1. Bölüm

1.bölüm

Azra Derin Tekin
0azra19

Öncelikle herkese merhaba

R. B. G yazdığım ilk kitap ve yazım hatalarım olabilir. Yazım hatalarına dikkat edeceğim fakat yazım hatası gördüğünüz yerde beni uyarırsanız çok sevinirim.

Bu kitap tamamen kurgu olduğu için o öyle değil bu böyle olmuyor gibi şeyler demesseniz çookk mutlu olurum.

Kitabımda diğer kitaplardan bahsetmek yasaktır. (Eğer kaba bir şekilde söylediysem kusura bakmayın)

Bu arada adım Azra.

Çok konuştum.

Sizlere iyi okumalar. Umarım beğenirsiniz.

Ve son olarak,

Başlama tarihinizi buraya alayım.

21.06.2024

 

💚

 

"Yüz, ruhun bir yansımasıdır;gözler ise onun göstergeleri."

 

Marcus Tullius Cicero

 

Bölüm şarkısı:

Ufuk Beydemir-Ay Tenli Kadın

 

Yazar'ın Anlatımıyla

11.12.2024

Saat:12.58

 

Adam sert çehresi ile askeriyede ilerlemeye devam etti. Postallarıyla beraber çıkan ses kendisi gibi güçlü ve sertti. Asker adımları ile ilerliyordu. Yarbay onu çağırmış ve hiçbir şey söylemeden telefonu yüzüne kapatmıştı. Adam buna alışıktı.

 

Adam, Yarbay Kaya Demir’in odasının kapısına vardığında, bir an için tereddüt etti. Kapıyı çalmadan önce elini durdurdu, derin bir nefes aldı. Bu toplantının sıradan bir görev brifingi olmadığını hissediyordu. Odanın içinden gelen hafif bir uğultu, gerilim dolu bir atmosferi haber veriyordu. Sonunda kapıya iki kere vurdu.

 

“Girin,” dedi içeriden gelen sert bir ses. Bu sesi tanıyordu, Yarbay Kaya'ydı.

 

Kapıyı açıp içeri adımını attığında, odanın beklediğinden daha kalabalık olduğunu fark etti. Gözleri önce masanın başındaki Yarbay Kaya Demir’e odaklandı. Yarbay, her zamanki otoriter duruşuyla ona bakıyordu. Fakat adam’ın dikkatini asıl çeken, odanın köşesinde sırtını duvara yaslamış duran bir kadındı.

 

Kadın, bir gölge gibi duruyordu. Simsiyah saçları omuzlarından hafifçe dökülmüş, ay gibi beyaz teni loş ışık altında bile fark ediliyordu. Fakat asıl dikkat çeken, bir fırtınanın ortasında saklı gibi duran yemyeşil gözleriydi . Adam, o gözlere bakar bakma nefes almayı unuttuğunu fark etti. O gözlerde bir şey vardı. O gözleri tanıyordu, biliyordu. Bir hikaye, bir sır, belki de adam’ın bilmediği ama hissedebildiği bir geçmişin yankısı...

 

Kadın, sanki duvarın bir parçasıymış gibi hareketsiz duruyordu. Sağ ayağını hafifçe geriye almış, ellerini göğsünün önünde kavuşturmuştu. Duruşunda belirgin bir soğukkanlılık vardı; her şeyi kontrol ediyormuş gibi, ama aynı zamanda kimseye güvenmiyormuş gibi. Yarbay’ın konuşmaya başladığını fark edince adam, zihnindeki düşünceleri toparlamaya çalıştı.

 

"Yüzbaşı Ayaz Öztürk, emrinizdeyim," dedi sert ve net bir sesle.

 

Yarbay hafif bir baş hareketiyle onu selamladı, ama Ayaz’ın dikkatini hâlâ köşedeki kadın çekiyordu. Sanki sessizliğiyle bütün odayı dolduruyordu. Yarbay’ın sesiyle dikkati yeniden toplandı.

 

"Yüzbaşı, bu MİT ajanı Kayra Demir. Bundan sonra sizinle çalışacak."

 

Adını duyduğunda Ayaz, istemsizce tekrar ona baktı. Kayra... Gözleri bu kadar tanıdık gelen birinin adını öğrenmek, ona çözülmesi gereken bir bilmece gibi gelmişti. Kayra, başını hafifçe kaldırarak ona doğru baktı. O an göz göze geldiler. Ayaz’ın zihninde yine o tanıdık his yankılandı.

 

Kayra, bakışlarını ondan ayırmadan duvardan uzaklaştı ve birkaç adım öne çıktı. Duruşu hem meydan okuyan hem de olağanüstü bir güven taşıyan bir kadını işaret ediyordu. "Memnun oldum, Yüzbaşı," dedi sakin ama kararlı bir sesle.

 

Ayaz, bir an için ne diyeceğini bilemedi. Bu kadar kısa bir cümle, ama o kadar güçlü bir etkisi vardı ki... Derin bir nefes alıp kendini topladı. "Ben de, Ajan Kayra ."

 

Kayra’nın yemyeşil gözlerinde, sanki bir fırtına kopuyordu. Ayaz, kendisini bu gözlerin içine çekilmiş gibi hissetti. Bu kadınla çalışmak zorunda olması, belki de kendi sınırlarını test etmesi anlamına gelecekti. Ama bir şeyden emindi: Kayra Demir, sıradan biri değildi.

 

Yarbay’ın dosyayı masanın üzerine koyup konuşmaya başlamasıyla Ayaz, gözlerini Kayra’dan ayırdı. Ama zihninde yankılanan bir düşünce, odadan çıktığında bile peşini bırakmayacaktı: Bu gözleri daha önce nerede gördüm?

 

Kayra'nın Anlatımıyla

11.12.2024

Saat:06.59

 

"Anne?"

 

"Beni bırakma!"

 

"Sen kimsin?"

 

"Bana dokunma!"

 

"Git!"

 

Kabuslar...

 

Peşinizi bırakmayan lanetlerden farksızlardır. Bataklık gibilerdir, sizi yavaş yavaş içine çekerler. Uykularınızı kaçırır, uykularınızı zehir ederler. Bir tilki kadar sinsi, bir çita kadar hızlı dibine çekerler sizi. Kaçamazsın, saklanamassızın. Her gece size geçmişinizi hatırlatırlar. Benim geçmişimde oydu,

 

Rüzgarlı bir gece.

 

Rüzgarlı bir gecede defalarca ölmüştüm.

 

Eski hayatımın bitişi yeni hayatımın başlangıcıydı belkide o gece. Bir anka misali küllerimden yeniden doğmuştum. Belki o gece sayesinde ayaklarımın üstünde duruyordum, güçlüydüm. Gözlerimi kararlı başımı dik tutmuştum.

 

Kabusum yüzünden sıçrayarak uyandığım yatağımdan kalktım. Yatağın hemen yanındaki komidininn üstündeki telefonumdan saate baktım. Saat 06.59 du. Yataktan hızla kalkıp odanın içinde bulunan kapıdan geçtim. Ardından kapıyı kapatarak küveti soğuk suyla doldurmaya başladım. Vücudum soğuğa alışık olduğu için Aralık ayında soğuk suyun içine girmem beni hasta etmezdi. Küvet dolarken üstümdeki kıyafetlerden kurtulmuştum. Su küvetin içinde küçük bir göl halini aldığında içine sağ ayağımı attım. Ardından soğuk suyun tüm bedenimi esir almasına izin verdim. Sırtımı soğuk küvete yasladım, başımı geriye attım ve gözlerimi kapattım. Düşüncelere dalmaya şimdiden başlamıştım. Dakikalar geçti ama düşünceler durmadı. Saatler geçti ama düşünceler gene durmadı. Ta ki o ana kadar.

 

Karşımdaydı küçük kız çocuğu, elinde küçük ayıcığıyla. Üstündeki beyza fırfırlı elbisesiyle karşımdaydı işte. Sanki geçmişi hatırlatmak ister gibiydi. Unutmak için en derinlere gömdüğüm gizli kutumdan çıka gelmişti.

 

Bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Gözlerindeki o çaresizliği en derine kadar hissediyordum. Gözlerindeki o çaresizliği, yalvarışı, acıyı gördüm. Avazı çıktığı kadar bağırdı ama onu kimse duymadı. Herkes sağırdı, kördü ona karşı. O karanlık sokağın içinde tek başına, yere çökmüş , cenin pozisyonunu almıştı. Bu kadar çaresizken bile elindeki oyuncağı asla bırakmamıştı. Bir elinde ayıcığı vardı diğer eliyle kanayan dizini tutuyordu. Kimse bana o acının yalan olduğunu söyleyemezdi, kimse inanmazdı. Cidden,

 

Ona kim inanmıştı ki?

 

Ona kim değer vermişti ki?

 

O sevgiyi nereden bilebilirdi ki?

 

Ben söyleyeyim.

 

Ona kimse inanmamıştı,

 

Ona kimse değer vermemişti,

 

O sevgiyi hiç bilmemişti.

 

Acıydı belki ama gerçekler bunlardı. Kimse inkar edemezdi.

 

Düşüncelerimi bölen kapını iki kez tıklatılmasıydı. Çok geçmeden sesde gelmişti. "Hazırlan, çıkıyoruz." bunu söylemiş ve gitmişti. Bende zaten çok durmamıştım. Küvetten hızla çıkıp üzerime bir bornoz geçirdim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda tahmin ettiğim gibi odada kimse yoktu. Kapıda kapalıydı zaten.

Dolabıma yönelip önce iç çamaşırlarımı, sonra da kıyafetlerimi giydim. Çok farklı bir kombin yapmamıştım. Altıma siyah, bol ve rahat bir kot pantolon, üstüme basic, beyaz bir gömlek, onun üstünede deri ceketimi giydim. Ardından makyaj masasının önüne geçip güneş kremimi ve koyu kırmızı rujumu sürdüm. Telefonumu almadan önce saate baktım. Saat 11.30 du . Banyosida biraz fazla oyalanmıştım. Telefonumu ve cüzdanımı yanıma alıp aşağıya indim. Dış kapıdan çıkmadan önce ayağıma siyah, spor ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açtığım gibi arabasına yaslanmış beni bekleyen babamla karşılaştım. Kapıyı ardımdan kapattım ve üzerindeki anahtarı aldım. Babam benim geldiğimi görür görmez arabaya bindi. Bende belinden sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa bindim. Arabayı çalıştırıp gitmeye başladığımızda sessizliği bölen o oldu. "Göreve gideceksin. İkimizde askeriyeye gidiyoruz." Şaşırdım. Çünkü ben Mit ajanı olduğum için bana görevler çoğunlukla oradan geliyordu. Ama nadirende olsa askeriyeden görev aldığım oluyordu. Görev konusunda mereklandığımı fark eden babam bana dönmeden tekrar söze girdi." Sana görevi daha söyleyemem çünkü daha dosyayı incelemedim. Zorlu bir görev olduğunu biliyorum fakat sen ve tim'in bunun üstesinden geliceğine inanıyorum."

 

"Ne?"

 

"Ah, doğru haberin yoktu değil mi? Bu göreve timle birlikte gideceksin."

 

Merakla "Hangi tim?" diye sordum. Bu merakımı fark etmiş olmalı ki dudakları hafifçe iki yana kıvrıldı.

 

"Ateş timi."

 

Bu timi daha önce duymuştum. Timden bazıları ile tanışıklığımda vardı. Çok yabancılık çekeceğim bir ortam değildi. Ateş timi fazlasıyla başarılı bir timdi. Timin 8 üyesi vardı.

 

Yüzbaşı Ayaz Öztürk,

 

Kıdemli üsteğmen Mirza Oduncu,

 

Kıdemli üsteğmen Kerem Paksoy,

 

Üsteğmen Araf Avcı,

 

Teğmen Güz Ilıman,

 

Teğmen Deniz Akgün,

 

Astsubay başçavuş Buğra Yıldırım,

 

Astsubay üstçavuş Ülkü Sarıgül.

 

Ateş timi bu 8 askerden oluşuyordu.

 

Ülkü ile önceden bir tanışıklığımız vardı. Kahverengi gözlere ve kahverengi, kıvırcık saçlara sahip, çok tatlı bir kızdı. Yüzündeki o çiller çok hoş duruyordu. Küçük burnu ve dolgun dudakları vardı. Küçük cüssesine rağmen güçlüydü. Timin keskin nişancısının Ülkü olduğunu biliyordum. Uzak mesafede, gecenin karanlığında bile hedefini tam on ikiden vurmayı başarıyordu. Deniz ve Ülkü, benim kadar olmasada bilgi toplama kısmında çok iyilerdi. Deniz'i de birkaç kez görmüştüm. Sarı saçlara ve bal rengi gözlere sahipti. Ne çok kaslı ne de az kaslıydı. Vücut yapısı iyiydi yani. Bunun haricinde Ateş timi hakkında pek bir bilgim yoktu. Zaten özel kuvvetlerden oldukları için onlar hakkında bilgi bulmak oldukça zorluydu. Fakat özel kuvvetlerin önde gelen timlerindendi. Adını birçok başarıyla duyurmuştu.

 

Ben kafamı cama yaslamış düşünürken, araç askeriyenin önünde durdu. Babam ile aynı anda indiğimizde ardımızdan kapıları kilitledi. İkimizde nizamiyede ilerliyor, selam veren askerlere selamm veriyorduk. Daha doğrusu ben sadece ilerliyordum. Görev hakkında düşünmekten kafayı yemek üzereydim. Arkeriyenin koridorların da ilerlerken, Yarbay Kaya yazan kapının önünde durduk. Önden babam girmiş, ardından da ben girmiştim. Arkamdan kapıyı kapatarak odanın köşesinde atakta beklemeye başlamıştım. Sağ ayağımı hafifçe geriye atarak, ellerimi göğsümün önünde kavuşturdum. Bu sırada babam Yarbay Kaya, koltuğuna oturmuş bir biçimde elindeki dosyayı inceliyordu. Dosya büyük bir ihtimalle gideceğimiz görev ile alakalıydı. Biraz süre geçtikten sonra birini aramış ve odasına gelmesini söylemişti. Zaten çok geçmeden kapı iki kez ardarda tıklatıldı. Yarbay dan gelen "gir" komutunu duyduğu gibi kapıyı açarak içeri girdi. Kapıyı kapatıp yarbay'a döndü. Yarbaya odaklanmışken beni fark etti. İşte o an göz göze geldik.

 

Kumral saçları, buğday tenine fazlasıyla yakışmıştı. Saçları hafif dağınıktı. Yüz hatları keskin ve vücudu yapılıydı. Boyu uzundu. Dolgun dudaklara ve yüzüne göre gayet iyi bir burna sahipti. Kaşları sanki kalemle çizilmiş gibiydi. Asker üniforması ona çok yakışıyordu. Kirpikleri çok uzun ve hacimliydi, neredeyse kaşlarına değiyordu. Fakat o gözleri,

 

Gözleri... Herkesin bir gün içinde yatacağı kara toprağı anımsatıyordu.

 

Gözleri çok şey anlatıyordu sanki. Baktıkça meraklanıyorum insan. Ne kadar derin bakabilirsin ki bir insan?

 

Gözleri çok tanıdıktı. Bu gözleri görmüştüm ben, emindim. Ama,

 

Bu gözleri daha önce nerede görmüştüm?

 

Geçmişin saklı sayfalarında yatan bu gizemde neyin nesiydi?

 

Geçmişin tozlu sayfalarını yansıtıyorudu sanki.

 

Derin Düşüncelerimi bölen adamın sesiydi.

 

"Yüzbaşı Ayaz Öztürk, emrinizdeyim. " dedi sert ve net bir sesle. Ateş timinin komutanı, Ayaz Öztürk bu adamdı.

 

Garipti. Sanırım bu adamı askeriyeye geldiğim günlerden tanıyordum. Çok üstünde durmaya gerek yoktu, askeriyeden tanıyor olmalıydım. Fakat,

 

Askeriyede karşılaşmışsak, gözlerindeki geçmişin yankısı neydi?

 

Şuan konumuz bu değildi. Şimdi iyi bir ajan, asker olmalıydık ve vatanımız için alıcağımız görevi başarıyla yerine getirmeliyiz. Yurdumuzu her türlü tehtidten korumalı, hiçbir şeyin bize engel olmasına izin vermemeliydik.

 

Yarbay küçük bir baş hareketiyle ona selam verdi. Benimde odada olduğumu hatırlayacak ki beni tanıttı.

 

"Yüzbaşı, bu MİT ajanı Kayra Demir. Bundan sonra sizinle çalışacak." çok geçmeden bende Ayaz'ın yanına yaklaştım. Tanışma faslı için kendimi tanıttım tekrardan. "Memnun oldum, Yüzbaşı," derin bir nefes aldım ve devem ettim. "Ben de, Ajan Kayra ." küçük tanışma faslımızda bitmişti böylelikle. Yarbay, dosyayı masaya koyup konuşmaya başladı.

 

"Geçin koltuklara oturu," İkimizde lafını ikiletmeden Masasının önündeki, karşılıklı koltuklara oturduk. Pür dikkat Yarbay'a odaklandık. "Görev zorlu bir görev olacak ama size inanıyorum, üstesinden gelebilirsiniz." gözleri benim ve Ayaz'ın üzerinde mekik dokuyordu. "Göreviniz, bir mafyayı çökertmek. Bu mafya biraz daha farklı, sadece yurt içi bağlantıları değil yurt dışı bağlantıları var. Hafife alınmaması gereken biri, onu hafife almak gibi bir hataya sakın düşmeyin. Adamın adı Kılıç...

Kılıç Gök. İki kardeşi var. Serenay ve Serkan, ikizler. Serkan ressam, kendisine ait bir sergisi var. Serenay ise moda tasarımcısı, moda camiasında adını duyurmuş biri. Annesinin adı Huriye Durmuş, babası Adnan Gök ile boşanmışlar. Sağ kolu olarak tahmin ettiğimiz kişi Valentin. Valentin yarı Rus. Babası Adnan Gök'ün kurduğu Gök holdingde ceo. Aynı zamanda hastanesi, bildiğimiz kadarıyla 12 tane evi, 2 tane araba galerisi, birkaç tane holdingi ve daha birçok mal varlığı var. Tabii bunlar sadece Türkiye'de olanlar. Yurt dışı bağlantıları, yurt içi bağlantılarından daha güçlü. Sizlere zaten bilgilerin birazını atacağım. Birde Kılıç, GÖK'ün lideri. "derin bir soluk aldı. Bu kadar konuşmasına şaşırmıştım. Ama daha da şaşırdığım şey GÖK'ün liderinin bu adam olmasıydı. GÖK sadece Türkiye geneli birr örgüt değil aynı zamanda yurt dışı mafyalarıda kapsıyor. Bu adamın bu kadar güçlü ve gizli olması şaşırtıcıydı. GÖK 'ün lideri uzun zamandır araştılıyordu.

 

Ama benim merak ettiğim bir soru vardı. Biz bu adamın yanına nasıl sızacaktık? Bunu Ayaz'da merak etmiş olacak ki aynı anda konuşmaya girdik.

 

" Peki, biz bu-"

 

" Nasıl sıza-"

 

Aynı anda birbirimize baktık. Elimi hafifçe öne uzatarak "Sen konuş." dedim. Fakat o da hızla atıldı.

 

"Yok estağfurullah, sen konuş."

 

Bu adamla şimdiden anlaşamayacağımız belli oluyordu. Tekrar söze girdim.

 

"İnat etmeyinde konuşun lütfen."

 

"Yok, hanımlar önden."

 

Bu Ayaz denen adam beni fazlasıyla sinir etmişti şimdiden. İnatçı kişiliğimi ortaya çıkarıyordu. "Konuş, ben konuşmayacağım."

 

"Lütfen konuşur musun artık?"

 

"Çok rahatsız olduysan sen konuş. Çocuk gibi davranmayı keser misin lütfen?"

 

"Çocuk gibi davranan ben miyim cidden." bunu soru sorar gibi değilde alayla sordu.

 

"Ulan, inat değil miyim? Konuşmuyorum lan."

 

"Gerçekten sabrımı sınıyorsun."

 

"Lan konuşsana, kardeşim." kardeşim lafı ağzımdan kaçı vermişti. O da zaten bana anlamaz gözlerle bakıyordu.

 

"Kardeşim?"

 

Tekrar söze girecekken benim lafımı kesen Yarbay oldu. O benim bu inatçı hallerime alışkın olduğu için garipsememişti.

 

"Kim konuşuyorsa konuşsun artık." sabırla söylemişti bunu. Ayaz tam söze girecekken elimi uzatıp onu durdurdum.

 

"Sus, ben söyliyeceğim." Ayaz'ın sabır çektiğini duymuştum ama onu umursamadım. "Biz bu adamın yanına nasıl sızacağız?" Ayaz'ın bana dik dik bakmasından onunda bunu söyleyeceğini anlamıştım. Ona çok dikkat vermedim onun yerine Yarbay'a pür dikkat bakmayı sürdürdüm. Yarbay, o sırada planı açıklamaya başlamıştı. İlk sözlerini bana bakarak söylüyordu.

 

" Kayra, oraya ilk sen gideceksin. Kılıç'ın özel koruması olacaksın. Yani heryere onunla gidip onu koruyacaksın. Mafyalar örgütü yani GÖK tarafından her yıl özel olarak koruma yetiştiriliyor. Bunlar sıradan korumalar değil. Hepsi fazlasıyla zorlu eğitimlerden geçiyor. İçerideki bağlantılar sayesinde senin adını ilk on'a yazdırmayı başardık. Sadece seçimlerden başarılı çıkman gerekiyor, "bana diyecekleri bittiğinde Ayaz'a döndü." Ve sende, timin ile birlikte GÖK 'e bir grup olarak katılacaksın. Bu fazlasıyla zor oldu fakat bunu başardık. Aybars sağ olsun bunu başardık. " Aybars benim en yakın arkadaşım, sırdaşımdı. O da benim gibi MİT' tendi. Fazlasıyla başarılı bir ajan'dı. Bunu yapsa yapsa Aybars yapardı. Yani kimin arkadaşı. Albay planın tümün teker teker sabırla anlattı. Sorumuz olup olmadığını sorduğunda hayır cevabını almıştı. Albay'ın sözü bitince ikimizde ayağa kalktık. Tam kapı kolunu aşağı indirirken Yarbay, beni durdurdu. "Ve son olarak Ayaz,görev boyunca komuta sadece sende değil aynı zamanda Kayra'da." İkimizde başımızı sallayarak dışarı çıktık. Ayaz bana dönüp,

 

"Gel, seni timle tanıştırırım." dedi. Kafamı sallayarak onu onayladım. İkimizde askeriyede ilerlemeye devam ettik. O önde ben arkadan gidiyordum. Ayaz, bir kapının önünde durduğunda geniş omzuna çarpmamak için kendimi durdurdum. Sırt sırt değil sırat köprüsü mübarek. O kapıyı açıp içeri baktığında, ben de yanına geçtim. Sırat köprüsünden - pardon omzundan- görmek çok zorduda. İçeri baktığım da önce çapraz bir şekilde duvarlara yaslanmış üç tane üçlü koltuk vardı. Koltukların hemin ortasında büyük bir sehpa vardı. Oda haki yeşili renginde duvarlara sahipti. Tam koltukların karşısında duran bir pencere vardı. Bir koltukta Ülkü ve adını bilmediğim bir kız oturmuş bize bakıyorlardı. Ülkü her zamanki gibi yüzünde gülmsemesiyle etrafa neşe saçıyordu. Beni gördüğüne şaşırmış gibi bir hali vardı. Yanındaki kız ise Ülkü'nün tam tersine somurtmuştu. Diğer koltukta 3 adam oturmuştu. Fakat çok şaşırtıcı bişey vardı,

 

Deniz, kahverengi saçlı, mavi gözlü bir adamın sırtına atlamış, saçlarını çekiştiriyordu. İkiside kapıya baktıklarında ağızları açık bir şekilde donmuştu. Attıkları bakış şimdi sıçtı bakışlarıydı.

 

Şaşkınlığını üstünden ilk atan Deniz olmuştu. Şaşkınlığını atar atmaz yanındaki adamın ensesine şaplak atarak koşmaya başlamıştı. Yanımdan geçerken "Hoş geldin, Kayra." demeyide unutmamıştı.

 

Deniz'in geçtiği kapıdan son anda kaçarken arkasından koşan mavi gözlü adam dengemi sarsmak için yeterliydi. Ayaz ellerini önüne uztıp beni tutacakken elimle onu durdurarak dengemi toparladım. Ardından içeri geçtim, arkamdan da Ayaz girdi odaya. Arkasından kapıyı kapatmayı unutmamıştı. İçerideki herkesin gözü benim üzerimdeydi. Ayaz ile beraber odanın ortasında ayakta dikiliyorduk. Ayaz beni göstererek, "Bu, Kayra MİT'ten. Gideceğimiz görevde bizimle olacak." dedi. Ülkü ayağı kalkıp yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.

 

"Naber, fıstık? " Ülkü'nün bu hallerine alışık olduğum için garipsemedim ama timdekinler bizim tanışmamızı beklemediği aşikardı. Ona nazikçe cevap vererek, onun nasıl olduğunu sordum. Nasılsın faslı bittikten sonra beni somurtkan kızın yanına götürdü. Kız simsiyah saçlara ve yakından bakılmadıkça saçları gibi gözüken çok koyu kahverengi gözlere sahipti. Esmer yeni ona ayrı bir hava katmıştı. "Bak bu, Güz. Bizim timin somurtkanlarından birisi. Çok gülmez, ara ara konuşur. Ama iyi kızdır. Zamanla somurtkan hallerine alışırsın. Güz, biraz fazla açık sözüdür sadece." sanki kız yanımızda değilmiş gibi konuşması Ülkü'nün özelliklerinden biriydi. Ardından beni koltukta oturan 3 adamın yanına götürdü. İlk başta oturan adamı gösterdi." Bak bu Kerem. Kendisi ağır abimizdir. Bir olay oldumu Kerem abimize gel. " Kerem denen adam, kahverengi saçlara ve ela gözlere sahipti. Esmer bir tene sahipti o da. Yanındaki adama geçtiğimizde bu adamın biraz daha genç olduğunu gördüm. O da kumral saçlara, kapalı mavi rengde gözlere sahipti. Ülkü'den öğrendiğime göre adı Buğra' ymış. Kereme göre daha güler yüzlüydü. Durmadan yemek yiyordu. Buna rağmen vücudu fitti. Bauğra'nın da yanında oturan adama geçtiğimizde adının Mirza olduğunu öğrendim. Biraz daha somurtkan bir tipti. Timdeki son erkeklede tanıştığıma göre Deniz'i kovalayanda Araf'tı. Böylece tüm Ateş timi ile tanışmıştım. Ayaz, Yarbay'ın söylediklerini Deniz ve Araf gelince bir bir anlattı.

 

İçimden bir ses, bu timin hayatıma renk katacağını düşünüyordu. Ayaz'ın gözlerindeki geçmişin tozlu sayfaları ise bir sır olarak varlığını sürdürüyordu. Artık emindim, o tozlu sayfaları birer birer açacaktım ve geçmişin yankısını gün yüzüne çıkaracaktım.

 

  💚

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler.

 

Timle ilk tanışma anında en çok kimi sevdiniz?

 

Karakterler hakkındaki düşünceleriniz neler?

 

Kayra?

 

Ayaz?

 

Ve daha sadece adını bildiğiniz,

 

Kılıç?

 

İnstagram hesabı:0azra19

 

Oradan R. B. G hakkında paylaşımlar yapacağım.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Hoşça kalınnnnn.🌼

 

 

 

Bölüm : 27.11.2024 23:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Azra Derin Tekin / Rüzgarlı Bir Gece / 1.bölüm
Azra Derin Tekin
Rüzgarlı Bir Gece

19 Okunma

6 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...