@zeyneepaslann
|
Oldukça huzursuz geçen bir gecenin ardından, odama dolan güneş ışıkları ile yeni bir güne gözlerimi araladım. Bütün gece düşünceler peşimi bırakmamış, adeta zehirli bir yılan gibi zihnimin arasında dolaşarak, uyumama müsaade etmemişti. Üstümdeki huzursuzluk her geçen dakika daha çok artarak, kalbimin üzerinde bir baskı hissetmeme neden oluyordu.
Bunun en büyük sebeplerinden biri gücümü bilmiyor oluşumdu, şüphesiz. Krallıklar arası evlilik yaygın görülen bir durum değildi. Hatta büyük bir çoğunluk tarafından hoş karşılandığı söylenemezdi. Neredeyse herkes kendi gücüne sahip bir insan ile evlendiği için, doğacak çocuklarının hangi gücü taşıdığı belliydi. Ancak ben kirli kandım. Annem gibi bir büyücü müyüm, yoksa babam gibi bir ışık kullanıcısı mı? Tamamen muammaydı. En azından akademiye gidene kadar.
Diğer bir sebep ise yalnızlığa olan alışkanlığımdı. Yıllarca bu şatonun içinde hizmetliler ve dayım dışında iletişime geçtiğim hiç kimse yoktu. Eğitimimi tamamladıktan sonra kendimi tamamen buraya hapsetmiştim. Şimdi büyük bir kalabalığın içine tekrar girecek olmak, midemin kasılmasına sebep oluyordu.
Özellikle eğitim sırasında yaşadıklarım aklıma gelince, durum benim için iyice korkunç bir hal alıyordu. Tekrar kirli kan olarak damgalanıp, dışlanmayı kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Ancak elimden bir şey gelmiyordu. Sonsuza kadar dayımın şatosunda yaşamak akıl kârı değildi.
Banyoya gidip işlerimi hallettikten sonra dolabımın karşısına geçtim. Elime siyah deri bir pantolon, beyaz bir gömlek ve yine siyah deri bir korse aldım. Üstümü giyindikten sonra siyah çizmelerimi ayağıma geçirdim. Aynanın karşısına geçerek saçımı taramaya koyuldum.
Bakır rengi, belime uzanan saçlarım, her zamanki gibi parlıyordu. Saçlarım bana annemden kalan en büyük mirastı. O yüzden onlarla ilgilenmek her zaman çok hoşuma giderdi. Bana annemi anımsatıyordu. Dolgun dudaklarım, küçük burnum ile anneme çok benzediğimi söyleyebilirdim. Buz mavisi gözlerimi ise babamdan almıştım.
Saçlarımı güzelce tarayıp, ördükten sonra aynanın önünden kalktım. Valizime ilerlerken çalan kapıyla duraksadım ve kapıdaki kişi içeri davet ettim. Kapıyı açan dayımla tamamen ona doğru döndüm.
"Hazır mısın, Alyssa? Çıkmamız gerek. Sana verdiğim iksiri aldın mı?" diye sorularını yöneltti. Dayımın 'günaydın' gibi kelimeleri kullanmak pek adeti değildi. Aksine insanlarla yaşayacağı en ufak bir yakınlığı gereksiz bulur, kaçınırdı.
"Hazırım, dayı. İksirde valizimde çıkabiliriz." Dayım ile merdivenlerden inerken hizmetlilerden biri arkamızda valizimi taşıyordu. Şatonun önüne çıktığımızda bir Pegasus bizi bekliyordu. Arkasında duran arabaya bindiğimde, hizmetli valizimi içeri koydu. Son kez dayıma döndüm.
"Görüşürüz, dayı." İşte yıllardır kurabildiğimiz samimiyet aslında bu kadardı. Geçen yılların ardından gelen kuru bir veda...
"Görüşürüz, Alyssa. Sana söylediklerimi aklından çıkarma." Başımı onaylarcasına salladım. Daha sonra hizmetlinin kapattığı kapıyla beraber tekrar yalnızlığa geçiş yaptım. Düşünceler her zamanki gibi zihnime akın ederken, sessizce yolu izlemeye koyuldum.
Ne kadar geçtiğini tam olarak kestiremediğim dakikalardan sonra Pegasus'un inişe geçmesiyle kendime geldim. Camdan dışarıya baktığımda kendimi büyülenmekten alıkoyamadım. Daxerra Akademisi gerçekten çok büyüktü.
Devasa ve yemyeşil bir bahçesi vardı, daha şimdideden oluşan kalabalık, kendini bu mesafeden bile belli ediyordu. Hemen yan tarafında büyük bir orman bulunuyordu. Bahçede gözüme çarpan heykelleri, incelemeyi aklıma not ederek, akademi binasına döndüm. Gerçekten büyük ve ihtişamlıydı. Binadan uzanan kuleler sanki bulutların arasında bir delik açılmasına neden oluyordu. Burada kaybolmamak, hafızamla her zaman övünen benim için bile zor olacaktı.
Pegasus yere tamamen iniş yaptığında, kalp atışlarımın hızlandığını ve nefesimin bir kaç saniyeliğine kesildiğini hissettim. Çok kalabalıktı. Ve bu kendimi savunmasız hissetmeme neden oluyordu. Yumruklarımı sıkarak, gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Sakin ol, Alyssa. Yapabilirsin. Sen çok daha zor şeyler ile başa çıktın. Bunu da halledeceksin. Sen Megan ve Jackson'ın kızısın.
Kendimle olan konuşmamın ardından gözlerimi açarak ayaklandım. Burada beklemenin bir faydası yoktu. Eninde sonunda inmek ve kaderimle yüzleşmek zorunda kalacaktım. Geciktirmek sadece korkumu arttıracak, kafamda seneryolar üretmemi sağlayacaktı. Arabadan inerek etrafıma baktım. Pegasus'u süren hizmetli inmiş valizimi yanıma bırakmıştı.
Bana bakan gözleri umursamamaya çalışarak duruşumu dikleştirdim. Zaman içinde duygularımı gizlemekte adeta bir uzman olmuştum. Mavi gözlerim adete bir buza dönüşürdü ve gözlerimden geçen duyguları kimse anlayamazdı. Olan, söylenen hiçbir şey dik duruşumu bozamaz, abartılı bir tepki vermeme neden olmazdı. Ben bütün duygularımı içimde yaşardım. Bunu ustasından öğrenmiştim, dayımdan.
Valizimi alarak adımlarımı kalabalığın içine yönelttim ve kürsünün bulunduğu tarafa doğru yaklaştım. Arkamdan gelen fısıltıları duysamda umursamıyor gibi yapıyordum. Oysa kirli kan kelimeleri beynimde yankılanıyordu. Kürsüyü rahatça görebileceğim bir yere geldiğimde valizimi yanıma koyarak müdürü beklemeye başladım.
Etrafımdaki fısıltılar asla eksilmiyordu. Aksine herkes birbirine beni göstererek konuşmaya devam ettiği için oldukça artmıştı. Zihnimde adeta alarm çanları çalıyor olsada, kimseyle göz göze gelmeden yerimde dikilmeye devam ediyordum. Oysa istediğim tek şey buradan koşarak uzaklaşmaktı. Ne yazık ki mümkün değildi.
Yanımda hissettiğim hareketlilikle bakışlarımı o tarafa çevirdim. Sarışın, mavi gözlü, benim boylarımda ve oldukça güzel bir kız bana bakıyordu. Bu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bakışlarımı gören kız ise konuşmaya başladı.
"Merhaba, ben Ylena. Ylena Pursea." Uzattığı elini tutarak sıktım. Ylena, Pursea krallığının prensesiydi. Benimle konuşmasına anlam verememiş olsamda, ellerimizi ayırdığımızda cevap verdim.
"Merhaba, Alyssa Bennet." diyerek kendimi kısaca tanıttım. Gülümsemesi hiç bozulmamıştı. Kim olduğumu biliyordu.
"Evet, biliyorum-" diyordu ki konuşması birinin ona seslenmesiyle bölündü.
"Ylena, iki saatir seni arıyorum. Neredesin?" Söylenerek yanımıza gelen kıza döndüğümde karşımda Serena'yı gördüm. O da beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Hızla yanıma gelerek sarıldı. Bu sarılışı şaşkınlıkla yerimde donmamı sağladı. Böyle bir samimiyet beklemiyordum zira birbirimizi görmeyeli yıllar olmuştu.
"Alyssa, seni gördüğüme çok sevindim. Nasılsın?"
"Bende seni gördüğüme sevindim, Serena. İyiyim, sen nasılsın?"
"İyiyim bende. Ylena ile tanışmışsınız."
Ben başımla onaylarken müdürün kürsüye çıkmasıyla yönümü o tarafa çevirdim. Belli ki prensesler yakın arkadaştı. Sevgili kuzenimin görüşmesine izin verilmeyen tek kişi bendim.
Müdür bir kaç saniye etrafı izledikten sonra konuşmaya başladı. Yapılan büyü sayesinde sesini yükseltmesede herkes net bir şekilde duyabiliyordu.
"Sevgili Daxerra Akademisi öğrencileri, hoş geldiniz. Ben akademi müdürü Darren Hall. Bundan sonra ki 4 sene boyunca birlikte olacağız. Belirtmek isterim ki burası ciddi bir kurumdur. Derslerinize özenle yaklaşmanızı ve başarı yakalamaya çalışmanızı öneriyorum. Kuralları bozmayı ise aklınızdan bile geçirmemelisiniz. Burada kurallarımız oldukça nettir. Uyulmadığı takdirde yaptırımlarla karşılaşacaksınız. Bu kapıdan girdiğiniz anda bütün kimliklerinizi dışarıda bıraktınız. Burada herkes eşittir. Kurallar herkes için eşit geçerlilik içerir. Soyadınızın hiçbir önemi yoktur. Bunu bilin, ve ona göre davranın. Burada karma eğitim göreceksiniz. Gerek yatakhanenizde, gerek derslerinizde bir ırk ayrımı olmayacaktır. Oda numaralınız içeride panonun üzerinde yazmaktadır. Ders programınız ise odalarınızda sizi bekliyor. Lütfen gittiğinizde incelemeyi unutmayın. Bugün serbest gününüz, dersleriniz yarın başlayacak. Yemek saatlerine dikkat etmenizi öneririm, aksi takdirde aç kalırsınız. Şimdi odalarınıza yerleşebilirsiniz. Hepiniz için başarı dolu, güzel bir yıl dilerim."
Müdürün oldukça açık ve sert konuşmasından sonra bir kaç saniyelik sessizlik oluştu. Kimse böyle bir giriş beklemiyor olmalıydı. Benim ise hoşuma gitmişti. Kimse sınıf kinine maruz kalmayacaktı. Kızların yanımda konuştuğunu duyduğumda onlara kulak kabartmaktan kendimi alamadım.
Serena "Aaron'u gördün mü? Gelmiş olması gerekiyordu." diye sorarken, Ylena onu olumsuzca yanıtladı. Aaron, Velum (Gece) krallığının prensiydi. Görünüşe göre sadece prensesler değil, prenslerlede iyi arkadaşlardı. Belki sevgili. Umursamamaya karar vererek valizimi yerden alıp akademiye doğru adımladım. Kızların arkamdan geldiğini hissetsemde onların konuşmasına fırsat olmadan yanıma yaklaşan hizmetliye döndürdüm bakışlarımı.
"Alyssa Bennet?" diye sorarcasına konuştuğunda başımı sallayarak onayladım. "Müdür sizi odasında bekliyor. Size eşlik edeceğim." dediğinde kalp atışlarım tekrar hızlandı.
Yanımda duran Serena konuştu. "Bavulunu biz alalım istersen, taşıma. İşin bittiğinde odamıza uğrayıp alırsın." Reddecekken elimden aldığı bavulla susmak zorunda kaldım. Şu an umursadığım son şey bile değildi.
Teşekkür ederek, ilerleyen hizmetliyi takip etmeye koyuldum. Bu büyük binanın içinde bir yere ulaşmak zaten zorken, içimdeki huzursuzluk geçen süreyi katlıyordu. Bana saatler sürmüş gibi gelen dakikaların ardından bir odanın önünde durduk. Kapıda büyük harflerle Darren Hall yazıyordu. Hizmetli kapıyı tıklatarak içeri girdiğinde bende onu takip ettim.
Oldukça geniş bir odaydı. Ortada büyük bir masa duruyordu. Duvarlar ise tavana kadar yükselen kitaplıklarla kaplıydı. Ben ve hizmetli dışında odada bir kadın iki erkek olmak üzere 3 kişi vardı. Biri okul müdürümüzken diğer iki kişiyi tanımıyordum. Kadın oldukça güzel görünüyordu. Kıvırcık kahverengi saçları, kahverengi gözleri ve keskin yüz hatları ile çok asildi. Adam ise oldukça yapılı ve yakışıklıydı. Siyah saçları, gri gözleri ve sert bakışlarıyla insanı ürperten bir havası vardı. İkiside 30'lu yaşlarının sonunda gibi görünüyordu. Bay Darren ise sanırım 40'lı yaşlarını geride bırakmıştı. Buna rağmen oldukça dinç bir görüntüsü olduğunu inkar edemezdim.
Çıkabilirsin emrini alan hizmetli, kapıyı kapatıp gittiğinde, odada garip bir atmosfer oluşmuştu. Onlar beni inceliyordu, bende onları. Ancak geçen her saniye benim daha çok gerilmeme neden oluyordu. Müdür bey sonunda konuşmaya karar verdiğinde derin bir nefes aldım.
"Hoş geldin, Alyssa. Neden burada olduğunu tahmin edebiliyorsundur. Bir melez olduğun için hangi ırka ait olduğunu bilemiyoruz ve bunu öğrenmemiz gerekiyor. Güçlerinin aktifleşmesi biraz zaman alabilir, aktifleşse bile çıkartmayı öğrenmende aynı şekilde zaman alacaktır. Bizim ise bu kadar vaktimiz yok. Hangi ırka ait olduğunu öğrenmek için ufak bir ritüel düzenleyeceğiz. Bay David Ross Büyü öğretmeniniz. Bayan Maya Mills ise Işık Sanatları öğretmeniniz. Ritüeli bay David gerçekleşecek ama her ihtimale karşı bayan Maya'nın da bize katılmasının doğru olacağını düşündüm. Korkmana gerek yok zor bir işlem olmayacak. Bay David buyrun lütfen."
Bay David elinde kristal bir kadeh ve bir hançer ile yanıma yaklaştı. Hançeri görmek bile tüylerimin diken diken olmasını sağlamıştı. Korku ve kararsızlık ile onu izlerken, konuştu.
"Merhaba, Alyssa. Öncelikle hoş geldin. Korktuğunu görebiliyorum ama buna gerek yok. Zorlu bir ritüel olmayacak, rahat olabilirsin. Seni zorlayacak tek kısmı kanını akıtmak olacak. Hançerle avucuna bir kesik açmanı istiyorum. Kanını kadehe akıttıktan sonra 3 damla göz yaşına ihtiyacım olacak. Son olarak 5 tel saç telini kadehe koyacaksın. Bu şekilde gücünü öğreneceğiz. Başlayalım." diyerek hançeri bana doğru uzattı.
Elinden aldığım hançerle sol avucuma bir kesik attım. Ve yumruğumu sıkarak kanımı kadehin içine akıttım. Acıdan dolan gözlerim sayesinde göz yaşı beni zorlamıştı. Sıra saçlarıma geldiğinde 5 teli kopararak kadehin içine bıraktım. O ana kadar hiçbir şey olmamıştı ancak saç tellerini kadehe koydumda vücuduma saplanan büyük bir acı dalgasıyla sarsıldım. Acıdan kararan gözlerim görüşümü engellerken, dudaklarımdan firar eden çığlığa engel olamamıştım.
Bu öyle yoğun bir acıydı ki, sanki sırtımdan saplanan bir kılıç göğsümden çıkmıştı ve o kılıç beni ikiye yarmak için aşağıya doğru hareket ediyordu. Sırtımdaki etlerin parçalandığını hissederken bilincim bir kapanıp bir açılıyordu. Müdürün ve öğretmenlerin konuşmasını buğulu bir şekilde duydum.
"David, neler oluyor?" diye bağıran müdürden sonra bay David'in sesini duydum. "Bilmiyorum, Darren. Böyle olmaması gerekiyordu. Kadehten çıkan ışık beni neredeyse kör edecekti."
En son duyduğum ise bayan Maya'nın çığlığı olmuştu. "İyi değil, haline bakın çok acı çekiyor. Dayanamayacak, hemen şifacıyı çağırın. Alyssa!"
Duyduğum son şeyler bunlar olmuştu. Vücudum acıya daha fazla dayanamayacak hale geldiğinde, kendimi karanlığa teslim ettim. Umut ettiğim tek şey bu acının bitmeseydi.
|
0% |