Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1.BÖLÜM

@zeynepyllmz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

Bol bol yorumlar yapınn

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

 

İYİ OKUMALAR DİLERİM

☀️

Korku damarlarımın arasına sinsice sızarak geziyor, kalbimin hızlı atmasına vesile oluyordu. Korkudan sadece kalbimin sesini değil, damarlarımın tenimin altından atışını bile duyuyordum. Bir zehirdi adeta yavaş yavaş hücrelerime yayılıyordu. Gözlerimin içine bakan adam beni öldürüyordu. Awir Hazar Zemheroğlu...

Her gece yatmadan önce düşünüyordum, bir insanın vicdanı nasıl körelir? Bir insanın kalbi nasıl taştan olur? Hiç mi acıması olmaz, Peygamber efendimiz, kafire bile merhamet gösterirken bu adam da nasıl merhametin kırıntısı olmaz?

Awir ağa, tüm Midyat'ın korkulu ağası!

Bir toplumda adı geçtiğinde herkes susuyordu kimse ağzını açmaya cesaret edemiyordu. Bir toplumda bulunduğunda ise son sözü o söylerdi diğer ağalar ağzına açıp tek kelime etmezdi sessizce kabul ederlerdi. Merhametini hiç duymamıştım ama adaletini her yerde duyuyordum hiçbir kulun hakkını yemezdi, her zaman eşit davranırdı.

Çoğu aşiret Xanım ağaları, kızlarını Awir ağa'ya ayarlamaya çalışıyordu. O yüzden konakta çoğu zaman misafir oluyordu. Hayret ediyordum, kızlarını nasıl merhameti olmayan bir ağa'ya gelin etmek istiyorlar ve o kızlar nasıl merhameti olmayan bir ağa'yla evlenmek için can atıyorlar. Ben korkudan adını bile ağzıma almıyordum.

"Amca!"

Şîyar'ın bağırmasıyla yerimde irkilerek kendime geldim gözlerimi Awir ağa'dan kaçırarak yere sabitledim. Kalbim her saniye atış hızını arttırıyordu, kalbim öyle deli atıyordu ki nefes dahi zor alıyordum.

"Söyle ufaklık."

Awir ağa'nın sert sesi kulaklarıma dolunca kalbim nefesimi iyice kesti yeğeniyle konuşuyordu ama bakışlarını üstümde hissediyordum.

Derin derin nefesler alarak kendimi toparladım, küçük cesaretime tutunarak Bejna Xanım'a baktım.

"Hanımım ben müsaadenizle gidiyorum, mutfakta bana ihtiyaç var." dedim.

Bejna Xanım, yüzünde hiç eksik olmayan gülümsemesiyle bana baktı.

"Gidebilirsin." dedi.

Bejna Xanım'a tebessüm ettim. Arkamı dönüp gidecekken Şiyar'ın sesini duydum.

"Yaşmîn, gel tamam mı?" diye arkamdan seslendi.

Omzumun üzerinden annesinin kucağındaki küçük çocuğa baktım. "Gelirim." dedim ve önüme dönüp yürmeye başladım.

"Yasmîn."

arkamdan gelen sesle olduğum yerde kaldım yutkunamadım kalbim artık yerinden çıkacaktı. Usulca arkamı döndüm, kafamı kaldırarak Awir ağa'ya baktım. Gözleri gözlerimin içine bakıyordu.

"Efendim, Awir ağam?" dedim sesimin titrememesi için kendimi sıkarak.

"İki tane sert kahve yap, çalışma odama getir." dedi. Sesi her zamankinden daha sertti.

"Tamam, Awir ağam." dedim hiç arkama bakmadan ilerledim.

Merdivenlerden inerken düşecek gibi oldum ama kendimi hemen toparladım yavaş ve sakinlikle indim.

Mutfağın içine girdiğim de sabah ki gibi kargaşa yoktu, sakindi.

Kapıyı arkamdan sessizce kapattım ve koltukta oturan Halime teyze'nin yanına oturdum. Elimi hızlı atan kalbimin üzerine bastırmak istesem de mutfak kalabalık olduğu için bundan vazgeçtim. Düzensiz nefeslerimi çaktırmadan düzeltmeye çalıştım. Tabii benim bu halim Halime teyze'nin gözünden kaçmamıştı oturduğu koltuktan yanıma doğru kaydı, elini omuzuma koydu.

"Keça min (kızım) iyi misin?" dedi.

Kafamı Halime teyze'ye çevirdim "İyiyim." dedim kısaca.

Oysa hiç iyi değildim kalbim deli gibi atarken, nefesim kesilirken nasıl iyi olabilirdim ki?

Halime teyze, geriye doğru çekildiğinde nefesimi seslice dışa verdim arkama yaslandım. Oturduğum yerden annemle göz göze geldiğimde gözleriyle beni süzüyordu gözlerindeki endişe pırıltılarını görebiliyordum. Anneler hisseder. Dudağım yukarı kıvrıldığında anneme iyi olduğumu söylemek adına gözlerimi kırptım. Annem de ufak bir tebessüm ederek geri önüne döndü. Biraz soluklandım kendimi toparladım ve kahve yapmak için tezgaha geçtim dolaptan cezveyi aldım kahve yapmaya başladım.

Annemin yeşilleri elimde ki cezveye değindi merakla sordu. "Kimin için kahve yapıyorsun?"

Yandan anneme baktım. "Awir ağa istedi." Kalp ritimimde ufak bir bozukluk oldu yine.

Annem aldığı yanıtla başını olumlu anlamda yavaşça salladı.

Mutfağa girdiğimden beri telefonundan başını kaldırmayan Dilan, hemen kafasını kaldırmış gözlerini bana dikmişti.

"Awir ağa mı?" diye sordu.

Düz bir sesle "Evet." dedim.

Dilan, oturduğu sandalyeden kalkarak yanıma geldi bir yandan da elbisesini düzeltiyordu.

"Yasmîn, sen çok yoruldun bugün sen otur ben kahveyi yaparım."

Kahveyi yapmaya devam ederken yandan Dilan'a baktım kuakları ağzımdan çıkacak olan kelimedeydi.

"Asıl sen çok yoruldun Dilan, benim yorgunluğum senin yorgunluğunun yanında hiç kalır asıl sen geç otur lütfen ben yaparım kahveleri." dedim hafif alay ederek.

Dilan'ın sahte gülen yüzü asıldı gözlerindeki parıltılar gitti yerine nefret geldi. Kahve yapma işini ona vermediğim için bana sinir olmuştu.

Bir süre sessizce bekledi sonra tekrardan gülümsedi.

"Bari kahve fincanları falan çıkartayım." dedi.

Kaşlarımı hafiften çattım yandan Dilan'a baktım.

"Teşekkürler ama ben hallederim,Dilan." dedim.

"Kız ne olacak elime yapışacak değil ya." dedi ve ben daha birşey demeden yanımdan ayrıldı.

Dilan, kahve fincanlarının tepsisini tezgahın üstüne koydu, kahve fincanlarını doldurmam için yanıma koydu.

Tepsiye lokum bir şeyler daha koydu ve kenara çekilip beni izledi. Bakışlarından rahatsızca kıpırdandım yerimde üzerimdeki baskıcı gözleri beni istemsizce geriyordu. Kahve olduğunda cezvenin sapından tutarak fincanlara dikkatle boşaltırken aninden koluma değen sert bir dirsek darbesiyle elimdeki cezvenin içindeki sıcak kahve parmaklarıma döküldü.Acıyla ufak bir çığlık atarak elimdeki cezveyi şiddetle tezgaha bıraktım. Parmaklarımda hissettiğim acıyla gözlerim sulanmaya başladı hemen musluğu açtım parmaklarımı soğuk suyun altına koydum. Soğuk su parmaklarımla temas ettiğinde acı arttı gözlerimde biriken yaşlar yanaklarıma doğru aktı.

Ne ara yanıma geldiğini fark etmediğim annem, endişeyle yüzüme parmaklarıma bakıyordu.

Parmaklarımı suyun altında biraz daha tuttuktan sonra musluğu kapattım. Parmaklarımdaki acı az da olsa hafiflemişti.

Annem, beni belimden tutarak sandalyeye oturttu tam önümde durarak yanmış parmaklarıma baktı.

O sırada Dilan yanımıza gelmiş yalandan taktiği hüzünle bana bakıyordu. Gözlerindeki endişenin ardındaki keyfi görebiliyordum sırf canım yansın diye bilerek dirsek atmıştı koluma. "Yasmîn, ben özür dilerim bilerek yapmadım." diye yalanlarını sıralamaya başladı. Gözlerim ağlamaktan kızarmıştı bakışlarımı ona kaldırdığımda acıyla burnumdan soluyordum. Bir iki saniye birbirimize baktık gözlerimdeki yakıcı ifadeyi gördüğünde dudaklarını birbirine bastırarak geriye çekildi.

Annem, eliyle yüzüme dokunduğunda gözlerimi Dilan'dan ayırdım kafamı hafifçe yana çevirerek anneme baktım. Gözlerindeki endişeyi gördüğümde yüz ifademi düzeltmeye çalıştım ama olmadı acılı bir şekilde nefesimi dışarı verdim. Halime teyze, elinde yanık kremiyle gelip yanıma oturdu dikkatle elimden tutup kendine doğru çekti, kremden parmağına biraz alarak yanmış parmaklarıma sürmeye başladı.

Ne kadar canımı acıtmamaya çalışsada canım acıyordu. Krem tenime değdiği an parmağım daha çok yanmaya başlamıştı. Alt dudağımı dişleyerek kendimi sıktım narin bir vücudum vardı bir iğne ucu değdiğinde bile canım acırdı.

Halime teyze, krem sürmeyi bitirdiğinde elini yıkamak için ayağa kalktı. Annem, omuzuma küçük bir öpücük kondurdu başımı ufak bir açıyla ona çevirip baktım, canımın acısına dayanamıyordu. Canım o kadar yanmıştıki annem artık yanmasın istiyordu. Canımın yanmaması için ölmem lazım anne, işte o zaman dileğin kabul olur.Annemin solmuş yeşillerine bakarak gülümsedim yanağına dudaklarımı bastırdım. Dudaklarında küçük tebessümü gördüğümde içim ısındı. Bakışlarımı annemden çektim ve bir köşede annesiyle birlikte beni izleyen Dilan'a baktım sinsi gözleri yüzümde dolanıyordu. Kaşlarımı hafifçe çattım elimin tersiyle yanaklarımda kurumuş yaşları sildim.

Dilan'a inat "Bırak Halime teyze, ben yapıp götürürüm kahveleri." dedim.

İstediği kadar yaralama girişimlerinde bulunabilirdi ben her darbesinde ayağa kalkardım. Büyük yaralar alan bir insanı, küçük yaralar sinek ısırığı gibi gelir.

"Olmaz sen otur ben yapı verirem." dediğinde başımı çevirdim.

"Halime teyze," dedim ayağa kalkarken "Ben yaparım dedim." İlerleyip elindeki cezveyi aldım. En sonunda kabul etmek zorunda kaldığında tezgâhtan çekildi elimden geldiği kadar hızlı davranıp kahveleri yaptım. Tepsiyi elime alırken biraz zorlanmıştım. Dilan'ın ısrarlı bakışlarını es geçerek kapıya ilerledim. Tek elimle tepsiyi tutarak kapıyı açtım ve bedenimi mutfağın dışına çıkardım. Dikkatli adımlarla merdivenlerden çıktım, Awir ağa'nın çalışma odasına ilerledim. Parmağımın acısıyla ufaktan kıvranıyordum, Awir ağa'nın çalışma odasına geldiğimde ise kendimi sıkı bir şekilde tutarak kıvranışlarıma son verdim. Tek elimle kahve tepsisini tuttum yanmış parmaklarımın eliyle kapıya iki kez vurdum. İçeriden 'Gel!' sesini duyduğumda kapıyı açarak içeriye girdim.

Awir ağa, her zaman ki yerinde oturmuştu masasının önündeki koltukta ise bir adam vardı ikisi ben gelmeden önce konuşuyor olacaklar ki geldiğimde sessizleştiler. İlk Awir ağa'nın bakışları altında kahvesini verdim. Gözlerini bir saniye yüzümden çekmeden aldı kahvesini, bir anda gözü yanık olan parmaklarıma kaydığında kaşlarını az bir şey çattı bakışlarını geri yüzüme çevirdi. Gözlerimi tepside tuttuğum için bakışlarından kurtulmuştum. Geriye doğru çekildim koltukta oturan adama kahvesini uzattım. Adam, kahvesini almak yerine gözlerini gözlerime dikince istemsizce gözlerimi kaldırdım ve adamla saniyeyle göz göze geldim hemen bakışlarımı tepsiye çevirdim, adamın kahvesini almasını bekledim. Gözlerini bir an olsun çekmeden kahveyi aldığında geri çekildim iki adama bakmadan ağız ucuyla "Afiyet olsun." dedim ve odadan çıktım. Bacaklarımın titreyerek çıktığı odadan kendini bıraktığında sırtımı ses çıkartmamaya çalışarak kapıya yasladım. Ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu bir an da kendimi gerilirken bulmuştum. Kalbim yuvasından çıkacak kadar hızlı atıyordu. Adamın bakışlarından biraz rahatsızlanmıştım çok takmamaya çalışarak beynimin içinde dağattım ve hiç kimse beni bu halde görmeden sırtımı kapıdan ayırdım geri mutfağa ilerledim.

İçeri girdiğimde ise herkes aynı yerindeydi bir tek Dilan yoktu ortalıkta. Elimdeki tepsiyi bıraktım tezgahın üzerine, mutfaktan geri çıkarak konaktaki odaları temizlemeye koyuldum yanık parmağım biraz bana zorluk çıkartsada temizlemeyi bırakmadım. Biliyordum çünkü; temizlikle uğraşmasam beynimin içi acılarla dolup taşacaktı ve bende kendimi temizliğe verdim.

 

☀️

Önüme gelen siyah saç tutamını geriye doğru attım ve yatakta huzurla uyuyan kardeşimi küçük bir tebessümle izlemeye devam ettim. Bir buçuk saattir Halime teyze'nin odasında Behramla ilgileniyordum. Temizliği bitirip dinlediğim sıra annem yanıma gelmiş Behram'ın durmadığını söyleyerek onunla ilgilenmemi istemişti. Kardeşimin yanına gittiğimde ilkten uyduğunu gördüm ses çıkartmamaya çalışarak yatağın kenarına oturdum ve kardeşimi izlemeye başlamıştım ki aradan on dakika bile geçmeden çığlık atarak ağlamaya başladığında panikle ne yapacağımı bilememiştim sonra kucağıma alarak sallamaya başladım ama nafileydi susmuyordu bir türlü. Odanın içinde gezerek salladığımda geri uyumuştu bende geri yatağa koyup üzerini ince pikeyle örtmüştüm. Aradan daha yarım saat geçmeden yine ağlamaya başladığında uyutma girişimlerinde bulunmuştum. Bu döngü üç dört kez devam ettiğinden artık yorulmuştum ağlayarak uyanan bir bebeği sakinleştirip uyutmak zordu. En sonunda Behram'ı uyutmayı başardığımda daha hiç uyanmamıştı. Yanında kıvrılmış, bir elimi yanağıma bastırarak yüzünü izliyordum. Serçe parmağımı tombul yanaklarında gezdirmek istiyordum ama uyanır diye yapmıyordum zaten evde babam yüzünden yeteri kadar uykusuz kalıyordu. Behram, dünyaya gelmeden önce babamın kızım diye beni sevmediğini düşünürdüm ve içten içe erkek olmak isterdim, babam beni sevsin diye. Sonradan Behram dünyaya geldiğinde anladım ki babam, erkek olmadığım için beni sevmiyormuş, kısaca bizi sevmiyormuş kız ya da erkek olduğumuz için değil. Biz babamın nefret kaynağıydık bize sürekli bunu derdi 'Sizler benim nefret kaynağımsınız!'

Hani derler ya, bazı acı anılar vardır ölsen de unutamazsın diye. Gerçekten de ölsem de unutamam. Birgün, Behram çok kötü hastalanmıştı ve durmadan ağlıyordu babam evdeydi, Behram'ın ağlamasından o kadar rahatsız oluyordu ki sürekli anneme kızıp susturmasını söylüyordu. Annem ise ne yapsa ne etse susturamıyordu kardeşim çığlık ata ata ağlamaya devam ediyordu. Babam artık daha fazla dayanamayarak kalkmıştı yerinden, odasına girip annemin kucağında Behram'ı elinden almıştı ve minicik boynunu tek eliyle sıkarak boğmaya çalışmıştı. Annem ve ben korkudan çıldırarak zar zor babamı geriye doğru çekmiştik.

O acı anı, hiç bir zaman hafızamdan silinmedi aksine kendine bir yer yapıp kendini sürekli hatırlattı.

Kapının aniden hızlı bir şekilde açılmasıyla acılı düşüncelerimden irkilerek çıktım hemen kendimi yatakta toparlayıp ayağa kalktım ve gelene baktım.

"Şîyar," dedim elimle gel yaparak. Hiç itiraz etmeden suçlu bir edayla yanıma geldi. Üzgün bakan gözlerine dayanamadığım için saçlarını okşadım, nazik bir dille uyardım.

"Canım, ben sana ne öğretmiştim? Odalara girmeden önce her zaman kapı çalınır. Bu sefer de unutma tamam mı?" diye sordum.

"Unutmam." dedi hala üzgün bakarak. "Ama ben hiç anlamıyom, niye kapıyı çalıp giriyoz?" dedi sarı kaşlarını çatarak.

"Çünkü; içerideki müsait olmayabilir. Yani üzerinde gömleği olmayabilir üzerinde tek atleti olabilir. Sen ister misin seni atletle görsünler?"

"Hayır." dedi hemen.

Şîyar, annesi, babası ve benim dışımda hiç kimseye üstünü giydirtmezdi. Giydirtmediği gibi de kimsenin yanında da üstünü çıkartmaz atletle durmazdı.

Saçlarını karıştırarak okşadım yanağından bir makas aldım. Gözlerimi kafasını dikleştirmiş etrafa bakan kardeşime çevirdim daha uyumayacağını bildiğim için tekrardan uyutmayacağım. Mutfağa inip yardım etsem iyi olacaktı misafirler birazdan gelecekti.

Sabah Awir ağa'nın odasında gördüğüm adam Awir ağa'nın ortaklarından biriymiş aynı zaman da Awir ağa'yla arkadaşlarmış. Bugün iki kardeşi ile birlikte akşam yemeğine davet edilmiş ama adam Awir ağa'yla birlikte gelmiş, Halime teyze, böyle söylemişti. Gün içinde adamı bir iki kez daha gördüm her görüşümde ise gözlerimiz karşı karşıya geliyor nedensizce geriliyordum. Derin bir nefes aldım ciğerlerime başımı iki yana sallayarak düşüncelerimden uzaklaştım.

"Hadi bakalım aşağı inelim." dedim.

Üçümüz birlikte odadan çıktığımızda yanık parmaklarımla Şîyar'ın elini tutamayacağım için elbisemin ucundan tutmasını söyledim hiç itiraz etmeden elbisemin ucunu sıkıca tutarak ilerledi. Merdivenlere geldiğimizde dikkatle inmeye başladım.

"Yaşmîn, benle oynuycan deme?" diye sordu, Şîyar.

"Oynuyacağım." dedim.

Aradan bir dakika bile geçmemişti ki yine aynı soruyu sordu.

"Yaşmîn, benle oynuycan deme?"

"Oynayacağım."

"Yaşmîn,"

"Canım oynayacağım dedim ya. Önüne bak dikkatle in merdivenlerden."

"Tamam."

Dikkatle merdivenlerden indiğimizde başımı kaldırdım. Şîyar'ı yönlendirerek mutfağa ilerledim. İçeri girdiğimizde annemin ve Gülcemal teyze'nin tabaklara yemek koyduğunu, Avjîr teyze ve Azize teyze'nin yemekleri tepsilerle taşıdığını gördüm.

"Kolay gelsin." dedim.

Annem yemek koymayı bırakarak bana baktı sonra kucağımda ki biricik oğluna ardından bakışlarını aşağı indirerek elbisemin ucunu tutan Şîyar'a üçümüze kocaman gülümseyerek sevgiyle baktı. Elindeki çorba kepçesini bıraktı yanımıza geldi kucağımda ki oğlunu kendi kucağına aldı.

"Benim canım oğlum uyanmış mı, benim paşam uyanmış mı?" diyerek hafifçe hoplattı. Behram, anneme gülerek heyecanla bacaklarını salladı bu tatlı hallerine gülümseyerek baktım.

Kardeşim ellerini ileri uzatarak annemin yüzüne değdirmeye çalıştı, annem küçük ellerinin avuç içlerinden öptü. Annemin derin şefkati kardeşler olarak içimizi sarmaşık gibi sarmalamıştı.

Annem, Behram'la uğraşmayı bırakıp bana baktı. "Bejna Xanım, Şîyar'ı arıyordu her yerde üstünü değiştirecekti." dediğinde mesajı anladım.

Kafamı eğerek bize bakan yeşil gözlere baktım.

"Hadi gel bakalım, seni annenin yanına bırakalım." dedim. Tek bıraksam ortadan ışık hızıyla kaybolurdu.

"Burda kalşam?" dedi gözlerini açarak.

Ben daha ağzımı açmadan annem araya girdi. "Olmaz öyle evladım, annen seni çağırıyorsa gitmen lazım." dedi.

"Ama Delal teyze, ben gitmek iştemiyorum. Burada Yaşmînle kalmak iştiyorum." dedi kafasını yana eğerek.

Annem gülümsedi bu tatlı haline. "Şimdi annenin yanına git Yasmîn seninle sonra oynar demi?" diyerek bakışlarını bana kaldırdı.

"Oynarım tabii." dedim.

Annem üzülmüş Şîyar'ı neşelendirmek için yalandan sesini kızgın çıkarttı "Eğer Yasmîn seninle sonra oynamazsa onu sopayla dövücem." dedi.

Hafiften gülsemde anneme kınayıcı bir bakış attım.

Şîyar, annemin dediğiyle kıkırdadı başını kaldırdı. "Döver mişin, Delal teyze?"

"Döverim tabii." dedi annem. Şîyar, bir kez daha kıkırdadı elbisemin ucunu tutmayı bırakarak bacaklarıma sarıldı. "Dövme ama." dediğinde annemle sessizce güldük.

Daha fazla oyalanmadan yanık olmayan parmaklarımla Şîyar'ın elini tuttum ve mutfaktan çıktım. Üst kata çıkarak Bejna Xanım'ın odasının önüne geldim. Kapıyı iki kere tıklattım bir kaç saniye sonra kapı Bejna Xanım tarafından açıldığında oğlunu teslim ettim. Bejna Xanım, teşekkür ederek oğlunu elimden aldığı an Şîyar'a kızmaya başladı gülmemek içim dudaklarımı birbirine bastırdım arkamı dönerek odadan uzaklaştım. İleride duran üç adamı gördüğümde incelemeden kendimi alamadım. Üç erkek kardeş tam karşımda duruyordu. Awir Ağa, Ciwan Ağa, Didar Ağa.

Aralarında en büyüğü Awir ağaydı otuz bir yaşındaydı ondan sonra da Ciwan ağaydı yirmi altı yaşındaydı ve erkeklerden en küçüğü Didar ağaydı o da yirmi dört yaşındaydı.

Awir ağa ve Ciwan ağa siyah takım elbise giymişti, Didar ağaysa siyah pantolon, düz beyaz gömlek giymişti. İki abisine göre rahat giyinmişti.

İçimdeki bakma dürtüsünü tutamayarak bakışlarımı Awir ağa'ya çevirdim yürümeye devam ederken çaktırmadan da süzdüm.

Esmer tenli bir adamdı. Uzun boylu, yapılı bir vücuda sahipti on metre öteden bile vücudunun heybetini fark edebilirdin öyle yani. Kara kaşlı, kara gözlüydü daha önce hiç göz rengi bu kadar siyah bir kişi görmemiştim. Biçimli yüzüne bıraktığı kirli sakal apayrı bir hava katmıştı heybetine. Uzaktan bakan birisi sıradan bir adam olmadığını saniyesinde anlardı. Ne kadar korktucu bir kişiliğe sahip olsa da çok yakışıklı ve karizmatik bir adamdı.

Sadece aşiret ağalarının kızları değil normal kızların bile neden peşinde olduğu barizdi. Adamdaki yakışıklık harici gizli bir çekim vardı gözlerine baktığın anda istemsizce ona doğru çekildiğini hissediyordun. İç çekerek bakışlarımı onlardan taraftan ayırdım uzaktan yanlarından geçtiğimde ise üzerimde bakışlar hissettim refleksle omzumun arkasından baktığımda üçününde bakmadığını konuştuklarını gördüm. Kafamı geri çevirerek önüme baktım bir an yanlış bir hissiyata kapılmışım. Merdivenlerden inerek mutfağa ilerledim.

Mutfakta çalışan kadınlara yardım etmek istesemde izin bırakmadılar biraz zorlayarak kendime iş aldım. Bizim için mutfağa sofra kurmaya başladım. Dolu tabakları masaya koyarken yemeğin güzel kokusu burnuma geldiğinde karnım guruldadı. Yanaklarım utançla kızardığında hızlıca bir göz gezdirdim etrafıma umarım kimse duymamıştır. Kimsenin bana bakmadığını gördüğümde içim rahatladı kimse duymamıştı. Sofrayı kurmayı bitirdiğimde geriye çekildim, konak halkının da sofrası kurulmuştu. Herkes masaya oturduğunda yanımda oturan annemin kucağından mızmızlanan kardeşimi kendi kucağıma aldım annem rahat yemek yesin diye. Yemeğe hep birlikte başladığımızda ben diğerlerinin aksine yemeğimi iştahla yiyemiyordum. Behram sürekli kucağımda hareketlenip duruyor, huysuzluğunu belli eden sesler çıkartıyor. Annem, Behram'ı almak istediğinde izin vermedim rahatça yemek yemesini söyledim zaten Behram'la ilgileneceğim diye yemek yemiyor, uyumuyordu. Herkes yemeğini bitirip masadan kalktığında tek ben kalmıştım annem en sonunda dayanamayıp Behram'ı kucağımdan aldığında yemeğimi hızlıca yiyip bitirmiştim. Karnıma çöken ağırlıkla doyduğumu hissetmiştim. Masadan kalkarak boş tabakları üst üste koydum tek elime taşıyarak tezgahın üzerine bıraktım. Yerinde oturan Dilan, ayağa kalkarak masanın üzerindeki boş tabakları eline aldığında yüzüne baktım. İfadesiz suratıyla oda yüzüme baktı sonra çekerek boş tabakları tezgahın üzerine koydu.

Dilan dışarıdan göründüğünden çok farklı bir kızdı. Yüzündeki güzelliği asla içine yansımamıştı. Kumral güzeliydi. Uzun boylu zayıftı, açık kumral saçları orta uzunluktaydı, yüzü zayıftı bu sayede gülerken elmacık kemikleri gözüküyordu, gözleri iri kahverengi, burnu küçüktü ama hafiften belli olan bir kemeri vardı. Dudakları az bir şey dolgundu yine de kusurlarıyla çok güzeldi. Yüzüne baktıran bir güzelliği varken bu kadar pis olması karakter meselesiydi. Bir insanın yüzü herkesten güzel olsun, karakteri kötüyse güzelliğinin ne anlamı vardı? Asıl önemli olan karakter değil miydi?

Boş tabakları tezgaha koyduğumuzda Dilan kendisinin toplayacağını söyledi. Biraz şaşırsam da belli etmemeye çalıştım sohbet eden kadınların arasına karıştım sandalyede onlara dönük oturarak gülerek sohbet ediyordum. Heja teyze'nin anlattığı komik bir anısıyla kahkahlar attık. Bu kadınların anıları beni çok güldürüyordu. Biraz daha sohbet ettikten sonra Heja teyze, annem ve Dilan konak halkının sofrasını toplamak için yukarı çıktılar. Kucağımda ağlayan kardeşimi susturmak için sırtını okşayıp, pışpışlıyordum bu günlerde huysuzluğu üstündeydi sürekli ağlayıp duruyor annem ve beni çok yoruyordu. Biraz sakinleştiğinde ne kadar uyumayacığını bilsem de bir umut uyur diye Halime teyze'nin odasına gittim. Ağlamaya hazırlanan kardeşimi bir kez daha sakinleştirdim kucağımda sallayarak şarkılar söyledim. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama gözlerini usulca kapattığında uyutmayı başarmıştım. İçten içe büyük bir sevinç yaşarken kardeşimi dikkatle yatağın üzerine bıraktım, üzerine üşümesin diye katlanmış pikeyi bıraktım. Kendimi tutamayarak iki yana açtığı ellerine birer öpücük kondurdum dudaklarımda yayılan gülümsemeyle geriye doğru adımladım sessiz olmaya çalışarak odadan çıktım.

Mutlu mesut yürümeye başladığımda bir an da karşıdan gelen kişiyi görmemle yüzümdeki gülümseme soldu içimde büyük bir rahatsızlık doldu. Yüzümü ifadesiz tutarak adamın yanından geçmeyi planlıyordum ki adam kurduğum planı yıkarak bana doğru yürüdü aramızda iki üç adım kala durduğunda bende durmak zorunda kaldım.

"Buyrun bir şey mi istemiştiniz?" diyerek ilk konuşan ben oldum.

"Evet, lavabonun yerini soracaktım. Bu katta dediler ama bulamadım." dedi.

Lavabo bir üst kattaydı.

"Lavabo bir üst katta, sağdan ikinci kapı." dedim.

"Teşekkürler." dedi ama geriye dönüp yürümemişti.

Gözlerimi çekerek yürümeye yeltendiğimde konuşmasıyla beni durdurdu. "Burada mı çalışıyorsunuz?"

"Evet." dedim tekrardan bir adım atacaktım ki yine gitmeme izin vermemişti.

"Sürekli buraya gelip gidiyorum ama sizi hiç görmedim daha yeni mi işe başladınız?" diye sordu bu sefer.

"Hayır." bir kez daha kısa cevap vererek gitmeye kalkıştım ama yine izin vermedi. Bir adım atarak bana yaklaştığında kalbim etime çok sert çarptı vücudumda bir tedirginlik dalgası yayıldı. Artık korkmaya başlıyordum her gitmek istediğimde adam önümü keserek gitmeme izin vermiyordu.

"İsminiz ne peki?"

Hiç bir cevap vermeden yanından geçip gidecektim ki kolumdan tutmasıyla irkilerek kendimi geriye çektim büyümüş gözlerimle adama baktım. Ne yapsam bırakmayacağını anladığımda etrafıma bakındım bir anda adamın omzunun üzerinden göz göze geldiğim kişiyle yerimde dona kaldım. Sesli soluklarım bıçağın keskinliğiyle kesildiğinde vücudumda dolaşan asıl korkuyu hissettim.

☀️

​​​Instagram: zeeynepyllmz

Tik Tok: zeeynepyllmz

Umarım bölümü begenmişsinizdir.

Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce kim geldi?

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun 🤍

Loading...
0%