Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left5.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@hayatcetin
Ertesi gün Edward dâhil olmak üzere bütün takım sabah erkenden uyanıp okul yolunu tutmuşlardı. Artık ellerindeki bütün araştırmaları bırakmış bu kıza odaklanmışlardı. Rosalie kitapları incelemeyi bırakmıştı bir şey bulamayacağı belliydi. Hepsi aynı anda sınıftan içeri girdiler. Gülüşüp yerlerine oturdular. Jessica’nın yeri boştu. Birazdan gelir diye düşünüp piyanolarına daldılar. Bayan Hopkins içeri girdiğinde ise hepsinin gözlerindeki telaş görülebiliyordu. Jessica gelmemişti. Bütün gün boyunca beklediler. Ama yoktu. Aksi gibi telefonunu da bilmiyorlardı. Hepsinin yüzünden düşen bin parçaydı. Okul dağıldığında hiç konuşmadan ayrıldılar. Konuşsalar ne olacaktı ki başladıkları yere dönmüşlerdi. Yine ellerinden bir fırsat kaçırmışlardı. Bu işi boş verip hayatlarını yaşamaya devam etmeyi bile düşündüler. Ama Jasper'la Rosalie'nin gerçekten kardeş olması hayatlarını kökünden sarsan bir değişimdi ve geri dönüşü yoktu. O gün Rosalie Jasper'la birlikte gitti. Jasper sonunda onu ikna edip evlerine getirmeyi başarmıştı. Şans eseri anne ve babası da evdeydi. Küçük James okuldaydı. Onun evde olmaması iyiydi. Yani bir ablasının olduğunu öğrenmesi ona fazla gelebilirdi. Jasper Rosalie'ye kırmızı koltuğu işaret ederek yukarı babasının çalışma odasına çıktı. Rose oturdu ve etrafı seyretmeye başladı.
"Hmm, çok zevkli bir annem varmış." diye de düşünmeden edemedi. Sonra kendini düzeltir gibi,

"Saçmala Rose ne annesi sana bakıp büyüten annen evde ve şu an gelmeni sabırsızlıkla bekliyor." dedi.

"Of ne işim var burada benim." deyip koltuktan kalktığı sırada aşağı bir adam indi peşinden de Jasper. Babası olmalıydı. Jasper’ın elinde DNA testi sonuçları vardı.

"Rose nereye? Lütfen gitme!" dedi Jasper. Rosalie kırmızı azap koltuğuna geri döndü. Bu evden biran önce çıkmalıydı. Duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlamıştı.

"Klostrofobi!" diye bağırarak kalkıp bahçeye koştu. Bahçenin ortasında büyük bir havuz vardı. Jasper peşinden geldi ve

"Sakin ol canım. Her şey yolunda. Lütfen hadi gel içeri gidelim." dedi.

"Yolunda olan ne bana söyler misin Jazz? Ne yolunda gitti şu birkaç gün içerisinde? Önce böyle saçma sapan bir şakaya maruz kalıyorum. Ve sanki elindeki sihirli kalemle ne yazsa gerçekleşen biri bizimle oyun oynuyor. Ayrıca bunu kimin yaptığını bilen kişi de kayıplara karıştı. Yolunda giden ne? Ben eve gidiyorum Jasper, üzgünüm bunca yıl sonra karşıma çıkan ve gerçek ailem olduğu kanıtlanmış kişilere hazır değilim. Sizinle burada yaşayamam. Benim de bir ailem var. Onlar anne ve baba dememi en çok hak eden insanlar."

"Rosalie yalvarırım gitme!" dediyse de Jasper Rose'u durduramadı. Rosalie büyük evden ağlayarak çıkıp otobüs durağına koştu.

"Hadi ama Alice sadece bir defacık söyleyeceksin. Sadece bir defacık daha. Bu son söz veriyorum." dedi Emmett elini yemin eder gibi havaya kaldırarak.

Alice gözlerini devirdi ve
"Emmett Cullen." dedi.
"Vay be! Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi Alice?" dedi Emmett sırıtarak.
"Emmett sen bu işi iyice şakaya vurmaya başladın. Peki, Jasper ve Rosalie'nin ikiz çıkmalarına ne diyorsun?" dedi Edward.

Emmett’ın sırıtışı soldu ve başını önüne eğdi. Alice ve Emmett Edward'a gelmişlerdi. Bir süre sonra kapı çaldı ve sözü edilen ikizlerden biri, gözleri ağlamaktan kızarmış ve şişmiş bir halde, elinde salladığı sarı bir kağıt parçasıyla telaşla içeri girdi. Edward ne olduğunu soramadan Rosalie anlatmaya başladı.

"Çocuklar Jasper'lardan çıkmış eve doğru gidiyordum. Sokak bomboştu ve bir an takip edildiğim hissine kapıldım. Sürekli arkama baktığım halde kimseyi göremedim. Bende telaştan adımlarımı hızlandırıp eve geldim. Evde kimse yoktu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde evde bir fırtına çıkmış gibi her taraf darmadağındı. Eve hırsız girdi sandım."

"Hırsızdan başka kim olabilir ki yoksa siz de arada bir çılgınlık yapıp evi böyle dağıtıyor musunuz? Ha pardon verdiğin partileri unutmuşum." dedi Emmett sözünü keserek.

"Saçmalamayı keser misin Em. Ben bu olaydan sonra hiç parti vermedim. Ve sözümü kesme! Neyse. Eve hırsız girdi sandım. Ama ne aradığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sonra koşarak odama çıktım. Bir de ne göreyim?"

"Ne gördün ne gördün?" dedi Alice heyecanla. Rose onu duymamış gibi devam etti.
"Ne görmedim desem daha doğru olur çocuklar. Serinin kitapları yoktu. Çalınmıştı. Kim bir evden kitap çalar diye düşünürken çalışma masamdaki şu notu buldum bakın." dedi sarı kağıt parçasını Edward'a uzatarak.
Edward yüksek sesle okumaya başladı.

"Bu işi çözmeye uğraşmaktan vazgeçin yoksa aileniz zarar görebilir. Sonunuzun bizi ele vermeye yeltenen Jessica gibi olmasını istemem. Bu çok üzücü olur çocuklar. Bu işten kaçamayacağınızı da unutmayın. Tabi akıllı olup hiç ses çıkarmayarak ortalığı ayağa kaldırmazsanız belki bir kurtuluş çaresi düşünebiliriz. Bu arada Edward kolay gelsin canım... Bella’n..."

Edward dona kaldı. Kağıt elinden düştü. Kıpırdayamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzülüyor ama gözlerini dahi kırpmıyordu. Alice Edward'ı dürtükledi. Yine bir şey olmayınca telaşlanmaya başladılar. Alice sonunda dayanamayıp ambulans çağırdı. Edward hala donmuş bir durumdaydı. Hem de 10 dakikadır. Ambulans geldi ve Edward'ı alıp götürdüler. Alice onunla beraber ambulansa bindi. Nefes almıyor gibi görünüyordu. Alice korkusundan ağlamaya başladı. Emmett’da Rosalie ile birlikte arabasına atlamış ambulansı takip ediyordu. Edward ambulansta kendine geldi ve bayılmadan önce söylediği tek şey,
"Bellaaa!" diye bir çığlık atmak oldu. Sonrası ise uzun bir karanlık...
*-*-*-*-*-*-*
"Edward lütfen kendine gel, bizi bırakma Edward geri dön lütfen!" diye bağırdı Alice. Ama boşunaydı Edward bayılmıştı ve nefesleri çok düzensizdi.

Sonunda hastaneye vardılar. Rosalie Emmett'a Jasper'ı da aramasını söylemişti. Kendisi aramaya korkuyordu. Sedye hastane koridorunda hızla yol alırken Edward gözlerini araladı ve yukardan akıp geçen beyaz ışıklara baktı. Nerde olduğunu bilmiyordu. Ve sonra birden titremeye başladı. Dişleri birbirine kenetlenmiş elleri yumruk olmuş neredeyse tırnakları dersini delmek üzereydi. Alice telaşla durumu sürekli değişen Edward'a baktı.

"Doktor! Sara! Onun sara hastalığı var ve krizi tuttu. Lütfen çabuk olun lütfen!" diye bağırdı. Bir yandan da ağlıyordu. Emmett ve Rosalie sedyenin hemen arkasından koşar adım geliyorlardı. Edward’ın sara krizinin tuttuğunu duyan Rosalie'de korkudan ağlamaya başlamıştı. Acil servise giren sedyeyle birlikte Edward gözden kayboldu. Burada yol hasta yakınlarına kapanıyordu. Alice acil servisin kapılarını yumruklayarak ağlıyor ve sürekli Edward diye bağırıyordu. Rosalie ve Emmett onu zapt edemeyince hemşireler sakinleştirici yapmak zorunda kaldılar.

Edward'a ise oksijen maskesi takılmış bir kaç hemşire kollarını ve bacaklarını tutuyor krizin geçmesini bekliyorlardı. Şokun ardından gelen bu kriz hiç de iyi olmamıştı. Edward’ın beyni ciddi bir zarar görmüş olabilirdi. Felç geçirebilir ya da hafızasını kaybedebilirdi. İhtimalleri düşündükçe kanı donan Emmett ağlayan Rosalie'ye sardığı kollarını daha bir sıktı. Şu anda güçlü olması gereken tek kişi oydu. Jasper da nerede kalmıştı acaba? Emmett sinirlenmeye başlıyordu. Sonunda doktor muayene odasından çıktı ve Emmett ile Rosalie önünü keserek bilgi almak istediler.
"Şokla birlikte gelen kriz hiç iyi olmadı çocuklar. Beyninde bir ödem oluşmuş olabilir. Bu da hafıza kaybı ve de üzgünüm ama felce neden olabilir. Ödemin büyüklüğüne ve yerine bağlı bir durum. Şimdi bunu öğrenmek için onu MR çektirmeye götürüyoruz. Sonuçları 1 saat içinde alabilirsiniz. Krizi geçti. Şuan baygın durumda değerleri normale dönene kadar uyutmamız gerekebilir. Gitmeliyim çocuklar."

Doktor başka bir hastane odasına doğru giderken Emmett ve Rosalie oldukları yere çöküverdiler. En azından krizi durmuştu. Tabi hasarın boyutu bilinmiyordu ama yaşıyordu. Bunu Alice'e haber vermeliydiler. Tam yattığı odaya doğru giderken yine onun çığlığını duydular. Anlaşılan kendine gelmişti.

"Onu görmek istiyorum bırakın beni yanına gitmeliyim. Bırakın!" diyordu. Rose ve Em hemşirelerden devralarak onu bir sandalyeye oturttular ve Edward'ın durumunu doktordan öğrendikleri kadarıyla üzücü kısımları atlayarak da olsa anlattılar. Biraz olsun rahatlayan Alice bu seferde o kadar bağırıp hastaneyi ayağa kaldırdığı için utançtan kıpkırmızı olmuştu. Emmett durumu fark etti ve
"Üzülme Alice hastalara uzun bir arya dinlettin sesin bir müzik gibiydi. Merak etme." dedi.

Alice daha da kızardı.
"Şu lanet olası Jasper da nerede kaldı. Tanrı aşkına biriniz arayın şunu ben çok sinirliyim kalbini kırabilirim." dedi Emmett. Burnundan soluyordu. Alice hızlı arama tuşuna bastı ve çalan telefonun açılmasını bekledi. Ama Jasper telefonu açmıyordu. Acaba hastaneye gelirken telaştan kaza mı yaptı diye düşündü Alice ve anında bu düşünceyi aklından savdı. Bir güne bu kadar olay yeterde artardı bile.

"Açmıyor. Belki de yoldadır. Birazdan burada olur Em, sakin ol. Şu an bir boğayı ellerinle parçalayacak gibi duruyorsun." diyerek dalga geçti Emmett’la. Ne kadar sinirli olursa olsun onun o çelimsiz vücudu bırakın boğayı parçalamayı ona dokunamadan boğanın ayakları altında tuzla buz olurdu.

*-*-*-*-*-*-*
"Of, Tanrım başım! Neredeyim ben? Ne işim var burada. Hastanede Edward'ın yanında olmam gerekiyordu." dedi Jasper doğrulmaya çalışarak. Ama elleri ve ayakları bağlıydı ve ortam çok karanlıktı. Neler olduğunu hatırlayamıyordu. En son hızla arabasına atlayıp hastaneye doğru gidiyordu. Sonrası ise yoktu. Beynini zorlamayı bırakarak karanlığa alışan gözleriyle etrafı taradı. Demir duvarlı bir odadaydı. Hiç cam yoktu. Tıpkı bir kafese benziyordu. Bu yüzden çok karanlıktı. Jasper doğrulmayı bir kez daha denediği sırada kapı gürültüyle açıldı ve güneş Jasper'ın karanlıkta kalmış gözlerini ateş gibi yaktı. İçeri bir adam girdi. Takım elbiseli, ciddi görünüşlü biriydi. Taktığı gözlüklerle onu tanımak imkansızdı. Yine de bu adam Jasper'a hiç de yabancı gelmiyordu. Adam belinden çıkardığı silahı Jasper'ın başına dayadı ve

"Hadi bakalım Jasper Hale, ara kardeşlerini de gelemeyeceğini söyle eh iyileşince ziyaret edersin. Tabi o kadar vaktin kalırsa. Edward güçlüdür çabuk toparlar merak etme. Hadi ara!" diyerek telefonunu Jasper'a uzattı. Kendi telefonuna kavuşan Jasper en azından zorunlu gelemediğini belirtmek için hemen telefondaki acil çağrı tuşuna bastı ve Alice'i aradı. Alice akıllı kızdı. Neler olduğunu anlayabilirdi. Acil çağrı tuşu hemen ardından aranan numaraya acil çağrı sinyali gönderiyordu. Başta bu telefonu istememişti ama şimdi içinden babasına sonsuz teşekkürler yağdırıyordu.

"Alo. Alice, benim Jasper!"
modal aç
modal aç
modal aç