Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@18_murat_18

Nefes nefese kalmıştım, göğsüm inip inip şişiyordu. Beynim yanmıştı resmen. Ben salya sümük nefes almaya çalışırken, gecenin köründe ıssız bir sessizlik her yanımı kuşatmıştı, yalnızca kendi nefes sesimi duyuyordum.

Hemen cep telefonumdan birilerini aramak istedim, ama şebeke yoktu. Ayağa kalktım, kuzenlerin gittiği yoldan koşup takip etmeye başladım.

10 dakika kadar dinlenmeden koştum, ama her yer birbirine o kadar benziyordu ki, bir an koşmayı bıraktım. Nefesimi de tuttum ve sesleri dinlemeye başladım. Gidecekleri yerde koskoca tarlanın su motorları olmalıydı, dinlemeye başladım.

Evet, sesler vardı, ama ne motor sesine benziyordu, ne su sesine, ne de insan. Gözlerimi kısıp seslere iyice kulak kabarttım.

Kalabalık bir uğultu sesi geliyordu. Daha çok düdük sesi gibiydi, ama tiz değildi, zar zor duyuluyordu. Sanki bir şenlik uğultusu gibiydi, ama müzik desen değil, enstrüman desen değil, hiçbirine benzemiyor.

Ne olduğunu anlayamadım, her ne ise sanırım motorun sesi bu dedim.

İşin garip yani, ses kuzenlerin gittiği yönden değil, bizim geldiğimiz yönden geliyordu. Kararsız kaldım, ne yapacağımı bilmiyordum. Ben de sesin olduğu tarafa gitmeye karar verdim.

Kalp atışlarım arttıkça sesler de artıyordu, nefes alış verişlerim hızlandıkça seslerin cıvıltısı daha duyulur hale geliyordu.

Koştura koştura bir nehir kıyısına kadar geldim. Nehir nereeee tarla nere, diye düşündüm bir an.

Nehrin karşısında sarı ve loş ışıklar vardı, cümbüş sesleri tam olarak buradan geliyordu.

Bir an bu işte bir terslik olduğunu anladım. Nehrin benim tarafımda olan kısmında, bizim köyden Elvin teyze vardı. Yaşlı ve kambur olan bu ihtiyarin, bu saatte burada ne yaptığına anlam veremedim.

Kendisinden beklenmeyecek kadar hızlı ve atik yürüyordu. Hızlıca yanıma yanaştı.

Git çocuğum, git oğlum buradan, evine git oğlum dedi.

Yüzü ve bakışları normalinkinden çok daha diriydi, boyu da biraz daha uzundu. Git oğlum dedi.

Elleri arkasındaydı, bir şey saklıyormuş gibiydi, ama göremiyordum. Ne konuşabiliyordum, ne de hareket edebiliyordum. Tam o sırada suratımda çok şiddetli bir şamar hissettim.

Gözlerimi açtığımda İlyas amca beni tokatlıyordu. Kalk oğlum kalk artık be çocuğum dedi.

Hava aydınlanıyordu, birden evimin bahçesinde olduğumu görünce sevindim.

Ne oldu bana? dedim.

Seni baygın halde bulduk dedi kuzen.

Dedem İlyas amcaya öyle sinirli bakıyordu ki, benim bile korkudan odum şeyime karıştı.

Nasıl! dedi. Nasıl bu kadar sorumsuz olabildiniz! Diye sordu dedem.

Kuzen: Valla peşimizden geliyor sandık ne bilelim dedi.

Neredeydim? dedim. Elvin teyze nerede?

O ne alaka yahu dediler. Beni traktörün tekerlerinin arasında bulduklarını söylediler.

Bunun doğru olmadığını, nehir civarına kadar gittiğimi söyledim. Bayılmanın etkisiyle olmuştur dediler.

İşin en garip yanı ise, köyün nehrinin, köyün öteki yakasında, tarlalardan arabayla 25 dakika mesafede olduğunu öğrenmemle yaşadım.

Derhal ayağa fırladım, beni Elvin teyzeye götürün! dedim. Nedenini sorsalar da söylemedim.

Şimdi yat dinlen madem, sabah olunca gidersin dediler.

Neyse ertesi gün, annemlerin yengelerin yaptıkları börekleri de alıp, yaşlı ve kendi halinde bir kadın olan Elvin teyzenin evinin yolunu tuttum.

Kapısına vardığımda önce biraz ürktüm, ama başıma gelen bu olayın bu kadıncağızla ne ilgisi olduğunu öğrenmeliydim.

Kapıyı tıklattım, ses gelmedi. Tekrar tıklattım, yine ses gelmeyince yüklendim kapıya. Elvin teyze uykusundan uyandı.

Beni gördüğü gibi, bağırıp çağırmaya başladı.

Rahat bırak artık beni, Allah'ın cezası! söylemlerine hıçkırıklar karıştı.

Elvin teyze dedim. Demez olaydım.

Eline bir bardak alıp kafama fırlattı. Elimdeki börekleri fırlattığım gibi kaçmaya başladım. Kadın evinde ne var, ne yoksa pencereden attı. Tam köyün patikasında mal gibi kalmışken, koyunlarını güderek yanımıza gelen sedef beni gördü. Gülümsedi.

Sedef benim köydeki aşkımdı, hayatım boyunca kafamda kalmış bir soru işaretiydi. Ailem kendisinden pek haz etmiyordu, ama ben içten içe bir aşk beslemiştim hep bu kıza.

Yazık. Bu kadın da yalnızlıktan delirmiş herhalde. Sen nereye böyle dedi.

Ben sadece börek getirmiştim kadıncağıza dedim.

Boşver onu, bana yardım etmek ister misin? Dedi.

Tam, ne için diyecekken koyun delisi Rıza çıkageldi. Ne zaman görsem, ya bir milyon dilenirdi, ya da bir tane sigara isterdi.

Aşağı patikadan köy girişine doğru geliyordu, sadece ama sadece mezarlığa bakıyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Biraz daha önüne bakmazsa düşüp bir tarafını incitecek dedim.

Boşver dedi Sedef, deli işte.

Sedefle bir yandan sohbet ediyor, bir yandan koyunları güdüyorduk ta ki Rıza beni görene kadar.

Rıza tuhaf bir adamdı, sac sakal birbirine karışmış tipik bir deliydi. Ama bugüne kadar benimle dilenmek dışında bir iletişim kurmamıştı. Ancak şimdi başkaydı, beni gördüğü andan itibaren gözlerini mezarlıktan çekmiş, benim üzerime odaklamıştı.

Sedefle ikili olarak yürürken yanımıza gelip, üçüncü oluverdi hemen. Sürekli bir bana, bir karşıya bakıyordu.

Eliyle karşıyı işaret ediyordu. Yolun karşısına baktığımda ise bomboş bir yoldan başka bir şey göremiyordum.

Sedef oldukça rahatsız olmuştu, ama Rıza gerçekten dilenmiyor, sadece ısrarla, biraz da acıtarak kolumu sıktırıyor ve diğer işaret parmağıyla da, bana yolun karşısını gösteriyordu.

Cebimden bir lira çıkarıp eline tutuşturdum ve aldırmadan yolumuza devam ettik.

Sedefle koyunları ahıra yerleştirdikten sonra ayrıldık. Evin yolunu tuttum.

Kuzenlerle bütün gece batak oynayıp eğlendikten sonra, yatma vakti geldi. Dedemle nenem karyolalarına yattalar. Yerde halıdan başka bir şey yoktu.

Dedeme sordum: Yahu siz neden burada yatıyorsunuz?

Nerede yatalım evladım dedi.

Ee siz karyolada yatıyorsanız, yerde yatan kim? Halıda neden battaniye yastık falan yok?

Oğlum, yerde yatan kimse yok, ama sen istersen yatabilirsin dedi.

''Dün uyuyanlar kimdi o zaman'' dedim içimden...

 

 

Loading...
0%