Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2.BÖLÜM

@zeynepyllmz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

@zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın

Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın ❤️

Bol bol yorumlar yapınn

Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.

 

İYİ OKUMALAR DİLERİM

☀️

Peygamber Efendimiz kızları önemli kılmıştı, Allah katında kız çocuklarının yeri ayrıydı. Kız çocuklarına nazik davranılması, anne ve babanın kız çocuklarına çok iyi bakması emredilmiştir.

Mardin'de ise tam tersiydi erkek çocukları, kız çocuklarından daha üstündür erkek her ne istediyse kız isteneni yapmak zorundadır.

Bir adam, bir kadına istediğini yapa bilirdi ihtiyacını hiç tanımadığı bir kadın da gidere

bilirdi sonuçta suç adamın değil kadının suçuydu! Erkek şerefsiz değil, kadın namussuzdu!

Birgün bana bu durumun içine düşeceğimden bahsetselerdi oturup halime ağlar o günü yok etmek için canımı bile ortaya koyardım. Şimdi bende hiç suçu olmayan kadınlar gibi ceza çekeceğim tıpkı tecavüze uğrayan Dilberi öldürmeleri gibi, tıpkı kardeşinin boğazında ekmek kaldığı için tanımadığı bir adamdan su aldığı için adı oruspu'ya çıkan Xazal'ın seksen beş yaşındaki bir dede'yle evlendirmeleri gibi, tıpkı sevdiği adamla kaçmak üzereyken bulunup amcasının oğluyla zorla evlendirilen Helin gibi, tıpkı abisi kız kaçırdığı için on bir yaşında berdel'e kurban giden küçük Berfin gibi...

Ateşle harlanmış kara gözleri gözlerimi delip geçiyordu öyle bir ateş vardı ki gözlerinde hiç bir su söndüremezdi.

Kalbim çok hızlı atıyordu öyle ki nefes dahi alamıyordum. Gözlerini gözlerimden ayırmadan yavaş ama sert adımlarla bize doğru adımladı. Her adımı yerimde daha çok titrememe neden oluyordu. Gözlerimi kaçırarak Awir ağa'ya bakmaktan korktum. Yanımızda durduğunda nefesimi tuttum gözlerimi kaldırdım. Awir ağa'nın gözleri ikimiz arasında gidip geldi sert bir şekilde "Ne oluyor burada?" dedi.

Dudaklarının arasından çıkan her kelamı bastırarak söylemişti. Göğüs kafesim dudaklarının arasından çıkan her kelamla yükseldi. Benim aksime gayet sakin olan adam, kolumu serbest bıraktı bir iki saniye bakışlarını yüzümde tuttu sonra karşımızda duran Awir ağa'ya baktı. Adamın elini kolumdan çekmesiyle geriye doğru iki adım atarak uzaklaştım gözlerim iki adamın arasında gidip geliyordu adam sakindi, Awir ağa'da aynı şekilde çok sakindi işte beni korkutan da buydu sakinliği. Yüzünde hiç bir duygu kırıntısı okunmuyordu tamamen ifadesizdi.

"Ne oluyor burada diye sordum." dedi bir kez daha.

Sesi buzulları aratmayacak bir şekilde soğuktu. Yüz ifadesinden hiçbir şey okunmuyordu ama gözleri ve sesi çok şey söylüyordu.

"Lavabonun yerini soruyordum." dedi adam. Hala sakindi.

Awir ağa'nın üst dudağı yukarı doğru kıvrıldı.

"Lavobonun yerini soruyordun demek." dedi. Gözleriyle adamın yüzünü inceledi. "Kolunu tutarak mı soruyordun?"

​Afalladı adam ne diyeceğini bilemedi üzerindeki sakinliğin yavaşça dağıldığını görebiliyordum. Dudaklarını araladı bir şey diyemeyince geri kapattı.

"Kolunu tutarak mı soruyordun, diye sordum Yakup?" dedi, Awir ağa. Adamın adına vurgu yapmıştı.

"Yanlış anladın Awir." diye gevelemeye başladığında Awir ağa adamın lafını kesti.

"Benim anlamam yanlış değil, senin burada olman yanlış." dedi ve Yakup denen adama yakınlaştı. "Neden burada olduğunu bilmediğimi düşünüyorsun?"

Awir ağa, gözlerini hiç kırpmadan Yakup'a bakıyordu. Gözlerinin içindeki ölümcül ifade beni bile olduğundan daha çok germişti.

Yakup'un üzerindeki sakinlik tamamen uçup gittiğinde yutkundu. Awir ağa'nın gözleri önünde ne yapacağını bilemeyerek gerildi. "Yok ol Yakup. Seni bir daha gözlerimin gördüğü hiç bir yerde görmeyeyim." dedi. Yakup, ağzını açıp tek laf etmeden hızla yanımızdan uzaklaşıp gitti. Bir kez bile olsa dönüp arkasını bakmadı.

​​​​​​Yakup, ağzını açıp tek laf etmeden hızla yanımızdan uzaklaşıp gitti. Bir kez bile olsa dönüp arkasını bakmadı.

Yakup'un gitmesiyle ikimiz yalnız kaldığımızda kalbim ritmini arttırdı. Ellerimi önümde birleştirdim parmaklarımı sıkıca birbirine kenetledim gözlerimi bir saniye bile olsa çekmeden karşımdaki ağa'ya baktım. Awir ağa, gözlerini çevirdiğinde oracıkta öleceğim sandım. Gözleri iyimser bir şekilde bakmıyordu, kötü bir şekilde de bakmıyordu dümdüz bakıyordu asıl korkutucu olanda buydu. Kısa bir süre bakıştık ağzını açıp tek kelime bir şey demedi. Bir adım atarak yakınlaştığında parmaklarımı daha çok sıktım. Yerinde durduğunda ise aramızdaki mesafeyi kontrol ettim üç dört adımlık mesafe vardı daha fazla yakınlaşmamıştı. Nefesimi dışarıya verdim yavaşça gözlerinin içine daha da bakamayarak kaçırdım.

"Bir şey yaptı mı sana?" dediğinde mecburen gözlerimi tekrardan ona çevirdim. Bir iki saniye dediklerini anlamaya çalıştım, korkudan idrak duygumu yitirmiştim.

Dediklerini anladığımda kafamı iki yana salladım konuşacak mecalim yoktu.

Awir ağa, gözlerini şüpheyle kıstı yüzümü izledi. "Bir şey yaptı mı?" diye sordu tekrardan şüphesi ses tonuna yansımıştı.

Kendimi zorlayarak kurumuş dudaklarımı araladım konuştum. "Hayır, yapmadı." diye bildim sadece.

Bir şey yapmadığından emin olduğunda yüzündeki şüpheci ifade dağıldı. "İyi misin?" diye sordu.

Kafamı olumlu anlamda salladım. İyi değildim.

Oda bunu anlamış olacak ki buna inanmadı. "Bugün evine erken gide bilirsin." dediğinde şaşırmıştım ama belli etmedim. Nasıl yani bana zarar verecek sözlü ya da fiziksel bir şey yapmayacak mı? Yanlış anlaşılmaya müsait bir durumdaydık ama o benim masum olduğuma mı inanmıştı?

Yerimde kıpırdamadan ona baktığımdan kaşlarını çatarak bakışlarıma karşılık verdi.

"Ne oldu? Niye öyle donmuş bakıyorsun?" dediğinde kendime döndüm.

Hızla bakışlarımı yere eğerek ağzımın içinden "Afedersiniz şimdi gidiyorum." diye saçma sapan geveledim.

Yerimde bir saniye bile durmadan kaçtım yanından hızla geçtiğimde kafam önüme eğikti arkama bir kez bile bakmadan koşar adım uzaklaştım. Merdivenlerden inerken kalbim çok hızlı atıyordu. Titreyerek merdivenlerden indim en alt kata geldim, bir elim hızlı atan kalbimin üzerindeydi nefes almaya çalışıyordum. Az önce yaşadıklarım gözümün önünden film şeridi gibi geçip gidiyordu ucuz yırtmıştım. O an Awir ağa'nın yerinde başka biri olsaydı ne olurdu? Düşünmek bile istemiyorum.

Gerçi Awir ağa'nın da orada olması iyi bir şey değildi yarın ne olurdu bilmiyorum. Allah'ım sen bana yardım et.

Mutfağın kapısı açılıp içeriden annem çıkınca karşı karşıya, göz göze geldik. Annemin kaşları çatıldığında burada ne yaptığımı sorguluyordu.

İçime doğan rahatlama ve ihtiyaç duygusuyla "anne." diyerek annemin boynuna kollarımı sardım.

Annem ani sarılmamla afalladı kısa bir süre karşılık vermedi sonra ellerini sırtıma koydu ve neyim olduğunu anlamaya çabaladı.

"Yasmîn, ne oldu?" diye sordu endişelenerek.

Cevap vermedim sıkıca anneme sarılmaya devam ettim. Şu an da sakinleşmeye ihtiyacım vardı ve anneme sarılmak beni sakinleştiriyor içimdeki korkuyu yok ediyordu.

Annem bir kez daha "Keça min (Kızım) ne oldu?" dedi.

Kendimde konuşma gücünü bulduğumda derin bir nefes aldım. "Anne eve gidelim." dedim titrek sesimle.

"Yasmîn,"

"Anne lütfen eve gidelim, lütfen!" diyerek annemin lafını böldüm.

Annem, beni kendinden çekti korkudan solmuş yüzüme baktı.

"Ne oldu, niye titriyorsun?"

"Anne, eve gidelim." dedim bir kez daha. Sadece evime gitmek, yatağımda uyumak istiyordum. "Eve gidelim anlatacağım ama eve gidelim."

"Keça min (kızım) ne evi Allah aşkına, izin almadan çıkamayız." dediği an "Awir ağa izin verdi." dedim. Adını söylemem kalbimi tekletti.

Annem, dudaklarını araladı bir şey söyleyecekti ki söyleyeceği şeyden vazgeçti kafasını olumlu anlamda salladı. Muhtemel iyi olmadığım için söylememişti.

"Tamam, sen burada bekleyiver Behram'ı çantayı alıp geliyorum." dedi.

Kafamı olumlu anlamda sallayarak cevap verdim.

Annem mutfaktan tekrardan içeri girdiğinde yalnız kalmıştım. Sırtımı duvara yasladım, kollarımı göğsümde birleştirdim yerimde titreyerek annemi beklemeye başladım. Beş dakika bile geçmeden annem mutfaktan çıktı. Sırtımı yasladığım duvardan ayrıldım ne kadar kötü bir halde olsam da annemin elindeki orta boy büyük çantayı almaya yönelmiştim ki annem müsade etmedi. Kötü bir haldeyken çanta taşımamı istemiyordu bende ısrar etmedim almak için.

Annemle konaktan çıktığımızda kapının önündeki korumalara eve gideceğimizi söyledik. Konakta işimiz bittikten sonra belirli iki koruma bizi evlerimize bırakıyordu. Aslında bizim kendimiz gitmemiz gitmemiz gerekiyordu tıpkı sabah kendimiz geldiğimiz gibi ama işimizin bitmesi gece geç saatlere kadar sürdüğü için bizi belirli iki korumla ile evlerimize bırakıyordular.

Kapıda ki koruma bizi eve bırakacak korumaya telefondan eve gideceğimizi haber etti aradan geçen beş dakika sonra bizi eve bırakacak olan koruma konaktan çıktı kapının önündeki arabayı hazır etti. Annemle birlikte arka koltuğa oturduk, öne oturmamız uygun karşılanmazdı.

Araba hareket ettiği zaman başımı koltuğun kenarına yasladım ve su gibi akan yolu izledim. Arabanın içinde çıkan tek ses Behram'ın anlamadığımız mırıldanmalarıydı.

Evimizin önüne geldiğimizde arabadan indik. Annem çantadan çıkardığı anahtarla evimizin kapısını açtı içeri girdik. Eve girdiğimizde ışıkların açık olduğunu ve televizyonun sesini duyduğumda babamın evde olduğunu anladım sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim, bugün kötü bir gündü.

Annem, Behram'ı kucağıma verip odama geçme mi söyledi hiç itiraz etmeden odama gittim. Behram'ı eski yatağımın üzerine bıraktım toplu saçlarımı açarak belime dökülmesine izin verdim. Yatağımda uzanan Behram'ın yanına oturdum sırtımı yatağımın demirliğine yasladım ve bugün ki olanları istemsizce düşünmeye başladım. Awir ağa'nın gelişi bir yandan iyi olurken diğer yandan kötü olmuştu. Eğer bir şey yapmadıysa halimin iyi olmadığını gördüğü içindir eminim yarın canımı okuyacak. İçime dolan sıkıntıyla nefesimi seslice dışarı verdim kafamı eğerek etrafı izleyen kardeşime baktım.

Parmak uçlarımla yanağına daireler çizerek okşadım aklım hala düşünmeye devam ediyordu. Aklımdaki düşüncelerle iç savaşa girmişken odamın kapısı açıldığında kafamı kaldırarak gelene baktım. Annem, kapıda dikilmiş hüzünlü gözlerle bana bakıyordu. Annem hep böyle bakardı gözlerinde bir kez olsun mutluluk yeşermezdi.

"Baban seni çağırıyor kızım." dediğinde oturduğum yerde dikleştim. Tüylerim diken diken olmuştu korkudan. Yılan işte şimdi sokmuş, zehir şimdi hücrelerime yayılmıştı.

"Neden?" dedim. Korkuyordum, babamdan çok korkuyordum.

Annem gözlerime hüzünle bakmaya devam ederek omuzlarını 'bilmiyorum' anlamında kaldırdı.

"Tamam anne." dedim başka ne diye bilirdim ki.

İki elimi yatağa bastırarak ayağa kalktım.

Annemle gözlerimiz kesiştiği sıra ikimizin de aynı korkuları belirdi tek duamız bugün dayak yemeden uyumaktı.

Ben önde, annem arkada odamdan çıktık küçük salonumuza girdik. Babam koltukta oturmuş kahvesini içerek televizyon izliyordu geldiğimizi gördüğünde elindeki kahveyi önündeki kahverengi eski sehpaya bıraktı, bir kolunu koltuğa koyarak dik dik bize baktı.

Babamın karşısında durduğumda iki elimi önümde birleştirdim kafamı eğdim annem de benden iki üç adım uzakta çaresizce bana bakıyordu.

"Beni çağırmışsın baba,"

Korkulu bir sessizlik oluştu.

"Yarın işten çıkacaksın." diyen babamla kafamı şokla kaldırdım.

"İstemeye gelecekler seni." diyen babamla ikinci şok yaşadım.

"Ne?"

"Bugün Cemil kahvede yanıma geldi, hayırlı bir iş için yarın müsait olup olmadığımızı sordu bende müsait olduğumuzu söyledim. Hazırlığını yap, yarın Baran'a seni istemeye gelecekler." dedi babam. Ağzından çıkan her sözcük bıçak olup kalbime saplanıyordu.

Yaşadığım şokla yerimde buz kestim hücrelerime kadar donmuştum. Kalbim de küçük derin bir kesik hissettim kesik yerden kanlar akıyordu, o akan kanlar benim yıllarca içimde biriktirdiğim göz yaşlarımdı. Gözlerimden de yaşlar akıyordu, kalbim gibi gözlerim de ağlıyordu.

"Baba," çıktı dudaklarımdan.

"Baba," dedim bir kez daha hıçkırarak.

Kafamı olumsuz anlamda hızlı hızlı salladım göz yaşlarım yanaklarıma akmaya başlamıştı.

"Baba, baba olmaz." dedim hıçkırıklarımın arasından.

Babam, verdiğim olumsuz cevapla kaşlarını çatarak ayağa kalktı.

"Ne demek olamaz lan! Karşımı geliyorsun bana?!" dedi bağırarak.

Ağlayarak babamın ayaklarına kapandım, yalvardım.

"Baba... sana yalvarırım beni verme... Baba Allah için beni verme, yalvarırım beni verme! Kurbanın olayım beni verme, baba ben dayanamam, baba ben yapamam... Baba ben o adamla yapamam! O benden çok büyük... Ben daha yirmi yaşındayım, Baran otuz sekiz yaşında! Ben onunla nasıl yaparım?! Ölürüm yine de yapmam, yapamam!"

Acı haykırışlarım duvarlara çarparak yankı yapıyordu. Uzvurlarıma kadar acı çekiyordum öyle bir acıydıki ölsem kurtulurdum. Kalbim kan göz yaşları içinde kalmıştı ve hala akmaya devam ediyordu kan göz yaşlarım durmak ne demek bilmeden akıyordu. Evlenmek istemiyordum, Baran denen adamın karısı olmak istemiyordum ben okumak istiyordum, evlenmek değil. O adam benden on sekiz yaş büyüktü!1

Ben, babamın bana merhamet etmesini beklerken o, saçlarımdan çekiştirerek zar zor ayağa kaldırdı beni yüzünü yüzüme yaklaştırdı öfkeyle bağırdı. O kadar çok ağlıyordum ki göz yaşlarımdan babamın yüzünü bulanık görüyordum.

"Sen benim lafıma nasıl karşı gelirsin, orospu! Evleneceksin, yeter ağalara kuyruk salladığın senin yüzünden şerefimi iki paralık edemem yarın olacak Baranla sözleneceksin, bitti!"

"Baba lütfen," demeye kalmadan babamın okkalı tokatı beni susturdu. Yanağımda hissettiğim acıyla babamın ayaklarının dibine düştüm.

"Sen hala benim lafıma karşımı geliyorsun, orospu! Bunak kadın, orospu kızını al odasına götür elimde kalacak!"

Kafamı yerden kaldırmadan sarsılarak ağlıyordum çektiğim acı tarifsizdi sadece yaşayanlar anlardı. Babam beni verecekti acımayacaktı bana bile bile hayatımı yakacaktı.

Kollarımda eller hissettim beni yavaşça kaldırdı kim olduğunu buğulu gözlerim yüzünden göremedim ama hissettim, annemdi acılarıma derman olan annem. Ağlıyordu, görmüyordum ama duyuyordum çektiğim acıya dayanamıyordu kalbi benim kalbim gibi kan ağlıyordu. Annem beni ayaklarımın üstüne kaldırdığında başım omzuna düştü acı beni halsiz düşürmüştü. Annem belimden sıkıca tutarak beni odama götürdü son kez babama baktım yalvaran gözlerle karşılaştığım ise acımasızlıktı. Ağlamam her saniye daha da artıyordu rahat nefes almama engel koyuyordu. Annem, beni odama soktuğunda beni daha fazla taşıyamayan dizlerim yere çöktü annem de benimle birlikte çöktü yüzümü bağrına bastırdı benimle birlikte sarsılarak ağladı. Behram da ağlıyordu sanki ne çektiğimi hissediyor seslice ağlıyordu.

"Anne... Ben evlenmek istemiyorum... Anne ben istemiyorum yalvarırım bir şey yap anne!" dedim hıçkırıklarımın arasından güçlükle konuşarak.

Annem cevap vermedi, ağlaması daha da şiddetlendi.

"Anne!" dedim hıçkırarak.

Babamdan bulamadığım umudu annemde aradım. Biliyordum, annem engel olamazdı ama yine de umudu aradım.

Annem beni yavaşça bağrından çekti şifalı elleriyle akan göz yaşlarımı sildi.

"Biliyorum kızım bu zamana kadar hiç umudun olmadım babanın ellerinden seni hiç kurtaramadım. Sana hakaret ettiğinde sustum, seni dövdüğünde ellerinden kurtaramadım, ben anneliğimi hiç yapamadım. Ama bu sefer öyle olmayacak seni kurtaracağım ellerinden, sana söz kızım seni kurtaracağım sonu ölüm olsa da kurtaracağım!" dedi.

Parmaklarıyla yeni akan göz yaşlarımı sildi kararlı konuşmasına devam etti.

"Şimdi hiçbir şey olmamış gibi yatacaksın, yarın işe gideceksin ve asla ayrılmayacaksın! Ben halledeceğim seni asla, baharımı asla o adamla evlendirmeyeceğim!" diye bitirdi konuşmasını.

Annem tarafından ilk defa içimde umut filizi yeşermişti. Bu umut kalbimde açılan yaraya kabuk bağlamıştı iyileştirmişti.

Annem yanaklarıma öpücükler kondurdu, babamın çektiği saçlarımı okşadı.

"Hadi, rahatlıkla yat şimdi annen kurtaracak seni." dedi.

Annem belimden tutarak beni ayağa kaldırdı, yatağıma oturttu. Behram susmuştu, kızarık gözlerle bakıyordu bana kendimi zorlayarak tebessüm ettim kardeşime, sahiden ne çektiğimi hissediyor muydu?

Annem dolabımdan aldığı pijamaları yatağın üstüne koydu, kolumdan nazikçe tutarak beni ayağa kaldırdı elbisemin düğmelerini çözdü. Annem elleriyle elbisemi çıkartıp pijamalarımı giydirmişti yirmi yaşındaydım ana şu an beş yaşında ki ağlak kız çocuğundan farksızdım. Annem beni tekrardan yatağıma oturttu yanık parmaklı elimi tutarak inceledi. Parmaklarım git giderek kötü olmuştu morarmış ve su toplamıştı annem hafifçe yanık parmaklarımı öpüp geri çekildi.

"Allah, yapılan zulüme sessiz kalmaz." dedi gözlerimin içine bakarak.

Cevap vermedim sadece gözlerinin içine baktım annemde bir cevap beklemedi elimi canımı acıtmadan bıraktı.

Annem yatağımda uzanan Behram'ı kucağına aldı sessizce odamdan çıktı. Odamda yalnız kaldığımda C şeklini alarak yatağımda uzandım gözlerimden yaşlar boşalmaya devam ediyordu sessizce.

Cezaydı. Bu bir cezaydı. Awir ağa benle, Yakup'u gördüğünde Yakup'u suçlu bulmuş, beni suçsuz bulmuştu ama kader tam tersini uygulamıştı beni suçlu, Yakup'u suçsuz bulmuştu ve cezama karar vermişti. Cezam ağırdı, çok ağırdı Baran'ı tanıyordum şerefsiz bir adamdı. Baranın gözünün bende olduğunu biliyordum tesadüfen karşılaştığımız zaman gözleriyle beni taciz ederdi. Kaçtığım adamla yarın sözüm olacaktı ve bu beni öldürüyordu.

Ellerimi açtım sesimi duyan yaradana yalvardım.

"Allah'ım yalvarırım yardım et! Ben o adamla yapamam, yaşayamam Allah'ım, bu aciz kuluna yardım et Allah'ım!" dedim ve ellerimi yüzüme sürerek 'amin' dedim.

Allah, yapılan zulüme sessiz kalmazdı.

 

 

☀️

Bir baba nasıl evladını sevmez?

Bir baba nasıl evladını döver?

Bir baba nasıl evladını ateşe atar?

O baba nasıl bir baba?

Yarım kalpliydim babam beni hiç sevmeyerek kalbimin yarısını öldürmüştü. Şimdi de diğer yarımı öldürüyordu beni istemediğim bir adamla evlendirerek. Hayatım bir gecede tamamen karanlığa bürünmüştü hiç ışık kalmamıştı sadece küçük bir cızırtı ışık vardı o da annemin içime yerleştirdiği umuttu.

Saat sabah'ın altısıydı konağa gitmek için hazırlanıyordum. Gece sürekli uyanmış ağlamıştım, Allah'a dua etmiştim gözlerim ağlamaktan dolayı şişmiş, kızarmıştı.

Ruhsuz bir şekilde dolabım'dan üzerime uygun bir elbise aldım. Kapalı yeşil renginde, ayak bileğimin bir iki parmak üstünde, sade bir elbiseydi.

Elbisemi giyindikten sonra saçlarımı iki üç tarak vurup açık bırakmıştım. Başka bir işim kalmadığı için her zaman kullandığım çantamı ve tuşlu telefonumu aldım odamdan çıktım mutfağa girdim sürahiden bardağa su doldurdum içtim. Tam o sırada annem mutfağa girdi gözleri aynı benim gözlerim gibi şişmiş ve kızarmıştı anlaşılan o da gece yatamamıştı.

"Niye bu kadar erken kalktın?" diye sordu annem.

"Uyku tutmadı," dedim ve devam ettim "Anne üstünü giyinde erkenden gidelim konağa."

Evde kalmak istemiyordum boğuluyordum.

"Ben gelmeyeceğim Yasmîn, seni evlilik meselesinden kurtaracağım unuttun mu?" dediği an içim umutla dolup taştı.

"Gerçekten evlenmeme izin vermeyecek misin anne?" diye umutla sordum.

Annem şefkatle gülümseyerek elini yanağıma koydu.

"Asla, asla izin vermeyeceğim!" dedi annem kararlılıkla.

Sıkıca anneme sarıldım gözlerim mutluluktan dolu dolu olmuştu. Saçlarımda hissettiğim öpücüklerle daha sıkı sarıldım.

Hayatının zindan olmasına izin vermeyeceğim! Seni kadere mahkûm etmeyeceğim kızım!"

Annem beni kendinden çekti iki eliyle yüzümü okşayarak avuçlarının içine aldı.

"Bu evden ölüm çıksa bile seni vermem kızım." dedi fısıltıyla.

Annemin lafıyla gözlerimde biriken yaşlar bir bir aktı annem parmak uçlarıyla göz yaşlarımı sildi anlıma küçük bir öpücük bıraktı.

"Şimdi konağa hiçbir şey olmamış gibi gideceksin, çalışacaksın. Asla çıkmayacaksın konakta çalışmaya devam edeceksin." dedi annem kararlılıkla. Alt dudağımı dişleyerek kafamı olumlu anlamda salladım.

Birazdan Hewi hanımağa'yı arayacağım Behram'ın rahatsızlandığını bugün gelemeyeceğimi söyleyeceğim." dedi.

Aklımı kemiren soruyu söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki, annem ne soracağımı tahmin ederek konuşmama izin vermeden konuştu.

"Merak etme Hewi hanımağa halden anlayan bir hanımağa gelmeyeceğimi mazur görecektir." dedi.

Kafamla annemi onayladım. Aklımı kemiren ikinci soruyu sormak için dudaklarımı aralamıştım ki, annem yine ne soracağımı tahmin ederek konuştu.

"Çavşîn xanım, Hewi xanım'ın sözü üzerine söz söylemez." dedi.

Hewi xanım gerçekten halden anlayan bir Xanımağaydı. Hewi Xanımağa, Mervan ağanın annesiydi kocası yıllar önce ölmüştü. Hewi Xanımağa'nın kocasının ölmesiyle ağalık Mervan ağa'ya geçmişti, Mervan ağadan sonra da Awir ağa'ya. Xanımağalıkta Rima Xanım'a geçmişti ölmesiyle de Xanımağalık Mervan ağanın ikinci eşi Çavşîn Xanım'a geçecekti ki Hewi Xanımağa, Çavşîn Xanım'ın ikinci eş olduğunu söyleyerek itiraz etti ve tekrardan Xanımağa oldu, o günden bu güne Xanımağa, Hewi Zemheroğluydu. Tabii geçici Xanımağaydı Awir ağa hangi kadınla evlenirse Xanımağalık ona geçecekti.

"Ben artık gideyim anne." dedim tebessüm etmeye çalışarak.

Annem iki yanağımı öpücüklerini kondurdu.

"Tamam kızım, giderken çok dikkat et kendine." dedi.

"Ederim anne." dedim.

Mutfaktan çıkmadan önce anneme sıkıca sarıldım, yanaklarına sulu öpücükler bıraktım.

Beyaz babetlerimi ayağıma geçirdim evden çıktım. Güneş parmaklarını ağlamaktan şişmiş gözlerime değdirerek yaktı kafamı öne eğerek güneşin parmaklarından gözlerimi kurtardım. Yavaş adımlar atarak konağa doğru yürümeye başladım.

Konağa geldiğim zaman kapının önünde ki iki korumadan biri konağın kapısını açtı kafamı yerden kaldırmadan konak kapısından içeriye geçtim, mutfakta doğru yürüdüm.

Mutfağa geçtiğimde kimseyi göremedim erken gelmiştim kimsenin olmaması doğaldı. Çantamı koltuğun üzerine bıraktım dolaptan bardak aldım masa da ki sürahiden aldığım bardağa su doldurup kana kana içtim hava çok sıcaktı konağa gelene kadar susuzluktan ölmüştüm.

Bardağa tekrardan su doldurup içiyordum ki kapının açılmasıyla su içmeyi bırakmadan gelene baktım, Halime teyze mırıldanarak içeri girmişti.

Bardağı dudaklarımdan uzaklaştırdım "Günaydın Halime teyze," diyip sudan içmeye devam ettim.

Halime teyze mırıldanmaya bırakıp şaşırarak bana baktı.

"Günaydın, günaydın da senin bu saatte burada ne işin var keça min (kızım)?"

Su içmeyi bitirip bardağı masaya koydum.

"Bugün erken gelmek istedim." hayır babam evde olduğu için erken gelmek istedim.

"Anan nerede?"

Sorulan soruyla bir kaç saniye duraksayıp cevap verdim.

"Behram gece aniden rahatsızlandı, iyileşmedi bir türlü. Annem de Behram rahatsızlandığı için gelemedi." dedim kaçamak cevaplar vererek.

Halime teyze söylediğim yalana anında inanıp Behram için üzülmüştü.

"Ay inşallah iyileşir hemen." dedi.

İnşallah annem ne yapıp edip beni Baran'a verdirmeyecek olacak, Halime teyze.

"İnşallah." dedim.

Ayakta durmayı bırakıp koltuğa oturdum kollarımı göğüsümde birleştirdim. Halime teyze de tezgaha ilerleyip dolaptan küçük çaydanlık çıkarttı içine su doldurdu tüpün üstüne koydu, çayların olduğu dolaptan da Yeşilçay çıkardı tezgahın üzerine koydu. Kaşlarımı hafiften çatmış merakla Halime teyzeyi izliyordum kahvaltı saatine daha vardı.

"Halime teyze kahvaltı saatine daha var niye Yeşilçay yapıyorsun?" diye sordum.

"Awir ağa her zaman kahvaltıdan önce bir bardak Yeşilçay içer." diye yanıtladı beni Halime teyze.

Awir ağanın adı geçmesiyle vücudumu titreme esir aldı. Adı bile titretiyordu insanı.

"Yeşilçay haa, bence papatya çayı yapsan daha iyi Halime teyze, Awir ağa'yı sakin birine çevirir."

Awir ağa'yı papatya çayı değil papatya tarlası ancak sakin birine çevirirdi.

"Demek papatya çayı beni sakin birine çevirir."

Duyduğum sesle ayağa fırladım gözlerim far görmüş tavşan gibi açılmıştı. Kafamı yavaş yavaş çevirerek mutfak kapısının kulpunu tutarak bana bakan Awir ağaya baktım. İşte şimdi bittin kızım sen, bittin!

Seslice yutkunarak masum masum Awir ağa'ya baktım yanaklarım utançtan yanıyordu. Awir ağa bakışlarını kısarak beni odağına almıştı yüzü her zaman ki gibi sertti ama sesi alaylı çıkmıştı.

Kalbim atışlarını bozarak yerinden çıkacak gibi atıyordu ikimizde gözümüzü kırpmadan bir birimize bakıyorduk,ben masum bakışlar atıyordum, oda alaycıl bakışlarla karşılık veriyordu.

"Bir şey mi istemiştiniz, ağam?"

Halime teyze sorduğu soruyla beni kurtarmaya çalıştı. Awir ağanın bakışları benden Halime teyze'ye döndü kısılan bakışları düzeldi.

"Evet, Şîyar'ın ilacını bulamadım nerede?"

Şîyar'ın bu küçük yaşta vitamin eksikliği vardı ve ilaç kullanıyordu.

"Her zaman ki yerinde ağam."

"Yerin de yoktu."

Halime teyze, Awir ağanın verdiği cevapla hafifçe gülümsedi.

"Şîyar'a sorun o zaman ağam. İlacının tadı kötü olduğu için içmek istemiyor, bu yüzden ilacını saklıyor."

"Spaya bak sen birde bilmiyorum diyordu. Tamam, sen çayı da Şîyar'ın odasına getir."

"Tamam ağam."

Awir ağa gitmeye hazırlanıyorken bana baktı üst dudağı yukarı doğru kıvrıldı.

"Yasmîn, papatya çayını da birgün ellerinden içmek isterim." dedi ve mutfak kapısını çarparak gitti.

Dizlerim beni daha fazla tutamayarak koltuğa doğru çöktürdü iki elimi sıcacık yanaklarıma bastırarak Awir ağa'nın şimdi dediğini düşündüm, birgün ellerinden papatya çayı içmek isterim mi dedi o?

"Kız sen yürek mi yedin?" dedi Halime teyze hayretle.

Halime teyze'ye cevap verecek durumda olmadığım için bakmakla yetindim. Halime teyze haklıydı ben yürek yemiştim.

Nabzımın şiddetle derime vurduğunu hissediyordum kalbim gibi deli atıyordu. Ellerimi yanaklarımdan çektim sırtımı koltuğa yasladım gözlerim hala kocamandı yaşadığım şokun içinden çıkamıyordum. Allah aşkına, kapının arkasından nasıl duydu söylediklerimi, hayır aşırı da bağırmamıştım. Bu nasıl kulaktır ya!

 

 

☀️

Öğlen güneşi yüzüme vurarak yakıyordu tenimi elimin tersiyle anlımı silmeden önce elimdeki son çamaşırı astım. Çamaşırları bitirmenin rahatlığıyla nefesimi seslice dışarı verdim boş çamaşır sepetini elime aldım avluyu terk ederek çamaşır odasına doğru ilerledim. Merdivenlerden aşağı inerken Şîyar'ın neşeyle bağırış seslerini duyuyordum yüzümde küçük bir tebessüm can buldu. ​​Merdivenleri bitirdiğimde çamaşır odasına doğru yürüdüm bir yandan da gözlerim Şîyar'ı arıyordu küçük afacanı bugün hiç görmemiştim.Gözlerim Awir ağa'ya ve kucağında olan Şîyar'a takıldığında Awir ağa'yı gördüğüm için utançtan kafamı eğmiş, Şîyar'ı neşe içinde gördüğüm için mutlu olmuştum.

Awir ağa'yla sabah ki olanlardan sonra kaçıyordum yüzüne bakmaktan utanıyordum yanaklarıma anında kan basıyordu. Sessiz sedasız yanlarından geçip gittim malzeme odasına çamaşır sepetini bıraktım, mutfağa girmek üzereydim ki arkamdan bağıran sesle durdum önüme döndüm.

"Yaşmîn!" Şîyar, adımı bağırarak el salladığında gülümsedim elimi havaya kaldırarak bende el salladım. Awir ağa'nın bakışları üzerimde oyalanınca yerimde gerildim. Dün olanlarla alakalı herhangi bir şey dememişti hiç yaşanmamış gibi davranıyordu.

Şîyar, yüzünü Awir ağa'ya çevirdi gülerek bir şeyler soylediğinde Awir ağa'nın dudaklarında varla yok arası bir tebessüm oluştu kafasını aşağı yukarı salladı sonra amca yeğen arkalarına bakmadan konaktan çıktılar.

Mutfaktan içeri girdiğimde hiç kimse yoktu yapılacak başka bir iş olmadığı için koltukta oturdum. Aklım evdeydi acaba annem ne yapmıştı? Üç saat önce aradığımda babamla şimdi konuşacağını söyleyip kapatmıştı. İşlerden vakit bulup arayamadığım için şimdi anne mi arayıp ne olacağını öğrenecektim. Tuşlu telefonumdan annemi aradığımda telefonu çalıyordu ama cevap vermiyordu. Bir kez daha aradım, mutfağın kapısı açıldı içeri Dilan girdiğinde telefonu kulağımdan çektim aramayı kapattım onun yanında konuşacak değildim. Dilan, yandan bana bakarak sandalyeye oturdu bacak bacak üstüne attı, eliyle havalı bir şekilde saçlarını omzundan geriye attı onun bu kendini beğenmiş halini hiç takmadım aklım tamamen başka yerlerdeydi. Annem telefonu açmamıştı ya bir şey olduysa? Hayır, hemen kötüyü çağırmamalıyım anneme hiçbir şey olmayacak.

Kederli bir şekilde iç çektim Dilan'ın telefonda olan gözleri bana çevrildi hiç bakma tenezzülü bile göstermeden oturduğum yerden kalktım.

"Ne o rahatsız mı oldun benden?" diyen Dilanla olduğum yerde kaldım omzumun üzerinden ona baktım.

"Neden rahatsız olayım?" diye sordum.

Dilan, telefonunu kapatarak ayağa kalktığında yönümü tamamen ona çevirdim.

Adım adım yaklaşarak tam önümde durdu. "Bilmem öyle hissettim." dedi.

"Yalnış hissetmişsin." diyerek gidicektim ki durdurdu beni.

"Ne istiyorsun Dilan?" dedim baygın gözlerle ona bakarak.

Dilan, sevimsizce gülümsedi. "Senin gibi bir çirkinden ne istiye bilirim ki?" dedi.

Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. "İyi." dedim tekrardan gitmeye yeltendiğimde kolumu tuttu birden üzerime doğru yürüyüp nefretini kusmaya başladı. "Eziksin kızım sen! Hiç bir halta yaramıyorsun etrafta dolaşarak varlığını kanıtlamaya çalışıyorsun ama şunu bil ki yok hükmündesin!"

Dilan, suratıma karşı nefretini kusması zerre kadar dokunmamıştı istediği kadar nefretini kurabilirdi umrumda değildi.

"Bitti mi Dilan eğer bittiyse gideceğim." dedim umursamaz bir tavırla. Bu halim onu kızdırdığında haddini aşmaya başladı.

"Hiç kimse sevmiyor seni. Herkes senden tiksiniyor bir garip anan seviyor oda kızısın diye, baban senden nefret ediyor,"

"Dilan!" diye bağırdım sesim mutfakta yankı yaptı. Kolumu elinden çekerek kurtardım, kaşlarımı sinirle çatarak üzerine yürüdüm. "Haddini bil! Sen kim oluyorsun da benim hakkımda ileri geri konuşup duruyorsun." Sinirden kendimi sıkıyordum Dilan, bu sefer gerçekten çok ileri gitmişti. "Asıl yok hükmünde olan sensin, ben değil! İğrenç hakaretlerinle kendini hatırlatmaya çalışıyorsun ama hala yoksun. Kendini rezil etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun." Öfkeyle burnumdan soludum Dilan donmuş bir şekilde bana bakıyordu böyle bir karşılık almayı beklemediği için şaşırmıştı. Geriye çekildim elimi yüzüne doğru salladım. "Bir kez daha haddini aşarsan bu kadar sakin olmam." dedim ve son kez yüzüne baktım hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Bir elimi saçlarımın arasına daldırıp geriye doğru attım. Malzeme odasına girdim sırtımı kapıya yasladım. İki elimi saçlarıma daldırdım çekiştirerek geriye attım sol göz pınarımdan bir damla yaş aktığında elimin tersiyle sildim. Sinirden ağlamıyordum kalp kırıklığından ağlıyordum. Ne kadar Dilan'a sinirlenip bağırsamda söylediklerinde hakklıydı beni annemden başka hiç kimse sevmiyordu. Bu doğru kalbime hançer saplıyordu.

'Baban senden nefret ediyor,'

Babam benden nefret ediyordu.

 

 

☀️

Elimde ki son kaşığı masaya koyarak geri çekildim saat akşam yedi buçuktu. Konak halkının sofrasını kurmayı bitirdiğimde merdivenlerden inmeye başladım. Öğlen olanlardan dolayı kendimi yarım saat malzeme odasında sakinleştirmeye çalıştırmıştım. Az çok sinirim dindiğinde odadan çıkıp ufak tefek işlerle uğraşarak zamanımı geçirmiştim. Ne ara geldiğini bilmediğim Şîyar, yanıma gelip oyun oynamak için ısrar etmişti onu kırmayıp odasında bir buçuk saat vakit geçirmiştik. Daha sonra Gülcemal teyze odaya gelip işimiz olduğunu söylemişti, tabii Şîyar ilk başta itiraz etti gitmemi istemedi zar zor Şîyar'ı ikna edip gitmiştim. İş yaparken Dilanla bir kaç kez göz göze gelmiştik ikimizde birbirimize nefretle bakmıştık. Bir saat önce de annemi arayıp son durumu sordum, annem durumun iyi olduğunu söylemişti ama inanmamıştım çünkü sesi kötü geliyordu yine de umudumu diri tutup anneme güvenmeye devam ettim.

Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi darma dağın ettim mutfağa girdim Azize teyze ve Dilan hariç kadınlar gülerek sohbet ediyordular.

"Hehh, Yasmîn'de geldiğine göre haydi sofraya geçelim." dedi Avjîr teyze.

Bakışlarım bizim için olan sofraya değdi iştahım yoktu hiçbir şey yemek istemiyordum.

Sofraya geçen kadınlara nazaran koltuğa oturdum ve yemek, yemek istemediğimi söyledim.

"Size afiyet olsun, ben aç değilim."

"Ne demek aç değilim, sabah kahvaltıda kuş kadar yediklerinle duruyorsun." dedi Gülcemal teyze.

"He kız, gelde iki lokma bir şeyler ye." dedi Gülcemal teyze'nin hemen ardından Halime teyze.

"Aç olsam yerim Halime teyze ama aç değilim." dedim kibarca.

"Kızım öyle olur mu? Gel bir şeyler ye." Halime teyze hala beni yemek yemeğe ikna etmeye çalışıyordu.

"Ay sizde ne zorladınız kızı, bırakın yemiyorsa yemesin." dedi Azize teyze. Diğerlerini hiç beklemeden pilavdan bir kaşık aldı.

Halime teyze, Azize teyze'ye sert bir bakış atıp lafını yapıştırdı.

"Sana bir şey derdim de Azize, Allah aklının yarısından aldığı için anlamazsın diye demiyorum."

Halime teyze lafını bitirdikten sonra 'başlayalım,' dedi ve yemeğe başladılar. Azize teyze, Halime teyze'nin lafıyla mors oldu yediği pilav boğazında kalarak bir kaç kez öksürdü.

Halime teyze'nin bilmem kaçıncı kez beni savunmasıyla burukça gülümsedim, kafamı koltuğa koydum taştan tavana bakarak düşüncelerin içine daldım.

 

 

☀️

Kafamı arabanın koltuğuna yaslamış su gibi akan yolu izliyordum. İşimiz bitmişti ve evlerimize bırakılıyorduk arabada tek ben ve Avjîr teyze vardık. Şimdi benim evime doğru sürüyordu koruma oysa ben hiç eve gitmek istemiyordum annem başaramazsa Baranla evliliğe ilk adım atacaktım, düşüncesi bile kalbimi ağrıtıyordu. Ben o adamla yapamazdım asla yapamazdım.

Evimin önüne geldiğimizde kafamı yasladığım yerden kaldırdım korku sarmaşıkları vücudumu sarmıştı. Arabanın kapısını açtım inmeden Avjîr teyze'ye 'iyi geceler.' dedim ve arabadan indim.

Ayaklarımı yere sürterek evimin kapısına geldim titreyen ellerimle çantamdan anahtarı çıkarttım anahtarı zar zor deliğe sokmayı başararak kapıyı açtım içeri girdim, kapıyı arkamdan sessizce kapattım. Eğilerek babetlerimi ayağımdan çıkardım yere koydum ve içeri doğru yavaş adımlarla ilerledim her adım attığımda sadece Behram'ın ağlayan sesini duyuyordum başka ses yoktu. Evdeki tuhaf derecedeki sessizlik beni korkuturken Behram'ın ağlayan sesinin geldiği yere doğru ilerledim salondan geliyordu. Salona her yaklaştığımda burnuma çok keskin koku geliyordu ve bu koku yüzümü buruşturmama sebep oluyordu. Salona geldiğim zaman derin bir nefes alarak içeri girdim ve annemi kanlar içinde yerde bana bakarak buldum.

Annem'in boğazı kesilmişti, kesildiği yerden kanlar akarak yerde küçük göl oluşturmuştu. Annem'in açık gözleri gözlerimdeydi.

Instagram: zeeynepyllmz

Tik Tok: zeeynepyllmz

Umarım bölümü begenmişsinizdir.

Bu bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Delal'in ölümü hakkında düşünceleriniz?

Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun 🤍

Loading...
0%