@zeyneepaslann
|
"Senin Işık Varisi olduğunu düşünüyorum."
Benimle dalga geçiyor olmalıydı. Aaron'a güvenmem en başından bir hataydı. Birde gelmiş onun bütün sorularına cevap vermiştim. O ise bunu benimle dalga geçmek için kullanıyordu. O kadar sinirlenmiştim ki damarlarımdan kan değil adeta lav akıyormuş gibi hissediyordum.
"Hey! Sakin ol. Seninle dalga geçmiyorum. Otur şuraya anlatacağım."
Gözleri temkinli bir şekilde üstümde dolanıyordu. Hala bana oturmamı söylüyor olması sinirlerimi daha çok bozmuştu. Cevap vermek üzereyken zihnimde tekrar Olrian'ın sesini duydum.
"Sakin ol, Alyssa. İnsan benimle aynı şeyi düşünüyor. Otur ve dinle."
Olrian'ın söyledikleri bile beni sakinleştirmemişti. Böyle bir şey mümkün değildi. Varisler beş yaşına geldiklerinde belli olurdu. Ben yirmi yaşındaydım. Akla mantığa sığan hiçbir tarafı yoktu. Yinede oturdum. Bunu neye dayanarak söylediğini merak ediyordum. Ben oturduğumda Aaron'da derin bir nefes alarak yanıma yerleşti. Onunla göz teması bile kurmak istemiyor, doğrudan karşımda ki ağaçlara bakıyordum.
"Dinliyorum."
"Akademinin ilk günüydü. Senin bayıldığın gün. Koridorda ilerlerken profesörlerin konuşmasına denk geldim. Senin güç belirleme ritüelin hakkında konuşuyorlardı. Bir şeyler ters gitmiş ama nedenini bilmediklerin bahsediyorlardı. Işığın o kadar güçlüymüş ki profesör Maya'nın müdahalesine rağmen, profesör David az kalsın kör oluyormuş. Böyle bir gücü daha önce hiç görmediklerinden bahsettiler.
Senin gücün henüz ortaya bile çıkmamışken bu şekilde bir enerji yayman mümkün değil, Alyssa. İlk şüphelerim böyle başladı. Ruh hayvanı dersinde ise bir ejderha ile eşleştiğini gördüm. Alyssa, bir ejderha. Yüzyıllardır kimse ile bağlanmadılar. Onlara eşlik edecek enerjiye sahip hiç kimse olmamıştı. Bir varis olmadan bu şekilde bir güce erişmen mümkün görünmüyor. Şimdi ise verdiğin detaylar ile bu fikrim desteklendi. Işık varisi sensin."
Konuşması bittiğinde kendimi tutamadan hafifçe kıkırdadım. Hayır, mutluluktan değil. Bu öfke ve şok karışımı bir gülüştü. Çünkü hissettiğim tek duygular bunlardı. Tabii korkuyu saymazsam.
"Aaron, varisler beş yaşlarında seçilirler. Ben yirmi yaşındayım. Bu mümkün değil."
"Diğer dört varis seçildi. Işık varisi ise hala kayıp, Alyssa. Bu dedikoduyu duymamış olamazsın."
Çektiğim nefes boğazıma takılmıştı. Büyüyen gözlerim ile ona döndüm.
"Adı üstünde bu bir dedikodu. Işık Kralı bunu onaylamadı. Her söylenen doğru değildir, Aaron. Ben varis değilim."
"Ne diyecekti ki? 'Evet, sevgili halkım söylenenler doğru. Bir varisimiz yok. Tamamen savunmasız durumdayız. Ne yapacağımızı bilmiyoruz.' mu? Tabii ki bunu kabul etmeyecekti."
Söylediklerinden sonra gözlerim şüpheyle ona döndü. "Peki sen bunları nereden biliyorsun? Kimse varislerin kimliğini bilmez. Prens ya da prensesler bile. Bu gizli bir bilgidir. Yoksa Gece Krallığında kuralların bir önemi yok mu?"
Güldü. "Gece Krallığında kurallar çok önemlidir. Evet prens ve ya prenses olsanda varislerin kimlikleri hakkında bilgi alamazsın." deyip sustu.
Beynimin içinde çakan şimşekle hızla ona doğru döndüm. Ah kesinlikle benim jetonlarım köşeliydi. Çok köşeli...
"Sen Gece Varisisin." O ukala gülümsemesinin suratına yerleşmesiyle düşündüklerimin doğru olduğunu anladım.
"Daha zeki olduğunu düşünmüştüm. Anlaman uzun sürdü. Düşündüğüm kadar akıllı değilmişsin."
Hayır, zekama güvenirdim. Ancak geldiğimden beri o kadar fazla şey yaşamıştım ki bunları sindirmek bile oldukça zordu. Beynim birinin avucunda eziliyormuş gibi hissediyordum.
"Tahmin ettiğinden daha zekiyim, seni budala. Sadece yaşadıklarımı sindirmem gerekiyor."
"Daha önemli sorularımız var, Alyssa. Güçlerin neden ortaya çıkmadı? Nasıl engellendi? Biri mi engelledi? Nasıl ortaya çıkacak? Bizden oldukça geride kaldın. Yeterli eğitime sahip değilsin. Bir an önce gücünü açığa çıkartmalı ve eğitime başlamalısın. Yoksa ilk ölen sen olursun."
Ölüm... Ölümü arzuladığım o kadar çok gün olmuştu ki. Çok beklemiştim. Beni alıp ailemin yanına götürmesi için yalvarmıştım geceler boyu. Oysa biraz daha cesur olabilseydim bunu kendim yapardım. Beklemek yerine kendi canımı kendim alırdım. Denemiştim ama yapamamıştım. Aaron ise ölümden korkacağımı düşüyordu. Yanlış. Ölüm benim için bir son değil, başlangıçtı. Ancak doğru söylüyorsa tek ölen ben olmayacaktım. Endişelendiğim tek nokta buydu. Benim ölmem sorun değildi. Sorun benim ölümümün getireceği sonuçlardı. Zartos'u yenebilmek için beş varisede ihtiyaç vardı. Birinin bile hayatta olmaması savaşı kazanma ihtimalini neredeyse imkansızlaştırıyordu.
"Söylediklerinin doğruluğunu nasıl anlayacağız? Diyelim ki varis benim. Onbeş yıldır ortaya çıkmayan dövme ve güçlerim nasıl ortaya çıkacak?"
Derin bir nefes alıp bilmiyorum dercesine başını salladı. Buraya gelirken sorularıma cevap bulacağımı ummuştum. Şimdi ise çok daha fazlasıyla baş başaydım. Olrian'ın zihnime konuşmasıyla ona odaklandım.
"Sizi almaya geliyorum. Yanındaki insana söyle, oda bizimle gelecek."
"Ne? Ne demek sizi almaya geliyorum? Aaron'un orada ne işi var, Olrian?" Şokla sesli konuşmuş olacaktım ki Aaron hızla bana dönmüştü. Sorgulayıcı bakışları üzerimde dolanırken sinirle bir nefes aldım. Bu ikisi beni sinir hastası yapacaklardı. Bu kadar benzer huylara sahip iki varlığın arasında sıkışmış olmak benim cezam olmalıydı.
"Sen! Beni nasıl aciz bir insana benzetirsin! Eğer ruhlarımız bağlanmamış olsaydı, yaptığın bu hakaretin sonucunda midemde olurdun. Ben yüce bir varlığım, siz ise aciz insanlarsınız. Sakın bir daha beni özellikle onunla kıyaslama!" Sanırım Aaron'dan pek hoşlanmıyordu. Söylediklerini görmezden gelerek hala beni izleyen adama baktım.
"Olrian bizi almaya geliyor. Sende bizimle gelecekmişsin."
Aaron güldü. "Ejderhan beni yiyecekmiş gibi bakıyor, Alyssa. Sen ise beni barsaklarımı sökmekle tehdit ettin. Normalde sizinle gelmezdim ama merak ediyorum. O yüzden geleceğim."
Doğru. Olrian onu yemek istiyordu. Ben ise tehdit ediyordum. Ben olsam gitmezdim. Ama Aaron'un sözlerinin aksine gözlerinde herhangi bir korku yoktu. Ya aptaldı, ya kendine çok güveniyordu ya da ölmeyi umursamıyordu. Bunları düşünürken gözlerim yine gözlerinde takılı kalmıştı ki Olrian'ın homurdanmasıyla önüme döndüm. Huysuz ejderha! İlgimi çeken Aaron değildi, hayır. Gözleriydi. Daha önce bu kadar parlak bir göze hiç denk gelmemiştim.
"Ormanda inebileceğim açıklık yok. Seni bıraktığım alana gidin. Birazdan oradayım."
Doğruydu. Olrian o koca bedeniyle buraya inmeye kalksa, zavallı ağaçlar altında bir karınca gibi ezilirdi. Aaron'la ayaklanıp sessizce yürümeye başladık. İçimdeki korku her adımımda artıyordu. Ben duygularımı belli etmezdim. Ama şu an o kadar yoğun duyguların altında eziliyordum ki saklayamıyordum. Hangi birini gizleyeceğimi şaşırmıştım. Üstelik ne bedenim, ne zihnim bunu başarabileceğim kadar sağlıklı değildi. Çok yorgundum. Uyumak istiyordum ancak bunun için bile vaktim yoktu.
Olrian'ın bizi alacağı alana ulaştığımızda o çoktan gelmiş gibi görünüyordu. Yere yatmış bizi bekliyordu. Geldiğimizi gördüğünde bile rahatını hiç bozmamıştı. Yanına yaklaşarak derisinin üzerine bir öpücük kondurdum. Bu yine çok hoşuna gitmiş olacak kuyruğunu sallamış ve keyifli bir şekilde homurdanmıştı. Bu hali kıkırdamama sebep oldu. İlgi görmeyi gerçekten çok seviyordu.
"Haydi binin. O aciz insana söyle en ufak ters bir hareketinde onu aşağı atar henüz havadayken yakarım. Sonra yerim. Etinizin lezzeti olduğunu söylemiş miydim?"
Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Hayır, Olrian. İnsanları yiyemeyeceğini söyledim." Sözlerimle o homurdanırken Aaron yine şaşkınlıkla bana bakmıştı. Şirince gülümsediğimde başını olumsuz anlamda sallamakla yetindi. Olrian'ın üstüne ilk önce ben çıktım. Aaron ise beni dikkatlice izlemiş ve aynı şekilde çıkıp arkama oturmuştu.
İkimizde tamamen yerleştiğimizde durumdan memnun olmayan tek kişi Olrian'dı. Sürekli söyleniyordu. Üstelik zihnimin içine. En sonunda çığlık attığımda susmuştu. Gerçekten halim yoktu. Oturduğum yerde dik durmakta bile zorlanıyordum. Olrian'ın söylenmesi ise hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerimi yumup başını ellerimin arasına alarak şakalarıma masaj yaptım. Başım resmen çatlıyordu. Aaron elini belime atıp sırtımı göğsüne yasladı. Tam ne yaptığını soracakken, ilk konuşan o oldu.
"İyi görünmüyorsun, sürekli sallanıyorsun. Aşağıya düşeceksin. Sana bayıldığım için değil, ihtiyacım olduğu için yapıyorum."
Sözleriyle gözlerimi devirsemde onunla diyaloğa girecek durumda değildim. Bu sefer uslu bir kız olarak ona iyice yaslandıktan sonra gözlerimi kapattım. Zihnim tamamen boşaldığında bunu ejderhamın yaptığını anlamıştım. Aksi takdirde bunu benim başarabilmem mümkün değildi. Gözlerim kapalı bir şekilde ne kadar ilerledik kestiremesem de mağaraya girdiğimizi anladığımda gözlerimi açtım. Olrian yere indiğinizde bizde üstünden atladık. Karşısına geçip ona baktığımızda, bir açıklama bekliyorduk. Buraya neden gelmiştik?
"Benden daha çok yaşamış daha bilge ejderhalar vardı. Şu an Araf'ta olmalılar. Gece varisi astral seyahat yapabiliyor olmalı. Astral seyahat yapacak ve gerekli bilgileri öğrenecek."
Olrian'ın söylediklerini Aaron'a anlattığımda başını sallayarak onayladı.
"Şimdi yatın. Alyssa sen uyuyacak ve dinleneceksin. Aaron ise ejderhaların kralı Rhojhan ile görüşecek. Babamla. Ona şimdiden iyi şanslar. Astral seyahatte ölmek istemiyorsa ona 'benim tarafımdan gönderildiğini ona ihtiyacım olduğunu' söylesin."
Aaron'a söylediklerini ilettikten sonra ikimizde üstümüzdeki ceketlerden bir yastık yaparak yere uzandık. Yanımda yatan adama baktım.
"Hazır mısın? Ölmeden geri gel." diye sordum. Açıkçası onun için endişeleniyordum. Kimsenin benim yüzümden ölmesini istemezdim. Ejderhaların insanlardan pek haz etmediğini deneyimleyerek öğrenmiştim.
"Merak etme. Ölmek şu anki planlarım arasında yer almıyor. Kanı dökülen o insanların intikamını almadan olmaz."
"Daha önce hiç astral seyahat yaptın mı?" diye sordum.
"Hayır, yapmadım. Nasıl yapacağımı Alrish anlattı. Yapabilirim."
Söyleyecek bir şey bulamadım. Aaron gözlerini kapattığında bir kaç saniye daha onu izledim. Başımı mağaranın tavanına doğru çevirdikten sonra gözlerimi kapattım. O kadar yorgun hissediyordum ki endişelerim, korkularım bile bilincimin kapanmasını engelleyemedi.
Aaron'dan
Yattığım zemine iyice yerleşerek gözlerimi kapattım. Derin nefesler alarak zihnini boşaltmaya çalıştım. Aklımda olan tek şey ejderhalar kralı Rhojhan'dı. Aklım o kadar karmaşıktı ki bunu başarmak bile dakikalarımı almıştı. Tamamen odaklandığımda ruhumun bedenimden yavaşça ayrıldığını hissettim. Ruh formunda bir yerden düştüğümü hissettiğimde hızla gözlerimi açtım. Karanlık ve kasvetli bir mağaranın girişinde dikiliyordum.
Başımı çevirdiğimde hemen yan tarafımda duran devasa bir ejderha heykeli ile göz göze geldim. Normal bir insanı sadece bu heykele bakmak bile bayıltabilirdi. İnanılmaz derecede gerçekçiydi. Altın renginde olan derisi parlıyordu. Vücudundan çıkan dikenler en iyi demircinin elinden çıkmış kılıçlardan daha keskin görünüyordu. Ama asıl çarpıcı olan gözleriydi. Zümrüt yeşili gözleri parlak ve korkutucuydu. Bir heykelin bakışı nasıl insanın bu denli içine işleyebilirdi?
Heykele bakmayı bırakarak mağaranın büyük girişinden içeriye adımladım. Anladığıma göre ejderhalar insanlardan pek haz etmiyorlardı. Demek ki burada iyi karşılanmayacaktım. Sorun değildi. Bilgileri verdikten sonra, bir ruhun bana nasıl davrandığı ile ilgilenmiyordum. Benim sorunlarım çok daha büyük ve gerçekti.
Mağara çok geniş ama kasvetliydi. Duvarlarından damlayan sular ritmik sesler çıkartıyordu. Adımlarım ve su sesleri dışında ise hiçbir şey yoktu. Biraz daha ilerlemeye devam ettiğimde önümden gelen yüksek sesli kükreme adımlarımı kesmemi sağlamıştı.
"Sen! Hangi cüretle beni rahatsız edersin!" Ses o kadar kalın ve güçlüydü ki mağaranın içine birkaç saniye boyunca yankılanmaya devam etti.
"Kral Rhojhan, beni oğlunuz Olrian gönderdi." Sözlerim duraksamasını sağladı.
"Benim oğlumun, senin gibi aciz bir insanla ne işi olabilir?" Tahmin ettiğim gibi, insanlardan gerçekten hoşlanmıyorlardı.
"Oğlunuz ruh bağıyla bağlandı. Bağlandığı kadının Işık Varisi olduğunu düşünüyoruz ancak gücü 15 yıldır ortaya çıkmıyor. Dövmesi yok sadece acı çekiyor. Ejderha Olrian beni bağlı olduğu insan için size gönderdi. Size ihtiyacı olduğunu söyledi." Konuşurken saygımı bozmamaya dikkat ediyordum. Astral seyahat sırasında ölmek iyi bir seçenek değildi.
Bir kaç saniye düşünmenin ardından konuştu. "Demek oğlum bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Onu geri çevirmeyeceğim. Kız engellenmiş. Bunu yapan kendi enerjiside olabilir. Kendi ruhu, yabancı bir ruh parçasını kabul etmeyip savaş veriyor olabilir. Bir başkası büyüyle engellenmişte olabilir. Bunun cevabını ben veremem ama gücünü nasıl aktifleştirebileceğini biliyorum.
Lumis Feryum Ritüeli. Kayıp Işık Ritüeli diyebilirsin. Sessiz bir yere gideceksiniz. Yere beyaz bir örtü sereceksiniz. Beyaz ve altın sarısı renginde 7 tane mumu çember şeklinde dizeceksiniz. Bir kaseye su koyarak güneş taşını içerisine bırakacaksınız. Gümüş yapraktan yapılmış bir tütsüye ihtiyacınız var. Güneş taşı ve su, toprak ve su elementini temsil eder. Gümüş yaprak tütsüsü hava elementini, mumlar ise ateş elementini temsil eder. Kız bu çemberin içine girerek mumları yakacak her mumda şu cümleyi söyleyecek. 'Işığın aydınlığıyla, içimdeki gücü açığa çıkarıyorum.' Daha sonra meditasyona geçerek içindeki gücü hissetmeye odaklanacak. Bu kadar, gerisi insana kalmış."
Anlattığı her şeyi dikkatlice dinleyerek aklıma not etmiştim. Bir detayı bile unutmam ritüeli etkisiz hale getirebilirdi. Bir kaç saniye kendime zaman vererek bilgileri zihnimde tekrarladım. Ama merakıma engel olmakta zorlanıyordum.
"Kral Rhojhan, bu ritüeli nereden biliyorsunuz?" Kelimeler ağzımdan firar ettiğinde ben bile şaşırmıştım.
"Ben kahin ejderhayım. Üstelik neredeyse bin yıl yaşadım. Neler bildiğimi tahmin bile edemezsin, insan. Şimdi git buradan. Oğluma istediği bilgileri ulaştır." Başımı sallayıp teşekkür ederek mağaranın çıkışına yöneldim. Girişe ulaştığımda odaklanarak kendi bedenime dönmeyi başardım. Gözlerimi hızla açarak doğrulduğumda, Alyssa ve Olrian bana bakıyordu.
"Gereken her şeyi öğrendim."
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Ben geldiimmm
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.
Yorumlarda buluşalım🩷 |
0% |