Kan gölünde o kadar ilerlemişim ki, çok geç artık; Geri dönüş, ileri gitmek kadar yorucu olur.
BİRKAÇ HAFTA SONRA BARLAS’TAN:
Bir odanın içerisindeyim, duvarları kapkara üzerinde ise bordo güller ve onları aydınlatan mumlarla dolu.
Yuvarlak bir masada oturuyorum etrafımda bir dolu insan bir şeyler tartışıyorlar.
Sandalyeye yaslanmış adamları dinlerken kafamı geriye yaslamış tavandaki avizeyi izlerken buldum kendimi.
Hemen solumdaki adamın bana bakıp “Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?” diye sormasıyla irkilip adama döndüğümde ”Hangi konu?” diye sordum.
Herkes birbirine bakarken tam karşımdaki adam derin bir nefes alarak “Acın çok taze anlıyoruz ama bizimde sonumuz söz konusu!” dediğinde uzun uzun adama baktım.
Ne sonundan bahsettiğini anlamıyordum, neler olduğunu kavrayamıyor algılarımı açamıyordum. Bu durum beni gerip sinirli bir ruh haline soksa da sakin kalmak için her şeyimi veriyordum.
Selim durum vaziyetini anladığı için kulağıma eğilerek “Şu herkese giden kargodan bahsediyorlar!” dediğimde kaşlarım çatıldı.
Selim biraz daha eğilerek “Bize henüz ulaşmadı ama hepsinin eline ulaştı o kargo!” dediğinde başımı salladım.
Selim'e dönerek "Ne kargosu bu? " diye sorduğumda Selim daha alçak bir sesle "Ufak bir zarf hepsinin içinde her bir üyeyi temsil eden bir zaaf!" dediğinde canım sıkılmıştı.
Nereden çıktı şimdi bu?
Kim yine bizimle oyun oynuyor?
Yaslandığım yerde dikleşirken herkesi rahatlatmak amacıyla “Korkulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum belki de birileri sizinle oyun oynuyordur?” dedim.
Solumda ki adama histerik bir kahkaha atarken “Karın mı bizimle oynuyor yani Kara?” diye sordu iğneleyici bir tonla.
Kafamı çevirip adama bakarken “Nasıl yani?” diye sorduğumda adam parmaklarını masaya vurarak “Bu bir örgüt simgesi Kara ve şu an bildiğimiz tek örgüt lideri senin karın!” dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.
Dik bakışlarımı adama sabitlerken “Her sakallıda baban o zaman Testere!” dediğimde adam sabır çekerek başını farklı tarafa çevirdi.
Masada ki her bir üyeye bakarak “Korkmayın bugüne kadar sizi kimseye yedirmedim bundan sonrada sizi ezeni yine ben ezerim bu kim olursa olsun!” diyerek masadan kalktım.
Adımlarımı kapıya yönlendirirken "Toplantı bitmiştir. Yarın teslimat için turları ayarlayın Selim sen ilgilenirsin sorun çıkmasın!"
Kapıya doğru ilerlerken herkes ayağa kalkıp yeniden baş sağlığı dilemeye başladı.
Her şey bitip kendimi dışarıya attığımda temiz havanın yüzüme vurmasıyla kendime geldim.
Arabaya doğru ilerlerken bir grup arabanın demir kapıdan içeriye girmesiyle korumaların hareketlenmesi bir oldu.
Gelenin kim olduğunu görmek için dururken arabalar durup içinden hiç tanımadığım bir yüz indi.
Adam bana yaklaşırken tam karşımda durarak ciddi bir ifade takınarak “Barlas Kara sen olmalısın!” dediğinde yarım ağız gülümsedim.
Adam hala bana bakarken “Bilmem ben olabilir miyim acaba? Gerçi buraya gelirken dersine iyi çalışmış olmalısın yanlış mıyım?” diye sordum.
Adamın ciddi ifadesi artarken “Şakacıyız da!” dediğinde gülümseyerek omuzlarımı silktim. Karşımdaki adam etrafa bakarken “Güzel mekân ama sanki sen burası için fazla şaklabansın!” dediğinde bende ciddileştim.
Şakacı olabilirdim ama şaklaban hiçbir zaman olmamıştım. Hiçbir krala şaklabanlık yapmamıştım çünkü kralda bendim padişahta.
Bakışlarım adamı rahatsız etmiş olacak ki iki elini öne uzatarak “Şaka yapmıştım Kara, gül diye!” diyerek güldü.
Yumruğumu sıkıp dişlerimi birbirine batırarak “Senin şaka diye yaptığın şey saygısızlıktır! Gevşek gevşek gülen suratını patlatmadan söyle kimsin, kimin köpeğisin?” diye sordum.
Adamın omuzları dikleşirken elindeki zarfı bana uzatarak “Patron selamını iletti ve olumlu bir yanıt beklediğini söyledi!” diyerek bana yaklaşıp fısıltı bir şekilde “Kana kan aktı şimdi ticaret vakti diyor!” diyerek uzaklaştı.
Zarfı işaret ederek "Herkese kargolattım bak bu sana özel! " dediğinde tiksindirici bir şekilde gülüyordu.
Yüzümü buruşturup adamın elindeki zarfı alarak “Cevabı iletirim sana!” dediğimde kaşlarını çatarak “Nasıl?” diye sordu.
Selim’e dönüp tekrar adama dönerken “Posta güverciniyle! La havle…” diyerek derin bir nefes alıp arabaya bindim.
Selim’de arabaya binip çalıştırırken hızla bulunduğumuz yerden çıkıp eve doğru sürdü. Elimdeki zarfı yan koltuğa fırlatırken Selim boğazını temizleyerek “Ne yapacaksın?” diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak pencereye döndüm.
Şu tek istediğim eve gitmek karıma sıkıca sarılıp kokusunu içime çekmekti. İş düşünmek istemiyordum sadece biraz huzur arıyordum o da evde beni bekliyordu.
Selim son virajı geçip evin bahçesine girerken kollarını göğsünde birleştirip camda dışarıyı izleyen Tamay’ı görmemle yüzüm güldü.
Selim arabayı park ederken yanımdaki zarfı ona uzatarak “Ben diyene kadar gözün gibi bak buna!” derken gülümseyerek zarfı elimden aldı.
Arabadan inip eve doğru ilerlerken Tamay çoktan kapıyı açmış benim eve girmemi bekliyordu. Kapıya geldiğimde daha içeriye girmeden bana kocaman sarılıp nefesimi kesti.
Kollarım sevdiğim kadının belini sararken “Bak yine kestin nefesimi!” diyerek saçlarına bir öpücük kondurdum. Tamay benden uzaklaşıp girmem için kenara çekilirken hızla içeriye girip salona yığıldım.
Tamay yanıma uzanırken kolunu belime sararak başını göğsüne bastırdı. Ellerim omzundaki yerini alırken saçlarını öperek bir kez daha huzur doldu içim. Selim ile Sahra’da yanımıza gelirken ortamın atmosferi değişerek sıcacık bir hal aldı.
Selim ile birbirimize bakarken gözlerinin içene baktığımda gözlerini kapatarak başını salladı. Gülümseyerek başımı salladığımda Selim Sahra’yı kendine çekerek saçlarını öptü artık zamanı gelmişti…
1 HAFTA ÖNCE SELİM’DEN:
Çalışma odasında gergin bir şekilde otururken aldığım kararı tekrar tekrar sorguladım. Sorguladıkça beynimin yandığını, bulandığını ve artık bedenime ağırlık verdiğini fark ettim.
Ben düşüncelerim ve kararım arasında boğuşurken odanın kapısı açıldı ve Barlas içeriye girdi.
Oturduğum yerden kalkarken Barlas ile karşı karşıya kaldık.
Barlas bana ben ona bakarken bir şeyleri fark etmiş gibi “Neyin var senin?” diye sordu. Derin bir nefes alıp kalktığım yere otururken “Gitmek istiyorum abi buralardan!” dedim hiç uzatmadan.
Barlas karşıma oturup bacağını bacağının üzerine atarken “Bunun farkındayım her şey üst üste geldi sende haklısın!” derken sesinde hüzün vardı.
Öne doğru eğilirken “Sence de biraz uzaklaşmak iyi gelmez mi bize?” diye sorduğumda belli belirsiz başını salladı. Tekrar arkama yaslanırken Barlas oflayarak başını geriye yaslayarak “Sahra’yı düşünmen lazım doğuma az kaldı öyle diyordun geçen!” dediğinde başımı salladım.
Evet, gitmek istiyorum ama bir yanımı asla yalnız bırakmak istemedim. Barlas’ı burada bırakıp uzaklaşmak en son düşüncem bile olmazdı ama bazen yaşanılan olay yapmam dediğimi bile yaptırırdı insana.
Barlas bana uzun uzun bakarken “Sessiz sakin bir yere ihtiyacınız vardır sizin şimdi?” diye sorduğunda cevap olarak yeniden başımı salladım. Barlas oturduğu yerden kalkarken “Bana bırak ben ayarlayacağım!” diyerek odadan çıkıp gitti.
O gitti ben ise öylece yapayalnız kalmıştım. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı, nasıl gidip geleceğimi bilmeden öyle kalakalmıştım. Hâlbuki giderken sende gel diyecektim… Beraber gidip kafayı dinleyelim sonra bütün işleri halledelim diyecektim.
Oturduğum yerden umutsuzca kalkıp odadan çıktığımda duvara yaslı vaziyette gülümseyen Barlas’la karşılaştım.
Bana bakıp göz kırparken “Bence yaylaya çıkmalıyız ne dersin?” diye sorduğunda bende gülerek başımı salladım.
Ve o an fark ettim ki nereye gitsem, nerede olsam beni hiç yalnız bırakmayan arkamda dağ gibi duran bir kardeşe sahiptim.
GÜNÜMÜZ BARLAS’TAN:
Kollarımda mayışmış Tamay’ın omzuna daireler çizerken boğazımı temizleyerek “Hanımlar sizinle konuşmamız gerek bir şeyler var!” dediğimde ikisinin de dikkatini çekebilmiştim.
Tamay’ın uykusu açılırken gözlerini kaşıyarak bana baktı bense yüzüne düşen saçları geriye atarak gülümsedim. Tam konuşmaya başlayacakken zilin çalmasıyla Tamay ayaklanarak “Ben gelmeden başlama!” diyerek hızla kapıyı açmaya gitti.
Salona girdiğinde arkasında Ozan ve Eylül el ele içeriye girerek hepimize selam verdiler ve yerlerine oturdular. Tamay yanıma gelerek heyecanlı bir şekilde “Evet, şimdi söyle ne diyeceksin?” diye sorduğunda Selim ile birbirimize bakarak kıkırdadık.
Oturduğum yerde dikleşerek “Selim ile ani bir şekilde karar alarak yaylaya çıkmayı düşünüyoruz!” dediğimde selim ve ben hariç hepsinin ağzı açık kaldı.
Ozan saçlarını karıştırırken “Hangi yayla?” diye sorarken bıyık altı gülerek “Kayınpederle hallettik biz o işi!” dedim. Eylül, Ozan’a dönerek “Sizin yaylanız mı var?” diye sorduğunda Ozan başını sallamakla yetindi.
Eylül ellerini birbirine vurarak “Bizde onlarla gidelim lütfen!” dediğinde Ozan istemeye istemeye “Gidelim gitmesine ama senin işin ne olacak?” diye sorduğunda kahkaha attım.
Bildiğim kadarıyla Ozan yayladan nefret eder gittiğinde ise kaşıntıdan duramazmış. Eylül istekli bir şekilde Ozan’a bakarken “Ben hallederim onu lütfen gidelim!” dediğinde Ozan derin bir nefes alıp başını salladığında Eylül hızla Ozan’ın boynuna sarıldı.
Sahra endişeyle Selim’e dönerek “Doğuma az kaldı ya ani bir şey olursa?” diye haklı bir soru yöneltti.
Selim onu kendine çekip saçlarına minik bir öpücük kondurarak “Merak etme babası ve amcası her şeyi düşündü sen sadece rahatına bak olur mu?” dediğinde Sahra gülümseyerek başını salladı.
Tamay’ın yüzü asılırken çenesinden tutup kendine çevirdiğimde “Neyin var güzelim hoşuna gitmedi mi?” diye sordum.
Tamay başını sallarken “Hayır, ondan değil benim daha seanslarım bitmedi ki gelemem ben Trabzon’a!” dediğinde içimden kendime binlerce küfür saydırdım.
Tamay’ın seansları Eylül’den başka bir doktora geçmişti ve en başa dönmüşlerdi. Unuttuğum bu durum keyfimi kaçırırken “O zaman Selimler gitsin bizde burada kalalım ne dersin?” diye sorduğum hızla başını olumsuz anlamda salladı.
Kaşlarımı çatıp Tamay’a bakarken o bana gülümseyerek “Siz gidin biz Milan’la burada kalıp seansları halleder sonra peşinizden geliriz.” Dediğinde bu sefer ben başımı olumsuz anlamda salladım.
Bunu asla kabul edemezdim onu bu durumda burada tek bırakamazdım bu kabul edilemez bir durumdu tartışmaya bile kapalıydı.
Tamay bana şirin şirin bakarken “Ama şimdi sen Selimlerle gitmezsen düşmanların demez mi, bu adam burada tek üzerine üzerine gidelim az zarar verdik daha da zarar verelim, demezler mi?” diye soru yöneltirken diğerlerine baktı.
Herkes mantıken başını sallarken ben inatla başımı olumsuz anlamda sallamıştım. Tamay’ın kaşları çatılırken “İstersen benimle inatlaşma Barlascım ne desin?” derken tek kaşı havalanmıştı.
Tamay ile gözlerimiz kesişirken “Aklım sende kalır gitmesem de olur ayrıca bana bir şey olmaz!” dediğimde kaşlarının ikisi de havalanıp başını salladı.
Tamay’ın bakışları ciddileşirken “Eğer onlarla gitmezsen seni eve almam onlar gelene kadar bana hasret kalırsın! Ayrıca bu seanstan sonra bende sizin arkanızdan geleceğim.” Dediğinde ofladım.
Tamay bana meydan okurcasına bakarken bende aynı şekilde ona karşılık verdiğimde Sahra araya girerek “Barlaslar gelmeyecekse biz de gitmeyelim o zaman!” dedi.
Selim bana garip bir mahcubiyetle bakarken içimdeki sıkıntıyla oflayarak “İyi tamam ben onlarla gidiyorum sende seansı bitirip arkamızdan geliyorsun!” dediğimde masum bir çocuk gibi başını salladı.
Ters bir şekilde Tamay’a bakarken “Bir masada 12 adama hükmüm geçiyor bir sende tıkanıyorum olmuyor ama böyle!” dediğimde kıkırdayarak “Bu devirde hanımcılık yapan kazanır kocam.” Dediğinde bende güldüm.
Bu yayla mevzusunu zor da olsa hallettiğimize göre geride diğer sıkıntıları halletmeye gelmişti.
Geçmişte kalmayan ve gelecekte daha da büyük sıkıntı yaratacak o durum hepimizin canını sıkıyordu.
Oturduğum yerden kalkarak Ozan ve Selim’e peşimden gelmeleri için işaret verdiğimde ikisi de sorgulamadan arkamdan geldiler. Selim iç cebine sıkıştırdığı zarfı masanın üzerine bırakırken “Ne yapacaksın kabul mu edeceksin bu teklifi?” diye sordu.
Ozan zarfı eline alıp incelerken bu “Bu şey çok anlamlı gibi üç ejderha ve biri önüne bakarken diğer ikisi farklı yönlere bakıyor anlamı ne acaba?” diye sorgulamaya başladı.
Bunun anlamını bizde bilmiyorduk bildiğimiz tek bir şey vardı kanına kan karışmıştı ikimizde bir şeyleri arkamızda bırakmış olmamızdı. Biz bunun anlamını düşünürken arkamızdan tok bir öksürük sesi yükseldiğinde hepimiz o yöne döndük.
Milan bir eli cebinde diğer eli saçlarında bize doğru yürüyerek Ozan’ın elindeki zarfı alıp masaya koydu. Parmakları mührün üzerindeki ejderhalarda gezinirken farklı yöne dönmüş en büyük ejderhanın üzerinde durdu “Bu Tamay’ı temsil ediyor en büyüğü ve lider…” Diyerek aralarındaki en küçük farklı yöne bakan ejderhayı göstererek “Bu da Leyal en küçük ortak…” dedi ve durdu.
Önüne dönmüş ve kararlı gibi görünen ejderhanın üzerinde sabit kalırken tiksintiyle “Bu da Fernando’yu temsil ediyor kararlı ve daima önüne bakan o kişi!” diyerek mührü anlatmaya başladı.
Milan yutkunurken “Bu mühür de lider ve yandaşı gitti ama ben hala kararlılıkla önüme bakıyorum demek!” dedi. Mühre tekrar baktım ve bu sefer o şey daha anlamlı bir hal almaya başladı.
Zarfı masadan alıp açtığında içerisine bakarak “Tam da tahmin ettiğim gibi…” diyerek zarfı ters çevirip birkaç parça toprağın düşmesini sağladı.
Buna da anlam veremezken Milan boğazını temizleyerek “O gece Tamay’a toprak resmi atmıştı Fernando, bu ise sağ kolun gitti sıra sende demek. Yani bu zarf sana değil bu zarfın asıl sahibi Tamay!” dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.
Boğazım kururken “İyide bu zarfı o zaman ne diye bana verdi?” diye sordum kendimden geçmişken. Milan kıkırdarken “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla muhabbeti bunu hep yaparlar!” dedi. Gözüm masadakilere kayarken onlarda çatık kaşla Milan’ı dinliyorlardı.
Milan’ın söylediklerini hala idrak etmeye çalışırken bir bilmeceyi daha ortaya çıkarmak istercesine “Aslında ölen herkes bir piyon, Fernando hepsiyle oynadı piyonları harcadı sırada kralda!” dediğinde herkesin nefesinin kesildiğini hissetmiştim.
Milan’ın tek kaşı havalanırken “Belki de daha farklı, Fernando bile piyon olabilir ve onun da bir üstü olabilir!” dedi sanki normal bir şey anlatır gibi.
Gözlerim Milan’ın soğuk gözleriyle buluşurken gülümseyerek “Oyun yeni başlamadı Barlas bunların olacağını Tamay zaten biliyordu!” dediğinde anlamsız bir şekilde gülümsedi.
Gözlerimi Milan’dan alıp Tamay’a dikerken her zamankinden daha neşeli olduğunu görmemle nefesim daraldı. Milan sandalyeyi çekip otururken “Ne zannediyordunuz ki Tamay gördüğünüz en büyük baronlardan biri ve en büyük düşmanını kendi elleriyle yarattı!” dedi.
Milan’ın anlattıkları onun için basit şeylerdi ama bizim için büyük bir şok etkisiydi. Ozan’ın gözleri dışarıya düşerken Selim ise Tamay’a bakarak yutkunmuştu ben ise ne düşüneceğimi bilememiştim.
Milan oturduğu yerden kalkarak “Hadi beyler içeriye girelim ve mümkünse bu anlattıklarım aramızda kalsın. Hayatınıza bunları duymamış hatta bazı şeyleri öğrenmemiş olarak devam edin. Aman, sakın Tamay’a bir şeyler hissettirmeyin!” diyerek bahçe kapısından içeriye girdi.
Hala Milan’ın arkasından öylece bakarken kendimizi toparlayarak salona geçtik.
Tamay bir şeyler anlatırken kızlarda kıkırdayarak onu onaylıyor hatta yorum bile yapıyorlardı. Milan aralarına yaramaz bir çocuk gibi girerken onların dedikodularına ortak olup o da bir şeyler anlatmaya başlamıştı bile.
Biz ise öğrendiklerimizin yüküyle birlikte oturmuş ne düşüneceğimizi bile bilemez hale gelmiştik.
Sahra karnını tutarken “Acıktık sanki!” dediğinde Tamay onu onaylayarak “Acıkmak ne kelime ölüyorum!” dedi sonları uzatarak. Daha sonra birbirlerine bakıp Selim ile bize dönerek “Pamuk eller cebe beyler çünkü evde yemek yok!” dediler.
Selim sesli bir şekilde nefes vererek telefonunu çıkardığında “Kimseye fark etmediğini düşünerek kafama göre takılıyorum!” dediğinde bizde kafamızı sallamıştık çünkü salondaki herkes Selim’in damak tadına bayılırdı.
Selim yemekleri sipariş verirken bizde havadan sudan konuşarak yemekleri beklemeye başladık.
Ozan’ın aklına bir şey gelmiş olmalı ki kıkırdayarak “Asil’in selamı var. Bu arada sana çok kızmış Tamay adamı arayıp sormuyormuşsun!” dediğinde Tamay mahcup olmuştu.
Eylül Tamay’ın bu haline kıkırdayarak bakarken Tamay hala yerdeki halının desenini inceliyor hatta arada göz devirerek Eylül’e bakıyordu.
Onların bu halleri hepimizin komiğine giderken kapı çalmaya başlamıştı. Kalkıp kapıyı açtığımda elinde bir sürü paketle kuryeyi görmemle şaşkınlığım yüzüme yansıdı.
Adam elindekileri bana uzatırken “Abi ayıptır sorması ama içerde teşkilat falan mı var? Bu kadar şeyi anca bir ordu yer çünkü.” Dediğinde yutkundum.
Adam haklıydı bu kadar şeyi anca bir ordu yiyebilirdi ve içerdekiler bir orduya bedel yemek yiyorlardı. Selim arkamdan belirirken elimde paketleri alıp içeriye geçmeye çalışırken “Ücreti ödemeyeceksin herhalde?” diye sordum.
Selim omuzlarını kaldırıp indirirken “Evin büyüğü sensin kardeşim!” diyerek içeriye girdi. Karşımdaki adamla bakışırken elimi cebime atıp kartımı çıkartırken diğer cebimden de bir miktar kağıt para çıkarmıştım.
Yemeklerin ücretini ödedikten sonra kuryeye bahşiş vererek “Bu kadarını buraya taşıdığın için helal olsun sana. Şöyle bir bakayım sana acıkmış gibisin girmez misin?” diye sordum.
Adam başını olumsuz anlamda sallarken “Yetişmem gereken yerler var abi sağ olasın!” diyerek gitmeye yeltenirken “Dur lan dur, bekle azıcık!” diyerek içeriye girdim.
Masaya açılmış yemeklerden kuryeye kolay yiyebileceği şekilde bir dürüm yapıp güzelce sardım. Sardığım dürüme şaheser gibi bakarken kapıdakini çok bekletmeden hızla salondan ayrıldım.
Kurye elimdekine bakarak gülümserken “Gerek yoktu abi teşekkür ederim.” Dediğinde elimdeki dürümü eline tutuşturarak “Olur mu öyle şey hadi afiyet olsun, dikkatli sür bak kaza maza yapma!” diyerek kuryeyi yolladım.
Masaya kurularak karnımı doyurmaya başlarken yaylada ki ev için eksikleri konuşmaya başladık. Eksik listesini hazırlarken bir taraftan da bizleri neler beklediğini düşünüyor ve espriler yapıyorduk.
Yemekler biterken hanımlar etrafı toplayarak çay yapmışlardı. Tamay çayları getirdiği sırada Eylül’de elinde keklerle salona giriş yaptı.
Ozan keklere bakıp tekrar Eylül’e bakarken “ Bu muydu yol boyunca benden sakladığın şey?” diye sorduğunda Eylül başını salladı.
Ozan sırıtıp çayından içtiği sırada “Tarifi kimden aldın?” diye soru yönelttiğinde Eylül kıkırdayarak “Müstakbel kayınvalidemden.” Dediğinde hepimizin kıkırdamaya başladık.
Milan ters ters Eylül’e bakışlar göndermeye başladığı sırada “Hayırdır Eylül Hanım ne oluyoruz?” diye soru yönelttiğinde Eylül en manipüle edici bakışlarını abisine yönlendirerek “Ne yani turşumu mu kuracaksın?” diye sorduğunda Milan başını onaylar şekilde sallamakla yetindi.
Ozan sesini çıkarmazken Selim kahkaha atarak “Yandın oğlum hem de çok pis bu herif bu kızı sana vermez!” dediğinde Ozan omuzlarını silkerek “Ben Karadeniz çocuğum istediğimi almadan bırakmam!” dedi.
Milan ona ters ters bakarken Tamay ayağa kalkarak “Milan sen benimle ne konuşacaktın?” diye sorunca Milan’da ayaklanıp “Yalnız kalsak iyi olur hadi!” diyerek beraber bahçeye doğru gittiler.
Ne konuşacaklarını fazlasıyla merak ediyordum ama biliyordum ki kokusu yakında çıkardı. Kokusu çıkardı çıkmasına da korktuğum tek bir şey vardı birinin zarar görmesi.
TAMAY’DAN
Milan ile bahçeye çıktığımızda bütün gözlerin üzerimizde olduğunun farkındaydım bunun sebebini de çok iyi biliyordum.
Milan arkasına yaslanarak “Seni ilk zamanlar iki kişi arıyordu ve şu an konumda ikisi de buldu. Tek bir fark var birinin karısı olduğun diğeri de şu an mezarını kazıyor!” dediğinde gülümsedim.
Birine ait olduğunu başka birinden duymak o kadar iyi hissettiriyordu ki insanı.
Milan gülüşümü garip karşılarken ben ise kendimden emin bir şekilde arkama yaslanarak "İlkinde hem fikiriz ama sonuncu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim!" dedim.
Milan'ın kaşlarını çatılırken "Nasıl yani?" diye sorduğunda omuzlarımı silkerek "O kişinin Fernando olduğunu düşünmüyorum!" dedim bu seferde.
Milan iç çekerken "İpuçları her şeyi açıklıyor aslında ama emin misin?" diye sordu bu seferde. Emin olmamakla birlikte başımı sallarken "Fernando her şeyi yapar ama beni öldürmek için bir hamle yapmaz!" dediğimde Milan başını iki yana sallarken "Zannetmiyorum her şeyi yapabiliyorsa bunu da yapabilir bence!" dedi.
Onun bu dediğine kısmen katılsam da içimde başka şüphelerde vardı. Evet, Fernando şu an benden haz etmeyebilirdi ama geçmişte birçok işte beraberdik.
Onunla beraber düşüp kalktığımız günler vardı hatta Leggio illetinden bile beraber, sırt sırta kurtulmuştuk. Fernando her şeyi yapardı ama yediği kapa pislemezdi.
Konuşmadığımız yıllar boyunca beni birçok kez uçurumun dibinden çekip almış biriydi o beni nasıl öldürmek isteyebilirdi ki?
Düşünceler beynimi delip deşik ederken yerimde huysuzca kıpırdandım. Çok zordu iki kişinin anıları olup yabancıymış gibi davranması ama en zoru da zamanında kardeşim dediğin insanın sana zarar verecek olmasını düşüncesiydi.
Kalbimde hissettiğim ağırlıkla konuyu dağıtmak adına Milan'a baktığımda onunda uzaklara daldığını fark ettim. gözlerimi kapatıp başımı salladığımda iç çekerek "Fernando'nun nasıl boyum kadar kızı var aklım almıyor?" diyerek sessizliğimi bozduğumda Milan kendine gelerek "Onun kızı değil ki sokakta bulup eğitmiş o da ona baba diyor!" dediğinde yüzümü buruşturdum.
Milan yüz ifademe bakıp 'ne var?' dercesine bana bakarken "Kendi pis işlerine mi kullandı yani kızı?" diye sorduğumda kendinden emin bir şekilde başını salladı.
Uzaklara dalarken "Vay pezo bunu da mı yaptın?" dediğimde Milan kahkaha atarak "Pezo ne be?" diye sorunca "pezo işte açıklamasını mı yapayım yani sana?" dedim ona göz devirerek.
Milan hala gülerken "Tamam tamam anladım ben anlayacağımı." dediğinde aniden yüzündeki ifade silip ciddiyete büründüğünde "Tamay cidden emin misin Fernando olmadığını?" diye sorduğunda omuz silktim.
Bilemezdim insanoğlunun içinde yatan kötülüğü bu yüzden emin değildim sadece hislerim o olmadığını söylüyordu. Şu durumda kimin şah kimin piyon olduğunu anlama çok zordu.
Bildiğim tek bir şey vardı o da Fernando ile büyük bir yüzleşme gerçekleştiriyo olacağımdı. Elbet çıkacaktı karşıma ama ne zaman onu bir o bir de Allah biliyordu.
Milan ayaklanırken "Gitsem iyi olacak halletmem gereken işler var!" diyerek içeriye girdiğinde beni o masa yapayalnız bırakmıştı.
Başımı sallayıp kendimi o buhrandan kurtardığım gibi ayaklanarak salona girdim. Milan herkesle gülerek vedalaşırken Ozan'a ters ters bakarak "Ben gelene kadar kardeşime iyi bak!" dediğinde Eylül kıkırdamıştı.
Ozan ise göz devirerek "Sağa mi soracağum sevduğumu korurukene!" dediğinde ise bu sever ben kıkırdadım. Nefret ederdi işlerine karışan insanlardan ve Milanb her seferinde işine karışıp ona akıl veriyordu bu da onu deli ediyordu her halinden belliydi.
Milan bana dönerek "Yarın beni çok bekletme bence yoksa seni evden sürükleyerek çıkarırım ona göre!" dediğinde usulca başımı sallayıp Milan'ı yolculamak için kapıya doğru yürüdüm.
Milan son kez kendini kontrol ederken "Valizi falanda ayarlarsın sen seanstayken ben gelir alır oradan da yola çıkarız." dediğinde bir şey demeden yine başımı sallayıp son kez Milan'a sarılıp arkasından el salladım.
İçeriye girdiğimde Eylül ile Ozan'da ayaklanmışlardı onlara şaşkın şaşakın bakarken "Hayırdır, nereye böyle?" diye sorduğumda Eylül iç çekerek "Eve gidip valizlerimizi hazırlamamız lazım malum gece yarısı yola çıkacakmışız." dedi.
Ben onlara garip garip bakarken "Tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsunuz! O saatte çıkılır mı?" diye sorduğumda Ozan huysuz bir şekilde "Yolda bin kere dururuz biz anca gideriz ayrıca yayla yolu tenha geceye kalmayalım." Dedi. Onu onaylayarak "Şu aralar çok mantıklı konuşuyorsun şaşırıyorum valla!" dediğimde eline kaptığı yastığı bana fırlatarak "Bağa bak alurum senu ayağumun altina görürsün mantuğu konişmayu!" diyerek kapıya yöneldi.
Ben onun bu haline gülerken Eylül'de ona yetişmek için koşar adımlarla dış kapıya giderken bizde arkalarından gitmeye başladık. Onları da uğurlayıp içeriye girdiğimizde herkes odasına geçerek valizlerini hazırlamaya koyuldu.
Barlas giyinme dolabının önünde dikilirken ona arkasından sarılarak "Bence önce valzini çıkar ben gerisini hallederim." dediğimde başını salladı. Ondan uzaklaşıp geçmesi için alan oluştururken eğilip alnımdan öperek valizini odanın ortasına açtı. Ben de kıyafetlerine bakarak elime birkaç parça alıp Barlas'a uzattım.
Barlas elindeki kazak ve sweatlara şaşkın şaşkın bakarak "Bunlar ne için?" diye sorduğunda omuzlarımı silkerek "Yaylanun güneşu yakar, soğuğu dondurur adami." diyerek göz kırptığımda Barlas kahkaha atarak "Abine daha çok yakışıyor sana pek uymadı bu!" dediğinde burun kıvırarak işime geri döndüm.
Valize rahat ve Barlas'ın giyebileceği her şeyi koyarak valizini düzenlemiştik son aralar kişisel eşyalarını da yerleştirerek vaizi kapatıp kenara koyduk. Sıra benim valizime geldiğinde ise aynı şeyleri tekrarlayıp valizi Barlas'ın valizinin yanına koydum.
Barlas bir kendi valizine birde benim valizime bakarken "Senin ki bir tık küçük kaldı sanki yetecek mi sana bu kadar şey?" dediğinde imayı havada yakalayarak "Aşk olsun Barlas ya ne varmış valizimde? Hem kadınlığın şanındandır!" dediğimde gülerek saçlarımdan öptü.
Kollarının arasında dönüp boynuna sıkıca sarıldığımda hüzünlü çıkan sesimle "Dikkatli ol yollarda olur mu?" dediğimde kollarını belime sıkıca dolayarak "Asıl sen dikkatli ol!" demişti.
Barlas'tan uzaklaşırken parmağımı kalbinin üzerine koyarak "Özle beni kısa bir süreliğine." dediğimde başparmağımla işaret parmağımı birbirine yaklaştırıp arasına kısa bir mesafe koymuştum. Barlas parmak uçlarımı öperken "Kendini özletmekte kadınlığın şanından mıdır?" diye sorduğunda kıkırdayarak başımı salladım.
Barlas yavaş adımlarla bana yaklaşırken aşağıdan Selim böğürmesiyle... pardon bağırmasıyla beni es geçip kapıya yöneldi. Sinirle kapıyı açıp Selim'e küfürler savururken gülmekten gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Kapıyı kapatıp bana uzun uzun bakıp valizini almak için giyinme odasına girerken bende kendimi toparlayıp yanına gittim.
Barla valize birkaç şey daha ekleyip alnıma kocaman bir öpücük kondurup önce giyinme odasından daha sonra da odadan çıktı. İçime düşen hüzünle bende odadan çıkarken dudaklarımın titremesine mani olmuştum.
Zaman cidden çok hızlı akıp geçmişti daha birkaç saat önce yaylaya çıkacağımızı öğrenmiştik şimdi ise onları yolcu etmek için aşağıdaydım. Ozan ile Eylül'de geldiğine göre ekip tamamdı ve yola çıkmak için hazırlardı geriye sadece vedalaşmak kalıyordu ki galiba en zoru şu an buydu.
Ertesi gün bende yanlarında olacaktım biliyordum yine de içimde bir burukluk oluşmuş gözümde yaşlar birikmişti. Hepsiyle teker teker sarılıp vedalaştığımda sıra son olarak kocama gelmişti. Dudaklarımı büzerek Barlas'a baktığımda gözlerine düşen hüznü görmemle ona sıkıca sarılmam bir olmuştu.
Barlas saçlarıma sayısız öpücükler kondurup kulağıma eğilerek "Dikkatli ol bensiz birkaç saat sakın başını belaya sokayım deme!" dediğinde kıkırdayıp ayrıldım ondan. Barlas gözlerini kısarak bana bakarken "Ben belaya bulaşmıyorum ki o beni buluyor yapacak bir şey yok!" dedim omuzlarımı silkerken.
Barlas gülerek son kez bana sarıldığında artık cidden ayrılık vakti gelmiş çatmıştı. Her bir şekilde eşyaları arabalara yerleştirirken bende kapının eşiğinde kafamı yaslayarak onları izliyordum. Son eşyalar arabalara yerleşip bagajlar kapandığında hepsine el sallayarak onları yolcu etmiş eve tek başıma girmiştim.
Salonun sessizliği yutkunmama sebep olurken dudaklarım tekrar titremeye gözlerim ise yeniden dolmaya başladı. Biliyordum çok kısa süreliğine ayrı kalıcaktık ama bu yalnız kalmayacağım anlamına gelmiyordu.
Yalnızlık beni fazlasıyla etkiliyor hatta bütün algılarımı kapatıyordu.
Yukarıya odaya çıktığımda yastık ve üzerime örtmek için pike alıp yeniden salona indiğimde koltuğa uzanıp televizyonu açtım.
Televizyon arkada bana ses yaparken gözlerim yavaş yavaş hüzünle kapandı.
Bu gece Barlas'ın kolları ve kokusu yerine yapayalnız koltuk üzerinde uyurken kendimi kimsesiz gibi hissetmiştim.
Uyku beni kendi karanlığına çekerken iç çekerek kendimi onun kollarına çoktan bırakmıştım bile.
***
Sabah yüzüme yediğim soğuk suyla nefessiz kalarak uyandığımda karşımda Milan'ı görmeyi hiç beklemiyordum.
Milan bana sinirle bakarken benim hala algılarım açılmamış bir vaziyette etrafa bakıyordum.
Milan yüzüme doğru elini sallarken "Kendine gel alo!" diye bağırdığında başımı sallayarak "Ne oluyor be, ne yapıyorsun?" diye sorduğumda şaşkınlığım hala üzerimdeydi.
Milan ellerini beline koyarak "İyi ki erken kalk beni bekletme dedim sana, kalk hadi!" dediğinde esneyerek üzerimdeki pikeyi geriye iterek ayaklandım.
Milan'a ters ters bakarken yerleri göstererek "Yerleri temizle birde bana bir kahve yaparsan mükemmel olur!" Diyerek merdivenlere yöneldim.
Milan arkadan beni mezelerken ona dönüp dil çıkartarak hızla merdivenden odaya çıktım.
Odaya girip hızla banyoya girerek güzel bir duş alıp çıktığımda üzerimi giyerek saçlarımı topladım. Aynadan kendime uzun uzun baktığımda kalbimde bir ağırlık oluşmuştu.
Odadan çıkıp tekrar aşağıya indiğimde Milan etrafı toplayıp kahvesini içerken bende telefonu elime alıp Barlas'ın aradım.
Telefon uzun bir çalıştan sonra açılırken Barlas uykulu bir şekilde "Alo ?" dediğinde onu ürkütmeden "Uyuyor muydun?" dediğimde onaylar bir ses çıkardı.
Onun bu hali kıkırdamama sebep olurken "Sonra konuşalım o zaman iyi uykular sevgili." dediğimde yeniden beni onaylayan bir ses çıkarmıştı.
Telefonu kapatıp koltuğa otururken Milan masanın üzerindeki kahveyi bana iterek tekrar rahat bir pozisyona geçti.
Milan Bana uzun uzun bakarken "Delisin melisin ama çok gayet akıllı seviyorsun!" dediğinde kahkaha attım.
Milan'da benimle birlikte gülerken aklıma gelen şeyle "Bizimki ne yapıyor?" diye sorduğumda bilmiş bir tavırla "Alex gayet iyi bakıyor ona merak etme. " Dediğinde gülümsedim.
İçim rahat bir şekilde kahvemi yudumlarken Milan ayaklanarak "Geç kalıcaz hadi kalk!" dediğinde oflayarak kahvemi masanın üzerine koyarak ayağa kalktım.
Son kez eşyalarımı almak için odama çıktığımda üzerimi düzeltip düzeltip çantamı alarak Milan'ın yanına gittiğimde o çoktan evden çıkıp arabayı çalıştırmış.
Hızla arabaya binip Milan'a döndüğümde "Valizim oda da sakın unutma!" dediğimde sadece kafasını sallamakla yetindi.
Yüzümü buruşturup ters ters Milan'a baktığımda "Valizimi de alabilirdin gerçi bir daha git gel yapmazdın!" dediğimde sabır çekerek "Valizini evcil hayvanın gibi peşimde mi taşıyayım yani?" dedi.
Oflayarak ona döndüğümde "Sırtında mı taşıyodun sanki arabada dursaydı!" dediğimde bu sefer ters bir bakış atarak "Arabayı bakıma götürüyorum durup onunla mı uğraşayım şimdi!" dediğinde başımı sallayarak "He! Tamam o zaman." dedim.
Modum birden düşerken içimde oluşan bir hisle camı açıp soğuk rüzgarın yüzüme vurmasını sağladım.
Milan arada beni yoklarken içimdeki kuşku git gide büyüyor kalbimin atış hızı yavaş yavaş artıyordu.
Milan sessizliği bozmak adına boğazını temizleyerek "Neyin var senin, ne oluyor?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak "Bir şeyim yok aslında birden sosyal pilim bitti." dediğimde gülmeye başladı.
Son dönemeci dönüp hastanenin önünde dyrduğumuzda Milan bana dönerek "Sen şimdi içeriye gir içini dışını bir dök bende işlerimi halledip valizini alıp geleyim, ne dersin?" dediğinde kıkırdayarak başımı olumlu anlamda sallayarak arabadan indim.
Milan bana el sallayıp giderken bende yavaş yavaş içeriye girip sekreterle görüşerek randevu saatimi beklemeye başladım.
Sekreterin getirdiği kahve içerken naif bir sesle bana seslenip içeriye girebileceğimi söylediğinde fincanı kenara koyup ayaklandım.
Kapının önüne gelip kapıyı çalarak içeriye girdiğimde kimsenin olmayışı gerilen kaslarımı daha da gererken içeriye girip sandalyeye oturarak terapistin gelmesini bekledim.
Kapı açılıp kapanırken arkamda oluşan hareketlilikle dönüp baktığımda karşımdaki kişiyle yarım bir ağız gülümseyerek "Sen ?" dedim.
Karşımdakinin ciddiyeti bozulurken "Muerte! " dediğinde benim gibi gülümseyip tam karşıma oturduğunda "Uzun zaman oldu sanki he ne dersin? " dediğinde başımı sallamakla yetindim.
O gelmişti...
Karşıma çıkmaz desem de karşımdaydı...
Dost muydu, düşman mı?
Eski bir dost mu, yeni bir düşman mı?
Kırgın bir dost mu, yoksa belirsiz bir düşman mı?
Gerçi kırgın dost belirsiz bir düşmandan daha tehlikeli değil midir?
Gözlerim onun mavilerine karışırken ikimizin de çenesi dik bakışlarımız keskindi.
Ne o geri vites yaptı ne de ben...
BÖLÜM SONU...
Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.
Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.
Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.