@zeyura
|
Gözlerimi araladım. Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelmiştim. En fazla da 15 dakika kestirdiğimi düşünüyorum. Telefonu elime aldığımda da farklı bir sonuca varmamıştım zaten.
Aceleyle kızlara bakarken kumsal voleybolu oynayan üç kişinin yanlarına gittiklerini gördüm. Üçü de erkek olması artı olarak kızlara daha çok dikkatli bakmama sebep olmuştu. Bizim kızıl ikizlerden biri -yeni uyandığım için algılayamıyorum- konuştu ve onlar da filenin sağ tarafında tek başına duran çocuğun yanına geçtiler.
Çocukların çok tehtit olduğunu düşünmesem de onlardan gözümü ayırmayacaktım. Bu yüzden çantaları toplayıp bir kenara koydum ve hemen yanımıza yeni geldiğini düşündüğüm kadının yanına yürümeye başladım. Çantalara göz kulak olması için rica edecektim. Karnı hafif tümsek bir ablaydı. Hamile gibiydi ama değil gibiydi de.
"Pardon müsait misiniz?"
"Tabii bir sorun mu vardı?" Hafifçe doğrulunca hamile olduğundan emin oldum. Yüzü oldukça güzel bir ablaydı. Teni bronzlaşmıştı. Sanki yaz boyu güneşlenmiş gibiydi.
"Kuzenlerime göz kulak olmam gerekiyor da," elimle voleybol oynadıkları yeri gösterdim. "çantalarımıza bakar mısınız?" Gözlerini bu mal ne diyo der gibi arka arkaya birkaç kez kırpıştırınca hafiften panik olup, "Yani müsaitseniz çantalara bakarsanız çok mutlu olurum." Hızlı hızlı konuştum.
Sıçtık batırdık he biraz.
Gülümseyip, "Buralardayım. Bırakabilirsin bakarım ben." dedi. "Teşekkür ederim." dedim bende mahçup bir şekilde. Daha sonra tam da ne kadar güzel olduğundan bahsedecekken, büfenin oradan büyük bir adam geldi. Kaslı heybetli bir şeydi. Hamile ablaya sonra bana baktı ve sol kaşını kaldırdı.
Hiç çekinmeden, "Bu kim?" dedi. Abla hemen adama kaş göz yapıp bir şeyler söylerken bende hala put gibi oturuyordum. Adamın bileğinde pembe bir kurdele vardı. Çocukları kız mı olacaktı acaba? Allah analı babalı büyütsün ne deyim.
"Tekrar teşekkürler." dedim ve ortamdan uzaklaşarak kızları hedefime aldım. Yanlış manifestlemiştim galiba çünkü kızlar gerçekten de sürtmeye gitmişlerdi.
Yanlarına biraz daha yaklaşınca Buğlem'in her zamanki çatık kaşları düzelmiş hatta baya da gülüyordu. Ablasının kızı işte!
Oysa o kadar da demiştim zor kızı oynayın diye!
"Ricardo abi bana pasla!" diye bağırdı Çiğdem. En azından abi diyorlar. Adamlardan ikisi sarışın diğeri de kumraldı. Boyları da uzundu. Türk olmadıklarını da rahatlıkla anlayabiliyordum. İngilizce bir şekilde, "Bende sizinle oynayabilir miyim beyler?" diye sordum. Sarışın olanlardan biri -bu galiba Ricardo'ydu- ağzını yaya yaya "Okey." diye güldü. Sonra göz kırptı ve arkadaşlarına baktı. Bende ona aynı şekilde sırıtarak "Gerizekalı." dedim.
İngilizce devam ederek, "Ama bir şartımız var." dedi diğer sarışın olan. "Kaybederseniz bir günlüğüne bizimsiniz." diye devam etti ve o da göz kırptı.
Gözlerinde genetik bir sıkıntı olmalıydı. Yazık.
Uzaktan biraz izlemiştim. İkizler de ben de voleybol kursuna teyzemin zoruyla gitmiştik. Bu erkekler de kusuruma bakmayın da tam bir amcı grubuydu.
Lisedeki eli pantolonundan çıkmayan 14lük ana kuzusu Berkecan klonlarına da bakın hele. Ben bunları cebimden çıkartırım.
Bir de neymiş bir günlüğüne onların mıymışız? Kaybedeceğimizi sanmıyorum şekerim.
Eve gidince teyzemin ellerinden öpeceğim.
"Kızlar ağzına tüküreyim sizin." Yüzlerine baktım. Mükkemmel gururum ve 2x mükkemmel ben iddialara ve oyunlara asla hayır diyemiyorum. "Kaybederseniz kaçıyorsunuz. Direkt topuk diyorum!" Nefes alıp pozisyonuma geçtim. "Kaybetmeyin! Sizi döverim!" Derin bir nefes alıp gülümsedim. Biz eğitimliydik. Onların eğitimli olduklarını sanmıyordum. Duruş şekilleri ve topa vuruşları düzgün değildi. Bu yönden biz avantajlıydık ama boy ve kas olarak bize koyarlardı. Güneş şu an bizim arkamızdaydı ve bu da yine bizim avantajımızaydı.
Buğlem'in kolları daha güçlü olduğu için yerini bilip hemen arkaya geçti. Ben daha ortalarda duruyordum ve Çiğdem de öne gitti.
Maç başlasın!
Kumral olan toplu hemen Çiğdem'e atınca, Çiğdem de bana pasladı. Şimdiden kendimi yormamak için sert oynamayacaktım. Arkaya gönderdim. Ama Buğlem benim gibi düşünmüyor olacaktı ki topa koyduğu gibi bize sayı aldırdı.
"Yorma kendini şimdiden hayatım." Tatil yeni başlıyordu. Bana cevap vermedi ama karşıdaki yeni yetme ergenlere sinirlenmiş olmalıydı. Miniğim benim.
Buğlem, biraz önce böyle oynamadığı için biraz şaşırmışlardı. Laflarını tek tek yedirecektik onlara.
Aslında uğraşmasam da olurdu ama olsun.
Karşıdan, "Beş sayı alan kazanır." diye bir ses geldiğinde -bunu kumral tiktokcu kılıklı ergen söylemişti- arkadaşları onu dürtüp sinirli sinirli bir şeyler diyorlardı ama Buğlem çoktan "Kabul!" diye ingilizce bir şekilde bağırmıştı.
Demekki bu kumral bey voleybol hakkında hiçbir şey bilmiyordu. İşime gelirdi. Zaten ilk sayı bizdeydi.
Topu bize kendi aralarında çevirmeden paslayınca ben de kuralsız oynamaya karar verdim. Zaten ortada olduğum için hemen zıplayıp karşı takıma topu bastım. Bu sefer sinirli sarı pipilerden bir tanesi topu kaldırdı ve diğer sarı pipi de basınca işe Çiğdem girişti. Eliyle topu kurtarmıştı ama dokunduğu için sıra ikimizden birindeydi. Daha yakın olduğum için koştum ve top yere değmeden elimle müdahale ettim. Buğlem de koşup topu karşıya attı ve kumral çocuğun kafasına çarpıp yere düştü.
Kumral bebe kafasını tutarak bir şeyler söylüyordu ama sesi çıkmadığı için anlamadım. Sarı pipiler ise kumrala kızıyordu. Bu hallerine güldüm. Çok basitlerdi. Zevk de alamamıştım.
"Abla bunlar oynayamıyormuş." dedi yanımdaki Çiğdem. Kafa sallayarak onayladım. Buğlem ise, "Adadan rezil olup elenenler." diyerek sarı çocukları imâ etti. Topu alıp gitmişlerdi. Daha başlamamıştım oysa. Kötü oldu.
"Herkes güzel oynamak zorunda değil kızlar." diyerek denize doğru ilerledim. Ayaklarımı suya soktum. Su hala soğuktu. Güneş kafama geçmek üzere olduğu için yavaş yavaş suya giriyordum. İkizler ise şezlonga gitmiş, hatta o çantaları emanet ettiğim kadından da çantayı almıştı.
Suda belime kadar ilerledim. Soğuk olduğu için daha fazla ilerleyememiştim ama bu kadarı bile iyi gelmişti.
Kızlarla akşama kadar yüzmüştük ve haliyle de acıkmıştık. Otele gelip birer birer duşlarımızı aldık ve güneş batmadan önce yemek yemeğe gidecektik. Denizde yüzerken de kızların makyajının su geçirmez olduğunu öğrenmiştim. Bu yüzden onlar makyaj yapmaya uğraşmamıştı. Duş almalarına rağmen çıkmamıştı. Sorduğumda da markalardan gelen sponsorluk ürünleri gibi şeyler söylemişlerdi. O kadar ünlü olduklarını düşünmüyordum ama hayırlısı.
Makyaj yapmadıkları için de bu sefer onlar beni beklemişler, daha sonra da sanki onları hep ben bekletiyormuşum gibi de kızmışlardı.
Şu an üstümde yazlık efil efil mint yeşili bir elbise vardı. İp askılıydı. Belimden sonra eteği genişliyordu. Etrafımda döndüğümde mevlana gibi oluyorum mübarek. En sevdiğim elbisemdi. Bu yaz görüp almıştım. Omzumda da beyaz bir çanta vardı. Bugün gerçekten de güzel geçmişti.
Çiğdem ve Buğlem artık isyan çıkartmaya başlayınca yanlarına gittim. Bir konu hakkında tartışıyorlardı ama çok da takmadım.
Çiğdem,"Ya ilk ben doğmuşum ya annem öyle dedi!" diye bağırdı.
"Nereden biliyorsun? İkiziz belki de ilk ben doğdum annem sen sandı!" dedi karşılık olarak da Buğlem.
Tabi bu zamanda beraber toplu bir şekilde asansöre yürüyorduk. Yine.
"Doktorlar kayda alıyor ya salak!" dedi yine Çiğdem. Genelde onu herkes utangaç ve kendi halinde sanıyordu ama aslında Buğlem'den daha korkunç bir oyunculuğu vardı. Ben olsam ben de farklı ameller için kullanırdım oyunculuğumu.
Artık sesleri katlanılamaz hâle geldiğinde, "Üff! Yeter be!" diye çıkıştım bende. Asansörden çoktan inmiştik ve etrafımızdaki bir kaç kişi bana bakmıştı ama şu an onları umursayamazdım. "Ha ilk seni sıçmış annen ya da seni ne fark eder ya!" dedim. "Olay 20 yık önce yaşanmış bitmiş bırakın şu meseleyi." Cıkcıkladım. " 'Abdulhamidi savundun!'a döndü olay." İkiside sustuğunda sonunda boş bir masa bulup oturmuştuk.
"Olayı kökten çözmek istiyorsanız birer avukat ve estetik uzmanı ayarlayabilirim." dedim ve en kocamanından gülümsedim. Yemin ederim beyin falan bırakmıyorlar. İyiki ikizim yok ya! Benden bir tane daha olsaydı ortalığın anası ağlardı.
Aslında benden bir tane daha olsaydı...
"Abla neye gülüyorsun?" Birden durdum ve gülmeyi kestim. Sonra tekrar gülümsedim. İkisi birbirlerine bakıp tekrar önlerindeki menüye döndüler. Benim bu kafadan kontak hallerime alışmışlardı.
Eh, sonuçta benimle büyüdüler.
Ben et, kızlar sebze ağırlıklı yemeklerini sipariş ettiklerinde yemek beklerken, yemek yedikten sonra ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Ben de onları dinliyordum.
"Bence bir cluba gidelim. İçmesek bile dans falan ederiz." dedi Çiğdem. İçmesek bile mi? Buğlem'e baktım. O da fikiri onaylıyor gibi Çiğdem'i dinliyordu. Ben olayı devraldım.
"Sizin yaşınız cluba girmeye yetiyor mu acaba?"
Kaşları hemen çatıldı. "Biz reşitiz bir kere!" Buğlem demişti bunu.
"Ama bilin bakalım kime göre hala bir çift ergensiniz?" İkisine de gülümseyerek baktım ve kendimi gösterdim. Daha ben bile ağzıma içki sürmemiştim ve bana içmesek bile lafları geliyordu. Yaşlarını fazla büyütüyorlardı. Reşit olsalar bile hala ergenlerdi. Ben bile ergenlikten çıktığımı düşünmüyordum.
İkisi de pöfürdemeye başladı. "En fazla sahile gideriz." dedim. Bu sefer susmuşlardı ama hoşlarına gittiğini de biliyordum.
Yemeklerimiz geldi. Benim başlamama izin verilmeden trilyonlarca fotoğraf çekildi. Daha sonra sinirlenmeye başlayınca da yemek yememe izin verdiler.
"Sonunda," diyerek önümdeki yemeğe yumulduğumda kızlar sanki kendileri 2. Elizabeth'miş gibi bana kınayarak baktılar. Bütün gün yüzmüştüm tabikide açım. Ayrıca bana kimsenin bakmadığına da emindim. Kim ne yapsındı beni.
Kendi tabağımı bitirdiğimde ağzımı sildim. Yemek faslı da bitmişti. Kızlar aralarında bir şeyler konuşarak yedikleri için onları rahat bıraktım.
İnstagram'ı tekrar yükleme zamanı gelmişti.
Telefonumı elime alıp hemen uygulamayı indirdim. Hesabımı dondurduğum için sadece giriş yapmam yeterli olmuştu. Bir sürü takip isteği ve mesaj vardı tanımadıklarımın isteklerini sildim. Mesajlarda da tanıdığım biri yoktu. Tabi uygulamadan çıkmayan Buğlem, İnstagram'ı yüklediğimi anlamıştı. Hemen storisinde yemekten önce çektiği fotoğrafı koyup beni etiketlemişti.
"Eliz abla, hesabını herkese açık yapsana." dedi.
"Niye?"
"Ünlü yaparım seni." Ayrıca ben tek başıma da ünlü olabilirim!
"Ben böyle iyiyim hayatım."
"Telefonunu versene sen."
Ve elimden aldı.
"Bitti. Al." Elime uzattı ve ben de aldım. İstersem geri kapatabilirdim hesabımı ama olsun. Ünlü olalom bakalım.
Hesabı da ödedikten sonra odamıza çıkarken anı kalsın diye video çekiyorlardı. Odamızın önüne geldiğimizde Çiğdem çantasında kartı ararken, Buğlem karşı kapıyı işaret edip, "Çalıp içeri kaçalım mı?" diye kıkırdadı. Onu da kıkırdarken görünce, "Yapalım kız!" diyip bende kıkırdadım.
"Hadi Çiğdem çal kaç." dedi Buğlem.
Çiğdem anahtarı hala bulamamıştı. "Sen çalsana! Neden ben?"
"Çünkü videoyu ben çekiyorum akıllım." dedi kameradan bakarak saçlarını düzeltirken. Mantıklıydı. Sonra bana döndü. "Sen çal o zaman Eliz abla." dedi.
"Tamam kapıyı açsın çalıyım." dedim. Küçükken de hep yaptığımız için üçümüzün de aklına mâzi gelmişti. Çiğdem kapıyı açtığında içeri girdi ve Buğlem de, "Çekiyorum başla." dedi.
Yüzümdeki gülümsemeyle koridoru kontrol ettin ilk. Daha sonra kimsenin olmadığı tanısına varınca da yavaş yavaş yürüyüp kapıyı iki üç kere tıklattım. Gülerek arkamı döndüm ve kaçarken Çiğdem kahkaha atarak kapıyı kapattı.
Kapıyı kapattı! ... Darari darari bölüm sonuu Şaka ya. Şaka. Bir sonraki bölümde buluşalımmm
|
0% |