediğinde ona minnetle baktım. İkimizde susarken iç çekerek “Ne zaman gidiyorsun?” diye sorduğumda yere bakarak “Herkesle vedalaşıp yola çıkacağım işte!” dediğinde başımı salladım. Alex ile ayağa kalkarken zilin çaldığını duyduğumuzda çok geçmeden Milan ve Eylül’ün sesi yankılandı salonda. Alex’e uzun uzun bakıp sıkıca sarıldığımda “Yolun açık olsun kardeşim, dikkatli ol ve unutma ki yine yeniden bir arada olacağız!” diyerek burnuna dokundum. Alex gülerek kafasını sallarken mutfaktan çıkıp diğerlerinin yanına gittik. Milan’ın gülen yüzü Alex’i görünce solarken “”Ne oldu lan? Diye sordu. Alex abisine bakıp iç çekerken “Gidiyorum memlekete yani Rusya’ya!” dediğinde Milan’ın omuzları düştü. Herkesin yüzü düşerken Alex canlı bir ses tonuyla “Üzülmeyin be ben yine ara ara hatırlatırım kendimi merak etmeyin!” dediğinde gözünden bir damla yaş düştü. Milan kardeşine doğru ilerleyip ona sıkıca sarılırken “Özletme kendini kırarım kafanı o telefonda hep açık olsun!” dediğinde Alex’te ona sıkıca sarılıp “Bende o iş.” Diyerek kıkırdadı. Adar, Alex’e yaklaşıp ensesinden tutarken “Ne yani kardeşim beni bırakıp gidiyor mu?” dediğinde Alex başını sallayarak “Merak etme Ivan yakında seni de çağırır!” dedi. Adar memnuniyetle sırıtırken “Rusya her yönüyle güzeldir!” dediğinde ima ile göz kırptı. Alex kahkaha atarken “Ulan şeref yoksunu haysiyetsiz!” dediğinde Adar’da kahkaha attı. Alex yavaş yavaş herkesle vedalaşırken sıra Eylül’e geldiğinde ona da sıkıca sarılıp “Kendine çok iyi bak seni tanımak güzeldi.” Dediğinde Eylül’de ona sarılarak “Sende kendine çok iyi bak soğuktur oralar.” Dediğinde ayrıldılar. Alex son kez bize bakarken Eylül’e dönerek “Abinle daha sıcak vedalaş istersen Eylül!” dediğimde herkes şaşkınca bana döndü. Eylül şokun etkisinde bana bakarken “Bekleyin beni burada!” diyerek merdivenleri tırmanıp odaya girdim. Dolabı karıştırıp Eylül ile ilgili dosyayı elime alıp tekrar aşağıya indiğimde herkes bıraktığım yerde bıraktığım şekildeydi. Elimdeki dosyayı Eylül’e uzatırken Milan hızlı davranıp dosyayı eline aldığında incelemeye başladı. Her çevirdiği sayfada daha da şoka uğrarken Alex ile Eylül’de dosyaya bakıyorlardı. Milan son sayfadaki hiç açılmamış zarfı eline aldığında bana göstererek “Bu ne?” diye sordu. Sesli bir şekilde nefes verirken “Bu haberi vermek için bu sonucu bekliyordum daha dün ulaştı elime.” Dedim. Milan tek kaşını kaldırıp bana bakarken “Ve?” dediğinde zarfı göstererek “Benimde açmak için fırsatım olmadı isterseniz üçünüz birden açın!” dedim. Eylül titreyen elleriyle zarfı eline alıp açmaya başlarken hepimiz nefesimizi tutmuştuk. Eylül zarftan kağıdı çıkartıp yazıları okurken içimdeki keşkeleri susturmaya çalışıp olumlu bir cümle duymayı umuyordum. Eylül gözyaşlarına boğulurken Alex şaşkınca etrafa bakıp “Babam bana öldü demişti!” dediğinde Milan parıldayan gözlerle bana bakıp “O adamın yalan söylediğini biliyordum!” dedi. Derin bir oh çekerken kuşkularımda yanılmadığımı anlayarak Eylül’e baktığımda bana yaşlı gözlerle bakıp “Sözünü tuttun!” dediğinde başımı salladım. Aslında sözüm ona değil Milan’aydı sohbet arasında ölmüş ama ölmediğine inandığı kardeşini anlattığında vermiştim ona bu sözü. Milan’ın ilk defa gözünden yaşlar dökülürken yavaş adımlarla bana yaklaşıp sarıldığında kulağıma yaklaşıp “Benim yıllardır yapamadığımı yaptığın için teşekkür ederim. Onu bana getirdiğin için teşekkür ederim!” dediğinde bende ona sıkıca sarıldım. Milan benden ayrılıp Alex ve Eylül’ün yanına gittiğinde Alex’in şaşkınlığını es geçerek Eylül’e sıkıca sarıldığında Eylül’de yabancılık çekmeden sarıldı abisine sanki uzun yoldan gelmişte hasretlik çekmiş gibi. Alex üstündeki şaşkınlığı yavaş yavaş atarken sarılan abi kardeşe eşlik ederek o da onlara sıkıca sarıldı. Barlas beni kolunun altına alıp sarılınca gülerek ona bakarak “Her zaman kötüyü çağırmıyorum baksana!” dediğimde saçımı öpüp “Evet, güzel karım.” Dedi kıkırdayarak. Sahra duygusallığın kollarına kendini bırakırken Selim iç çekerek “Kavuşmanızı bölüyorum ama karım hamile ve ağlamaktan içi dışına çıktıda biraz daha mı az duygusallık yükleseniz?” dedi. Milanlar birbirinden ayrılırken Eylül gözyaşlarını silip gülümseyerek “Üzmeyelim hamişi!” dediğinde Milan ve Alex kafasını sallamakla yetindi. Alex saçlarını karıştırırken Eylül’e dönüp saçlarını öperek “Geri geldiğimde seninle daha çok vakit geçireceğim söz!” dedi. Eylül başını sallarken “Erken halletmeye çalış işini!” dediğinde Alex gülerek başını salladığında Milan’a dönüp “Kardeşimize iyi bak!” dediğinde Milan göz devirerek “Çenen çalışacağına ayakların çalışsın hadi uğurlar olsun!” dedi. Milan’ın dediğine gülerken Alex göz devirip “Tamam be! Gidiyorum.” Diyerek kapıya yöneldi. Alex ile Barlas ve Selim’i de yolcu ederek içeriye girdiğimizde Milan Eylül’ü yanına çekip kolunun altına alarak sıkıca sarıldı. Milan, Eylül’ün saçlarını öperken “Geçmişte ne oldu neler bitti bilmiyorum karıştırıp ne kendi canımı sıkmak istiyorum ne de senin canını sıkmak!” dediğinde durup Eylül’e baktığında gülümseyerek “Artık gelecek var Eylül! Geçmişi yok sayıyorum çalınan yılları hiçmiş gibi varsayıyorum!” dedi. Eylül tereddütle Milan’a bakarken “Şimdi sen beni kardeşin olarak kabul edecek misin sorgusuz sualsiz?” diye sordu. Milan kaşlarını çatarken “Seni sorguya mı çekeyim? Elektrikte vermemi ister misin? İstersen ayaklarına tuz döküp keçiye yalatayım?” dediğinde Eylül şaşırmıştı. Milan kahkaha atarken “Şaka yapıyorum! Evet, sorgulamıyorum çünkü elimde kapı gibi belge var ve seni sorgulamak hayatımda verebileceğim en kötü karar!” dedi. Eylül gülümserken “Geçmişi konuşmayı pek sevmiyorsun anlaşılan!” dediğinde Milan başını sallayarak “Tam o dediğinden.” Diyerek güldü. Bahçedeki kuşları izlerken “Alex gitti, babamlarda yarın yola çıkacak, Ozan’da gidecekmiş ekip dağıldı yahu!” dedim. Eylül bana dönerken “Ozan nereye gidiyor ki?” diye sorduğunda omuzlarımı silkerek “Burada ki işlerini bitirip İstanbul’a gidecekmiş!” dediğimde Eylül’ün omuzları düştü. Milan ayaklanırken “Siz sohbete devam edin benimde ufak tefek işlerim var onları halledeyim.” Diyerek çıkarken bizim kalkmamızı istememişti. Biraz daha sohbet ettikten sonra Eylül ayaklanırken “Şey benimde ufak bir işim vardı halledeyim akşam gelirim!” dediğinde hızlı adımlarla evden uzaklaştı. Sahra ile baş başa kalmışken Sahra omuzlarını silkerek “Yemek yapalım hem acıktım hem de canım böyle değişik bir şey istiyor!” dediğinde gülerek ayağa kalkıp beraber mutfağa girdik. EYLÜL’DEN Günüm fazlasıyla rezil başlasa bile devamı mucize gibi gelmişti. Günün ilk saatleri ruhumda bir hastalık iken devamı o hastalığın ilacı olmuştu. Ruhum hastalanmıştı ama panzehri çokta uzakta değildi. Aslında bir mucizeye ihtiyacım yoktu sadece bir mucize olduğunu hatırlamaya ihtiyacım vardı ve hatırladım. Evet, hayatta hep bir mucize vardı ve bu mucizeler en karanlık anı bir ışık gibi aydınlatıyordu. Tamay sözünü tutmuş bana kaybettiklerimi geri vermişti. Vermişti vermesine ama elimdeki dosyayı incelediğimde bilmediğim birçok detayın canımı yakacağını söylememişti. Evet, canım yandı yitip giden günler, yaşanmamış anlar birbirinden ayrı geçen çocukluklar bunların hepsi canımı yakmıştı. Karşılarına çıktığımda beni kabul etmeyecekleri düşüncesi içimi kemirirken bunun tam tersini yaşadığımda dünyalar benim olmuştu. Her gördüğümde beni güldüren insanın abim olduğunu bilemeyerek karşılaşmıştım hep onunla. Yüzündeki ciddiyetin altında yatan pamuk kalbin aslında abim olduğunu bilemeyerek devam edecektim hayata ve belki de bu iki adamla yollarım sonsuza kadar ayrılacaktı. Her şey bir mucizeydi ve bu mucize bana çok geç gelmişti ama iyi ki gelmişti. Milan ve Alex’e yani abilerime yeni kavuşmuşken Alex’in gitmesi beni üzse bile Milan’ın hala yanımda olması beni mutlu etmişti. Milan ile muhabbet ederken Tamay Ozan’ın da gideceğini söylediğinde bir garip hissetsem de bir şey dememiştim. Demeye de hakkım yoktu gerçi… Milan işleri için giderken bizde kadın kadına muhabbet etmeye başlamıştık. Bedenen yanlarında olsam da aklım Ozan’ın gideceği olmasında kalmıştı bu yüzden işlerimi bahane ederek evden ayrıldım. Arabaya binerken Tamay’ın yanında çalışan bir arkadaşımdan Ozan’ın evinin adresini bulmasını rica ettiğimde vakit kaybetmeden adresi bulup bana konum olarak atmıştı. Adrese gitmek için yoldayken bir anda aklıma dank eden düşünceyle “Ya evde yoksa?” diye sesli bir şekilde düşündüm. Birden aklıma işim düştüğü için bir ara numarasını aldığım gelince heyecanla numarayı çevirip aradım. Telefon birkaç kez çalarken açmayacağını düşünüp kapatacağım sırada “Alo?” diye bir ses duydum. Kalbim anlamadığım bir şekilde çırpınırken “Şey alo!” dediğimde ne diyeceğimi bilememiştim. Ozan boğazını temizlerken bende beni tanımadığını varsayarak kendimi tanıtacağım sırada “Bir şey mi oldu Eylül?” diye sorunca yüzümde şapşal bir gülümseme belirdi. O görmese bile başımı olumsuz anlamda sallarken “Bir şey olmadı şey…” diyerek ne yalan uyduracağımı düşünürken Ozan merakla “Şey?” dedi. Ozan ile konuşmak beni fazlasıyla gererken aklıma gelen ilk yalanla “Bana kendi ellerinle kahve yapacaktın unuttun mu?” dedim. Ozan birkaç dakika sessiz kalırken “Bu aralar yoğunum unuttum herhalde!” dediğinde derin bir nefes verdim. Yutkunup yalanıma devam ederek “Şu an dışardayım eğer evde ve müsaitsen bir kahveni içeyim!” dedim. Ozan kıkırdarken “Evdeyim ve evet müsaitim konum atayım da gel hadi.” Dediğinde heyecanla “Tamam!” dedim ve telefonu kapattım. Telefonu kapattığım gibi konum gelirken zaten bildiğim adrese doğru ilerledim. Eve varmadan eklerin güzel yapıldığı bir pastaneye girerek ekler alıp tekrar yola devam ettim. Ozan’ın evinin önünde durup arabadan inerek eve doğru ilerlediğimde ben daha eve varmadan kapı açıldı. Ozan kapıya yaslanıp eve varmamı beklerken onu bekletmemek adına adımlarımı hızlandırdım. Sonunda kapıya vardığımda içeriye girip kabanımı çıkardığımda Ozan elimdeki poşeti alıp mutfağa geçti. Etrafı incelerken evin ne kadar derli toplu olduğunu görüp şaşırırken sesli bir şekilde “Fazlasıyla düzenli!” dediğimde arkamdan gülme sesi geldi. Ozan’a döndüğümde gülmesini durdurup salonu işaret ederek girmemi sağladı. Salona girip oturduğumda karşımdaki berjere oturup “Hoş geldin!” dediğinde gülümseyerek “Hoş buldum.” Dedim. Ozan bana uzun uzadıya bakarken aniden “Kötü bir yalancı olduğunu biliyorsun değil mi?” dediğinde hafiften utanmıştım. Usulca başımı sallarken “Birden inandığını düşünmüştüm halbuki!” dediğimde gülüşü büyüdü. Çok güzel gülüyordu, gerçi çok fazla gülmezdi ama güldüğünde dudağının yanında belli belirsiz çıkan gamzesi çok hoş görünüyordu. Genel olarak çok ciddi görünse de sevdiklerinin yanında o ciddiyet siliniyor yerine başka bir adam geliyordu. Ozan beni incelerken heyecanla ona bakıp “Biliyor musun? Abilerimi buldum.” Dediğimde kalbimde binlerce kelebekler uçuştu. Bunu düşünmek bile beni çok mutlu ederken birden bunu neden Ozan’a söylediğimi düşündüm. Sonuçta benimle ilgili şeyleri bilmek zorunda değildi ve bu onu sıkabilirdi. Bu düşünceyle heyecanım solarken birden kendimi kötü hissetmiştim. Ozan bana gülerek bakarken “Ciddi misin, kim, nerede ve nasıl buldun?” diye sorduğunda şaşırmıştım. Boğazımı temizlerken “Ya anlatıp sıkmayayım istersen seni hem belki işin vardır fazla rahatsızda etmeyeyim!” dediğimde Ozan yeniden ciddileşti. Yanlış bir şey yaptığımı düşünürken Ozan tek kaşını kaldırıp “Sen mi beni rahatsız edip sıkacaksın?” dediğinde başımı salladım. Ozan bir şeyleri anlarken “Eylül, sen beni sıkmazsın hem işim olsa gel demezdim değil mi?” dediğinde yine başımı salladım. Oturduğu berjerden kalkıp yanıma gelerek “Hadi anlat bakalım!” dediğinde tek bacağımın üzerine oturup ona döndüm. Ozan’da benim gibi otururken heyecanla “Tamay yardım etti gerçi beni de o bulmuştu galiba seçilmiş kişiydim!” dediğimde kıkırdadım. Ozan’da gülerken devam ederek “İşte bugün Alex gidiyordu hepimizle vedalaştı, Alex’in gideceğini biliyor muydun?” diye sorduğum laf arasında. Ozan başını sallarken “Aradı beni de!” dediğinde “Ya demek seninle de vedalaştı!” dediğimde başını salladı. Ozan beni pür dikkat dinlerken bende “Milan ve Alex benim abilerimmiş!” dediğimde şaşkınlıkla bana bakıp “Siktir, ciddi misin?” dedi. Ozan’a garip garip bakarken “Çok özür dilerim boş bulundum!” dediğinde gülerek “Sorun değil ve evet onlar benim abilerimmiş!” dedim. Ozan şaşırırken “Tesadüfe bak be!” dediğinde gülerek “Tesadüf değil tamamen kardeşinin çabaları!” dedim. Beni dinlemiyor gibi duruyordu ve bu durum beni biraz üzmüştü. Ozan beni anlamış olacak ki “Hemen asma gül yüzünü sadece dalmışım kaçırdım birkaç yeri!” dediğinde utanmıştım. Her hareketimden ne düşündüğümü anlıyor gibiydi… Parmaklarımla oynarken “Yok ya üzülmedim!” dediğimde imayla başını sallayarak “Bekle kahveleri alıp geliyorum.” Diyerek mutfağa gitti. Beni sıcak basarken beni bu kadar hızı anlaması garibime gitmişti. Etrafı biraz daha incelerken şöminenin kenarında yatan kediyi görerek ayaklanıp yanına gittim. Kedi sıcakta mayışmış bir şekilde bana bakarken sevmek için kucağıma alıp tekrar yerime oturdum. Kedi kucağımda rahat bir pozisyon alırken karnını okşayarak “Sen ne güzel şeysin böyle.” Diyerek başını öptüm. Aniden Ozan’ın sesini duyup ona döndüğümde gülerek “İsmi Ozi” dediğinde gülümseyip oturmasını izledim. Ozan elindekileri ortamızdaki masaya koyup eski pozisyonunda otururken aklıma gelen şeyle Ozan’a dönüp “Ozi mi?” diye sordum. Ozan başını sallarken eski günlerime dönerek “En sevdiğim ayımın ismiydi Ozi ama kayboldu gitti işte!” dedim üzgün bir sesle. Ozan aniden ayağa kalkarken elimi tutup beni de kaldırdığında merakla gözlerine bakarak “Yanlış bir şey mi dedim?” diye sordum. Ozan elimi sıkarken “Sen yanlış bir şey söyleyemez ki yapamazsın yani!” diyerek susarken iç çekip “Sana bir şey gösterip bir şeyler anlatacağım sadece ya da anlatmayacağım sen zaten zeki bir kadınsın hemen anlarsın!” diyerek beni peşinden sürükledi. Merakla Ozan’a ayak uydururken merdivenlerden aşağıya inip bir odanın önünde durduk. Ozan’ın ne yapmaya çalıştığını anlamazken o iç çekip bana döndüğünde “Bak şimdiden söylüyorum sadece ben konuşacağım ve sende dinleyeceksin sonra da istersen gidersin ses etmem hatta kızmam bile sana.” Dedi. Gözlerim büyürken “Kötü bir şey mi söyleyeceksin?” diye sorduğumda başını sallayarak “Hayır, sadece kapalı olan kara kutuyu açacağım o kadar!” diyerek kapıyı açtı. Gözlerim fal taşı gibi açılırken Ozan ile içeriye girip etrafa bakakaldım. Ozan odanın her tarafını ezbere bildiği için öylece bana bakıyordu ben ise gözüme çarpan ilk şeyi elime alıp inceledim. Ozan’a dönerek elimdeki yırtık ayıcığı gösterirken “Bunu nereden buldun?” diye sordum. Ozan gözlerime bakmamak için direnirken “Bir gün sizi parka götürmüşlerdi diğer çocuklar oyunlar oynarken sende kaldırım taşına oturup ayıcığınla konuşuyordun…” dedi ve sustu. Her şeyi bu kadar net hatırlaması dikkatim çekerken devam ederek “Oyun saatiniz bittiğinde bir öğretmen seni kolundan çekiştirirken düşürmüştün ayıcığını!” dedi. O gün hayal meyal zihnimde canlanırken “Oziyi kaybettiğim için çok üzülmüştüm ilk oyuncağımdı ve benimle sonsuza kadar kalır diye düşünmüştüm!” dedim geçmişe dalarken. Şimdiki zamana geri dönüp Ozan’a bakarken “Neden benim geçmişim ile ilgili şeyler var burada?” diye sordum. Ozan saçlarını karıştırırken “Onlar sadece senin geçmişin değil de ondan!” dediğinde kaşlarını çatarak “Hala anlamadın mı Eylül?” diye sordu. Yutkunup Ozan’a baktığımda ne diyeceğimi bilememiştim onu çok net anlamıştım ama buna cesaretim yoktu ve hiçbir zamanda olmayacak gibiydi. Ozan’a cevap vermeyip sadece gözlerinin içine bakarken o gözlerini gözlerimden çekerek “Ben seni anladım ama merak etme! Sen burayı görmedin ve bende sana hiçbir şey anlatmadım varsay!” dedi. Derin bir nefes alırken usulca başımı sallayarak önce odadan daha sonradan evden çıkıp arabama doğru ilerledim. Arabaya bindiğimde buraya neden geldiğim aklıma gelirken “Belki de ona hiçbir zaman veda edemeyeceğim!” diyerek arabayı çalıştırıp eve doğru gitmeye başladım. OZAN’DAN Evde öylece oturup babamdan gelecek olan telefonu beklerken çalan telefonla ekrana baktığımda gördüğüm isim nefesimi kesmişti. Telefon bir süre çalarken tüm cesaretimi toplayıp avuç içimdeki teri silerek telefonu açtığımda o naif sesi doldu kulağıma. Titreyen sesiyle evde olup olmadığımı sormaya çalışırken gayet sakin bir şekilde gelmesini söyledim. Kader bizi bir kez daha bir araya getirmişti belki de bu son şansımdı ve bu şansı değerlendirmek istiyordum. Sonucu ne olursa olsun bilsin istiyordum her şeyi. Evet, Tamay’a kızmıştım geçmişi bu şekilde açtığı için ama bir yönden de iyi olmuştu. Eskiden aklım çalışmıyordu elimdeki birçok fırsatı geri tepmiştim ama bu kez olmazdı bu sefer o fırsatı geri çeviremezdim bana olmasa bile sevdama ihanet olurdu artık. Aklım yeni yeni başıma gelmişken duyduğum araba sesiyle ayaklanıp cama baktığımda geldiğini görüp direk kapıyı açtım. Kapıya yaslanıp her zaman gülen yüzüyle eve doğru geldiğini izlemek içimde ki kuruyan yaprakları yeşertirken gülümsedim. İçeriye girip bana heyecanla bir şeyler anlatmaya başlarken onu zevk ve huzurla dinledim. O ise bir şeyleri yanlış yaptığını düşünüp susmaya çalışsa da devam etmesi için çaba sarf ettim. Kedileri severdi hem de çok fazla bu yüzden geçmişte bir kedi almıştım ve ismini yine o seçmişti. O kediyi severken artık vaktin geldiğini düşünerek herkesten sır gibi sakladığım eşyaların yanına götürmeye karar verdim. Evet, cesaretimi toplamıştım ve sevgime sahip çıkmaya karar vermiş bir adamdım artık… Çok fazla bir şey yoktu yanımda asıl şeyler diğer evimdeydi burada sadece taşıyabileceğim birkaç eşyası vardı. Onu görmesem bile hissedebileceğim beni geçmişe götüren birkaç parça eşyası işte. Odadaki eşyalara şaşırarak bakarken ben sadece onu izledim istedim ki bir şeyleri anlasın ve hissetsin. O ise bir şeyleri anlamış, hissetmiş ama beni oracıkta bırakıp gitmişti. O an anladım ki onun gökyüzünde benim yerim yoktu ve kaderin yollarımızı her seferinde ayırması da bu yüzdendi. Ona kızmadım kızmaya hakkımda yoktu hangi kadın tehlikenin ortasında ki denizde yüzmek isterdi ki. Yanlış yerde gezmişti kalbim ama sorun değildi sevdama ihanet etmeyecektim o olmasa bile varlığını hissedecektim. Elimdeki ayıcığı özenle yerine koyup odadan çıktığımda salona çıkıp öyle oturdum ve artık boşluktaydım. Limanını kaybetmiş bir gemi gibiydim ama asla limanına ihanet etmeyecek o gemi… Saatler su gibi akarken bir şeyler yavaş ilerliyor gibiydi… Karanlık çökmüştü artık ve ben hala aynı yerde oturmuş öylece yanan şömineye bakıyordum. Telefonlarım çalarken hiçbirine bakmamıştım her şeyi bir günlüğüne boş vermiş yok saymıştım. Telefonlarım bir süre sonra susarken soğuyan kahveden bir yudum alıp bardağı koyduğumda eklere bakıp gülümseyerek bir tanesini yemeye başladım. Yaptığım her hareket istemsizce olurken kapının art arta çalmasıyla kendime gelip ayağa kalktığımda bu seferde kapıya el ile vurulmaya başlandı. Adımlarımı hızlandırıp kapıyı açtığımda kimi geldiğini anlamadan boynuma sarılan kollarla neye uğradığımı şaşırdım. Bana sarılan kadını kendimden uzaklaştırırken kızaran gözlerle bana bakan Eylül’ü görünce yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. O bana mahcup bir şekilde bakıp gözlerini kaçırırken fısıltı gibi çıkan bir sesle “Özür dilerim!” dediğinde algılayamadım. Eylül’ün çenesinden tutup bana bakmasını sağlarken “Neden özür diliyorsun ki anlamıyorum!” dedim. Gözünden bir damla daha yaş düşerken onu incitmeden gözyaşını silerek “Neden ağlıyorsun?” diye sordum bu seferde. Eylül iç çekerken “Kendine bir şey yaptın zannettim!” dediğinde onu tutup içeriye çektim. Salona sürüklerken koltuğa oturup önünde çöktüğümde “Neden?” diye sordum. Eylül omuzlarını silkerken “Seni çok aradım tekrar konuşmak için ama hiç birine bakmadın!” dediğinde gülümsedim. Ellerini tutarken “Sen olduğunu bilseydim bakardım ama neden aradın ki bir şey mi oldu?” diye sordum bu seferde. Eylül yine boynuma sarılırken “Ben seni anladım, anladım da korktum ben!” dediğinde onu benden uzaklaştırıp “Benden mi?” diye sordum. Eylül başını iki yana sallarken “Hayır, kendimden korktum!” dediğinde derin bir şekilde nefes aldığımda devam ederek “Ya hayal ettiğin gibi olmazsa ya bunca bekleyiş hüsranla sonuçlanırsa!” dedi. Gülerek ona bakarken elimi yanağına yerleştirip okşarken “Yaşamadan bilemeyiz ki!” dedim. Eylül’ün dudakları titrerken “Denemeli miyiz sence?” diye sorduğunda omuzlarımı silkerek “Neden olmasın!” dedim. Eylül’ün gözleri ışıldarken gülümseyerek “Olsun o zaman yani yaşayıp görelim değil mi?” Dediğinde bu sefer sıkıca ona ben sarıldığımda kıkırdayarak karşılık verdi. Eylül benden ayrılırken anlık değişen ruh haliyle “Hadi kalk hazırlan Tamaylara gidiyoruz!” dediğinde başımı hayırdır anlamında salladığımda “Babanlar gidiyormuş sabah, vedalaşmak için işte.” Dediğinde uzatmadan salondan çıkıp üzerimi değiştirmeye gittim. TAMAY’DAN Eylül’ün acele ile evden çıkmasıyla babam bana dönerken “Pera bizle gelmek istediğini söyledi!” dediğinde kalbim bin bir parçaya ayrılsa da bir şey diyemedim. Onun için en hayırlısı buydu ve artık hiçbir çocuğun hayatına mal olmak istemiyordum. Kızımı kaybetmiştim kardeşimin de benden gitmesini istemiyordum. Barlaslarda bu habere üzülürken seslerini çıkarmamıştı ya da çıkarmaya mecalleri yoktu bilinmez. Barlas bana bakarken omuzlarını kaldırıp indirdiğinde “Bizim minikte gidiyor baksana!” dediğinde kolumu beline sarıp başımı göğsüne yasladığımda “Bizde minikler bitmiyor baksana yolda bir tane daha var.” Dediğimde omzumu okşadı. Kapı çalarken Milan kapıya yakın olduğu için kalkıp kapıya bakmaya gitti. Kimin geldiğini merak ederken Eylül ve Ozan içeriye girdiğimde Milan arkadan ima ile “Kapıda karşılaştınız herhalde!” dedi. Eylül, Ozan’a bakarken Ozan da Milan’a dönerek “Diyelim ki beraber geldik ne yapacaksın?” diye sordu. Milan kaşlarını çatarken “Kız kardeşimden uzak dur!” dediğinde Ozan kollarını göğsünde birleştirip “Allah Allah, şuna bak sen daha düne kadar bir sürü ima yapıyordun bana şimdi ne oldu?” diye sordu bu seferde. Milan’da Ozan gibi yaparken “O zaman kardeşim olduğunu bilmiyordum bilsem yapmazdım!” dedi. Kıskanç abi ve umursamaz adam birbirine savaş açarken Eylül abisinin yanına giderek “Sakin mi olsan acaba!” dediğinde Milan omzunu silkerek kalktığı yere oturdu. Ozan ve Eylül’de otururken Ozan derin bir nefes vererek “Küçük cadı da seninle geliyormuş!” dediğinde babam başını sallayıp ayaklandı. Hepimiz ardından kalkarken babam hepimizle vedalaşırken Barlas’ın omuzlarını sıkarak “Kızıma iyi bak!” dediğinde Barlas başını salladı sadece. Babama sarılırken kulağıma yaklaşarak “Kendine ve ailene çok iyi bak!” dediğinde dolu gözlerle başımı salladım. Barlas Pera ile vedalaşırken bende Asil’e sarılarak “Dikkat et oralarda!” dediğimde gülerek “Sende burada!” diyerek göz kırptı. Sıra Pera’ya geldiğinde boyunca eğilerek “Kendine çok iyi bak balım olur mu? Seni sevdiğimi de unutma ve seni asla bırakmayacağımı da. Yine beraber olacağız ve sen bana hep yaptığın resimlerini anlatacaksın!” dediğine başını sallayarak cebinden bir kağıt çıkartıp bana uzattı. Kağıdı açıp içine baktığımda çizmiş olduğu resimle gözlerim oldu. Minik parmağıyla resimdekileri işaret ederek “Bak bu sen bu buda Ballascım şulada da baş belası ve Sahla val.” Dediğinde gülerek açıklamadığı şeye dokunduğumda dudakları titreyerek “O bana aldığın ilk ayıcık!” dedi. Elimdeki kağıda bir damla yaş düşerken onu kendime çekerek sıkıca sarıldığımda “Seni çok özleyeceğim Pera’m!” dediğimde o da minik kollarını bana sardı. Pera’dan ayrıldığımda minik parmaklarıyla gözyaşımı silerek “Ağlama ama üzülülüm!” dediğinde kendimi gülmeye zorladım. Vedalaşma faslı biterken babamları hep beraber uğurlayarak salona girdiğimizde içimizde bir boşluk ve burukluk oluştu. Kimseden çıt çıkmazken çalan telefonla ortamdaki sessizlik bozuldu. Milan elini cebine atıp ekrana bakarken hızla salondan ayrılıp bahçeye çıktı. İlk başta normal bir şekilde konuşurken birden hareketlenmeye başladı. Ne olduğunu merak ederken telefonu hızla kapatıp sinirli bir şekilde içeriye girdi. Milan’a merakla bakarken “Haberler kötü galiba?” dediğimde sıkıntıyla nefes verdi. Ne olduğunu daha da merak ederken Milan saçlarını karıştırıp “Patlatmışlar Tamay!” dediğinde korkuyla yerimden kalktım. Milan endişelendiğimi fark ederken “İspanya’da ki eyaleti patlatmışlar belgeler, adamlar aklının alabileceği her şey tuzla buz gibi olmuş!” dediğinde derin bir nefes verdim. Rahatlamanın verdiği hisle “Kim yaptı bunu?” diye sorduğumda Milan omuzlarını silkerken “Düşman bol!” dedi. Başımı olumsuz anlamda sallarken “Bana bir şey olmaz da onlar için aynı şeyi söyleyemiyorum!” dedim. Eylül lafa girerken “Ortalık karışmaya başladı galiba!” dedi tedirgin ve korkuyla. Milan Eylül’e dönerek “Korkacak bir şey yok içini ferah tut!” dediğinde Eylül başını sağa yatırarak “Korkmuyorum sadece tedirgin oldum!” dedi. Ozan iç çekerken “Pera’nın babamla gitmesi cidden iyi oldu yoksa bu savaşın ortasında kalırdı!” dedi. Barlas düşünceli bir şekilde bana bakarken “Sence kim?” diye sorduğunda omuzlarımı kaldırıp indirdim. İki ucu bok değnek gibi bir hayatım vardı devam etsem sevdiklerim üzülüyor bıraksam ben parçalanıyordum. Kimseye bir şey demeden merdivenlere yönelirken ufak bir açıklama yapmak için “Yorgunum yatacağım!” diyerek yukarıya çıktım. Odaya girdiğim gibi üzerimi değiştirip yatağa girdiğimde kapı açılarak Barlas’ın içeriye girmesini izledim. Gözlerim usulca kapanırken yatağın diğer kısmı çöktü ve Barlas kolunu belime sarıp beni kendine çektiğinde saçımı öpüp “İyi geceler güzel karım.” Dedi. Sabah bağrış sesleriyle uyanırken yataktan kalkıp hızla aşağı indiğimde Milan deli gibi etrafta dolanıyordu. Merdivenin son basamağında durup Milan’ı izlerken “Yine ne oldu?” diye sorduğumda Milan bana dönüp “Geceden sabaha Fransa ve Almanya’yı da patlatmışlar!” diye bağırdığın sadece güldüm. Milan bana sinirle bakarken “Eski gücünü kaybettiğinin farkında mısın?” diye sorduğunda merdivenden inip berjere oturdum. Milan hala sinirle volta atarken kendi kendine söylenirken Adar ise bana bakıp “Bir şey yapmayacak mıyız?” diye sordu. Kollarımı yana açarak onlara baktığımda “Yapalım tamam ama kime?” diye sorduğumda kimseden ses çıkmadı. Milan saçlarını çekiştirirken “Yapanı bulamıyorum bir bulsam neler olacak neler!” dediğinde güldüm. Barlas ve Selim bana garip bir şekilde bakarken Selim şaşkınca “İşlerin mahvoluyor ve sende gülüyorsun bu nasıl iş?” dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. Herkese tek tek göz gezdirirken en son Milan’da durdum ve “Hiç kimse gözünün önündekini görmez Milan buna sende dahil!” dediğimde şaşırdı. Milan derin bir nefes alıp verirken “Ne demeye çalışıyorsun?” diye sordu. Başımı elime yaslayıp Milan’a bakarken “Yetkin kardeşler intikam almaya çalışıyor aklın sıra!” dediğimde kaşları çatıldı. Adar olayı hala anlamazken “Nasıl yani?” diye sorduğunda oflayarak ayağa kalktım. Milan’ı oturturken “Buraya geldikleri gün ya sen bitersin ya da biz demişlerdi hatırladınız mı?” diye sorduğumda herkes başını salladı. Gülümseyip ileri geri yaparken “Bende ne yapabileceklerini görmek için onlara müsaade ettim ve onlarda direk kalelere saldırmaya başladı!” dedim. Barlas tek kaşını kaldırırken “Kaleyi yıkıp seni güçsüz düşürmek iyi plan bence!” dediğinde başımı yine olumsuz anlamda salladım. Barlas öne eğilirken “Oyun kuralına göre önce piyonlar zarar görmeli ki zamanı geldiğinde sana zarar getirmesin direk kaleye saldırmak ahmakların işi!” dediğimde duraksadım. Milan bunu fırsat bilerek “Güç için kaleye saldırmak neden ahmaklık olsun ki kale yıkılırsa güçlenirsin!” dediğinde göz devirdim. Koltuğun kenarına otururken “Eğer elin güçlüyse direk kaleye saldırırsın onların elleri güçlü değil sadece güç gösterisi yapmaya çalışıyor!” dedim sinirle. Adar arkasına yaslanırken “Bu şekilde beklersek bizim elimiz köreliyor ama!” dediğinde oflayarak ayağa kalktım. Merdivenlere doğru ilerlerken “Güzellik uykumu böldünüz beni rahat bırakın ve sizde uslu durun!” diyerek odaya çıktım. Üstümdekileri çıkartıp duşa girerken soğuk suyun tenimden akmasını hissederken içimdeki intikam ateşinin suyla sönmesini bekledim ama nafileydi. Düşüncelerim ve tenim soğuktan uyuşurken içimdeki ateş hala sönmemiş aksine daha da harlanmıştı. Halbuki ateşin donması lazımdı benim içimdeki kırmızı ateş ise soğukla birleşip mavileşmişti. Duştan çıkıp üzerimi giyerken bir taraftan da Yetkin kardeşlerden haber alıyordum. Hazırlanmam bitip aşağıya inerken herkes masaya oturmuş kahvaltı yapıyordu. Barlas tek kaşını kaldırıp bana bakarken “Hayırdır nereye böyle?” diye sorduğunda “Ufak bir işim var halledip geleceğim!” dedim. Barlas bana kuşkulu gözlerle bakarken “Merak etme eve döneceğim!” dediğimde başını sallayarak “Yanlış anladın başını belaya sokacak mısın diye bakıyorum!” dediğinde güldüm. Barlas’ın yanağını öperken “Merak etme her şey yolunda zaten Milan ve Adar’da benimle geliyor!” diyerek onlara baktım. Milan ve Adar ışık görmüş tavşan gibi bakarken aynı anda “Nereye gidiyoruz?” diye sordular. Omuzlarımı kaldırıp indirirken “Ufacık bir iş hadi!” diyerek kapıya yöneldiğimde ikisi de hızla masadan kalkıp bana yetiştiler. Biz evden çıkarken Barlaslarda kahvaltıya devam ediyor bir şeyler hakkında tartışıyorlardı. BARLAS’TAN Selim ve Sahra bana şok olmuş gibi bakarken Selim dayanamayarak “Tamay’ı ikna edebilecek misin?” diye sordu. Sahra ise aldığım kararla şaşırırken “Neden birden böyle bir karar aldığını hala anlamış değil Barlas!” dedi. İkisine de iç çekerek baktığımda “Burası hiçbirimize iyi gelmedi burada çok kaybımız var ve hala bunun acısıyla yaşıyoruz belki de konum değişikliği bize iyi gelir!” dedim. Buradan gitmemin asıl neden Tamay’dı geçmişle birlikte iyileşemezdi ve burası en çok ona zarar veriyordu. Artık bu zararı ortadan kaldırmak için ise buradan gitmemiz gerekiyordu zor bir karadı ama bir günde alınmış bir kararda değildi. Selim oflayarak bana bakarken “Nereye gidiyoruz peki?” diye sorduğunda Sahra’da merakla bana dönmüştü. Kollarımı masaya yerleştirip geriye yaslanırken “İstanbul’a gidiyoruz her şeyi hallettim siz sadece hazırlanın yeter!” dediğimde ikisi de sorgulamadan başını salladı. En kolay kısımları halletmiştim geriye en zoru ve en meşakkatlisi kalmıştı TAMAY onu nasıl ikna edecektim onu düşünmeye başladım… TAMAY’DAN Adar arabayı kullanırken yanındaki Milan bana dönerek “Nereye gidiyoruz?” diye sorduğunda gözlerimi camdan çekip onlara bakarken “Limana gidiyoruz!” dedim. Adar başını sallarken Milan’da hiç sesini çıkartmadan yak uydurdu. Sonunda limana geldiğimizde arabadan inip ilerlemeye başladık Milan merakla “Ne yapacağız burada?” diye sordu. Denize yaklaşıp rıhtımdaki gemilere bakarken Adar ellerini cebine sokarak “Yetkinlerin gemicikleri hepsi de hazır ve nazır yola çıkmayı bekliyor!” dediğinde güldüm. Milan denizdeki gemilere bakarken “Bu kadar ticaret yapıyor mu ki bunlar?” diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak “Sadece kaçmak için bir aradalar!” dedim. Milan ve Adar bana dönerek aynı anda “Nereye?” diye sordular. Ellerimi arkada birleştirip dik bir duruş sergilerken “Yurt dışına çünkü biliyorlar ki yaptıklarını yanlarına bırakmayacağım!” dedim. Milan ve Adar tekrar gemilere dönerken “Onlar benim eyaletimi yıktıysa bende onların gemiciklerini yok ederim! Benim dünyanın her yerinde bir eyaletim varken onların üç beş gemiciğinden mi korkacağım?” dedim. Milan iç çekerken “Ne yapacaksın peki?” diye sorduğunda yüzümde tehlikeli bir gülüş belirdi. Milan’a dönmeden sadece gözlerimle bakarken “Onlar benim bir eyaletim patlatırsa bende onların bir gemisini patlatacağım o ne kadar eyaleti yok ederse bende o kadar gemisini yok edeceğim ama unuttukları bir şey var onların gemicikleri biterse canlarından olacaklar!” dedim. Adar omuzlarını silkerken “Onlar denizlerin efendisi ama!” dediğinde kahkaha attım tehlikeli bir kahkaha. Adar’a dönerek “Ben dünyaya hükmediyorum onlar ise denizlere. Söylesene dünya olmadan denizin ne anlamı var ki!” dediğimde omuzlarını silkerek “Geç kaldık ama baksana gitmek için hazırlar!” dediğinde adım atmaya başladım. Milan ve Adar beni takip ederken asıl gemiye bindiğimde mürettebat dahil kimseden ses çıkmıyordu. Merdivenlerden indiğimizde ise bizi elleri kolları bağlı Yetkin kardeşler ve onların çok değerli aileleri karşıladı. Yüzündeki maskeli adamlar bize selam verirken bir tanesini bana yaklaşıp maskesini açtığında “Her şey hazır!” dediğinde gülerek baktım karşımdaki manzaraya. Yusuf sinirle kollarını kurtarmaya çalışırken yanımdaki adama işaret verip ağzını açmasını istedim. Adam Yusuf’un ağzını açarken o öfke ile “Yaptığının bir bedeli var ben kocanın masasında oturuyorum bizi öldüremezsin dokunulmazlığımız var!” dediğinde omuzlarımı silktim. Umursamaz bir tavırla ona bakarken “Ben bana zarar veren adamı öldürüyorum kocamın işleriyle de pek bir ilgim yok orada oturmanda beni ırgalamıyor!” dedim. Yusuf kahkaha atarken “Biz ölürsek kocan zarar görür ama!” dediğinde oflayarak “Kocam ve ben çok farklı iki kişiyiz onun işleri beni ilgilendirmiyor hele ki sen saçma sapan dokunulmazlığın hiç!” dediğimde daha fazla onu dinlememek için ağzını kapatmalarını işret ettim. Yusuf’un ağzı kapanırken son kez baktım onlara daha sonra gemiden çıkmak için merdivenlere yöneldiğimde “Azdan az çoktan çok gider ama benden hiçbir şey eksilmez!” diyerek önce merdivenleri çıktık daha sonra ise gemiyi ters ettik. Diğerleri de gemileri terk ederken gemilerin hareketlenmesini izleyip gülerek “Vira bismillah!” dediğimde gülüşüm yüzümde daha da büyüdü. Gemiler limandan uzaklaşırken ellerimi geriye birleştirip omuzlarımı dikleştirirken çok geçmeden gemilerin hepsi bir anda patladı. Patlama o kadar etkiliydi ki saçlarım geriye savruldu ve denizden gelen suyla ısladık. Arkamdakiler geriye doğru kaçarken ben bu durumu zevkle izledim. İçimdeki mavi ateş yerini yeniden kırmızıya bırakırken görünürdeki düşmanlardan kurtulduğumu hissettim. Artık geri dönmeyecek bir şekilde gitmişler ve onlardan geriye sadece acı şeyler kalmıştı mesela benden aldıkları! Arkamdaki katliamı terk edip arabaya doğru ilerlerken hep beraber limanı terk ettik. Milan ve Adar heyecanla bağırırken Milan kahkaha atarak “Nasıl güzeldi bir bilsen!” dediğinde bende güldüm. Adar dikiz aynasından bana bakarken “Bitti mi?” diye sorduğunda cama dönerek “Şimdilik bitti!” dediğim gelecekten bir haber. Sonunda eve geldiğimizde kapıdan içeriye girip salona vardığımızda Barlas kaşlarını çatmış televizyona bakıyordu. Bir anlık kafasını bana çevirerek “Gidin bütün eşyalarınızı hazırlayın!” dediğinde merakla “Neden?” diye sordum. Barlas haberleri pür dikkat izlerken “Yetkinlerden kurtulduğuna göre artık burada bir işin kalmadı!” dediğinde kalbim hızla çarptı. Barlas’a yaklaşırken beni durdurup “Git ne kadar eşyan varsa hepsini topla Tamay İstanbul’a gidiyoruz!” dediğinde inanamayarak baktım ona. Barlas bana sinirle bakarken “Ne duruyorsun Tamay, hadi!” diyerek hafif seni yüklettiğinde kollarımı göğsümde birleştirip “Buradan gitmek istemiyorum ama!” dedim. Barlas oturduğu yerden kalkıp önümde dururken “Burası artık hiç birimize iyi gelmiyor Tamay hele sana hiç! Şimdi git toparlan.” Dedi. Başımı olumsuz anlamda sallarken “Sarya’yı burada nasıl bırakırım Barlas ben hiçbir yere gelmek istemiyorum!” dedim. Barlas sinirle nefes alırken “Bende bu yüzden seni buradan götürüyorum ya Tamay! Burası bize acılarımı hatırlatıyor ve ben bu durumdan çok sıkıldım canımın yanmasından kalbimin acımasından çok yoruldum!” dedi. Barlas’ı ilk defa bu kadar acı çekerken görmek canımı yakarken dolu gözlerle “Ya Sarya o ne olacak burada yalnız mı kalacak?” diye sordum. Barlas derin bir nefes alıp beni kendine çekip sarılırken “O hep bizimle olacak Tamay!” dediğinde gözlerimden birkaç damla yaş düştü. Barlas’ı zamanında yalnız bırakmıştım bu sefer daha fazla canın yanmasını istemiyordum ve artık bencillik yapmak istemiyordum. Barlas’tan uzaklaşıp elimi yanağına koyduğumda “Sana karşı daha fazla bencillik yapmak ve canını daha da yakmak istemiyorum!” dediğimde yanağındaki elimi alıp öptüğünde “O zaman gidip eşyalarını hazırla çünkü herkes bizi bekliyor!” dediğinde başımı salladım. Milan ve Adar giderken bende odaya çıkıp eşyalarımı toparlamaya başladığımda diğerleri çoktan yola çıkmıştı. Barlas odaya gelirken bana yardım ederek işleri hızlandırdı ve eline aldığı valizle aşağıya indi. Odaya son kez bakarken iç çekerek odan çıkıp aşağıya indiğimde Barlas beni arabada bekliyordu. Evden çıkarken son bir kez daha arkamı dönüp eve baktığımda fısıltı gibi çıkan sesimle “Elveda!” diyerek evden çıkıp arabaya bindim. Barlas ile sessiz sedasız 478 km yol alarak İstanbul’a vardığımızda yeni hayatımız ilk adımını attık. Arabadan inip karşımdaki eve bakarken Barlas yanıma gelip elini belime sararken saçlarımı öpüp “Yeni bir maceradayız ve yine hep beraberiz!” dediğinde elimi belimdeki elinin üzerine koydum. Barlas ile eve girdiğimizde herkes evdeydi ve hepsi heyecanla bizi bekliyordu. Hepsine gülümseyerek sarılırken Ozan’ı görmem ile şaşırırken “Senin ne işin var burada?” diye sordum. Ozan saçlarını karıştırıp gülerken “Oradaki işlerim bitti artık buradan devam!” dediğinde birbirimize sarıldık. Milan karnını tutarken “Alt tarafı konum değişikliği yaptık sanki yıllardır birbirinizi görmüyorsunuz!” dediğinde Selim’de ona hak verdi. Sahra gülerek bize baktığında “Beyler biraz acıkmışta!” dediğinde Barlas gülerek başını sallarken “Şunları bırakıp gelelim bari!” dediğinde birlikte yukarıya çıktık. Barlas odaya eşyaları koyarken bende valizlerin birini açıp Barlas ile bana giyinmek için kıyafet çıkardım. Barlas ile üzerimizi değiştirdiğimizde Barlas yatağa oturarak “Burada da bela bizi bulmaz inşallah!” dediğinde kıkırdadım. Barlas’ın önünde durduğumda o ellerini belime atıp beni kendine çektiğinde saçlarını öpüp “Bela bizim namımız!” dediğimde kahkaha attı. Yataktan kalkıp dudağıma bir buse kondurup “Yürü de namımız şenlensin o zaman!” dediğine bende kahkaha attım. Hazır olan masaya otururken Barlas iç çekerek “Yeni başlangıçlar güzeldir yalnız bu sefer başınızı daha az belaya sokun sonra arkanızı toplamak çok zor oluyor!” dediğinde kıkırdadık. Barlas’ta gülerken “Hadi afiyet olsun.” Dediğinde keyifle yemeğimizi yemeye başladık. Yemek faslı bitip masayı ve mutfağı toparlayıp salona geçtiğimizde bir süre daha sohbet ettik Milan ve Adar ayaklanırken “Yol yorgunluğunu atsak iyi olur biz yavaştan kaçar!” dedi. Eylül ve Ozan’da kalkarken Ozan Eylül’e dönerek “Abinle mi kalacaksın?” diye sordu. Eylül önce abisine sonra da Ozan’a dönerken “Yok ya ev işini halledene kadar bir süre arkadaşımda kalacağım!” dedi. Barlas araya girerken “Burada kal istersen ne de olsa düzenini biz bozduk!” dediğine Milan araya girip “Bence de sen burada kal bir süre!” dediğinde Eylül itiraz etmeden başını salladı. Herkes odalarına ve evlerine dağılırken bizde odamıza çıkıp vakit kaybetmeden yatağa girdik. Barlas’ın göğsüne yaslanıp elimi beline sardığımda o da belini omzuma atmış saçlarımı öpüyordu. Barlas başını başıma yaslarken “İlk zamanlar zor olacak ama alışacağız!” dediğinde başımı sallayarak “Burası çok yabacı ama alışmak zor olmayacak!” dedim. Barlas’ın sesi yorgun çıkarken yanağını öperek “Hadi dinlen.” Dediğimde başını yastığa gömerek “Yarın benim için çok yoğun geçecek bir sürü toplantı var!” dediğinde sesimi çıkarmadım ve sadece “İyi geceler!” diyerek gözlerimi kapadım. Sabah uyandığımda Barlas yanımda yoktu işe gittiğini anladığımda yataktan kalkıp üzerimi değiştirip duşa girdim. Duştan sonra üzerimi değiştirirken aşağıya inip evdekileri ararken Eylül’ün işleri olduğunu Sahra’nın ise Selim ile kontrole gittiğini öğrendiğimde tek başıma kahvaltı yapmaya başladım. Elimdeki telefonla uğraşırken aklıma İzmir’de edindiğim arkadaşım gelirken ona veda etmemiş olmak beni fazlasıyla üzdü. Onun ne yapıp ettiğini sormak için arayacakken annesinin vefat ettiğini öğrenince üzülmüştüm. Alex’e mesaj atıp Almila’nın nerede olduğunu öğrenirken aklıma birden 2 yıl öncesi geldi. 2 yıl önce: ‘Acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir’ demiş Cesare Paves. Gerçekten de acı çeken insan eskisi gibi olamıyormuş duyguları, düşünceleri değişiyormuş. Kendimi o dört duvar arasından dışarıya atarken beyaz duvarların artık bana iyi gelmediğinin farkındaydım. Artık tek istediğim temiz bir hava, gökyüzü ve en mavisinden üzerinde gemiler olan denizdi. Evden çıkarken kimseye haber bile vermemiştim bu yüzden bu vakti kısa ve dolu dolu geçirmeliydim. Kafamdaki sesleri kenara atıp temiz havayı içime çekerken ciğerlerimiz bayram ettiğinin farkındaydım ilk defa bu kadar rahat ve huzur içerisindeydim. Denizinden gelen yosun kokusuyla gerinirken sahil boyu yürümeye başladım. Yürümemin arasında çalan ve üst üste gelen bildirimleri yok sayıyordum. Yürüyüşümün arasında boş bir bank ararken telefonla konuşan bir kadın ilgimi çekmiş ve yalnız olduğunu fark etmiştim bu yüzden de bankta oturmayacağını varsaydım. Adımlarımı yavaş yavaş o tarafa doğru atarken telefonu kapatıp dikkatli bir şekilde banka oturduğunda şansıma milyonlarca kez küfürler savurdum. Banka attığım her bir adımda kadını incelerken buğday tenine çok yakışan uzun kumral saçları dikkatimi çekti. Eli sürekli öne çıkan karnına gidiyordu ki eğer bir hastalığı yoksa büyük bir ihtimalle hamileydi ki bu kadına çok yakışmıştı. Bankın yanına giderek dalgın olan kadını ürkütmeden seslenerek bana dönmesini sağladığımda koyu kahve gözleri şaşkınlıkla bana baktı. Yanına oturmak için müsaade isterken naif bir şekilde başını aşağı yukarıya sallarken bir süre rahatsız olup olmayacağını düşündükten sonra onu rahatsız etmeyecek bir şekilde köşeye oturdum. Denizin kokusunu tekrar içime çektikten sonra gözlerim tekrar yanımdaki kadına kayarken onunda bana baktığını fark ederken önce gözlerim kendini belli eden karnına sonra gözlerinde ki duyguyu anlamak için gözlerine kayarken tekrar denize döndüm. Aramızda anlamlandıramadığım bir sessizlik olurken bu sessizliği çekingen bir o kadarda naif sesiyle o bozarak “Benim adım Almila…” diyerek sustu. Benim aksime çok sıcakkanlıydı ve bu durum üzerimdeki stresi bilhassa gerginliği alıp götürmüştü. Ona gülerek baktığımda “Tamay…” dedim kısa keserek. Almila’nın beni incelediğini fark ettiğimde gözlerim isminin anlamını taşıyan yanaklarına kayarken hamileliğinden dolayı mı yoksa gerçekten de kırmızı mı diye düşünüyordum. Düşüncelerim bir an ağzımdan kaçarken bebeğinin cinsiyetini sorduğumda düz tutmaya çalıştığı ses tonunun içerisinde ki sevgi kırıntılarını hissederek bebeğin cinsiyetinin kız olduğunu öğrendim. Merakım giderek artarken “Yalnız mısın?” diye sorduğumda imkan dahilinde bacağını bacağının üzerine atarak denizi izlemeye başladı. Benim gözlerimde denizde takılı kalırken beklemediğim bir anda “Uzun zamandır!” dediğinde yüzünde ima ile bir sırıtış peyda olduğunda omuzlarımı silkerek “Ne tesadüf bende bir süredir yalnızım! Sen neden yalnızsın?” dedim ona dönerek. Bir anda fazla meraklı olmuştum ve bu kadar güzel bir kadının neden yalnız olduğunu merak ediyordum. Derin düşüncelerden çıkarken “Öğrenmemem gereken bir sır ve onunla birlikte hayatımı alt üst eden yalandan sevgi ve ihanet ile karşı karşıya kalınca bende yalnızlığı seçtim.” Dedi ve ekleyerek “Peki ya sen neden yalnızsın?” diye sordu. Sırıtarak ona baktığımda bilmiş bir tavırla “Daha fazla sır mı öğrenmek istiyorsun yani? Ağır gelmesin!” dedim. Bazı şeyleri kabullenmiş gibi tavır sergilerken “Bu son yaşadıklarımdan sonra emin ol bir yenisi bana ağır gelmez. Hem ileride ne ile karşı karşıya kalacağımı bile bilmiyorum. Alışık olmaya alışmam lazım yani.” Dedi. Geçmiş yaralarım alışkanlık yapmışken omuzlarımı umursamaz bir şekilde sallayarak düz tutmaya çalıştığım sesim ile “Talihsiz bir olay sonucu kızımı kaybettim, hastalığım yeniden nüksetti ve eşimden ayrı kalmam gerekti çünkü onun gözünün önünde ölmek istemezdim! Gerçi şu an ona çok ihtiyacım var ama onun için onsuz olmak daha iyi!” dedim. Eli karnına değerken “üzüldüm…” dedi ve fısıltı kadar sessiz bir tonla “Yaşadıkların gerçekten kolay şeyler değilmiş. Başın sağ olsun.” Dediğinde gözleri dolarken devam etmek amacıyla bileklerinde ki sargıları öne çıkartıp “bir süre öncede ikizlerimi kaybettim!” dedim. Söylemesi hatta anlatması çok kolaydı ya yaşamak? Her sabah uyandığımda nasıl dayanabildiğimi sorgularken buluyorum kendimi. Evet, zordu ama henüz yıkamamıştı bu acı beni ama fazlasıyla sarsmıştı… Bana kızarmış gözlerle bakarken sıcak ellerini onun aksi soğuk ellerime yerleştirerek “Bu yaşadıkların gerçekten çok zor bir şey” dedi ve ekleyerek ”Sen gerçekten çok güçlü bir kadınsın.” Dedi. Elimi tutan elini sıkıca tutarken içtenlikle “Sırlar, yalandan sevgi ve ihanet ile ayakta kalıp kızına sıkı sıkıya sarıldığına göre sende fazlasıyla güçlü bir kadınsın!” dedim. Artık gitme vaktim gelmişti bu yüzden ellerimi gevşetip yavaş yavaş banktan kalktığımda “Hayatın seni üzmesine izin verme Almila!” diyerek uzaklaşırken arkama bakmadan “Elbet bir gün tekrar görüşeceğiz!” dedim. Evet, bu kadınla birçok kez yollarımız kesişecekti ve biliyordum ki şu anki gibi zihnimdeki kötü düşünceleri naif sesiyle yok edecekti. GÜNÜMÜZ: Geçmiş gözümün önünden film şerdi gibi geçerken gülümseyerek telefondan Almila’nın numarasına çevirip telefonu kulağıma dayayarak açmasını bekledim. Telefon bir süre çaldıktan sonra neşeli bir tonla “Efendim?” dediğinde sakin çıkan bir ses tonuyla “Başın sağ olsun…” dedim. Bu kadar ani demem beni bile şaşırırken o da bir an duraksayıp ilk baştaki ses tonunun tam tersi bir tonla “Teşekkür ederim Tamay…” dedi. Öğrendiğimde annesini kaybetmesine çok üzülmüştüm ve onun da ne kadar üzüldüğünü hissedebiliyordum. Buruk bir şekilde gülümserken “Biraz geç duydum Almila bu yüzden kusura bakma. Tekrardan başın sağ olsun.” Dedim. Almila bir süre duraksarken “Önemli değil…” demişti ve ekleyerek ”Hem, sanırım annem benden gideli çok uzun zaman önce olmuştu. Şimdi sadece bedenen aramızdan ayrıldı o kadar.” Dedi kırgın bir ses tonuyla. Bu duyguyu az çok bildiğim için "Diriyken öldürdüğün insanlar için çokta yas tutmana gerek yok Almila çünkü kalpte ölenler için üzünülmez hele ki eğer seni bin bir yerinden kırdıysa!" dedim. Almila derin bir iç çekerken “Haklısın…” dediğinde devam ederek ”Bu yüzden ise bende artık yoluma bakıyorum ve üzülmüyorum.” Dedi. Durup tekrar devam ederek “Gerçi bu iki hafta boyunca istemesem bile tuttum; ama kendimden nefret ederek çünkü biliyordum ki hak etmiyordu; ama işte yine de tuttum.” Dedi. Almila’ya destek olmak adına "Olan her şeye rağmen dimdik ayakta olduğunu biliyorum ve hissediyorum Almila.” Dedim. Almila’nın gülümsediğini hissederken “Yanımda olmasan bile bunu bana yeterince hissettirdin Tamay. Bu yüzden ise teşekkür ederim.” Dedi. Almila’ya güzel haberi vermek için “Yanında olmadığımı kim söyledi ki? Artık aynı şehirdeyiz ve inanır mısın Almila? Seni bir tık özlemiş olabilirim!” dedim. Almila’nın şaşkınlığı sesine yansırken “Şaka falan mı yapıyorsun?” dediğinde ekleyerek “Cidden burada mısın?” dedi. Yüzümdeki gülümseme ile olayı tüm çıplaklığıyla kısaca anlatmak adına “Evet! Yani, artık burada olmamız gerekiyormuş. İzmir bana iyi gelmiyormuş falan filan! Öyle söylediler. Bu yüzden ise geldik.” Dediğimde Almila neşeli bir ses tonuyla “Yaşadıklarından dolayı bence çok doğru bir karar verilmiş Tamay. Hem düşünsene burası sana çok daha iyi gelecek. Yeni ev, ev ile başlayan yeni bir hayat…” dediğinde gülerek devam edip “hem bende buradayım…”dedi. Eskiyi hatırlayıp yüzüm hafifçe düşerken kendime gelerek “Bazı şeyler geride bırakılmıyor maalesef Almila.” Diyerek duraksadım ve “neyse konumuz bu değil!” dedim eski neşeme dönerek “Ben diyorum ki hem özlem giderelim hem de bizimkileri tanıştıralım. Bu yüzden ise seni aradım. Ne diyorsun bizimkileri artık bir araya getirelim mi?” dediğim gülümsedi. Almila neşe ile “Biliyor musun Tamay? Hayatımda bundan daha güzel bir soru duymadım ben!” dediğinde kıkırdayarak “bence de artık bizim çatlakları bir araya getirmeliyiz!” dedi beni onaylayarak. Selim ve Mert’in hallerini hayal ederken kıkırdayarak “Bence de bu yüzden ise eğer müsaitseniz akşam sizi yemeğe bekliyorum.” Dedim. Almila’nın neşeli kulağıma dolarken “İşimiz varsa bile geliriz!” dediğinde gülümsedim o ise devam ederek ”Bu yüzden ise akşam sizdeyiz!” dedi. Almila’nın cevabı beni heyecanlandırırken neşeli bir şekilde “Bu süper bir haber! O zaman akşam görüşmek dileğiyle kendine ve prensesine çok iyi bak.” Dedim. Almila da vedalaşmak adına “Sende kendine iyi bak Tamay” dedi ve telefonu kapattı. Sahra’ya olayları kısa bir şekilde anlatıp Almilaların bize geleceğini söylediğimde o da mutlu olmuş ve “Yeni evimizin ilk misafirleri geliyor demek” demişti. Sahra’nın kurduğu cümleyle başımı heyecanla sallayarak hali hazırda elimdeki telefonla Barlas’ı arayarak misafirlerimizin geleceğini söyledim. Sahra ile önce evi toplayıp temizledikten sonra mutfağa geçerek akşam için hazırlık yapmaya başladık. Sahra heyecanla yapabileceğimiz yemekleri sıralarken akşam için en uygun olanları seçmeye özen gösterdik. Yemeklere karar verirken geriye sadece eksik malzemeleri sipariş vermek kalmıştı ki onları da sipariş verip gelmelerini bekledik. Yemekleri yapmak için eksik malzemeler geldiğinde diğer malzemeleri de hazırlamaya başlarken Selim’den gelen mesajla kahkaha atmaya başladım. Sahra mutfak kapısında görünürken “Hayırdır, ne gülüyorsun?” diye sorduğunda telefonu ona göstererek “Selim akşama sarma istiyormuş özel istekmiş!” dediğimde o da gülmeye başladı. Sahra sarma malzemelerini hazırlarken bende diğer yemekleri hazırlamaya başladım. Ben yemekleri hazırlayıp bitirirken Sahra’nın sarma sarmasına yardım etmeye başladım. Sarmayı da ocağa atmışken Sahra ile dinlenmek için koltuklara yığıldık. Sahra bana gülerek baktığında “Uzun zamandır misafir ağırlamıyoruz çok iyi oldu bu.” Dediğinde başımı sallayarak “Aynen öyle ama fazlasıyla yorulduk.” Dedim. Sahra ile bir süre dinlendikten sonra birer kahve yaparak sohbet etmeye devam ederken saat su gibi akmıştı. Fincanları kaldırıp hazırlanmak için odalarımıza dağıldığımız sırada Barlas ve Selim’de eve gelmişti. Üzerimi değiştirip masayı hazırlamak için aşağı indiğimde Barlas’a kocaman sarılıp öptüğümde “Hoş geldin koca adam.” Dediğimde gülerek “Hoş buldum güzel karım yine alev ateşsin!” dediğinde nazlanarak ona baktım. Selim bize garip bir şekilde bakarken doğrulup ona dil uzatarak mutfağa giderken arkamdan bağırarak “Hoş buldum Tamaycım!” dedi. Başımı gülerek arkaya döndürürken “Senin başımın üzerinde hep yerin var cano!” dediğimde gülümsedi. Mutfağa girdiğimde son kez yemekleri kontrol ettim ve yavaştan masayı hazırlamaya koyuldum. Sahra’da aşağıya inip bana yardım ettiği sırada kapı çaldı Selim ayaklanırken “Neyse hadi kapıyı ben açayım bari!” diyerek kapıyı açmaya gitti. Masaya son donuşları yapıp masadan uzaklaşırken Barlas bana dönerek “Kapı açması neden uzun sürdü lan bunun?” dediğinde omuzlarımı indirip kaldırdım bilmiyorum dercesine ve tekrar mutfağa girdim. İçeriye biri girerken bunun Mert olduğunu anlamıştım ardından da kıvırcık saçlarıyla biri girerken bu kişide Beril olmalıydı. Gülümseyerek mutfaktan çıkıp yanlarına giderken çok geçmeden Almilalarda içeriye girmişti. Hepsiyle selamlaşıp sarıldıktan sonra kısa bir tanışma ve muhabbettin ardından yavaşça masaya ilerledik. Hep beraber sandalyelere otururken gülümseyerek ve neşemi gizlemeyerek “Tekrardan hoş geldiniz!” dedim. Almila tam cümle kuracakken Mert’in “aaa sarma!” cümlesiyle duraksayıp ona dönüp bakarken sessizce “Mert yuh ya!” dediğinde Mert omuzlarını silkerek “Ama yenge sarma!” demişti. Anlaşılan o ki Mert’te Selim gibi sarmayı çok seviyordu ve bu masaya iki sarmakolik fazlaydı. Gözüm Selim’e kayarken oda Mert’e cins cins bakıp “Evet bu sarma ama benim olan sarma!” diyerek sarmayı gösterdiğinde Mert omuzlarını silkerek “Birader hani ben misafirim ya!” dedi ima ile “Sarma misafiredir! Yani, bana.” Dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu iki sarmakolik birbirine girmeden önce duruma el atmak adına “Sakin olun beyler herkese yetecek kadar var, kavga etmeyin!” dedim içten içe gülerken. Barlas’ta Selim’i uyarmak adına ters bir şekilde bakarken “Selim uzatma, o sarmaları sana uçak geliyor yaparak tek tek ben yediririm!” dediğinde Barın da Mert’e bakıp “Bir uçak geliyor da sen ister misin Mertcim!” demişti. Mert Barın’a burun kıvırıp bakarken “Aman kalsın, istemem!” demişti. Hepimiz birlikte gülmeye başladığımızda yemeklerimizi yemeye başlamıştık. Barlas ba gülümseyip göz kırparken birden masadan çıkan çatal sesi ile hepimiz Selim ve Mert’ döndük. Selim ve Mert birbirine kaşları çatık bir şekilde bakarken bakışlarım ikisin de aynı anda batırdığı son sarmaya değmişti. Almila şaşkınlıkla elini alnına vururken “Şaka gibisiniz ya!” dedi ve etrafa göz gezdirip “kamera falan mı var acaba?” diyerek hafif sert çıkan sesiyle ”Kamera şakası gibisiniz resmen!” diyerek arkasına yaslandı. Mert kaşlarını çatarak “Kamera şakası değiliz; ama bir savaşın başlangıcı olabiliriz!” dediğinde Selim’e döndüm. Selim Mert’e göz devirirken “Eğer sarmamı bırakırsan savaş başlamadan biter bence!” dediğinde Mert kafasını hayır anlamında sallarken “bırakmam!” demişti. Almila ile birbirimize bakarken bakışlarımız Barlas ve Barın’a kaymıştı. İkisi aynı anda birbirlerine kafa sallarken senkronize bir şekilde ayağa kalkmışlardı ve Mert ve Selim’in yanlarına gelmişlerdi. Selim Mert’e bakarken “Al işte senin inadın yüzünden sıçtık!” dedi başına gelecekleri az çok tahmin ederken. Almila ile geriye doğru yaslandığımızda Sahra ve Beril’de gülmemeye çalışarak geriye yaslanmışlardı. Sahra, Beril’e döndüğünde “Kocalarımıza el Fatiha!” diyerek ellerini kaldırdığında amin yaptı. Barın ve Barlas ikisinin elinden çatalları alırken Barlas “Bırak lan çatalı!” derken “Size sarma yedirmek bizim görevimiz!” dedi ve Barın da onu onayladı. Barlas çatal ile sarmayı ikiye böldüğünde bir kısmını Barın bir kısmını da Barlas aldı ve ağızlarına attı.
Mert ve Selim şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken Barlas keyifle “Size de bok yemek düşer!” dediğinde dudaklarımı birbirine bastırmaya çalıştım. Ben, Almila, Sahra ve Beril gülmeye başladığımızda Barın ana bakarak “Ellerine sağlık Tamay” dedi ve ekleyerek “Çok iyi olmuş! Hele son lokma baya iyiydi!” dedi. Ben ise keyfim yerinde Barın’a bakarken “Afiyet bal şeker olsun hele ki son lokmada!” dediğimde Mert bana dönerek “Sarmanın tadını bile alamadım ki yorum yapayım!” dediğinde Barın sinirle “beni de ye!” dedi derin bir nefes verip “Bir ben kaldım yemediğin!” dedi. Almila ayağa kalkarken “Hadi bakalım beyler yavaş yavaş sizi oturma bölümüne alalım!” dedi eliyle salonu işaret ederek. Selim oflayarak “Doymadık ki!” dediğinde ona ters ters bakarak “Uzatmasan mı Selim kalksan mı hani?” dedim. Herkes masadan kalkıp oturma odasında yerini aldığında biz kadınlarda masayı ve mutfağı toplamıştık. Kızları salona gönderip çayları ve ikramlıkları hazırlarken bende salona geçtim. Almila gülümseyerek “Ellerine sağlık” derken bende ona karşılık gülümserken “Afiyet olsun” dedim ve Barlas’ın yanında yerimi aldım. Çaylarımızdan içmeye başladığımızda kapının çalması ile bu sefer kapıyı ben açmak için ayağa kalktığımda Ozan ve Eylül’ü görmem ile imayla gülümseyerek “Hoş geldiniz! Hayırdır beraber miydiniz?” diye sordum. Ozan ellerini cebine sokarken “Akşam gel dedin geldik işte kapıda karşılaştık.” Dediğinde Eylül başını sallayarak “Tesadüf yani!” dedi. Onlara inanmış gibi kafa sallarken beraber salona geçtik.
Eylül her zaman ki güler yüzle Alimlalara bakarken “Merhaba, hoş geldiniz” dedi. Abim ise her zamn ki soğuk tavrıyla “Ozan…” dedi ve boş bir yere oturdu. Eylül abimin arkasından başını sallayarak bakarken tekrar onlara dönüp “Bende Eylül” diyerek abimin yanına oturdu. Abimler geldikten sonrada muhabbete devam ederken Barın ayağa kalktı ve “Biz artık gidelim” dediğinde yüzündeki gülümseme ile “Evde Berfu’m bizi bekliyordur.” Dedi. Almila’da ayağa kalkarken ardı sıra Mert ve Beril’de kalkmıştı ve gitmek için vedalaşmıştık. Onları uğurlayıp tekrar salona girdiğimizde yorgunluk gözlerimizden akıyordu. Selim kıkırdarken “Bu Mert ne alem çocuk ya!” dediğinde Barlas göz devirerek “Sarma yüzünden birbirinize girecektiniz ama!” dedi. Selim omzunu silkerken “O başka, o kırmızı çizgimiz onun dışında gayet iyi anlaştık bence!” dediğinde onu onayladım. Sahra ayaklanırken “Valla ben çok yoruldum daha fazla dayanamıyorum!” dediğinde Selim’de ayaklandı. Selim ve Sahra odalarına çıkarken Ozan’da ayaklanıp “Bende kaçayım hadi iyi geceler!” diyerek evden çıktı. Ozan’ın ardından Eylül’de odasına çıkarken Barlas saçlarımı öperek “Hadi yavrum bizde kalkalım beynim ağrıyor artık!” dediğinde kıkırdayarak başımı salladım. Birlikte salondan ayrılıp odaya çıktığımızda üzerimizi değiştirdik. Barlas yatağı açıp içine girerken “İlk defa düzgün bir arkadaş edinişsin seni tebrik ederim!” dediğinde kıkırdadım. Barlas’ın yanına sokulurken “Evet biliyorum çok tatlı ve fazlasıyla naif bir kadın hele kızı çok şirin keşke onu da getirseydiler!” dedim. Barlas saçlarımı öperken “Başka sefere artık ve hafi artık uyuyalım!” dediğinde ona sıkıca sarılıp yanağını öperek “İyi geceler koca adam!” diyerek gözlerimi yumdum. Kısa sürede uykuya dalarken günün sakin bitmesi beni şaşırtmıştı. Belki de Barlas haklıydı İzmir bana beladan ve üzüntüden başka bir şey getirmiyordu. İstanbul’da güzel anılar biriktirmek istiyor ve beladan uzak durmak istiyordum bunun için ise elimden ne geliyorsa yapacaktım. BÖLÜM SONU...
Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.
Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.
Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
|
0% |