@zezene
|
O olayın yaşanmasının üstünden 1 aydan fazla bir zaman geçmişti ve babamın avukatları o kadar çok uğraşıyorlardı ki ama babam suçunu kabul ettiği için kolay aklanamıyordu işin içinden. Bütün yollarımız kapanmış durumdaydı tek çıkış yolu vardı o da Aleyna'nın bir an önce komadan çıkıp uyanması ve babamın onu ittirmediğini itiraf etmesiydi ama aldığım haberlere göre ise durumu gittikçe kötüleşiyormuş iyileşme ve uyanma durumunun çok düşük olduğunu söylüyorlardı. Bunu tabiki oraya gidip öğrenmiyordum , bir kere durumunu öğrenmek için hastaneye yanına gittiğimde aleynanın annesi benim yüzümden büyük bir sinir krizi geçirmişti. Bu yüzden bir daha oraya gitmeye cesaret edememiştim, dedem sayesinde her gün farklı bir adam gönderip durumundan haberdar oluyordum . Dedeme o gün babama güvenmeyip onu sorguladığı günden beri onunla doğru düzgün konuşmuyordum. Soru sorarsa Babanneme anlatıyordum o ise dedeme söylüyordu. İster çocukça desin bu yaptığıma isterse başka bir şey, onunla konuşursam kalbini çok fena kıracağımdan emindim bu yüzden en iyisi birbirimizden uzak durmamızdı . Gerekmedikçe ondan bir şey istemiyordum ama bazı şeylerde onun yardımına ihtiyaç duyduğum için istemesemde zorunlu olarak nadir, muhattap oluyordum. Bu süreç içerisinde çokça kez Urfaya gitmemizi istemişti. Ona ne kadar kızsamda Sırf bizi yalnız bırakmamak için istanbulda başka bir evde kalıyorlardı. Açıkçası elinden gelenin fazlasını oğlu ve bizim için yapmaya çalışıyordu. Bunu görebiliyordum. 1 Ayı doldurmuş hatta geçmiş olmasına rağmen babamı görmeye yanına gidemiyordum. kardeşlerim babamın görmeye gitmişlerdi ben ise cesaret edememiştim ne de olsa her şey benim yüzümden olmuştu. Aslında tam olarak da benim yüzümden de değildi bütün suç o arkadaşım dediğim pislik yüzünden olmuştu. Aklıma Laranın gelmesiyle tekrardan içimi öfke kapladı. O gün onun şikayet ettiğini öğrendikten sonra öyle bir sinir krizi geçirmiştim ki anlatamam orada kim varsa saldırmıştım. Şoku atlattığım ilk an ise dedem ile beraber darp raporu almaya gitmiştim. O darp raporunun üzerine ise hiç vakit kaybetmeden onu şikayet etmiştim. Aydın amca ne kadar uğraşsada bu durum onun siciline işlenmişti ve ben bundan hiç pişman değildim. Pişman olduğum tek konu vardı o gün oraya gitmem o kadar pişmandım ki anlatamam ama zamanı geri alamıyorduk işte, şuan tek yapmam gereken şey bu olanları düşünerek kendimi üzmek yerine ileriye bakarak bir an önce babamı oradan kurtarmaktı. İşte tek sorun bunun nasıl olacağını bilemememdi. Adımlarımı hızlandırmış ve karakolun bahçesine girmiştim. Tam o anda karşıda polis üniformasıyla neşeli bir şekilde karşısındaki adama bir şeyler anlatan çakma polat alemdarı gördüm . Bu duruma hem şaşırmış hem de sinirlenmiştim. Şaşırmamın sebebi onu o geceki konuşmamızdan sonra bir daha hiç görmememdi. Sinirlenmemin nedeni ise öylece hiçbir şey olmamışcasına rahatça gülmesiydi. O gün yaptıklarını unutmamıştım unutmazdım da zamanı gelince ona da hakkettiğini geri iade edecektim. Onların yanlarından geçerken çatık kaşlarımla ona bakıyordum. O ise kafasını çevirip öylesine bakmış ve geri önüne çevirmişti. Her şey onun için çok kolaydı tabi, sonuçta onun babası hapise girmemişti böyle düşündükçe içimde daha da fazla öfke doğuyordu. Yumruklarımı sıkmaktan titremeye başlamıştım. Resmen 1 aydır öfke nöbeti geçirmediğim bir gün bile olmuyordu. Umursamamaya çalıştım ve buraya gelme nedenimi içimden defalarca kez tekrar ettim . " Babam için " ... Karakoldaki avukatımızla görüşmüş ve babamı görmeye gitmiştim . İçeri uzun sayılabilecek bi zaman dilimde giriş yapabilmiştim. Bir süre bekledikten sonra camın diğer tarafında elleri kelepçeli olarak gelen babamı görmüştüm. O bileğindeki kelepçeler benim yüzümden onun bileklerindeydi. Gardiyan babamın bileklerinden kelepçeyi çözdüğünde babam vakit kaybetmeden yerine oturmuştu. her zamanki gülümseyen yüzünü görünce gözümden bir damla yaş düştü. "Güzel kızım benim babasının gülü çok özledim seni " dedi babam,bu durum ile ben kendimi tutamadım ve daha çok ağlamaya başladım . "Baba özür dilerim " dedim kısılmış sesimle bu halime gülmüş ve "Babacım sil şu gözyaşlarını olanla ölene çare yoktur. Kendini suçlama, kimse yaşattığını yaşamadan ölmez bende bir nevi hatalarımın bedelini ödüyorum." Demesiyle ben dahada üzülmüştüm, kendini değil beni suçlu bulması lazımdı. Bu şekilde davrandıkça ,beni daha çok üzüyordu. "Baba öyle deme lütfen sen kötü hiçbir şey yapmadın." dedim gözlerinin içine bakarak "Herkes hata yapar mucizem hatasız kul yoktur. Önemli olan hatalarımızdan ders çıkarmaktır. Ben buraya geldiğim günden beri düşünüyorum, ben yaptığım hiçbir hatadan ders çıkarmayıp burnumun dikine gitmişim. Sen öyle yapma olur mu güzel kızım doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt etmeyi bil her zaman, sevdiklerin için de olsa yanlış yolda gitme . Hayır demeyi bil " dedi kafamı o kadar karıştırmıştı ki konuşmasını istemiyordum. "Baba ben gerçekten özür dilerim ben hatalıydım oraya gitmemeliydim." dedim ve tekrardan ağlamaya başladım. "Ben burada boşa konuşuyorum anlaşılan, mucize bir daha benden özür dileme babacım ben senden özür dilerim." dedi "Baba sen niye benden özür diliyorsun " dedim içim acıya acıya "Az bir vaktimiz var ve sana bir şey söylemem gerekiyor ." "Söyle bir şeye mi ihtiyacın var hemen halledeyim." dedim tek solukta. "Hayır mucize hiçbirşeye ihtiyacım yok. Sadece senden dediğim şeyleri sorgulamadan harfiyen yapmanı istiyorum." dedi ve sıkıntıyla nefes verdi. Ellerini önünde birleştirip kafasını eğdi, bu hali beni telaşa sokarken dikkatle onu izliyordum. Kafasını tekrar kaldırdığında , benimle göz temasını kuramadı ama bu ona engel olmadı ve konuşmaya başladı. "Mucize benim çalışma odama gitmeni ve öncelikle yatağımın altındaki zarftan kasanın şifresini alıp dolabın içindeki kasadanda Mucize adlı zarfı almanı istiyorum. Orada sana ait bir şey var, ben buradan uzun süre hatta yıllarca çıkamayacak gibiyim , zaten aleynanın durumundan da haberin vardır. Bende suçu kabul ettiğim için açıkça konuşmak gerekirse buradan çıkma ihtimalim sıfır . İkizlerin babasına haber gitti . Semih onları almaya gelecek onu ikna ettim. Yani olayın kısacası artık tek başınasın o zarfta senin hayatını değiştirecek çok önemli şeyler yazıyor kızım . İyi düşün ve iyi karar ver ve bil ki ne karar verirsen ver ben senin arkandayım ve her zaman da olacağım. " Demesiyle şaşkınlıkla ağzım aralandı. ne diyordu babam allah aşkına ? "Baba sen ne dediğinin farkında mısın ? Nasıl ikizlerin babasını arayabilirsin ? " dedim kafam çok karışmıştı ve ben karışıklıklardan nefret ederdim. "Sorgulama , eve gidince herşeyi öğreneceksin zaten her şey zarfta yazıyor sadece şunu kendini hazırla o zarf senin hayatını değiştirecek . Şimdi neden burada sana hemen anlatmadığımı merak ediyorsundur. Bu o kadar büyük bir şey ki anlatacak yüzüm dahi yok. Ben büyük bir hata yaptım mucizem affedilmeyecek bir hata annen yüzünden yaptığım bir hata ve bu hata bana o kadar doğru ve güzel geldi ki yanlışımdan dönemedim ama artık dönmemin zamanı geldi de geçiyor. Kendim için değil senin için , şunu da bil ki babamın ve annemin sana bakacağını ve benim buradan çıkacağıma dair bir gram umudum olsa, hiçbir şey umrumda olmaz , bencillik yaparak sana bunu hala açıklamazdım ama acı gerçeklerle yüzleşmeliyim. Senden son kez bir şey istiyorum mucizem Senden özür diliyorum kızım beni affet olur mu ?" dedi ve bir şey dememe izin vermeden kalkıp gardiyanla birlikte gitti.
Eve geldiğimde bir hışımla yukarı çıkmış ve babamın odasına girmiştim. Dediği gibi yatağın altına baktım hiçbir şey göremedim. telefonumun ışığını yakarak tekrar baktığımda ileride kağıt olduğunu görmüştüm. hemen ayağa kalkıp odanın içinde sopa tarzında bir şey aradı gözlerim ve buldum da hemen ilerideki dedemin bastonunu alıp zor da olsa yatağın altındaki kağıdı alıp hızlıca açtım. Tozlanmıştı. Demekki bu burada uzun zamandan beridir vardı . Vakit kaybetmeden Koşarak babamın kasasının yanına gittim. Şifresini girdiğimde bir sürü para vardı. Hızlıca onları arkaya doğru ittirip altındaki Mucize yazılı zarfı aldım. Kalbim yerinden çıkacak derecede küt küt atarken sakinleşmek adına kendime telkinler verip duruyordum. Zarfı açmak için yeltenmiştim ki dış kapının kırılacakmış gibi vurulma sesiyle elimdeki zarfla birlikte hızlıca aşağıya indim. Aşağıya indiğimde ilk olarak kapının gözünden baktım. Korku bütün vücudumu sarmıştı Ama neyseki bu korkum kısa sürmüştü ,Gördüğüm kişiyle derin bir nefes verip hızlıca kapıyı açtım. "Malmısın oğlum sen niye alacaklı gibi vur-..." Tam tolgaya azar çekecekken sinirli bir şekilde kapıyı sertçe kapatmasıyla susup yerimde irkildim. "Noluyor be ?" diye bağırdım. "Ne bu sinir ?" diye sordum sertçe Bu sözlerimle çantasını hızlıca duvara fırlatıp benim üstüme yürüdü " Kim çağırdı bu adamı buraya ? Sen mi çağırdın . Ne bu acele bu kadar mı bıktın bizden ?!" diye yüksek sesiyle konuşmasıyla olayın ne olduğunu anlamıştım. "Semih amca ile mi karşılaştınız ?" diye sordum sakince. Bu soruma daha da sinirlenerek bir adım daha üzerime geldi. "Sen çağırdın yani onu " dedi sinirle gülümsemiş ve ellerini öfkeyle saçından geçirmişti onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Neden bu kadar babasından nefret ediyordu . "Ne alaka Tolgacım yok öyle bir şey " diyerek ona bir adım attım. Yanlış anlamıştı . Onun huyundan gitmeli ve ona bu durumu açıklamalıydım. "Nereden biliyorsun o zaman onunla karşılaştığımızı " diyerek öfkeyle bağırmıştı. Bağırmasını göz ardı etmeye çalıştım. Sonuçta benden küçüktü. "Öncelikle o sesinin tonuna bir dikkat et ablacım birincisi semih amca-" daha lafımı bitirmeden öyle yüksek sesle bağırmıştı ki şaşkınlıkla ağzım aralandı. "ONA AMCA DEMEYİDE , ADINI ANMAYI DA KES !" sinirli olduğunun farkındaydım ama ben alttan aldıkça o üstte çıkmaya çalışıyordu. Avcumun içi kaşınıyordu, farkında mı bilmiyorum ama bende yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordum. Biraz daha zorlarsa çakacaktım bir tane . Sabır da bir yere kadar yani. "Pekala o adamı ben çağırmadım Babam çağırmış benimde bilmediğim bir takım olaylar dönüyor. Bana bir zarftan bahsetti. Daha açmadım. Sakince oturup beni dinlersen beraber bu olayı çözebiliriz. " dedim . Elimdeki zarfı gösterdiğimde garip bir şekilde zarfa bakıp durmuştu ve bu şekilde onunda bu olaylardan haberinin olmadığını kesin ve net bir şekilde anlamıştım. Tam konuşacaktı ki onu susturup ben konuştum. "Ablacım git bir elini yüzünü yıka , üzerini değiştir ve salona gel güzelce bağırmadan konuşalım olur mu ? Olayın benle alakası yok boşu boşuna kırmayalım birbirimizin kalbini ." Gözlerinin dolduğunu farketttim. "Abla özür dilerim vallahi onu görünce , bir de öyle yıllar sonra oğlum falan deyince bende feci bir öfke kabardı anlatamam . Dayanamadım çaktım yumruğu yüzüne o yumruğumu umursamadan gülerek aynı bana benziyorsun falan deyince bende komple şarteller attı ona bir şey diyemeyince de sana patlamış gibi oldum. Abla gözünü seveyim yıllar önce bakamam diyerek bizi bir çöp gibi bıraktı şimdide çıkmış karşıma sizi alacağım diyor hayatımda bu kadar geniş bir adam görmedim. Yani anlayacağın öfkem sana değil o adamaydı özür dilerim. " deyip bana sarılmasıyla bende ona karşılık verdim. "Ablacım şimdilik bu hatanı görmezden geliyorum ama tekrarını yaşamıyalım olur mu ? Ben seni tanıdığım için fazla tepki vermedim ama benim yerimde başka biri olsa sana sert bir tepki verebilir bu yüzden dikkat et olur mu bitanem , Kalp kırmak çok kolay bir şey ama o kalbi onarmak çok zor ." dedim güzel bir şekilde. 15 yaşında genç bir çocuktu bazı şeylerde sakin olsa da bazı olaylarda fevri davranabiliyordu. Omzuma onun göz yaşı düştüğünde onu kendimden ayırmak istedim ama buna izin vermeden daha sıkı bir şekilde sarıldı . Ağlıyordu ,onun için gerçekten zor bir durumdu babam neden semih amcayı çağırıp tolgayı üzdü bilmiyorum ama İnşallah geçerli bir sebebi vardır. Tekrar kapı zilinin çalmasıyla Tolgadan ayrılıp gözyaşlarını silmek istedim ama o buna izin vermeden yerden çantasını alıp hızlıca göz önünden kayboldu. ona biraz zaman vermeliydim. Kapıyı açtığım an ağlayan bir meyrayı görmeyi beklemiyordum. Yüzüme bile bakmadan hiçbirşey demeden ağlayarak hızlıca yukarıya doğru çıkmaya başlayınca semih amcanın onunla da görüştüğünü anlamıştım. Bu adamın derdi neydi Allah aşkına ? "Teker teker gelin kardeşim ne olursunuz ya !" diyerek sitem ederek dış kapıyı kapattım. Elimdeki zarfla bir süre bakışmıştım. çok merak etsem de ilk önce meyrayla konuşmam daha iyi bir fikir olacaktı. Zarfı salondaki masanın üzerine koyup hızlıca meyranın odasına çıktım. Bugün hiçte kolay geçecek gibi değildi!
YAZARIN AĞZINDAN Yalan bir çukur gibidir. Çukura takılan herkes o çukuru toprakla örtmeye çalışır. Bir süre sonra fark ederler ki çukur, toprak atıla atıla bir tepeye dönüşmüş. Yerin altına sakladık zannettiğimiz yalan bir bakarız büyümüş bir şekilde gün yüzüne çıkmış. Yani kısacası şu ki Her yalan elbet bir gün ortaya çıkacaktır. Tolga Babası olacak o adamla görüştükten sonra kendini odasına kapatmış ve bir süre kendine gelmek için beklemişti. Çok kırgındı Babası olacak o adama . Ve onu ne olursa olsun asla affetmiyecekti. Çünkü hiçbir zaman çocuklarının ne çektiğini bilmeyecekti... Sırf vedat ve sevgi onları bir fazlalık olarak görmemesi için bir dediğini ikiletmeyen o iki çocuk , küçük yaşta onlardan başka bir ailesinin olmadığını zor da olsa öğrenmek zorunda kalmışlardı ve babaları bu yüzden hiçbir zaman , kendini başkasının evinde bir sığıntı gibi hissetmesi ne demek asla bilmeyecekti. Bazı şeyleri belli etmese bile bu yük ona çok fazla geliyordu. kendisine ayrı, diğer yarısı ikizine ayrı üzülüyordu. babasından daha çok babalık yapan vedat onun babasıydı, kan bağı önemsizdi. Onun babası her zaman Vedat olacaktı. Geceleri hasta olduğunda uyumayıp başında iyileşmesini bekleyen , Sabahları neşeyle uyandıran , Kahvaltılarını hazırlayan ,Diğer çocuğundan ayırt etmeyendi babası .Ona emek veren, Derslerinde yardımcı olan ,Veli toplantılarını hiç kaçırmadan giden, Bir sıkıntısı olduğunda işi olmasına rağmen hiç bir şeyi umursamayıp saatlerce onunla konuşan, dertleşen, vedat onun babasıydı... Bu düşüncelerle kalbi sıkışır gibi olsa da kendini hemen toparladı ve o an kendine bir söz verdi ailesi onun bu aileydi. Semih denilen o adam onun için sadece bir yabancıydı ve ne olursa olsun babası vedatın hapisaneden çıkmasını bekliyecek ve o süreçte hep ablasıyla birlikte olacaktı. Bu düşüncelerinden sonra bir hışımla kalkmış ve banyoya gitmişti elini yüzünü yıkadıktan sonra aynada kendine güçlü olmasına dair kendi kendine telkinler verdikten sonra ablasının yanına gitmeye karar vermişti. Aşağıya salona indiğinde ablası yoktu. Onu beklemeye karar verip koltuklara yayılarak oturdu. Sehpanın üzerinde duran kumandaya uzanmak isterken bir anda masanın üzerinde duran zarf dikkatini çekmişti. Eline aldığında bu ablasının ona bahsettiği zarf olduğunu anlamıştı. Merakı ağır basarken etrafına bakmış ve hızlıca açmıştı. Sadece ne ile alakalı olduğuna bakıp yerine koyacaktı ama ne yazıkki istediği gibi olmamıştı. Zarfı okuduğunda ne tepki vereceğini şaşırmıştı. Eli ayağına dolaşırken, her okuduğu satırda daha da fazla şaşırıyordu. "Şaka ." dedi kendi kendine inanmayarak "Ne yaptınız siz ?!" dedi tekrardan tam olarak ne okuduğunu algılayamazken aklından geçen tek bir şey geçiyordu. Okuduğu son satırlarla birlikte her şeyin nedenini anlamıştı. Bu mektup 4 sene önce yazılmıştı yani sevgi öldükten sonra vedatın onun acısına dayanamayıp intihar etmeye kalkıştığı ama başaramadığı zamandan sonra yazılmıştı.
'Bak semih onlar senin çocukların vildanda yok artık ve bu sorumluluk sana ait . Şunu da yanlış anlama ,ben bu çocuklara bakarım, hatta mucizeden bile ayırt etmem onları ama onlar kendilerini eksik hissederler. Sana bir süre vereyim git şu illetten kurtul ve çocuklarına sahip çık !" "Bak vedat ,benden ne evlat ne de eş oldu bu zamana kadar . Ne babama evlatlık yapabildim, Ne de kardeşine eş olabildim hiçbir şeyi beceremedim anlıyormusun ? Bu çocuklara da babalık yapamam . Bırak seni babası bilsinler ,alışırlar zamanla sonuçta sende dayısısın ,uysal çocuklara benziyorlar, hemen ayak uydururlar. " "Ne ayak uydurması oğlum sabahtan akşama kadar bu çocuklar Anne- Baba diye ağlayarak gezip, geceleri ise sayıklayarak uyuyorlar. Nasıl diyeyim ben şimdi anneniz öldü , babanız da sizi istemiyor diye. Ben onlara heves ettirdim. Babanız sizi bırakmaz diye, niye böyle kesin konuşuyorsun oğlum ?" "Vedat abi bak konuşmayalım artık ben onlara harbiden babalık yapamam sen benden daha iyi babalı-..." "Kes sesini kes! Siktir git nereye gidiyorsan . O pis illetle de ne bok yiyorsan ye ben bu çocuklara babalık da yaparım dayılık da ama bu konuşmaları sana asla unutturmam . Zamanı gelecek öyle bir pişman olacaksın ki köpek gibi yalvarsan dahi bu çocuklar senin yüzüne dahi bakmayacak . Benden sana abi tavsiyesi aklına başına topla ve birşeyler geç olmadan yola koyul !" Gerçekten de vedatın dediği gibi olmuştu . O gün kimse fark etmese de Tolga konuşmaların hepsini duymuştu ve o gün kendine çok ağır gelecek bir şeyi kabul etmişti. Onun babası yoktu. Şimdiki zaman Düşüncelere dalmıştı Tolga ama içinde sadece belirgin olan tek bir his vardı o da hayal kırıklığı , küçükken Vedat ve Semihin konuşmalarına şahit olduğunda da aynı hissi yaşamıştı büyük bir hayal kırıklığı. Hızlı bir şekilde yazılan kağıdı tekrar okuduğunda, bu zarfın kimsenin eline geçmemesi gerektiğine kanaat getirmişti . Çünkü eğer ablası bunu okursa, o da Semih gibi onları bırakıp terk ederdi. Ve düşündüğü gibide yaptı zarfın içindeki kağıdı alıp, Zarfın kabını ablasının koyduğu şekilde koyup sessizce odasına çıktı ve vakit kaybetmeden, kapının arkasındaki pantolonunun arka cebinin içine koydu. Ne olursa olsun Ablası bunu asla ve asla okumamalıydı. |
0% |