Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left14.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@metehankumoglu
Yine bir gece yarısı ve sözcüklerim yine ellerimde,
Kapalı kapılarımın ardında diz dökmüş cümlelerim nefes nefese,
Zincirlenmiş   ayaklarım koşar adım sanki sana gelircesine,
Gökyüzünden serpilmiş bir damla yağmur sanki seni gönlüme sevdirmişcesine.

Güneşlerden kaçıp gölgelere sığınmış kuru yaprak tanesi,
Kimsecikler yok ruhlar sarmış dört bir yanı onun aşk hanesi,
Bir kış günüydü hatırlıyorum seni sevmem sanki ellerime düşen emsalsiz bir kar tanesi,
Baktığın yukarlarda görebildiğin kadardı sevdiğin adamın aşk haznesi.

Birinci perdesi oynanırken repliği unutulmuş bir garip tiyatro,
Doğaçlamaya dönmüş hayat ve yaşanılmaya çalışılan kısmın ismi cansız bir biblo,
Son perdesi gelmiş gibi yaşamın tüylerim  diken diken,
İki baş rol ve iki ölü var biri sen biri de ben.

Kırık camlar saplanmış gökyüzünün can manasına,
Kanlar dökülüyor yeryüzüne burada kaçan kaçana,
Ağlıyorum sebepsiz ve hiçsiz duyurmaz ve anlatılmaz sağır sultana,
Andıracak benim ölümüm hikayelerden duyduğumuz koca Pir Abdala.

Vakt-i  veda mı geliyor ne ?
Üzülecek terk-i diyar eylediğim kalsam da değişen ne ?
Elbet herkes gidecek, herkes gidecek,
Zahir görünen çiçekli mezarlar güneşe baksa ne bakmasa ne ?
modal aç
modal aç
modal aç