Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Rüzgar Bey Konağı 5

@18_murat_18

Dicle ve Akif yanıma geldiler, söze ilk Akif atıldı. "Rüzgâr bey, eğer ki Şermin hanımın onlarla bir sıkıntısı varsa, benim hanımım bu işlerden anlar. Yardımcı olabiliriz." dedi.

"Onlar kim?" dedim.

"Onlar işte... Cann'dan gelmeler" dedi.

"Ben böyle şeylere inanmam Akif Efendi, ne kendini ne karını yorma" dedim.

Akif sinirlenmiş gibiydi, Dicle de sözlerime bozulmuştu. Bir şey demeden kapıyı sertçe çekip odalarına girdiler. Bu tavırları şaşırtmıştı beni.

O geceyi Şermin'in başında mutfakta bekleyerek geçirdim. Gece boyu Akif ve Dicle'nin odasından da bağrışma sesleri duydum. Onlar da tartışıyorlardı.

Sabah olmuştu. Şermin uyanmıştı, dünkü olaydan sonra bir gariplik olması doğaldı ve öyleydi. Dicle kahvaltıyı hazırlıyor, Şermin de tepkisizce onu izliyordu. Bahçeden Akif'in bana seslendiğini duydum. Yanına gittiğimde yine o manzarayı görmüştüm.

Yine aynı boya benzeri şeyle bir yazı yazılmıştı. Geçen sefer işaret çizilmişti, bu seferki yazı, garip bir şekiller barındırıyordu. Akif ne yazıldığını biliyormuş gibi bir hal takındı.

"Bunu yapan her kimse Âdem’in soyundan değildir" dedi. Ancak bunu ben duyayım diye dememişti, kendi kendine söylediği çok belliydi ve ben duymuştum.

"Ne dedin Akif?" diye yanına gittim.

Geriye doğru adımlar attı. "Söyleyip canınızı sıkmak istemiyorum" dedi.

"Günlerdir garip şeyler oluyor Akif, bir şey biliyorsan konuş" dedim.

"Bu yazı... " dedi. "Burada yazılan dil Urdu dilidir Rüzgâr Bey"

Ne anlama geldiğini sordum. "Şirr hem cinn" dedi...

Ben anlamsızca yüzüne bakıyordum. "Cinden gelenler" anlamını taşır" dedi...

"Saçmalama Akif, bunlar boş hurafeler" dedim.

Akif bir şey söylemiyordu. Ancak o eve birilerinin bir şey yapması imkânsızdı. Eve dışarıdan kimse giremezdi. Duvarlar çok uzundu, kapılar kitliydi, köpek vardı ve bizler de sadece 1-2 saat uyumuş, uyumamıştık.

Kapıdaki boyalar, Şermin'deki gariplikler beni bir şüpheye itiyordu. Akif ve Dicle geldikten sonra evde garip olaylar yaşanmaya başlamıştı.

Şermin kendi sesini duyuyor, kapıda farklı boyalar beliriyor ve ne hikmetse bunu ilk fark edenlerden birisi her zaman Akif oluyordur.

Şüphe duymuş olsam da pek bir şey söylemedim. Sonuçta böyle şeylerin batıl inançlar olduğunu düşünürdüm.

Günler uzun zaman sakin geçmişti. Şermin 3-4 gün normal hayatına devam ediyordu.

Akif ve Dicle eve iyiden iyiye alışmışlardı. Pazar izinlerinin olduğu bir gün Şermin ile evde yalnızdık. Yine yağmurlu bir gündü.

Konağın dış kapısı önünde küçük bir kız çocuğu vardı. Üstünde bembeyaz bir elbisesi, sarı lüle saçları, oyuncak bir bebek ile konağın dış kapısı önünde oturuyordu. Tahminen 6-7 yaşlarındaydı.

Şermin pencereden onu gösterip "Rüzgâr! Baksana, ne kadar ufak. Sırılsıklam olmuş" dedi. Hakikaten de öyleydi. Yağmurda sırılsıklam olmuş, üstü başı sucuk gibiydi.

Aşağıya indim. Şermin pencereden bizi izliyordu. Köpeğin olduğu kapıyı açtım ve küçük çocuğun yanına gittim. Ben kapıyı açınca ayağa kalktı. Gözlerini yağmurdan açamıyordu bile.

"Adın ne senin?" dedim.

"Yağmur" dedi.

Annesinin babasının nerede olduğunu sordum, Denizi gösterdi. "Onun içinde kaybolmuşlar, ben küçüktüm hatırlamıyorum" dedi.

Onu konağa aldım, Şermin konağın merdivenli kapısında bizi bekliyordu. Yağmur ile merdivenleri çıkıyorduk, köpekten ürkmüş elimi sımsıkı tutmuştu.

Şermin'i görünce elimi bıraktı. "Benim adım Yağmur" dedi gülerek, Şermin de gülerek başını okşadı.

Şermin mutfakta çocuğa kek, süt gibi şeyler hazırlıyordu. Yağmurun üstünü değiştirmiş, Şermin'in anı olarak sakladığı çocukluk elbisesini üstüne giydirmiştik.

Çocuk mutlu gözüküyordu, Şermin'in getirdiği yiyecekleri yemiş, şöminenin önünde sere serpe yatmış keyif alıyordu. Daha sonra yanına gittik, Şermin sorular sormaya başladı.

"Senin birlikte yaşadığın birisi yok mu Yağmur?" dedi.

Hayır der gibi başını salladı.

"Peki annen ve baban nerede?" diye sorduk. Yine denizi işaret etti.

Kolunda bileklik benzeri bir şey vardı. Plastik sarı bilekliğin üzerinde "Bursa Çocuk Esirgeme Kurumu" yazıyordu. Küçük bir çocuk olmasına rağmen sol kolunda da "Min el hak" yazıyordu.

Bu sözün anlamını daha önce az çok duymuştum. Pek hayırlı şeylere vesile edecek bir söz değildi. Değişik bir hayatı olduğu belliydi bu yavrunun.

Loading...
0%