Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left3.
Bölüm
@gecetasi
Günümüz

Gözlerimi yavaş yavaş aralarken kulağıma şömine sesleri doldu. Bir dakika şömine sesi mi? Ani kalkış yaparken yabancının bana dönmesi bir oldu.

"Nihayet uyandın! Bir an hiç uyanmayacaksın sandım." Gözlerimi devirip etrafı incelemeye başladım.

Siyah deri koltuklar vardı. Onlara beyaz bir masa ve tablolar eşlik ediyor, mutfak ise full siyah renge boyanmıştı. Dışarıdaki kar ise onlara meydan okurcasına bembeyazdı. Başımı yabancıya çevirdiğimde şöminenin önünde mindere oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Yanına doğru ilerlediğimde derin bir nefes aldı.

"Konuşmamız sencede gerekmiyor mu?" Yeşil gözlerine bakarken bana değil dışarıya bakıyordu.

"Doğa Aslan..." dedi. Düşünür bir edayla. Beni görmediğini bilsemde başımla onu onayladım. Tam konuşacakken arkada ses duyuldu. "Ta kendisi." Arkamı döndüğümde arabaya binerken bana pişkin pişkin gülen adam olduğunu gördüm.

Anlamsız gözlerle bir ona birde yabancıya baktım. Benle bir dertleri vardı. Ama dertleri neydi? Ya babamı öldürenlerle bir bağlantıları varsa?! Ani gelen korkuyla irkildim ve az kalsın elimi yakıyordum.

"Ah!" Yabancı gözlerini devirirken pişkin arkadaşımız yine gülüyordu. Yabancı elime bakarken "Çok sakarsın." dedi. Ya bi git işine demek istedim ama gözlerimi devirmekle kaldı.

Elimde bir şey olmadığını belirtip mutfağa ilerledi. Kendine kahve yapıp gelirken diğer yabancı yanıma oturdu. Yabancı konuşmaya başladı.

"Ben Yiğit Sayhan arkadaşım ise Edward Yıldırım." Ah hadi zorla Doğa! Bu isimlerde sana tanıdık gelmiyor mu? Hatırla Doğa hatırla! Babam... Babamın yazdığı mektuptaki adamlar!

2019

"Ah be Doğa! Özleyeceğim kızım seni." Arzu yine arkadaşı Doğa'ya sitemler ederken Doğa bir yandan mutluydu. Evet burası ona iyi gelmişti. Kahramanmaraş memleketi gibiydi ama olmazdı sakar diye adı çıkmıştı bir kere. İşsizlikle devam edemezdi. Yapacağı bir şey olmayacağını sürekli tekrar eden Doğa bir yandan sabır diliyordu.

Tam o sıra zil çalarken Doğa kurtuluş zili çalmış gibi kapıya koştu. Mercekten baktığına görüş alanına kimse girmiyordu. Kapı kolunu çevirdiğinde ise bir zarf bulunuyordu. Merakla arkasını çevirdiğinde "Doğa Aslan'a" yazıyordu.

Arzu merakla "Kimmiş o?" derken Doğa zarfı açıp birkaç kelime söyledi. "Zarf gelmiş." Arzu merakla "Aç! Ay çok merak ettim!" gibi cümleler söylerken Doğa gördüğüyle şoka uğradı. En baştaki yazıyla paramparça oldu.

Kızım Doğa'ya

Ah be Doğa'm eğer bu mektubu aldıysan çoktan hakkı rahmetime kavuştum demektir. Seni bıraktığım için özür dilerim. Umarım annenle güzel bir hayat yaşıyorsunuzdur. Umarım o güzel yüzün solmuyordur. Her neyse prensesim sana bir dosyadan bahsetmek istiyorum. Şu an çok önemli bir dosyanın ya da dosyaların demeliyim peşinden koşuyoruz. Her ne olursa olsun o dosyalar gün yüzüne çıkacak. Ben başaramamışım sen başar. Yiğit Sayhan ve Edward Yıldırım... Bunları bulman yeterli. Onlar sana yardımcı olacak. Kalbim hala sizinle güzel kızım. Seni çok seviyorum.
-Baban

Gözlerinden akan yaşlar durmak bilmezken Doğa'yı merak duygusu sardı. Arzu'ya bir şey anlatmamıştı. Birkaç hafta sonra uçağı vardı ve şu an onu düşünecek halde değildi. Yolculuk boyunca mektubu belki binlerce kez okumuştu. Onları birkaç kez araştırmış ama haklarında hiçbir bilgi edememişti. Ümidini kesmiş mektubu tozlu rafa kaldırmıştı.

---

Anın şaşkınlığıyla beni izleyen yeşil ve açık kahve gözlere baktım. İsminin Edward olduğunu öğrendiğim çocuk gülüp "Kız hayatının şokunu yaşıyor." dedi. Yiğit ise kafamı karıştıran kelimeleri mırıldandı. "Daha çok şok geçirecek."

Yutkunup ağzımı açmayı başardığımda ağzımdan üç kelime çıktı. "Ben sizi tanıyorum." Edward şaşırmış edayla "Bak koç kız bizi tanıyormuş. Ah sonunda!" Yiğit gözlerini devirip "Nereden?" diye sordu.

"Mektup..." Yiğit afallamış şekilde bana bakarken gözlerimi yeşil gözlerine hapsettim. Sesimi kaybediyordum. Halsiz bir şekilde sadece bir kelime mırıldanabildim. "Ne-Nefesim..."

---

Yiğit'in Anlatımıyla

Gözlerimin en derinine bakarken mektup demişti ve sonra önüme yığıldı. Bir şeyler mırıldandı. Hemen Doğa'nın bedenini sardım. İsmini belki binlerce kez anarken Edward'a emir yağdırıyordum. "Kolonya, su bir şey getir! Hızlı ol! N'oluyor bu kıza! Ah kahretsin! Oğlum hastalığı mı vardı bunun?!" Edward beni rahatlatmayan cevaplar vermesiyle gerildim.

Doğa yavaş yavaş gözlerini araladığında ani bir şekilde üstüme kustu. Edward anın şokluğuyla bizi izlerken yüzümü tiksinircesine yan tarafa çevirip Edward'a bağırdım. "Lan ne duruyorsun kap falan getir." Edward'ı bekleyemeden midesi dışına çıkmış Doğa'yı hemen tuvalete götürdüm. Edward teleşla yanıma geldiğinde ona hemen işin aslını araştırmasını sordum. Edward "Okey." diyerek banyodan çıktı. Doğa yavaş yavaş kendine gelirken onu küvete sokup üstüne su tuttum. Ardından iyice kendine gelip duş aldı. O arada bende üstümdekilerden kurtulup üstümü değiştirdim. Doğa ise duştan çıkmak üzereydi. Ona kıyafetlerimden verdiğimde ilk başta tereddüt etti ama ardından alıp giydi.

Yaşadıklarından olsa gerek derin bir uykuya daldı.

---

Koşuyordum... Boğazım alev almış, nefesim daralmıştı. Karanlık bir ormandaydım. Bir anda beyaz bir ışık belirdi ve sağımda annem solumda babam belirdi. Anneme yaklaşıyordum o benden uzaklaşıyordu. Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı yakarken babama döndüm. "Baba bari sen yapma." Ona doğru ilerlediğimde aynı annem gibi o da benden uzaklaştı. Ve ardından puf oldular ama babamın sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu. "Şimdi değil kızım." Gözlerimden akan yaşlara sözümü dinletemezken annem "Doğa! Doğa!" diye sesleniyordu.

"Anne!" diye sıçradığımda bana seslenen açık kahve gözler ile karşılaştım. Hayal kırıklığıyla başımı eğdiğimde Edward "Onları gördün galiba." Başımı onaylar gibi sallarken Yiğit mutfaktan "Aç olanlar davetiye beklemeyiniz." Diye bağırdı. Derin bir nefes alıp mutfağa ilerledim ve ardından makarnayı afiyetle mideme gönderdim. Yiğit ile Edward salona geçmiş bir şey konuşuyorlardı. Merakıma yenik düşüp onları dinlemeye başladım.

"Emre durmayacak Yiğit. Onu kışkırttın. Kızı resmen zehirledi. ÇÜNKÜ ONUN DOĞA ASLAN OLDUĞUNU BİLİYORDU. AH KAHRETSİN!"

"Sakin olmalısın. Her şey kontrolüm altında iyi ki kustu yoksa her şey batabilirdi."

"Doğa'ya her şeyi anlatmalıyız."

"Kaldıramayabilir. Yavaş yavaş öğrenecek."

Allah'ım daha ne öğrenecektim?! Tam gözlerimi devirip yemeğime oturuyordum ki duyduğum cümle ile şoka uğradım.

"Doğa Aslan'ın ablasını bul Edward."

---

modal aç
modal aç
modal aç