@zehratugral
|
6.Bölüm Yıl 1820 Amaris o sabah erkenden kalkmış mutfağa girip pasta yapmaya başlamıştı. Bu gün Herman'ın doğum günüydü, Herman tam 10 yaşına giriyordu ve Amaris ona bir sürpriz hazırlamak istemişti, bu yüzden ona pasta yapmaya çalışıyordu ancak tek yaptığı mutfağı dağıtmaktı.
Neyse ki Annesi ona yardım ediyordu. Amaris Herman'ın bu gün orman'a gelmesini çok istemişti hatta ona yalvarmıştı ama Herman işi olduğunu söyleyerek onu reddetmişti ama Amaris'in bu önemli günü kaçırmaya niyeti yoktu. Pastayı Saray'a götürecekti, tabii Annesi bunu bilmiyordu, bilse hayatta izin vermezdi. Değil Saray'a gitmek, kasabaya tek başına inme izni bile yoktu, ama Amaris Saray'a gizlice girebileceğine inanıyordu, öyle umuyodu.
Gizlice birkaç kez Redwich'in sarayına gitmişti, tabii ki sadece dışardan bakabilmişti. Kocaman duvarlar vardı ve duvarın kapısının önünde de Muhafızlar, Amaris bunu biraz hapishaneye benzetmişti, Herman'ın bu duvarlar arasında yaşadığını düşünüp üzülmüştü. Duvarın yanında büyük bir ağaç vardı, ağaça tırmanabilirdi, zaten daha önce tırmanmıştı. Duvarın diğer tarafında da bir ağaç vardı, o ağaçtan da inecekti.
Amaris nihayet pastayı yapmayı bitirip süsleme aşamasına geçti, üstüne süs çikolatayla 'İyi ki Doğdun Beceriksiz Prens.' yazdı, ardından kıkırdadı, Herman'ın bu yazıyı gördüğündeki yüz ifadesini tahmin edebiliyordu.
Amaris pastayı dikkatlice kaba koydu. "Amaris, bir dakika gelir?" Amaris tezgahtan uzaklaşıp tabureden indi ve Annesinin yanına koştu, Annesi elinde siyah, mavi bir elbise tutuyordu, bu da işi için diktiği elbiselerden biri olmalıydı. Carol elbiseler dikip pazardaki tüccarlara belli bir ücret karşılığında satıyordu, geçimlerini bu şekilde sağlıyorlardı.
"Şunu dener misin canım?" Amaris Annesinin elindeki elbiseyi alıp elbiseyi dikkatlice inceledi, üst kısmı maviydi, boğazdan bağlamalıydı ve boğazdan bağlamalı yerinde hilal şeklinde küçük bir ay vardı. Elbisenin eteklerinin yanları siyahtı, orta kısmı maviydi, saten bir kumaştan yapılmıştı bu yüzden elbise oldukça parlaktı. Tıpkı Prenses elbiseleri gibiydi, bu yüzden Amaris çok imrenmişti. Hep böyle bir elbise istemişti, Annesi ona her gece masal anlatırdı Amaris de masallardaki Prenseslere özenirdi, onlar gibi olmayı düşlerdi hep ama imkansızdı.
Amaris bu elbisenin kendisinde kalmasını çok istese de sesini çıkarmadı, geçimlerini bu şekilde sağladıklarını biliyordu. Amaris elbiseyi üzerine giydi, Carol gülümseyerek ona bakıyordu. "Çok yakıştı güzel kızıma." Amaris heyecanla aynanın karşısına koştu, elbisenin üzerine bu kadar güzel olmasına şaşırmıştı, sanki onun için dikilmiş gibiydi.
Elbisenin onda kalamayacağını hatırlayınca gülümsemesi soldu, içinde bir burukluk olmuştu. Elbiseyi çıkarmaya yeltendiği sırada Carol onu durdurdu.
"Senin için diktim, beğenmedin mi?" Amaris şaşkınlıkla karışık bir heyecan hissetti. Annesi ona hep elbise dikerdi ama ilk kez bu kadar güzel bir elbise dikmişti. "Benim mi?" diye sordu afallayarak. "Senin, beğendin mi?" "Çok beğendim!" Amaris elbiseye sarıldı sıkıca, bu elbisenin içinde kendini Prenses gibi hissediyordu. "Prenses oldum ben!" "Hem de gördüğüm en güzel Prenses oldun."
Amaris kendi etrafında dönmeye başladı, eteği uçuştu, bu görüntü çok hoşuna gitmişti. Kıkırdayarak kendini yere attı. "Herman elbisemi çok beğenecek!" Carol da güldü, Amaris elbisesini bir an önce Herman'a gösterme düşüncesiyle hemen yerden kalktı. Mutfağa koşup tezgahtaki pastayı aldı.
"Ben gidiyorum!" Amaris Annesinin cevap vermesini bile beklemeden evden koşarak çıktı. Neredeyse zıplaya zıplaya yürüyordu, heyecanlandığında hep böyle yürürdü, hem elbisesini hem de pastayı Herman'a göstermek için sabırsızlanıyordu.
Günlerdir ezberlediği yolları takip ederek kasabaya indi, bir insan sürüsü karşılamıştı onu. Saray uzaktan görünüyordu, Saray'ı görünce gülümseyip koşmaya başladı. Herman'ın o Saray'da bir yerlerde olduğunu biliyordu bu da onu heyecanlandırıyordu.
Sonunda Saray'ın önüne geldiğinde durup soluklandı, ardından pasta kabını tek eliyle tutarak ağaça tırmanmaya başladı. Pasta kabını düşürmemek için ekstra çaba sarf ediyordu, düşürürse mahvolurdu.
Dikkatlice ağaçın en tepesine tırmanıp duvara atladı, bu elbise ayaklarına kadar uzandığı için hareket etmesini çok zorlaştırıyordu ama gene de tırmanmayı başarmıştı. Diğer ağaça atlayıp dikkatlice ağaçtan indi, şimdi saray'ın bahçesindeydi.
Burada neredeyse hiç muhafız yoktu, sadece giriş kapısını koruyan iki muhafız vardı. Amaris ağaçların arkasından dikkatlice ilerledi, açık olan bir pencere dikkatini çekti, açık olan pencereye koşup tırmandı, şansına içeride kimse yoktu, burası depo gibi küçük bir yerdi, Amaris kapıya ilerledi, kapıyı yavaşça açıp göz ucuyla dışarıya baktı, burası uzun bir koridora açılıyordu, koridorda kimse görünmüyordu.
Amaris kapıyı sonuna kadar açıp koridora çıktı, şimdi Herman'ın odasını bulmalıydı. Amaris merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı, nereye gittiğini bile bilmiyordu, hala elindeki pastaya sıkıca sarılıyor bir an önce Herman'a vermeyi umuyordu.
Koşarken bir elin onu tutup geriye doğru çektiğini hissetti, geriye çekilmenin etkisiyle elindeki pasta kabı yere düştü. Arkadan onu tutan el onu havaya kaldırıp ayaklarını yerden kesti.
"Bak bak, burada bir hırsız buldum." Amaris sinirle onu tutan elin sahibine döndü, hırsız olarak anılmak hoşuna gitmemişti. Muhafızın sert bakışlarıyla karşılaştığında içini kaplayan korkuyu hissetti ama geri adım atmadı.
"Ben hırsız değilim!" İki muhafız da birbirine bakıp güldüler. "Öyle mi küçük hanım?" Diğer muhafız yerdeki pasta kabını alıp açtı. "Çala çala pasta mi çaldın?" İki muhafız da alay edercesine güldü. "Belki de açtır zavallı." Amaris muhafızın elinden kurtulmak için çırpınmaya başladı. "Bırak beni! Hırsız değilim ben!" "Kral'a anlatırsın bu yalanlarını." "Herman'a geldim ben, bırak beni!" Muhafızlar daha çok güldü. "Prens Herman ne yapsın seni köylü güzeli?" Amaris'i tutan muhafız Amaris'i baştan aşağı süzdü. "Güzel kızsın, elbisen de güzelmiş ama Prens Herman'ı bu şekilde tavlayabileceğini mi sanıyorsun?" "Prenses Helen varken hem de." diye ekledi diğer muhafız. "Arkadaşım o benim!" "Duydun mu Jay, arkadaşıymış." Amaris daha fazla dayanamayarak onu tutan muhafızın omuzunu ısırdı, muhafız acıyla inleyip Amaris'i yere attı. "Ne yapıyorsun lan Fahişe!"
Amaris kaçmaya yeltendiği sırada muhafız Amaris'in yüzüne bir yumruk geçirdi, Amaris yumruğun etkisiyle duvara çarptı. "Frank ne yapıyorsun lan? Küçücük çocuğu mu döveceksin?" diğer muhafız onu tutmaya çalıştı ama o durmadı, Amaris'in karnına ardı ardına tekmeler geçirdiği sırada Amaris yerde acıdan iki büklüm olmuş şekilde yatıyordu.
"Frank dur!" Muhafız Amaris'in saçlarını tutup başını yerden kaldırdı. "Kimi ısırdığının farkında misin sen bücür?" "Bırak şu kızı Frank, başımıza iş açacaksın." "Kes sesini Jay, kendini bir bok sanıyor bacak kadar çocuk görmüyor musun?" Muhafız Amaris'in yüzünü yere vurarak saçlarını bıraktığında Amaris'in gözleri acıdan dolayı dolmuştu, tüm vücudu acıyla kasılıyor, titriyordu.
Muhafız tekrar ona doğru eğildiğinde tanıdık bir ses duyuldu. "Amaris!" Amaris sesin sahibi tanıdı, başını kaldırıp bakamadı, onu göremedi ama sesini duyması bile onu rahatlattı, varlığı onu rahatlattı. Herman koşarak Amaris'in yanına gelip eğildi, vücudundaki ve yüzündeki yaraları görünce donup kaldı. "Ne oldu sana böyle?" Amaris konuşmak için ağzını araladı ama sanki sesini kesmişlerdi, ağzından en ufak bir ses bile çıkmadı.
"Majesteleri o bir hırsız!" Herman sinirle muhafızlara döndü. "O bir hırsız değil, arkadaşım o benim!" İki muhafız da şaşkınlıkla donup kalmıştı. "Ama Majesteleri-" "Pasta..." Amaris'in dudaklarının arasından tek bir kelime döküldü, Herman hemen ona döndü ama fazla bakamadı, yaralarını gördükçe kalbi sızlıyordu.
Herman onu kollarının arasına çekip sarıldı acısını dindirmek istercesine, Muhafızlar şaşkınlıkla ikisini izliyordu, hırsız diye dövdükleri kızın gerçekten Prens Herman'ı arkadaşı olmasını bekliyorlardı. "Majesteleri, bunu Kral Thomas'a bildirmeliyiz." "Neyi bana bildirecekmişsiniz?" Herman ve Muhafızlar arkalarında duran Kral Thomas'a döndüler, Muhafızlar saygıyla eğilip Kral Thomas'a selam verdi. Üçünün de yüzünde büyük bir korku vardı fakat Herman'ın korkusu farklıydı. Muhafızlar kendileri için korkarken Herman Amaris için korkuyordu, onun daha fazla zarar görmesinden korkuyordu.
Baygın yatan Amaris'i arkasına çekti onu korumak istercesine. "Baba-" "Efendim bu kız Saray'a gizlice girmiş, bir şeyler çalmış olabilir." Muhafız onun sözünü kesip Amaris'i tekrar hırsızlıkla suçladığında Herman daha çok sinirlendi, bu gidişle Amaris cezalandırılacaktı, buna izin veremezdi. "Hayır onu ben içeriye aldım, başka türlü Muhafızlardan geçip nasıl içeriye girebilir ki?" Muhafızlara baktı. "Yoksa Muhafızlar işlerini düzgün yapıyorlar mı?" Kral Thomas Muhafızlara döndüğünde Muhafızlar daha fazla gerildi, başlarını öne eğdiler. "O benim arkadaşım Baba, bu gün doğum günüm olduğu için yanımda olmasını istedim, özür dilerim." "Saray'a izinsiz kimseyi almaman gerektiğini bildiğini sanıyordum Herman." Kral Thomas Herman'ı kınarcasına söyledi ama çoktan yumuşamıştı.
"Biliyorum Baba, özür dilerim tekrarı olmayacak." "Onu derhal Saraydan çıkar." Herman Amaris'i dikkatlice sırtına aldı, ayağa kalkıp yürümeye başladı, ona atılan şaşkın bakışları umursamıyordu, şu an tek umursadığı Amaris'i sağsalim eve götürebilmekti.
Herman hızlı adımlarla Saraydan ayrıldı. "Hey! Amaris!" Herman sırtındaki Amaris'in iyi olup olmadığını kontrol etmek için onu dürtüyordu ama Amaris hiç tepki vermiyordu. Başı Herman'ın omuzuna dayalı ve gözleri kapalıydı.
"Neden geldin Saray'a aptal!" "Pasta... mahvoldu." Herman Amaris'in dudaklarından dökülen bu iki kelime karşısında donup kaldı. "Hangi pasta?" Amaris Herman'ın sorusuna cevap vermeyip devam etti. "Yırtıldı elbisem." Herman Amaris'in elbisesine dikkatlice baktı, siyah ve mavi saten kumaştan dikilmiş uzun bir elbiseydi, Herman Amaris söyleyene kadar elbisesini fark etmemişti bile.
Elbise yırtılmış ve kirlenmişti, Herman'ın göğüs suçluluk duygusuyla kabardı, Amaris'i ilk defa böyle savunmasız görüyordu. "Özür dilerim." Herman'ın gözünden bir iki damla yaş düştü ama Amaris'e fark ettirmeden sildi, fark etseydi onunla çok dalga geçerdi, biliyordu ama o an dalga geçmesine bile razıydı, sabah'a kadar dalga geçebilirdi sorun değildi.
Amaris'in evine çoktan varmışlardı, Herman kapıyı çaldı birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Carol göründü, yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. "Amaris!" Amaris'e atılıp Amaris'i Herman'ın sırtından aldı, Herman bir eksiklik hissetti, sanki Amaris'i sonsuza dek kaybediyormuş gibi bir eksiklikti.
Kapı Herman'ın yüzüne sertçe kapandı, çünkü onlar farklı dünyaların insanıydılar ve Herman'ın dünyasında Amaris'e Amaris'in dünyasında da Herman'a yer yoktu. |
0% |