Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Rüzgar Bey Konağı 2

@18_murat_18

Biz aramızda bu tartışmayı yaparken, büyük salonun kapısı tıklatıldı. Kapıyı tıklatan Dicle idi. "Meyve tabağı hazırladım buyurmaz mısınız?" dedi. Şermin buna bozulmuştu.

"Bu gece misafirimiz olduğunuzu söyledik, işgüzarlık yapmayın" dedi. Dicle iki elini önüne bağlayıp, kusura bakmayın demekle yetindi.

Şermin fazla tepki gösteriyor gibiydi.

Gece iyice çökmüştü, salonun ve diğer odaların kapısını iyice kilitlemiştik. Yaşlı çiftin neyin nesi olduğunu bilemiyorduk, ama bir kere kalın demiştik işte.

Konağın en üst katındaki yatak odasına çıktık, kadının verdiği meyve tabağı da Şermin'in elindeydi. O meyveleri yiyordu, ben o sırada çoktan uykuya dalmıştım.

Sabah uyandığımızda yağmur devam ediyordu. Şermin yanımda yoktu, evin en alt katından kahkaha sesleri geliyordu.

Ben alt kata indiğimde gördüğüm manzaraya inanamamıştım. Şermin ve Dicle son derece keyifli bir şekilde kahvaltıyı hazırlıyorlardı.

Şermin insanlara mesafeli birisiydi, ama Dicle ile o gün mutfakta kol kola kahkahalar atıyordu.

Şaşırmıştım, dün geceki tepkili halinden eser yoktu. Ben içeri girince birbirlerinin yanından uzaklaştılar. Dicle yemek yapmaya devam etti.

Az önce olanları gülerek izleyen Akif de masanın tozunu almaya başlamıştı.

Şermin'i yanıma çağırıp, dünden bugüne, bu kadar değişmesine neyin sebep olduğunu ve bilmediğin bir şeyin mi var olduğunu sordum.

Bu sabah çok güzel bir güne uyandığını ve herkesi çok sevdiğini söyledi.

Aslında yıllardır onu bu kadar sevecen bir halde görmemiştim, ama sanki bir gariplik varmış gibiydi.

"Onları işe alalım tamam mı, Rüzgâr?" dedi.

Önemli olan, onun içine sinmesiydi ve Şermin mutlu gözüküyordu.

"Nasıl istersen öyle olsun" dedim.

Gülümsedi.

Şermin onların yanına mutfağa gitmişti, ben de kapının önündeki gazeteleri almaya gittim, ancak Akif çoktan alıp büyük salona bırakmıştı bile.

Gazeteleri okuyordum, alt kattan gülüşmeler kesilmiyordu. Büyük salonun kapısını tıklatan Akif'ti...

"Kahvaltı hazır" dedi.

"Kahvaltı salondaki masada olmayacak mı?" diye sordum.

"Şermin Hanım hep beraber yememizi istedi." dedi.

Şaşırmıştım. Aslında güzel bir davranıştı, ama Şermin her zaman çalışanları ile arasına mesafe koymaktan hoşlanan birisiydi.

Şaşkın bir şekilde merdivenleri inmeye başladım.

Görkemli bir kahvaltı hazırlamışlardı, sofrada bir tek kuş sütü eksikti. Oturup yemeye başladık. Kahvaltı başlamıştı.

Ben Şermin'in yanında oturuyordum, Akif ve Dicle de yan yana oturuyorlardı. Yemeklerimizi yerken Dicle bizler hakkında sorular sormaya başladı.

"Konakta hep iki kişi mi yaşayacaksınız, aile büyükleriniz ya da kardeşleriniz gelecek mi?" diye sordu.

Ben kimsenin gelmeyeceğini söyleyecektim ki, Şermin lafa atıldı.

"Hayır, hep bu şekilde olacağız" dedi.

Zaten ikimizin de kimi kimsesi yoktu. Ama Şermin lafı bana bırakmıyordu bir türlü.

Dicle'nin soruları devam ediyordu. "Genç çiftsiniz, yakında bir evlat sahibi olabilirsiniz umarım" dedi.

Şermin bu sefer bir şey dememişti. Morali bozulduğu belliydi.

"Dicle Hanım, Şermin ile benim çocuğumuz olmuyor. Bu bahsi kapatabilir miyiz?" dedim.

Kadın bozulmuştu. Kocası Akif ona dirseğiyle dokunup kapat çeneni der gibi bir ifade takındı. Dicle özür dilemişti.

Şermin yüzüne yalandan bir gülümseme takınıp, önemli değil demekle geçiştirdi her şeyi.

O gün yağmur yine gün boyu devam etti. Akif ve Dicle'ye işe alındıklarını kahvaltıdan sonra söylemiştik. Ceplerine bir miktar para koyup onları Büyükada pazarına yolladım.

Evde yemeklik pek bir şey yoktu. Şermin'le büyük salonda oturup sohbet etmeye başladık.

Şermin'e bu ani ruh değişiminin nedenini sordum. Dicle'ye birden kanının ısındığını ve işlerini iyi şekilde yapacak insanlar olduklarını söyledi.

Dediklerinde haklıydı, işlerini iyi yapıyorlardı ve gerçekten kanı ısınmıştı. Biz bize konuşurken bir gariplik yoktu Şermin'de.

Loading...
0%