Elmas (kızın ismi), ismi gibi nadide, eşsiz bir güzellikteydi. Babalar, oğulları için değil, kendileri için bu kızı istiyorlardı. Aralarında bir rekabet vardı, hatta sırt sırtta dönüp, ona sandıktan sonra birbirlerini vuracak kadar azmışlardı.

Lakin, Allahın korkusundan mı, bence değil. Kullardan utanmalarından dolayı kimse ilk adımı atamıyor, ufak bir imada bulunamıyordu.

Çünkü Elmas, köyün hem öksüz, hem yetim.. kimsesiz bir kızıydı.

Bir gece, uykunun en derin yerinde, gözlerinin önünde bir göz belirdi. Bu bir rüyaydı, ama öyle bir gerçeklik hissi veriyordu ki, karşısındaki gözlerin için dalıp gidesi geliyordu.

Arasıra rüyasına giren, bazen tanıdık birisi, bazen hiç görmediği birisinin üstüne çıkmasıyla, duyduğu acının dramını, hissettiği zevk ile hemen unutuyordu.

Sanarsın ki sabaha kadar ilişki yaşamıştı, fakat bir kaç saniyelik zaman içinde, iş olup bitiyordu.

Fakat bu biraz farklıydı. Flu değil, net bir görüntü vardı karşısında.

Orta yaşlı olgun birisi Önden giriyor, ama Elmas tüm deliklerinde hissediyordu bu rüyasında.

Sonunda, ağzını kapamak zorunda kaldı Elmas, inleme seslerini babaannesi duymamalıydı.

Üstündeki olgun kişi öyle bir boşaldı ki, oluk oluk yumurtalarına kadar gitmişti spermleri.

Zehir gibi yakıyordu olgun erkeğin spermi. Elmaz, zevkten inliyor, acıdan ağlıyordu.

Sonunda kendine geldi kızımız. Hemen kendisini banyoya attı. Bacaklarından aşağıya spermler iniyordu.

Elmasın ağzından sadece; off ne rüyaydı, çıkıyordu banyo yaparken...