Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Aynalar

@18_murat_18

Bu olay; yerel gazeteci Selim Erdemoğlu’nun kişisel günlüğünden alınmıştır.

19 Nisan 1999 pazartesi. 12.44 (öğlen molası)

Çok fazla sorun var. Sorunlarım var.

Bu aralar hayatımın pek de iyi gittiğini söyleyemeyeceğim. Yalnızlığım zaten ayrı bir konu kendimden bile kaçıyorum. Patronla aramızdaki ego problemlerini saymıyorum bile.

Tüm bunların ötesinde beni rahatsız eden başka bir şey daha var. Bu günlüğü tutmaya başlıyorum çünkü içimden bir ses daha sonra bunu bir şekilde insanlarla paylaşmam gerekebileceğini söylüyor -gazeteci sezgisi diyelim- hatta belki bir yazı dizisi bile olabilir, kim bilir.

Her şey tam bir hafta önce, geçen pazartesi başladı. Sabah yüzümü yıkamaya gittiğimde aynamda boydan boya 3 çatlak görmemle irkilmem bir oldu. Saçmalığın daniskası diye düşünüp akşama yenisiyle eve döndüm. Sonuç, bir hafta içinde "tamamen kendi başına" kırılan 3 lanet olası ayna..

Hala anlam veremediğim bu olay için bu akşam eve tanıdık bir mimar arkadaşımı ve bir tesisatçı getiriyorum. Bu olanların abuk bir teknik açıklaması olduğuna eminim. Bunu daha önce yapmam gerekirdi belki, özellikle de son aynaya onca parayı bayılmadan önce.

Ne diyeceklerini merak ediyorum, akşamı beklemek zor olacak.

Aynı gün, saat 19.35 (çalışma odamdayım)

İş çıkışı mimar kaya bey ile gelip uzun uzun keşif yapmıştık, ondan yarım saat sonra gelen tesisatçıyı da 10 dakika önce yolcu ettim, ikisi de duruma bir anlam veremediler, herhangi bir ısısal problem, basınç ve buna benzer teknik saçmalıklarla bir alakasının olmadığını söylüyorlar.

Hatta kaya ile işin ruhsal boyutuyla ilgili epey gırgır da yaptık. Fakat bu evde yaşayan benim ve havanın iyice karardığı şu saatte tek başına masamda oturmuş günlüğümü yazarken bu konu bana hiç de komik gelmiyor.

Bir şey daha var… Nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama bir süredir etrafımdaki insanlar da bana oldukça tuhaf davranmaya başladılar.

Önce hizmetlimiz Niyazi Bey, ardından ofis arkadaşlarımdan ikisi, müdürümüz Necmi bey. Bu gün, akşama doğru çıkmaya hazırlanırken gelen kaya. Nasıl yazabilirim bilemiyorum gerçekten ama sanki hepsiyle ilk göz göze gelişimizde bir irkilmeye uğruyorlar gibi, saniyenin yarısı kadar bir zaman için yüzleri geriliyor, gözleri yuvalarından fırlıyor, sonra toparlıyorlar. Sorduğumda ise hep aynı şeyi söylüyorlar "bir an başım döndü".

Kuruntu yapmak istemiyorum ama bu da oldukça tuhaf geliyor, odasına girdiğim esnada "başı dönen" müdür, yerleri paspaslamaya geldiğinde "bir anlık gözü kararan" hademe, uykusuzluktan hayal gören ofis arkadaşları... Hepsi de bana mı denk gelmiş dersiniz.

Neyse, biraz televizyon izlemekte fayda var, haberlerin sonunu yakalayabilirim umarım.

20 Nisan 1999 Salı. Saat: 04.43

Banyomdan gelen seslere uyandım. Gıcırdama gibi, iç gıcıklayıcı bir ses ve tahmin edin içeri girdiğimde neyle karşılaştım, yüzlerce belki binlerce çatlağa bölünmüş, bir kısmı lavaboya dökülmüş bir ayna enkazı daha.

Evin bütün ışıkları açık, bu gece bir daha uyumam imkânsız, ama yazmak da istemiyorum. Allah kahretsin ne haltlar dönüyor?

O sesi birkaç gece önce de duyduğuma yemin edebilirim, uyku sersemliğiyle yeterince önemsemediğim ve sabahına yine parçalanmış bir ayna ile uyandığım gece..

20 Nisan 1999 Salı saat: 12.32 (öğle molası)

Sabah korku-lanet okuma arası bir duyguyla paramparça olmuş aynayı ve lavaboya saçılmış kalıntılarını bir poşete doldurup çöpe fırlattım. Düşünüyorum da, banyomda bir ayna olmadan da yaşayabilirim. Bir süre yenisini almayacağım.

Ayna kırılması, çatlaması. Bu konuda biraz araştırma yapmak için bu akşam kütüphaneye gitmeyi düşünüyorum. Neler döndüğünü öğrenmem gerek.

Ben inançlı bir insanım, batıla değil ama kendi inancımın mitlerine inancım var ve eğer bu işin cevabını bulacaksam bunların arasında olduğuna inanıyorum.

Saat: 20.32 (halk kütüphanesi)

Neyi önce yazacağıma karar veremiyorum, önemsiz olandan başlamak gerekirse, bulabildiğim şeylerim çoğu zırvadan ibaret, şu uğursuzluk meselesi falan... Ama dedim ya ben batıla inanmam.

Kur'an da malum ayetlerde bununla ilgili bir şeye rastlamadım ancak ben hala bu işin cevabının oralarda olduğunu düşünüyorum, isimlerini ya da onlara nasıl hitap edildiğini yazmak istemiyorum, sanırım beni anladın sevgili okuyucum.

Asıl beni tamamen geren olay aradığımı bulamamak değil, nerden baksan 8-10 senelik ahbaplığım olan kütüphane sorumlusu Selahattin Bey’in kapıdan ilk girdiğim sırada yüzüme attığı bakıştı. Gene aynı şok ifadesi, aynı toparlanma çabası... Bu sefer sormadım, "neyin var?" diye.

İkimizde sanki farkında değilmişiz gibi davrandık, ben kimliğimi bıraktım, o beni en içten haliyle selamladı, elimi sıktı. Bu kadar gariplik fazla, bu işin peşinden gideceğim ve siz, siz de benimle beraber geleceksiniz.

Kütüphanede biraz daha kalmaya karar verdim, kontrol etmem gereken pek çok kitap var.

21 Nisan 1999 Çarşamba saat: 01:07 (oturma odamdayım)

Çorbacıda bir şeyler atıştırdım, aynasız banyomda duş aldım ve bu gecenin sonunda elde ettiğim bilgileri paylaşmak için günlüğümü elime aldım.

Sonraki araştırmalarım nispeten daha iyi sonuçlar verdi diyebilirim. "aynaların başka boyutlara açılan kapılar" olduğuna dair şeyler okudum. Uğursuzluk safsatasından daha mi ciddiye alınası bir konu mu bilemiyorum ama bu boyut meselesi, tam da benim kafamda kurduğum senaryoyla alakalı, gerçekleşmesini kesinlikle istemediğim ve muhtemelen evimi taşımamı gerektirecek olan senaryo.

Bir başka kaynak (bir dergi) aynaların doğru açı ile izlendiğinde gördüğümüzden fazlasını göstereceğini yazmış. Bir takım teoriler var, pratik uygulamalar, öneriler var.

Bunları denemeye karar verdim, yarın yeni bir ayna alıyorum, eğer bu bir tür boyutlar arası şakaysa, biz de oyunu kurallarına göre oynayalım.

Bu gece uyuyabileceğimi hiç sanmıyorum, televizyonu açıp koltuğa uzanacağım, belki sızar kalırım.

 

Loading...
0%