Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6. Bölüm

@zeyneepaslann

Olrian'la sessizce oturuyorduk. Belli ki ikimizde zihnimizde ki sorularla bir savaş halindeydik. O kadar fazla cevabı belirsiz sorular dönüyordu ki zihnimde zehirlendiğimi hissediyordum. Cevapları bulacağıma dair umutlarım ise her geçen dakika simsiyah bir balçığın içine gömülüyordu.

 

Ben rutinlere alışkındım. Her gün aynı saatte uyanır, aynı saatte yemek yer, aynı insanları görür, aynı şeyleri yapar ve aynı saatte uyurdum. Şimdi ise sırların, bilinmezliklerin ve yalanların içerisinde boğulduğumu hissediyordum. Çıkmak için attığım her kulaçta daha çok içeriye batıyordum. Peki bu yalanları söyleyen, sırları saklayan ve cevapları bilen kişi kimdi?

 

Bir süre daha sessizce oturmaya devam ettikten sonra Olrian'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Seni geri götürmeliyim, Alyssa. Unutma seni almak için geri geleceğim. Sadece bir iki günlük zamana ihtiyacım var. Bu süre içerisinde zihnini sakin tutmaya çalış."

 

Keyifsizce güldüm. "Bunu nasıl başarabileceğimi bilmiyorum, Olrian. Düşünmekten beynim uyuşmak üzere ama ben buna engel olamıyorum. Bilinmezlik çok korkunç. Korkuyorum."

 

"Korkma, Alyssa. Benim tahminlerim var. Sadece bilgi almam gerekiyor. Sana her şeyi anlatacağım. Sen benim bağımsın. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim. Ben olduğum sürece kimseden, hiçbir şeyden korkmana gerek yok. Seni aciz insan, benim gibi yüce bir ejderhaya bağlısın ve hala korkuyor musun?"

 

Son sözleri beni güldürmüştü. Onun amaçladığıda buydu ya zaten. Kalbimizin içinden birbirine uzanan kalın, kopmaz, görünmez bir ip ile bağlıydık. Öyle bir ipki kendini hissettirdiği andan itibaren duygularımızı bile etkilemişti. Sarsılmaz bir güven, bitmeyecek bir sevgi ekmişti kalbimize. Bu hisleri anlatmak mümkün değildi. Sadece, büyülüydü.

 

Ayağa kalkarak Olrian'a doğru ilerledim. Beni yine pençesine alacağını düşünürken, o yere uzanmıştı. Anlamsızca ona bakarken zihnimde güldüğünü duydum.

 

"Üstüme bin, insan. Ve sana bu şerefi bahşettiğim için şükret. Sonuçta bir ejderhanın üzerinde uçmak bir lütuf. Kaç aciz insana bu mertebeye erişebilir ki?"

 

Muhteşem egosu sözü devralmıştı görünüşe göre. Gözlerimi devirerek onu incelemeye koyuldum. Devasa bir vücuda sahipti. Simsiyah pullu derisi parlak ama bir çelik gibi sertti. Nereden üstüne çıkıp, nerede oturacağıma karar vermem bir kaç saniyemi almıştı. Sonunda harekete koyuldum. Sert derisinden çıkan büyük dikenlere tırmanarak zorda olsa sırtına oturmayı başarabilmiştim. Özellikle seçtiğim yerde önümde duran büyük dikeni tutunmak için kullanmayı düşünüyordum. İşin asıl zor kısmı havalandığımızda başlayacaktı.

 

"Hazır mısın, insan? Kısa hayatının en kayda değer anını yaşamak üzeresin. Keyfini çıkar."

 

"Çok komiksin huysuz ve egoist ejderha. Yavaş uç ve beni düşürmemeye çalış."

 

Zihnimde homurtu şeklindeki gülüşü yankılandı. "Söz veremem, insan. Eğer uygun bir yer bulursam seni aşağı atacağım."

 

Benim ona cevap vermeme fırsat bırakmadan hızlı bir hamle ile havalandı. Boğazımdan firar edecek çığlığı son anda tutmayı başarabilmiştim. Huysuz ejderha, ne söylersem tersini yapıyordu. Başımı eğip çevreme baktığımda ise tam anlamıyla nefesim kesilmişti.

 

Her yer yemyeşildi. Aşağıda dolaşan farklı renk boyutlarda bir çok ejderha vardı. Buna rağmen o kadar ağacın nasıl yerini korumayı başarabildiğini merak etmiştim. Yüksek ağaçlar çeşit çeşit, renk renk, insanın iştahını kabartan meyveler ile doluydu. Hatta öyle ki bazılarını hayatım boyunca hiç görmemiştim. Yüksek dağlar ise oyulmuş ve düzenli mağaralara çevrilmişti. Ejderhalar bu mağaraların içinde yaşıyor olmalıydı. Bakınca oldukça vahşi ve saldırgan görünen bu devasa canlılar birbiri ile uyum içinde yaşıyor gibi görünüyorlardı. Bazıları oyun bile oynuyordu.

 

Biraz daha ilerlediğimizde büyük bir şelale gördüm. Akan sular aşağıda bir nehir oluşturuyordu. O kadar berrak bir su akıyordu ki kendimi içine atabilmek için her şeyi yapabilirdim. Şelalenin yanı bir bahçe gibi renk renk çiçekler ile doluydu. Bu görüntü gerçek üstü bir güzelliğe sahipti. Olrian görmemi istiyor olacaktı ki çok fazla yükselmemişti. Burası bambaşka bir dünya gibiydi. Onlara özel ve değerli. İnsan burada zarar verme korkusuyla nefes almaya bile korkardı. Manzara beni büyülemişti.

 

Biraz daha ilerlediğimizde önümüze yüksek ve büyük dağlar çıktı. Olrian havada daha çok yükseldi. Artık öyle yüksekten ve hızlı uçuyorduk ki kulaklarım esen rüzgarın etkisi ile uğulduyordu. Yanımda biri konuşsa duyamayacağım kadar yüksek bir hava akımı mevcuttu. Korkacağımı düşünüyordum ama öyle değildi. Çok özgür hissediyordum kendimi. Hayatım boyunca hiç tatmadığım kadar özgür ve mutlu. Olrian haklıydı. Bu hayatımın en değerli anlarından biriydi.

 

Dağları aştıktan sonra ucu bucağı görünmeyen bir insanın bile içinde ilerlemekte zorlanacağı kadar sık ağaçlara sahip bir ormanın üstünden geçtik. Gözlerimi kapatarak havada olmanın keyfini çıkarmaya başladım. Muhteşemdi. Uçmak evrenin en iyi hissettiren şeyi olmalıydı. Ne kadar daha devam ettik bilmiyorum ama gözlerimi araladığımda akademi görüş açıma girmişti. Oysa bu yolculuğun bitmemesini dilerdim. İyice yaklaştığımızda Olrian yavaşça alçalmaya başladı. Onu gören öğrencilerin çığlığını bu mesafeden bile duyabiliyordum. Bu ejderhamı güldürdü. Ondan korkulması hoşuna gidiyor, o büyük egosunu besliyordu.

 

Yere indiğinde bir kaç saniye hareketsiz kalmaya devam ettikten sonra dikenlerinden tutunarak yavaşça yere indim. Gözlerini görmek için öne doğru adımladım. Göz teması kurduğumuzda yüzümde oluşan gülümsememe engel olamadım.

 

"Nasıldı, insan? Uçmak hoşuna gitti mi?

 

"Seninde dediğin gibi, kısa hayatımın en güzel anlarından biriydi. Teşekkür ederim, Olrian."

 

"Söylemiştim, insan. Ben eşsizim ve sen benimle bağlandığın için çok şanslısın. Git ve doğaya şükranlarını sun."

 

Dediklerine gülmekle yetindim. Ona yaklaşarak sert derisine dudaklarımı değdirdim. Bu öpücük benim için yaptığı ve yapacağı her şey içindi. Onunda alaycılığına rağmen onunda benimle aynı şeyleri hissettiğini biliyordum. Dediğim gibi bu bir armağandı.

 

"Git, insan. Senin için tekrar geleceğim. Eğer o aciz insanlar canını sıkarsa bana seslen. Onlarla ziyafet çekeceğim."

 

Ufak bir kahkaha attım. "Hayır, Olrian. İnsanları yememelisin."

 

Yüksek sesle homurdandı. "Ne demek yememelisin? İnsanlar benim en sevdiğim atıştırmalık. Etiniz lezzetli."

 

Söyledikleriyle yüzümü buruşturup konuştum. "Olrian! Bu iğrenç!" Konuşmaya devam edecekken arkamda hissettiğim hareketlilik ile susarak gelenlere baktım. Muhteşem dörtlü beni çok çabuk bulmuştu. Serena beni gördüğüne hem şaşırmış hem sevinmiş gibi görünüyordu. Hızlı adımlarla yaklaşıp bana sertçe sarıldığında bir iki adım geri gitmek zorunda kalmıştım. Bu kız neden sürekli bana sarılıyordu?

 

"Nihayet geldin, Alyssa. Herkes ne kadar endişelendi haberin var mı? Ejderha seni buradan götürdüğünde baygındın ve günlerdir ortada yoksun. Ödüm koptu. Bunu yapmayı acilen kesmelisin." O kadar hızlı konuşmuştu ki zar zor anlamıştım söylediklerini.

 

"İyiyim, Serena. Endişelenecek bir şey yok. Olrian ile birlikteyken kimse bana zarar veremez." Olrian arkamda söylediklerimi homurtu çıkararak onaylıyordu. Konuşmasıyla ona döndüm.

 

"Gidiyorum. Kendine dikkat et yoksa buraya gelir buradaki bütün öğrencilerden oluşan bir sofra kurarım kendime."

 

"Tamam dikkat edeceğim. Sende kendine iyi bak." Söylediklerime cevap verme zahmetine girmeden havalandı ve saniyeler içinde gözden kayboldu. Onunla vakit geçirmek çok güzeldi. Daha şimdiden yokluğunu hissettiriyordu. Arkada kalan üçlünün hareketlenmesiyle onlara döndüm. Bize yaklaştıklarında sarılan bu sefer Ylena olmuştu.

 

"İyisin değil mi, Alyssa? Sen o şekilde acıyla çığlık atarken çok korktum. Neden bu kadar acı çektin?" Sorduğu soruyla derin bir nefes aldım. Tekrar bilinmezliğin içine düşmüştüm işte. Tek umudum ise az önce giden ejderhamdı. Umarım cevaplara ulaşmayı başarabilirdi.

 

"Bilmiyorum, Ylena. Kimse bilmiyor. Profesörler, şifacılar, büyücüler hatta Olrian bile. Umarım kısa sürede sorunun ne olduğunu öğrenebilirim."

 

Herkes bana geçmiş olsun dileklerini iletirken Aaron kaşları çatık bir şekilde beni izliyordu. Ama görüyor gibi değildi. Sanki bana bakarken düşündüğü başka şeyler vardı. Bir kaç saniye bu şekilde devam ettikten sonra kolumdan tutarak arkamızda kalan ormana doğru beni resmen sürükledi. Bir süre geçirdiğim şoktan dolayı konuşamasamda, kendime geldiğimde kolumu hızla çekerek tutuşundan kurtuldum.

 

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Beni bu şekilde hiçbir yere sürükleyemezsin!"

 

"Önemli. Benimle gel, kirli kan."

 

Söylediği lakap zaten sınırda olan sinirlerimi hepten oynatmıştı. Sinirden yerimde tepinmemek dahası onu tekmelememek için zor duruyordum.

 

"Seni kendini beğenmiş, küstah! Seninle hiçbir yere gelmiyorum. Eğer bir daha bana bu şekilde seslenirsen senin barsaklarını söküp ejderhama yediririm."

 

İlk önce güldü ama gülüşünün beni daha çok deliliğe sürüklediğini fark ettiğinde susarak boğazını temizledi. "Hey! Tamam, sakin ol. Bir şeyden şüpheleniyorum, Alyssa. Yaşadığın acı hakkında."

 

Dedikleriyle duraksadım. Gerçekten biliyor olabilir miydi? Bu adama zerre güvenim yoktu ama bu şansı tepmek akıllıca olur muydu bilmiyordum. Bu acı hakkında benim en ufak bir fikrim yoktu. Gelecek her bilgi kırıntısına muhtaçken geri çevirmek ne kadar doğru olurdu?

 

Gözlerine bakarak bir süre yalan söylediğine dair bir işaret arasamda yoktu. Gayet ciddi görünüyordu. İçime ekilen merak tohumlarıyla istemiyor olsamda başımla onayladım. Ormana doğru yürümeye başladığında küçük adımlarla onu takip ettim. Ormanın içine girip bir kaç dakika daha yürümeye devam ettik.

 

Devrilmiş bir ağacın önüne geldiğimizde durdu. Oturmam için eliyle işaret verdikten sonra kendisi oturdu. Bende yaklaşarak kendimi ağacın üstüne bıraktım. Bir süre sessiz kaldıktan sonra ilk konuşan Aaron oldu.

 

"Bana acının nerede olduğunu ve nasıl olduğunu anlatman gerek."

 

Kararsız kalmış olsamda sonunda bu bilgilerin bir işine yarayamayacağına karar vererek anlatmaya koyuldum. "Tam olarak omurgamın üzerinde. Kalın ve düz bir çizgi halinde belime kadar iniyor. Binlerce iğnenin tenime aynı anda batması gibi hissettiriyor. Ama acı gittikçe artıyor. En sonunda bir kılıcın bana saplanıp ikiye ayırmak istercesine aşağı çekilmesine benzeyen bir acı veriyor. Sonra bilincim kapanıyor ve günlerce kendime gelemiyorum."

 

Onaylarcasına başını salladı. "Anladım. Bir kaç soru daha sormam gerekiyor emin olmak için. Emin olmadan sana söyleyemem. Bu acılar ne zamandan beri var? Rüyalarında, baygınken ya da ayıkken duyduğun, gördüğün ve ya hissettiğin farklı herhangi bir şey var mı?"

 

Sorduğu sorularla kaşlarım çatıldı. "Bunları neden soruyorsun, Aaron? Amacın ne tam olarak?"

 

"Bu soruların cevabını bilmem gerekiyor. Eğer düşündüğüm cevapları verirsen nedenini açıklayacağım. Kötü bir amacım yok, merak etme."

 

Tam reddecektim ki zihnimin içinde Olrian'ın sesini duydum. "Sorularına cevap ver, Alyssa. Benimle aynı şeyi düşünüyor olabilir. Sana zarar verecek bir şey yapamaz."

 

Derin bir nefes aldım. Olrian söylüyorsa dinleyecektim. "5 yaşımda başlamış ama ben hatırlamıyorum. Biri onları unutturmak için büyü yapmış. Olrian zihnimdeki zincirleri kırmış ben uyurken yoksa haberim olmayacaktı. Baygın olduğumda bir ses duydum. Kim olduğunu bilmiyorum, hiçbir şey görmedim. Bana 'uyan, gerçekleri öğren' deyip durdu."

 

Bir kaç saniye söylediklerimi tarttı zihninde. "Demek bağlı olduğun ejderha bir zihin kontrolcüsü. Zihnine girmesi çok iyi olmuş. Acıların ne zaman başladığını bilmem önemliydi. Tahminimden büyük oranda eminim. Ancak senin buna hazır olup olmadığını kestiremiyorum."

 

Tekrar kaşlarım çatıldı. "Ne demek hazır değilsin? O soruları gerçeklere ulaşabilmek için cevapladım Aaron. Şimdi sen verdiğin sözü tutacak ve bana tahminini söyleyeceksin."

 

Gözlerimin içine bakıyordu. İlk defa siyah olmasına rağmen bu kadar parlayan bir göz görüyordum. Gece prensi, gözlerinin içinde yıldızları taşıyor gibiydi. Saatlerce izlense insanı sıkmayacak kadar güzel görünüyordu. Daldığım düşüncelerden beni çıkaran Olrian'ın sesi oldu.

 

"Seni küçük, aciz insan. Ben burada sorularla boğuşurken sen bu çocuğun gözlerini mi düşünüyorsun? Ayrıca gerçekten bu mu? Çok çirkin. Zevksiz."

 

Onu dinlerken şaşkınlıkla kalakalmıştım. Bu ejderha düşüncelerimi bile görebiliyordu. Yanaklarım yanarken bakışlarımı ağaçlara yönelttim.

 

"Alakası yok, ejderha. Sadece anlık bir dalgınlıktı."

 

O benimle dalga geçen homurtular çıkartırken umursamamaya çalışarak tekrar Aaron'a döndüm.

 

"Söyle artık!" Az önce geçen konuşmayla birlikte halihazırda gergin olan sinirlerim iyice gerilmişti. Buraya geldiğimden beri yaşadıklarım beni gerçekten çok yormuştu. Yıllardır durağan ilerleyen hayatım bir anda tepetaklak olmuştu ve bununla nasıl mücadele edebileceğimi bilmiyordum. Buradan koşarak uzaklaşmak ve kimsenin beni bulamayacağı bir yere kaçarak saklanmam istiyordum. Mesela Olrian'ın yanı...

 

Ben bunları düşünürken Aaron sonunda konuşmaya karar vermişti. Söyledikleri ise beni bir kaç saniyelik bir şoka soksada, kahkaha atmama neden olmuştu. Benimle dalga geçiyordu!

 

Loading...
0%